Yeni Üyelik
20.
Bölüm

12. Bölüm

@merida_xx

Aydın bey öğrendiklerinin ağırlığının altında ezilirken kızının bunları o küçük yaşta nasıl dayandığını düşünüyordu. Bedeni hem üzüntüyle hem de öfkeyle kavrulup duruyordu. O kadar aramış, çabalamıştı ki gün kavramını yitişmişti. Eline ise kızı olmayan bir ceset geçmişti.


Cebindeki çalan telefonla oğlunun aramasını yanıtladı. "Biliyor muydun?" Diye sordu sadece. Demir bir süre sessiz kaldığında ise Aydın bey anlamıştı. "Demir, ne yapmışlar öyle" diye acı kokan sesiyle konuştuğunda Demir "Baba, düşünme bunları" diye zorla konuştu. Aydın bey kenardaki banka çöküp "Nasıl düşünmeyeyim Demir, bulabilseydim çeker miydi o kadar acıyı?" Dedi ve boğazına oturan yumruyu yutmaya çalıştı.


"Baba" dedi ama devamını getiremedi Demir. Ne diyebilirdi ki? O bile kendini suçlarken babası nasıl suçlamasın? Sessizlik devam ettiğinde Aydın bey telefonu kapatmış ve kafasını gökyüzüne dikmişti. Demirde kapanan telefonla düşmüş yüzünü saklama gereği duymamıştı.


Hilal çıktığı toplantı sonunda topuklulularından kurtulmuş ve terliklerini giymişti bile. Bu toplantı hastanenin yönetim başkanı değiştiği için yapılmıştı. İşleyiş ve genel durum falan filan. Doktorlardan ihtiyaçları ile ilgili bilgilerde alınmıştı. Hilal işinin başında bilmem kaçıncı ilacını yazarken Atakanın "Size de günaydın Hilal hanım." Diye odasına giriş yapmasıyla yazdığı ilacı hastasına uzattı.


Hasta odadan çıktığında "Ne o artık ilaçta mı yazıyorsun?" Diye sedyeye uzandı. Hilal yanındaki kalemlikten kalem alıp ona fırlatırken "Sanki sen yazmıyorsun" dedi. Atakan sedyede yan dönüp kolunu başına yasladı. "Yazıyorum tabiki. Neyse onu demeyecektim ben. Akşam müstakil misiniz hanımefendi?" Diye sordu. Akşam neyim ney?


"O ne demek be?" Diye kaşlarımı çattım. "Müsait misinin farklılaşmış hali" dedi ve güldü. Hilalde ona güldüğünde "Ne için?" Diye sordu. "Yemek falan yeriz. Sana buraları gezdireyim hem" dedi. Hilalin kafasına yatmıştı. Geldiğinden beri bir yere gidememişti. "Nereye götüreceksin beni? Öyle tiki mekanları değildir umarım" diye yanıtladı.


Atakan da güldükten sonra "Tiki mekan? Burada? Güldürme beni Hilal. Bilmem nereye gitmek istersin?" Dedi ve sedyeden kalkıp sandalyeye oturdu. "Mekan bilmiyorum ki ben. En son kebapçıya gittim işte" diye omuz silkti. Atakan aklına gelen mekanla güldü ve "Çıkışta bekle beni" dedi. Atakan gülerek odasından çıkınca Hilal de telefonuna bakmıştı.


Aysun hanıma yazsa iyi olurdu. Sanırım bir süre onlarda kalacaktı. Aysun hanıma akşama yemeğe geleneyeceğini yazdıktan sonra hava almak için biraz dışarıya çıktı. Telefonu çalmaya başlayınca Aysun hanımın aradığını gördü ve gülerek telefonu açtı. Kadın her şeyden haberi olmadığı zaman rahat edemiyordu.


"Alo Aysun hanım?"


"Kızım akşam niye yoksun? Eve mi döneceksin yoksa?"


"Hayır eve gitmiyorum. Sadece arkadaşımla yemeğe gideceğiz"


"Aaa kim? Adı ne? Nerden?" Diye sormaya başlamasıyla güldü.


"Atakan Aysun hanım. Ayrıca zaten tanıyorsunuz" dedim ve "Aysun hanım, Aydın bey karakol işini halletti mi acaba? Gitmem lazım mı?" Diye sordu. Aydın bey sabah evden çıkmadan ben hallederim ifadene gerek yok demişti ama yine de emin olmak istedi.


"Bilmiyorum kızım. Ara sor istersen" dediğinde kafamı salladım. "Tamam ararım birazdan, siz ne yapıyorsunuz?" Diye sordu. Aysun hanım kızının onu merak etmesiyle zaten hazırda bulunan gülümsemesi büyümüştü. "Evdeyim kızım. Birazdan Belgine çıkarım" dedi. Hilal biraz daha sohbet ettikten sonra vedalaşıp telefonu kapattı.


Hilalin anlatımından...


Aydın beyin açmasını beklerken başım ağrımaya başlamıştı. Şu sıra neredeyse sürekli baş ağrısı çekiyordum. Bir ara doktora gitsem iyi olabilirdi. "Efendim Hilal?" Diye yanıtlanan telefonla biraz şaşırdım. Yanlış zamanda mı aradım ki?


"Müsait değilseniz kapatabilirim?" Diye sordum. Sonuçta adam albay, ne yaptığı belli mi olur. "Müsaitim kızım söyle" diye daha ılıman konuştuğunda biraz rahatladım. "Karakol için aramıştım ben. Gitmeme gerek var mı?" Diye sordum. Dün gece ben halledicem diye onu karışmaması konusunda uyarmıştı.


"Hayır gerek yok. Hallettim ben. Sen neredesin? Ne yapıyorsun?" Adımlarım odama doğru gidiyordu ki "Hilal hanım! Konuşabilir miyiz biraz" diye yolumun kesilmesiyle durdum. Yeni başkan. "Acil mi Özgür bey?" Diye sorduğumda kulağımda da "O kim?" Sorusunu duydum. Özgür bey gülümseyip "Aslında acil" dedi. Ona kafamı salladım ve "Bir saniye o zaman" deyip "Baba benim biraz işim var kapatmam lazım, görüşürüz" dedim ve telefonu kapattım.


Özgür bey "Kusura bakmayın ama acil olmasa sizi bölmek istemezdim" dedi. Gayet kibar bir adamdı. Şimdilik. "Sorun değil. Konu neydi Özgür bey?" Diye sordum. Bakışları etrafı tarayınca galiba önemli bir şey konuşacağımızı düşündüm. "Odama geçelim" dedim ve oda diye aldandırdığım halbuki perdeli kısmın ayırdığı bölüme girdik.


Karşıma oturduğunda "Hilal hanım biliyorsunuz sabahta konuşuldu zaten, bu hastane bir çok yönden bu şehrin bel kemiği görevinde. Köyden gelen hastalar için servislerimiz var, ilaç stoğumuzu düzenli bir şekilde kontrol ediyoruz ve askerlerimizi burada tedavi ediyoruz" hastane olduğumuz için olabilir mi ki?


"Bunun sonucu nereye bağlanacak acaba?" Diye gülümsedim. Karşılığında o da gülümsedi ve "Şöyle ki, benim babam bir yarbay. Tabi şu an emekli ama bu önemsiz bir detay neyse. İşte asker çocuğu olduğum için tahmin edersiniz ki bir çok asker anısıyla büyüdüm. Bu anılar iyi anıları da oluştursa kötü olanları da vardı." Dedi. Demek asker çocuğuydu. Gerçi duruşu falan da gayet asildi, tahmin etsem belki bulurdum.


Devam etmesi için kafamı salladığımda "Şimdi şöyleki, tahmin edersiniz ki şehitlerimizin büyük bir kısmı zamanında müdahale edilemediği için hayatlarını kaybediyorlar. Elbette o an onu kurtarmak için uğraşıyorlar ama bir doktor kadar bilgili değiller. Bu yüzden ben de düşündüm ki askeriyeyle konuşup acil müdahale gerektiği zaman ya da gerekebileceği görevlerde yanlarına doktor eşlik etmesini isteyip istemediklerini sorsam mı?" Dedi. Söyledikleriyle arkama yaslandım ve "Neden bana danışıyorsunuz?" Diye sordum.


"Dürüst olmak gerekirse dün sizi gördüm. Ee bu arada ben alt komşunuzum. Asker birisi sizi alıp götürmüştü. Her neyse, akrabanız ya da sevgiliniz de olsa bu düşüncemi destekleyip desteklemeyeceğini bilirsiniz diye düşündüm" dedi. Hıımm. "Bana sorarsanız fikriniz çok mantıklı. Ama bu bana sorarsanız geçerli" dedim. Kaşları çatıldığında "Anlamadım? Nasıl yani?" Diye sordu.


Masaya doğru yaklaşıp "Özgür bey bende size karşı dürüst olacağım. Gördüğünüz kişi abimdi. Evet kendi bir asker hatta babam da albay. Yani bende asker çocuğuyum. Bu söylediğiniz fikri onlara sunarsanız eğer alacağınız cevap büyük ihtimalle hayır olur." Dedim ve "Çünkü göreve asker hariç birini yollamak büyük bir tehlike. Şöyle düşünün askersiniz, bir timiniz var ve onlarla sırt sırta savaşıyorsunuz. Hepsinin kendini koruyacağından eminsin çünkü belli başlı eğitimleri geçip vatanı koruyorsunuz. Böyle kusursuz bir timde bir de doktor düşünün. Tek amacı yaşatmak olan. Kendini koruyabilir mi şöyle böyle, ne zaman ne yapacağını ya da korkup paniklemeyeceğini bilebilir miyiz? Asla."


Kafasını sallayıp "Dikkat dağıtıcı olur. Haklısınız. Yani aslında diyorsunuz ki adamların zaten canı dişinde, bir de bizim canımızı mı düşünsünler?" Dedi. Hızlı anladı. Onu onayladığımda "Bu yönden düşünmemiştim açıkcası. Teşekkür ederim Hilal hanım" dedi ve gülümseyip düşünceli bir hal almaya başladı. Amacının iyi olduğunu bildiğim için gülümsedim ve "Bende teşekkür ederim. Fikriniz gerçekten de etkileyiciydi." Dedim.


"Bir işe yarar diye düşünmüştüm açıkcası ama pek öyle olmadı. Tekrar teşekkürler Hilal hanım, sizi de böldüm. Eğer danışmasaydım direk konuşmak için askeriyeye gidecektim. İyi ki konuşmuşum" dedi ve ayağa kalktı. Bende onunla birlikte ayaklandım ve "İsterseniz siz yine de bir danışın Özgür bey?" Dedim. Gülümseyip kafa salladığında "Yok Hilal hanım. Sizin de söylediklerinizle, babama sorsam onun da aynı şeyi söyleyeceğini düşündüm. Ben en iyisi başka bir şeyler düşünürüm" dedi.


"Peki siz bilirsiniz. Umarım başarılı olursunuz bu konuda" dedim. Bana iyi çalışmalar dileyip gittiğinde bende hastalarımla ilgilenmeye devam etmiştim. Saatler geçip giderken dikiş attığım son hastamı sedyeden kaldırdım ve "Koşarken dikkatli ol tamam mı?" Diye uyardım. Arkadaşlarıyla koştururken düşüp alnını açmıştı. Küçük velet.


Eldivenlerimi çöpe attıktan sonra üstünü değiştirmek için dinlenme odasına ilerledim. Odaya girdiğimde yer değiştireceğimiz doktorlar gelmişti bile. Benim yerimi Canan alacaktı. Stetoskobunu düzeltip "Ekstra bilmem gereken bir şey?" Diye yanıma yaklaştı. Önlüğümü üstümden çıkarırken "Kırmızıya intihar vakası gelmişti, onun ifadesi için polisler bekliyor sadece" dedim. Kafasını sallayıp "Öldü mü?" Diye sordu. Dolabımı kapatıp ona döndüm ve "Hayır yaşıyor. Zaten ben doktor olarak ifade verdim. Sen sadece hasta için verebilecek durumda mı diye kontrol edersin" dedim. Beni onayladıktan sonra ona iyi nöbetler dileyip kendimi bahçeye attım.


Atakanda geldiğinde onun arabasına binmiş ve nereye gideceğimizi görmek adına yolu izliyordum. Parmağıyla camiyi gösterip "Bak burası buluşma noktası olarak kullanılabiliyor, aklında bulunsun" dedi. Caminin oradayım gibi sanırım. Bakışlarımı yoldan çekip "Ya sen onu boşverde, ne yiyoruz?" Diye sordum.


"Müthiş bir mekan, parmaklarını yiyeceksin!" Diye beni yükseltti. Merakla gideceğimiz yeri düşünürken geçen gün Polatın önerdiği yerdi. "Efsane bir mekan! Daimi müşterisi olacaksın" diye kemerini çözdü ki yüzüme baktığında gülen yüzü soldu "Burada yedin dimi?" Diye sordu. Yavaşça kafamı salladım ama hevesi daha fazla kırılmasın diye hızlıca arabadan inip lokantaya adımladım.


Arkamdan "Başka bir yere gidelim o zaman?" Diye bağırdığında "Hayırr! Açım ben hadi!" Diye karşılık verip içeriye girdim. Girdiğim gibi kebap kokusu burnuma dolarken gözlerim boş bir masa aradı. Eee ama yok! "Yer yok dimi?" Diye yanıma gelmiş Atakana üzgünce baktım. "Hilal hanımcım!" Diye bir ses duyduğumda o tarafa yöneldim.


Faruk hızlı hızlı el sallıyordu. Ona gülüp bende el salladığımda masadakilere bir şey deyip yanıma adımladı. "Eğer rahatsız olmazsanız bizimle oturun Hilal hanım" dedi. Tam Atakana bakacaktım ki çalan telefon buna engel olmuştu. Gözleri bendeyken kulağı telefondaydı. "Abicim ne saçmalıyorsun? Naptım dedin!" Diye yükselince dışarıya çıktı.


Faruk yanımda hala sırıtırken kaş göz yapıyordu "Aramızdaki samimiyete güvenerek, hayırdır?" Dedi. İlk anlamasamda sonradan dank edince "Saçmalama Faruk. Yemek yemeğe geldik sadece" dedim. Atakan ve ben? Noo. Faruk ise memnun bir ifadeyle "Oh oh çok iyi. Ayakta kalma bari gel hadi" diye masayı işaret etmişti ki Atakan tekrar yanımıza gelmişti. "Hilal kusura bakma benim gitmem lazım. Ali ziyarete gelmiş, otogardaymış salak çocuk!" Diye sinirle konuştu.


Demek ki kardeşi gelmişti. "Tamam soru değil Atakan. Başka zaman yeriz" diye gülümsedim. "Cidden kusura bakma ya. Haberim yoktu, olsaydı teklifte bulunmazdım." Diye mahcubiyetini dile getirirken koluna dokunup onu susturdum. "Atakan tamam dedim. Başka zaman yeriz." Diye tekrarladım. "Eve bı-" "Biz bırakırız!" Diye hala yanımızda olduğunu belli eden Faruğa döndüm.


Bana kafa sallayıp "Hem baksana nasıl aç aç bakıyor. Zaten aynı yere gidiyoruz sorun yok, sen git" diye beni kendi tarafına doğru çekti. Atakan bir bana bir Faruğa baktığında "Evet biz beraber gideriz Atakan. Sen Aliyi bekletme hava soğuk zaten" diye gülümsedim. Onu gönderdikten sonra onların masasına ilerledik. "İyi akşamlarr" diye hepsine selam verdim. Hepsi beni samimiyetle yanıtlayınca gülümledim. Seviyordum onları.


"Nasılsınız?" Diye sordum. "İyi diyelim iyi olalım. Sen nasılsın?" Diye sordu Eylülde. Sanırım onu sivilde ilk defa görüyordum. Geçen görevde direk araçla geçtiği için gözümden kaçmıştı ama şimdi bakınca harbiden maşallahtı. "İyiyim bende" diye gülümsedim. Faruk yanımda oturduğu için "Aynısından söylüyorum?" Diye sordu. O me yiyordu ki acaba? Neyse güveneyim bari. Kafa sallayıp onu onayladım.


Karşımdaki keskin bakışlara baktığımda Polat bakışlarını kaçırmamıştı. "Rengi atmış" diye kaşımı işaret edince elim istemsizce oraya gitti. Elimi havada yakalarken "Dokunma acıyabilir" dedi. Haklıydı. "Tecrübe sanırım?" Diye gülümsediğimde "Bir zahmet" diye karşılık verdi. Faruk kafa uzatıp "Bölüyorum ama" diye önüme ayran bıraktığında yüzünde bariz bir gülümseme vardı.


&&&&


Devamı Part 2 de geliyor…


Loading...
0%