Yeni Üyelik
21.
Bölüm

12. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Polat bir şeyler mırıldandı ama duymamıştım. Kebaplarımız geldiğinde sakince yemeğe başlamıştık. "Hilal, Cananla görüştünüz mü acaba?" Diye soran Safaya döndüm. Aklıma hala elime ulaşmamış böreklerim gelince "Önce ödemeni yap Safa abi." Dedim. Bana anlamadığına dair bakışlar atınca "Börek?" Dedim. "Heee. Şuna ne dersin? Yemeğini ben ısmarlayayım?" Diye tabağımı gösterdi.


"Tutmadın mı abi hala sen sözünü?" Safa, Eylüle dönüp "Söz vermedim ki abicim. Ayrıca dört tepsi böreği ne yapacaksın?" Diye merakla baktı. Köye götürüp dağıtacağım desem mi ki? Zaten öyle yapacağım ama bilmesine gerek yok bence. Bilmeden sevap işlesin daha iyi. "O kısmı söyleyemiyoruz maalesef" diye kebabımı çatalladım. Emir güldükten sonra bana baktı ve bir kere de karşılıklı gülüşmüş olduk.


"Tamam yarın yollarım sözüm söz." Dediğinde "Hastanede. Benimle yer değiştirdi, büyük ihtimalle koşturuyordur" dedim. Polat garsondan bir tane daha ayran istediğinde bende isteyecektim ki "İki olsun" diye yerime de söylemişti. "Hilal, sen artık lojmanda mı kalacaksın?" Gelen soruyla bakışlarımı Yakupa çevirdim. Artık dua okumuyordu, bu iyi.


"Hayır tabikide. Sadece bir kaç gün, aslında o kadara da gerek yok ama Aysun hanım bırakmıyor" dedim. Sonuçta Aydın bey ben hallettim dediği için artık evime gidebilirdim. Yarın giderdim artık. "Keşke kalsan. Baya güzel olurdu" diye güldü Faruk. Ona baktım ve "Neden?" Diye gülümsedim. Omuz silkip "Yani kafa kızsın, eğlenceli olurdu" dedi. Hıııı abimle kavgalarımdan bahsediyordu.


Elimi omzuna koyup pat patladım ve "Merak etme Faruk, seninle de eğleniriz" dedim. Emirin kahkahasını duyduğumda bazıları da ona katılmıştı. "Ayıp ettin şu an ama Hilalcim" diye ayranını yudumladı. "Kaşınma istersen Farukcum" diyen Polata döndüm. "Tabi komutancım" diye yemeğine dönen Faruğa güldüm.


"Samimiyetimize güvenerekten söyleyebilirim sanırım. Orada kalmak bana pek iyi gelmiyor" dedim. Yalan değildi. Baş ağrılarım artıyordu ve uyuyamıyordum. Kafalarını salladıktan sonra Akın yerinde kıpırdandı. Bir şey soracak ama çekiniyor gibiydi. "Sorabilirsin" diye direk ona baktım. Çatalını kenara bırakıp "Yani cevaplamak zorunda değilsin tabi ama merak ettim. Kaçırıldığın anları hatırlıyor musun?" Diye sordu. Bir süredir bende bunu düşünüyorum zaten.


Bende çatalımı bırakıp "Hatırlamıyorum" dedim. "Küçük küçük anlar gelip gidiyor ama sadece o kadar. Beni bulduktan sonralarını bile zar zor hatırlıyorum" dedim. Polat kaşlarını çatıp "Bulduktan sonra derken?" Diye sordu. "Evet. Abimin söylediği kadarıyla kümeste bulmuş beni. Sonra da annem babam falan gelmiş." Dedim. "Kümeste mi? Dağda kümesin ne işi var?" Diye soran Yakuba "Dağda değil zaten. Köyde bir evin kümesine girmişim." Dedim.


"He kaçmışsın o zaman?" Diye Emride sorulara katıldığında dudak büzdüm. "Bilmiyorum ama büyük ihtimalle" dedim. "İyi de albayım o zamanlar her yeri gezmiş dağlar olsun, köyler olsun. Nasıl bulamadı ki seni?" Diye soran Safa abiye baktım. "Beni Karsta bulmuşlar abimler. Her halde oraya götürmüşler" dedim. "Şerefsiz köpekler" diye sinirle kebabını ağzına atan Yakuba güldüm.


"Ee siz bahsedin biraz kendinizden. Sadece isimlerinizi biliyorum resmen" dedim ve Polatın uzattığı ayranı alıp yudumladım. Faruk hemen yerinde dikleşip "Şimdi önce benden başlayayım. Adım sanım belli zaten. Yaşım 26. Tek çocuğum. Ankaralıyım. Eylül ise" Eylül onun koluna vurup "Ben kendimi anlatırım" diye kızdı. Faruk da bana dönüp "O kendini anlatırmış" dedi. Ona güldüm ve Eylüle baktım.


"He bir de bekarım." Diye çok önemli bir ayrıntı veren Faruğa, Eylül tekrar vurmuştu. "Bende 26 yaşındayım, İzmirliyim ve nişanlıyım" dedi. Anaa nişanlı mı? "Nasıl nişanlı?" Diye sordum heyecanla. Gülümsedi ve "Baya nişanlı aslında" dedi. "O da mı asker?" Diye sordum merakla. Büyük ihtimalle asker olabilirdi. "Evet ama o karada değil. Havada" dedi. Vay anasını be. "Hayırlı olsun" dedim. Teşekkür edip o da arkaya yaslandı ve Safa abiyle bakıştık.


"Valla abicim bende 30 oldum geçen ay. Erzurumluyum. İki tane kız kardeşim var onlarda üniversitedeler şimdi. Kısmetse bekar değilim" diye gülümsedi. Son cümlesi benide gülümsettiğinde "İnşallah diyelim" dedim. Emir el kaldırdı ve "Ben timin küçüğüyüm Hilal tahmin ediyorsundur ki. 25 oldum bende geçen gün. Bir ablam var, evli mutlu çocuklu. Edirneliyim bir de" dedi ve arkasına yaslandı. "Hayatın da biri var mı?" Diye atıldım.


Kafasını sallayıp "O işlerle ilgilenmiyorum" dedi. Bu beni şaşırttığı için kaşlarım havalanmıştı, ama saygı duyardım ne diyeyim. Akına baktığımda gülümsedi ve "Öncelikle İstanbulluyum." Dediğinde Safa abi ensesine vurup "Kütük ne re kütük!" Dedi. Akın, Safa abiye bakıp "Sivas! Oldu mu! Hasbinallah ya! Neyse sen onları boşver. İstanbulluyum, bir kardeşim var muhasebeci şu an çalışıyor. Yaşım 27 ve bekarım" dedi.


"He tabi benim bunun gibi kaprislerim yok. Ben taliplerimi dört gözle bekliyorum" diye de ekledi. Emir omuz silktiğinde tekrar ona döndüm. Demek geçmişi yaralıydı. Yazıktı. "Ya bu arkadaş, asker diye o defterlerle ilgilenmiyor" diye beni dürttü Faruk. Kafamı sallayıp "Aklı kalır diye tabi, normal bir şey diyemem" dedim. Faruk ise ayranı kafasına dikip "Yok be! Asker ya beyefendi şehit olurum üzülür falan kafasında." Dedi.


Olay meğerse çok farklıymış lan. "Hasız mıyım ama Hilal? Asker yolu beklenir mi hiç? Kafayı mı yesin kız öldü mü kaldı mı diye? Hem şehit haberim geldiğinde üzülür. İstemem üzülmesini" dedi. Onu hiç bekletmeden "Haksızsın tabiki" dedim. Emir beni gösterip "Bakın işte aklın yolu b- Ne?" Diye şaşırdı. "Bence haksızsın" diye omuz silktim. Faruk bana gülerken Emir "Niyeki?" Diye sordu.


"Kızın ne düşünüp düşünmeyeceği seni ne ilgilendirir ki?" Diye sordum. "Belki seni beklerken üzülüp edecek hadi allah korusun şehit haberin geldiğinde yıkılıp gidecek ama o kadın zaten seninle olduğu zaman her şeyi kabul etmiş olacak. Seni beklemek, seni yaralı görmek, şehit haberine bile hazır olacak ama seni yine de sevecek. Kısacası senin duygularını anlayabilirim. Birini sevemem falan diyorsan senin tercihin, ama seni sevenlere karışamazsın" diye ekledim.


"Bak işte. Ayakta alkışlanası" diyen Faruğa gülümsedim. "Bu benim görüşüm tabi ama bi alkışını alırım" diye güldüm. Emir ise sanırım dediklerimi düşünüyordu. Baya düşünceliydi çünkü. Onu kendiyle bırakmayı seçip Yakuba baktım. "27 yaşında ve Uşaklıyım. Beş kardeşiz. Benimde sevdiğim var" dedi. Aaa onunda mı? Hiç belli etmiyordu. Gerçi hiç biri bir şey belli etmiyordu ki.


"Sormadan söyleyeyim. Asker değil, bizim köyden birisi. Adı da Seda." Diye gülümsedi. "Hayırlı olsun. Nişan falan var mı?" Diye merakla sordum. Derin bir nefes verip olumsuz anlamda kafa salladı. "Ailesi sorun çıkarıyor ama halledicem inşallah" dedi. "Halledersin sen ben inanıyorum sana" diye gülümsedim. Yüzünde gülümseme oluşurken "Valla mı?" Diye sordu. Kafamı olumlu anlamda salladım ve "Valla. Sevdiğini bırakacak tip yok sende" dedim. Gülümsedi ve suyunu yudumladı. Galiba biraz utandırdım.


Bakışlarımı Polata çevirip "Bekarsın o tamam." Dedim. Ufak bir gülümseyip "Evet. 28 yaşındayım ve Giresunluyum. Bir de kardeşim var" dedi. Kafamı salladım ve "Beni de biliyorsunuz. 24 yaşındayım, doktorum" diye gülümsedim. Faruk parmağını uzatıp "Bir de Trabzonlusun, bir abi ve ikizin var" dedi. Trabzonlu mu? "Trabzon?" Diye ona baktığımda kafasını salladı.


"Albayım Trabzonlu." Diye söze giren Polata baktım. "Bunu anlamaman imkansız be Hilal. Hemen sinirlenip duruyorsunuz" diye gülen Emir hızla kendini toplayıp "Yani albayım hariç! Sen ve Demir komutanım için dedim" diye hızlıca konuştu. Ona gülüp "Anladım sakin olabilirsin" dedim. Rahatlayıp arkasına yaslanınca bende arkama yaslandım.


Yemek faslı bitince onlarla beraber askeriyeye gitmek için araçlara bindik. Gelince de hepsine iyi geceler dileyip Aydın beylerin evine adımladım. Telefonum çalmaya başlayınca çıkarttım ve abimin aradığını gördüm. "Alo abi?" Diye yanıtladığımda "Abicim nerdesin? Evde yoksun" diye konuşunca apartmana girmeden bekledim.


"Aydın beylere geldim abi. Dünki olaydan sonra bırakmadılar" dedim. Zaten Polatın dediğine göre abimin olaylardan haberi vardı. "Korktum be abicim. İyi yapmışsın orada kalmakla" dedi. "Sen döndün galiba abi?" Diye sordum. "Dün haberi alınca döndüm abicim de ancak şimdi ulaştım, trafik vardı" dedi. "Arabayla mı geldin sen abi?" Diye yükseldim. O kadar yolu arabayla gelmemiştir umarım!


"Evet. Haberi alınca ne yapacağımı şaşırdım ki! Sen niye rahat durmuyorsun Hilal!" Diye azar kısmına geçince "Abi bunu yarın konuşsak olmaz mı?" Diye tatlı tatlı sordum. "Sorucam ben sana yarın! Dikkat et kendine sinir etme beni!" Dedi. Gülümserken "Tamam abii. Sende dikkat et kendine öpüyorum" dedim ve vedalaşıp kapattık.


Zile bastığımda kapı hemen açılmıştı. Aysun hanım beni gülümseyerek karşıladığında aynı karşılığı verdim. "Hoşgeldin kızım. Babanı gördün mü aşağıda?" Diye sordu. Ayakkabılarımı kenara bırakıp doğruldum ve "Hayır görmedim. Belki işi vardır" dedim. Aysun hanım düşünceli bir şekilde "Belkide annecim. Hadi gel" diye salona yöneldi. Koltuğa oturduğumda "Alpaylar gelecek mi?" Diye sordum.


Bir nefes çekip "Onlara da ulaşamadım ki. İşleri var her halde" dedi. "Atakanla nereye gittiniz?" Diye sorduğunda bacağımı altıma alıp rahat bir konuma geldim. "Atakanın işi çıktı maalesefki. Kardeşi sürpriz yapmış onunla görüştü." Dedim. Ayaklandığında "Ee açsın o zaman sen kızım. Hemen bir şeyler hazırlayayım" diye mutfağa gidiyordu ki "Aysun hanım durun. Yedim ben yemeğimi. Lokantaya gitmiştik zaten o gitmeden. Gidince de Polatlarla beraber yedim. Onlarda oradaydılar." Dedim ve onu oturtup gülümsedim.


"O zaman iyi olmuş. Tanışmış oldun sende artık onlarla." Diye memnunca konuştu. Kafamı salladım ve eski konumuma geri döndüm. "Evet samimi insanlar. İyi anlaştık diyebilirim" dedim. "Abinin timi de öyledir. Gerçi hepsi altın gibi çocuklar, hiç birinin uygunsuz bir davranışını görmedim" dedi gururla. Kendi çocukları gibi gurur duyuyordu onlarla. Bu hoşuma gitti.


"Öyle gerçekten de. Diğerleriyle o kadar konuşmadım ama onlarda iyidir" dedim. Bir süre bakıştıktan sonra Aysun hanım "Evi gezdirmedim ben sana. Hadi ufak bir tur attırayım" diye hevesle ayaklandı. Onu kırmayıp bende arkasından ilerledim. Uzun sayılamayacak koridorun sonundaki odadan başladığımızda burası yatak odasıydı. Klasik normal bir odaydı.


"Burası eskiden abinin odasıydı" diye çaprazındaki odayı açtığında odaya baktım. Tek kişilik bir yatak ve dolap vardı. "Şimdi misafir odası olarak kullanıyoruz" dedi. "Gayet mantıklı." Diye onayladım bende onu. Onunda çaprazındakini odayı gösterdiğinde kiler olduğunu anladım. Gülerek "Stokçusunuz sanırım" dedim. O da bana eşlik edip güldü ve "Stokçuluk hayat kurtarır kızım. Hem sende yapıyorsun dimi?" Diye sordu. "Birlikte yerleştirdik Aysun hanım. Tabiki de yapıyorum" dedim.


Salonun hemen karşısındaki odayı açtığında biraz hüzünlenmişti. "Burası da Alpayla senin odandı." Dedi. Odaya baktığımda sadece kapının yanındaki duvarla bitişik tek kişilik bir yatak vardı. Yanında da çalışma masası. Çaprazındada boydan boya kocaman bir dolap. Cam kenarı kısmı ise büyük bir boşluktu. Adımlarım odaya girdiğinde oldukça tuhaf hissetmiştim. Hatta ürperdim de denilebilir.


Odanın ortasına geldiğimde dolabın açık rafında belli olan kasetler vardı. Birlikte izlediğimiz kasetlerdi büyük ihtimalle. İzlediğimiz videolar aklıma geldiğinde bu odada atılan kahkahalar da zihnimde canlanmıştı. "Senin eşyaların da köşedeki dolapta" diye çatallı sesiyle yanıma yaklaştı. Dolabın kapağını açınca küçük bebek kıyafetleri ve çocuk elbiseleri beni karşıladı. Elini kıyafetlere uzattığında titreyen elini görmüştüm.


Beyaz küçük bir zıbını açıp gösterdi. "Bunu çok severdin biliyor musun? Bundan başka bir şey giymek istemezdin" dedi ve başka bir elbise çıkardı. Mor tütülü bir elbiseydi. "Bunu da hep baban görevden geldiğinde giyerdin. Babam beni prenses gibi görsün derdin." Dedi. Elbiseyi elime aldığımda küçüklüğü yüzümü güldürmüştü. Mor tütülü elbiseler de giyiyormuşum.


"Babik deldi!" Diye bir ses duyduğumda kapının kısmına doğru baktım. Küçük bir kız paytak paytak koşturunca kapıya ilerledim. "Kızım?" Diye seslenen Aysun hanıma döndüm. "Babam mı geldi?" Diye başka bir ses duyduğumda kızın geçtiği yerden geçen başka bir çocuk gördüm. Odadan çıktığımda ise kapının orada asker küçük kızı havaya atıp tutuyordu. Kızın sevinç çığlıkları bütün evi inletecek kadar yüksekti.


"Baba! Çok özledim!" Diye az önceki çocukta adamın bacaklarına sarıldığında asker kızı tek koluna almış, ona sarılan çocuğu da kucaklamıştı. "Aydın!" Diye yanımdan koşarak geçen genç kadın kucağındaki çocukla askere ilerledi. "Babik deldi!" Diye küçük kız çığlık atıyordu. Asker ona bakıp sıkıca sarıldı ve "Geldim bebeğim. Hani senin tütün? Giydirmedi mi anne?" Diye sordu. Kızın yüzü hemen büzüştüğünde gözleri de dolmuştu. "Diydimedi" diye ağlamaya başladı.


Genç kadın kızın elini tutup "Hilal, kardeşini yıkıyordum annecim, ağlama lütfen" diyordu. Asker  kucağındaki çocuğu yere bırakıp "Demir bak bakayım çantamda ne varmış" diye koca çantasını önüne koydu. Çocuk çantayı karıştırdıktan sonra bulduğu çikolatayla yüzünde koca bir gülümseme oldu ve koşarak televizyonun karşına geçti. Asker, kadına ilerleyip kucağındaki çocuğu öpüp kokladı. "Her şey yolunda mı Aysunum?" Diye alnına öpücük bıraktı.


Kadın kocasına sırnaşıp "Sen iyiysen her şey yolunda" dedi ve kucağındaki çocuğu havaya kaldırıp "Tabi Alpay bey her yeri su yapmayı bırakırsa da yolunda olacak" diye güldü. Asker, gülen çocuğuda kucakladığında küçük kız tekrar ağlamaya başlamıştı. "Tamam bebeğim giyeceğiz tütünü şimdi" diye kızı tekrar öptü ve bana doğru gelmeye başladı. Bana yaklaştıklarında geri geri adımlamaya başladım.


Gülerek yanımdan geçip odaya girdiklerinde "Bırak kardeşimi!" Diye duyduğum sese döndüğümde çikolatasını kemiren çocuk bir adama vurmaya çalışıyordu. "Çocuklarımı bırak!" Diye bir başka ses daha duyduğumda bir kadın birisiyle boğuşuyordu. Yanımdan az önceki asker geçip gittiğinde "Hilal nerede!" diye bağırmıştı. Bastığı yerler kanla boyanırken elimdeki elbise yere düşmüş tütülerin ucu kanlanmıştı.


"Hilal!" "Hilal kendine gel!" "Kızımızı götürdüler Aydın!" "Hilal diyorum!" derin bir nefes aldığımda gözlerimi kapattığımda kulaklarım hala çığlıkları duyuyordu. Duymak istemediğim için kulaklarımı kapatmaya çalıştım. Olmuyordu işte, hala duyuyordum. Bir anda üşümeye başladığımda gözlerimi açtım ve karşımdaki Alpaya baktım. Üstü başı sırılsıklamdı...


&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%