Yeni Üyelik
22.
Bölüm

13. Bölüm

@merida_xx

Hilal ve Alpay banyodayken Aysun hanım koltukta oturmuş göz yaşlarını silmeye çalışıyordu. "Anne ne oldu birden?" diye endişeyle konuşan oğluna bakıp "Bilmiyorum Demir. O-odaları geziyorduk, sonra bi-birden korkmaya başladı. Anlamadım bir şey" diye az önceki yaşananlarla tekrar ağlamaya başladı. Aydın bey, eşini ne kadar sakinleştirmeye çalışsa da kendisi olamadığı için boşuna uğraşıyordu.


Eve girdiklerinde Aysun hanımın bağırışlarını duymuşlardı. Hilal elindeki tütülü elbisesine sarılmış bir şekilde duvarın dibine çökmüştü. Aysun hanım ona bağırıp sıktığı elleri açmaya çalışıyordu. Alpay, Hilali zorla banyoya götürürken elindeki elbise yere düşmüştü. Elbisenin bazı kısımlarındaki kan lekelerine bakan Aydın bey, elbiseyi oğlunun elinden aldı ve kendi banyolarına gidip elbiseyi yıkamaya çalıştı.


"Sen kirlenemezsin! En azından sen temiz kal!" diye sabunu elbiseye sürtüyordu. Demir, sessizce etrafa bakıyordu. Gözü ağlayan annesine değsede bir şey yapmıyordu. Şu an tek düşünebildiği banyoda olan kardeşleriydi. Alpay kapıyı araladığında hızlıca oraya adımladı. Alpay kırmızı gözlerle "Abi giyecek bir şeyler getirir misin?" dedi. Demir hemen odaya girip rastgele şeyler alıp banyoya geri döndü.


Kapıyı tıklattığında Alpay kıyafetleri almış ama hala abisine bakıyordu. Demir "Ne oldu?" diye yaklaştığında "Abi, yengemi çağırsak sorun olur mu?" diye sordu. "Sen yapamazsan ben yapayım" diye içeriye giriyordu ki Alpay onu engelledi. "Konu o değil abi, sanırım korkuyor" diye bakışlarını havaya dikip gözyaşlarını geri yollamaya çalıştı. Demir boğazındaki yumruyu yutmaya çalıştıktan sonra kafasını salladı.


"An-" diye annesine seslenecekti ki Alpay onu yine durdurmuştu. "Abi yengemi çağır" dedi. "Annem yapabilir Al-" "Yaraları var abi. Annem görmesin" diye onun sözünü kesti. "Ya-yara?" diye sordu ama kardeşinden cevap alamadı. Bir şey demeden yengesini çağırmak için evden çıktı. Dakikalar içinde eve geri gelen Demir, yanında yengesi  ve amcasıyla gelmişti. Belgin hanım hemen banyoya girdiğinde Alpay ıslak kıyafetleriyle çıkmıştı.


Yavuz bey koltuktan dalmış olan yengesine bakıp "Demir, baban nerde oğlum?" Diye sordu. "Odasında amca" diye yanıt alınca da adımlarını oraya yöneltti. Zaten açık olan kapıdan girip abisine baktı. Küçük bir elbiseyi banyo peteğine asıyordu. "Abi?" Diye seslendiğinde ona dönmüş kırmızı gözlere baktı. "Hilal banyodan çıktı mı?" Diye sorunca "Belgin yardımcı oluyor" diye yanıtladı.


Aydın bey kafa sallayıp "İyi yapmış. Aysun görürse kötü olabilir" dedi ve banyodan çıkıp salona adımladı. Yavuz bey iç çektikten sonra "Sanki sen çok iyisin be abi" diye o da içeriye adımladı. Alpay da üstünü değiştirdikten sonra salona geçti. Aysun hanım Alpayı görünce etrafı kolaçan etti ama kızını görememişti. "Hilal nerede?" Diye sordu. Demir, annesinin yanına geçip "Giyiniyor anne" diye onu göğsüne çekti.


Aysun hanım oğlunun göğsünden çıkıp "Yardım edeyim ben kızıma" diye banyoya yöneldi. Aydın bey eşini yanına çektiğinde "Rahatsız olur belki Aysun. Otur sen" dedi. Aysun hanım bir şey söyleyecekken açılan banyo kapısıyla susup o tarafa bakmıştı. Önde Hilal çıkarken, Belgin hanım da 'ağladım' diye bağıran yüzüyle arkasından çıkmıştı.


Hilali gördüğü gibi ayaklanan Aysun hanım "Kızım?" Diye kollarını açmıştı ki Hilalin irkilip geri adımlamasıyla olduğu yerde kalmıştı. Hilal bir kaç kere göz kırpıştırdıktan sonra "Ben gitsem iyi olacak" dedi. Aysun hanım hariç herkes onaylayan mırıltılar çıkarttığında Demir ayaklanıp "Ben bırakırım seni abicim" dedi ama Hilal elini kaldırıp "Gerek yok, ben tek giderim" diye onu durdurdu.


Demir söze atlamadan Yavuz bey söze girmiş ve "Ben bırakırım o zaman. İtiraz istemiyorum hadi" diye kapıya yöneldi. Yavuz bey ve Hilal çıktığında Belgin hanımda hızlıca evine kaçmıştı. Eltisinin bakışlarını hissetmişti ve kalırsa sorguya çekileceği belliydi. Belgin hanımda gittikten sonra Demir ve Alpayda ayaklanmıştı ki Aysun hanım "Oturun hemen! Oturun ve anlatın, neler dönüyor?" diye sertçe konuştu.


Demir bakışlarını babasına yönelttiğinde Alpay "Bence de. Otur anne şöyle" dedi ve yanına oturması için koltukta yana kaydı. Aysun hanım koltuğa oturduğunda salondaki üçlü birbirine bakıp boğazlarını temizledi. "Anlatın artık!" diye bağırdığında Aydın bey söze girdi. "Karakola gittiğimde Metin söyledi bana da. Dün için darp raporu çıkartmışlar, o çıkarken geçmiş kontrollerine de baktım" dedi.


Aysun hanım konuyu anlayınca siniri gitmiş yerine hüzün gelmişti. Aydın bey derin bir nefes verip "Bulunduğunda hastanede kontrol edilmiş. Bir sürü yarası varmış . O yüzden seni banyoya sokmadık" diye kısaca özetledi ama Aysun hanım ayrıntıları öğrenmeden durmazdı. "N-ne yarası?" diye kocasına baktı. "Yara işte Aysun!" diye çıkışan eşini es geçip Alpaya baktı. O saklamazdı. Alpay annesine baktıktan sonra abisine bakmıştı ama abisi de ona merakla bakıyordu. O da sadece yara olarak biliyordu.


Elini sağ tarafına getirince Aydın bey "Evine git Alpay!" dedi. Aysun hanım ayağa kalkıp kocasının karşısına geçti ve "Sen duymak istemiyorsan gidebilirsin Aydın!" dedi. Oğluna dönüp "Anlat" diye tekrar yanına oturdu. Alpay giydiği tişörtü sıyırıp sağ tarafına parmağıyla boydan boya bir çizgi çizdi. "Böbreği için buradan açmışlar" dedi. Çizginin haddinden uzun olması Aydın beyin kaşlarını çatmasını sağlamıştı. "Uzunca bir kesik izi var. Sırtında da bir kaç tane iz vardı. Kollarında da vardı galiba. Çok bakamadım" diye sessizliğe gömüldü.


"Ne izi?" diye kısık sesiyle sordu Demir. Vücudundakiler bıçaktı galiba, tedavi görmüş olmalı. Silik silik belli oluyordu. Sırtındakiler kemer. Üniversite zamanımda bir hastamda görmüştüm" dedi. Aysun hanım akan gözyaşlarıyla Alpaya bakıp "Ne diyorsun sen Alpay?" dedi inanamayarak. Eşine dönüp baktığında ona bakamayan eşi de bu duruma doğruluk veriyordu. "Aydın? Doğru m?" diye sordu. Aydın bey kafasını sallayarak onu onaylayabildi.


Sessizce dökülen gözyaşları bir çok şeyin yaşandığı salonun listesine eklenmişti. Aysun hanım "Başka bilmem gereken ne var?" diye sordu. Sonra aklına gelen iğrençlikle midesi bulansa da kendini toplayıp o soruyu sordu "O-onlar kızıma dokunmuş mu?". Aydın bey "Bilmiyorum" dediğinde Alpay "Hayır" demişti. Aydın bey ve Aysun hanım biraz da rahatlamıştı ama Demirin "Geçen senelerde olayı öğrenince test yaptırmış" demesiyle ikisinin de nefesi kesilmişti.


Aysun hanım "Test mi?" diye kendi kendine mırıldandığında Alpay "Bekaret testi yaptırmış" dedi. Kızlarının yaşadığı şeyler içlerine öyle bir oturmuştu ki, artık hiç bir şey bu yükü kaldıramazdı. Aysun hanım eliyle ağzını kapatıp hıçkırıklarını tutmaya çalışmıştı ama başarılı olamamıştı. Hızlıca odaya girdiğinde kapıyı kapattı ve kendini tutmayı bırakıp içli içli ağlamaya başladı.


Aydın bey az önce öğrendiği durumu kafasında bir yere koymaya çalışırken göğsü sıkışmaya başlamıştı. Demir başına saplanan ağrıdan kurtulmak için alnını ovalıyordu. Zil çalmaya başladığında kimse yerinde hareketlenmemişti bile. Tekrar çalmaya başladığında Alpay ayaklanıp kapıya gitmişti. Kapıyı açtığında karşısında Hilali görmek onu kesinlikle şaşırtmıştı.


"Hilal?" dediğinde Hilal hızlıca içeriye girip "Hatırlıyorum!" dedi. Aydın bey kızını gördüğü gibi gözyaşları silmek için arkasına dönmüştü. "Geri dönelim diye tutturdu." diye açıklayan Yavuz beyi kimse dinlememişti. Tek düşündükleri Hilaldi. "Neyi hatırladın abicim?" diye sordu. Hilal salonda gezinmeyi bırakıp gözlerini kapattı ve parmağını şıklatmaya başladı.


"Sürekli bunu yapıyordu." dedi. Aysun hanım kızının sesini duyduğunda ne halde olduğunu umursamadan salona gelmişti. Hilal gözlerini açtığında karşısında ona boş boş bakan kişilere bakıp "Beni döven adam! Sürekli parmak şıklatıyordu. Zidar. Zidarın amcası. Eminim oydu." dedi. Demir artık ayağa kalktığında "Şiyar. Adı Şiyardı. Ona öyle sesleniyorlardı. Genç biriydi." diye konuşmaya devam etti.


"Hatırlıyorum artık. Diyarbakıra götürmüştü beni, orada kaldık sanırım bir süre. Mağara gibi bir yerdi, karanlıktı. Işık yoktu, bir sürü fare vardı. Korkup ağladığımı da hatırlıyorum." dediğinde gözleri dolmaya başlamıştı. Alpay ikizine yaklaşıp "Hilal tamam sakin ol." diye onu koltuğa oturttu. Yavuz beyde duyduğu isimle karşı koltuğa geçmişti. Geçen operasyonda onun adı geçmişti çünkü. Aydın beyde sakinliğini korumaya çalışıp koltuğa oturdu.


Hilal, Aydın beye bir süre baktıktan sonra "Geldin" dedi. "Köye geldin, bir sürü askerle beraberdin." diye ekledi. Aydın bey kendini zorlayarak "Senin yanına mı geldim?" diye sordu. Hilal olumsuz anlamda kafa sallayıp "Hayır. Sen değil ama bir askerle konuştum. Bana senin geleceğini söyledi ve beni yatağın altına sakladı." dedi. "Ne?" diyerek eşinin yanına çöktü Aysun hanım. Yavuz bey öne çıkıp "Kızım emin misin?" diye sordu. Bulsaydılar haberleri olurdu ki.


"Eminim. Adını söylememişti ama senin geleceğini söyledi." dedi ve elini başına götürüp ovaladı. "Hatta bana 'baban gelecek Hilal, sen sessizce burada dur' demişti." dedi. Aydın bey yerinden ayaklandığında derin bir nefes almaya çalıştı. Kimse ona bir şey söylememişti ki. Söylese giderdi. "Neresiydi Hilal orası?" diye sordu Yavuz bey. "Bilmiyorum. Köydü galiba, o beni bir aileye bırakmıştı." dedi. Hilal zihnindeki dolulukları eleyip o ana gitmeye çalışıyordu ama bazı yerler hala karanlıktı.


Demir kardeşinin yanına geçip elini tuttuğunda "Yorma kendini abicim. Bir an da yüklenme kendine" dedi. Hilal dolmuş gözlerini abisine çevirip yüzünü inceledi ve "Seni de çağırdım" dedi. Demir söylenen cümleyle "Beni mi?" diye sordu. Hilal onu onaylayıp "Abik" dedi. "Abik sendin" diye tekrarladı. Demir bakışlarını kaçırıp başka bir yere bakmaya çalıştı ama yapamayıp hızla balkona çıktı.


Aydın bey nefeslenip "Ben geldim yani?" diye sordu ve sonra da "Bana niye seslenmedin Hilal?" diye ekledi. Hilal dudaklarını kemirip "Uf olurmuşsun" dedi. Yavuz bey "Uf mu?" diye şaşkınca sordu. Hilal onaylayan şekilde mırıldandı ve "Öyle demişti. Dışarısı tehlikeliymiş, sessizce yatağın altında seni beklemezsem uf olurmuşsun" dedi. Aydın bey alnını ovalayıp "Asker mi söyledi?" diye sordu. "Evet" diye yanıt alınca da önündeki sehpayı tekmeledi.


Hilal korkup geriye çekildiğinde Aysun hanım eşini kolunu tutup onu oturtmaya çalıştı ve "Aydın sakin ol!" diye de onu uyardı. Aydın bey yerinde duramayıp hızlıca balkona çıktı. Demir zaten balkonda sakinleşmeye çalışıyordu. İkisi de sakinleşmeye çalışırken bahçede oturan Emre ve Polatın gözleri onları bulmuştu. "Bir şeyler oluyor her halde" diye konuşan Emre çayını yudumladı. Polat ses vermeyince ona doğru döndü ve "Ne oldu?" diye sordu.


Polat bakışlarını balkondan çekip postallarına baktı ve "Her ne olduysa iyi olmadığı belli" dedi. Emre kafasını sallayıp onu onayladı. Balkonun boşalmasıyla dakikalar içinde onlara doğru gelen Akabeylerle ayaklandılar. Aydın bey, Yavuz bey ve Demir hızlıca karargaha girince onlarda birbirine baktılar. Sonra da peşlerinden adımladılar.


Aydın albayın odasına girdiklerini görünce de içeriye girmeye çekindiler. Biraz bekledikten sonra Emre "Ben vurayım sen konuş?" dedi. Polat arkadaşına  gülümseyip hızlıca kapıya vurdu. "Gel!" Sesini duyunca da Emreyi içeriye doğru ittirdi. Emre, arkadaşına sevgi dolu bakışlarını yollarken hızlıca selamını vermişti. "Albayım yanlış anlamazsanız, bir sorun mu var?" Diye sordu.


Yavuz albayın "Sana hesap mı vereceğiz Emre?" Diye yükselmesiyle Polat yatağına gitmek için hareketlenmişti ki "Emre yardım etsen daha iyi olur. Amca sende üstüne gitmesene adamın" diyen Demirle durdu. Rütbesiz konuşuyordu. Kesinlikle bir şey olmuştu. Zaten açık olan kapıyı yavaşça tıklattığında "Gel Polat" diyen Aydın albayla içeriye girip selamını vermişti.


Masanın üstüne yığılı dosyaları görünce istemeden de olsa meraklanmıştı. Aydın bey bir dosyayı ona uzattı ve "Tekinçer soyisimli askeri bul" dedi. Polat dosyayı bekletmeden aldı ve söylenen ismi bulmaya çalıştı. Emre de uzatılan dosyalardan alıp aramaya koyuldu. Birinci dosya, temiz. İkinci dosya, temiz. Bakılan dosyalar masanın diğer tarafında bir öbek oluşturmaya başlarken Yavuz bey birden "İşte!" Diye bağırdı.


Demir dosyaya atılacaktı ki Aydın bey ondan önce davranmıştı. Yavuz bey "Abim hariç herkes dışarı" dedi. Demir "Amca saçm-" "Herkes dışarı dedim asker!" Diye bağırdı. Emre ve Polat dışarıya çıktıklarında Demir amcasına bakıyordu. "Duymadın mı asker! Dışarı!" Diye tekrar bağırdı. Demir de en sonunda "Emredersiniz komutanım" diyip odadan çıkmıştı.


Dışarıda onu bekleyen ikiliye bakıp "Emire itaatsizlik  yapsam en fazla ne olur?" Diye sordu. İkili onu kollarından tutup dışarıya götürürken "Saçma salak konuşma" diye de uyarıyorlardı. Dışarı çıktıklarında onu öne iteleyip "Ne oluyor lan?" Diye sordu Emre. Demir bir o tarafa bir bu tarafa gitmeyi kesip arkadaşına baktı ve "Hilal her şeyi hatırladı" dedi.


Polat duyduklarıyla şaşırırken Emre bir şey anlamamıştı. "Neyi hatırlamış?" Diye sordu. Demir, Emreye dönüp "Ulan kaçırıldığı zamanı hatırlıyor işte! Başka ne hatırlayacak!" Dedi. Emre "Ne bileyim lan ben! Bir şey söylediğin mi var sanki!" Diye çıkıştı. Polat bağrışan iki arkadaşına bakıp "Lan susun! Düzgün anlat sende şunu Demir" dedi.


Demir kısa bir özet geçtiğinde Emre "Hasiktir anasını satayım! Hain mi varmış?" Diye fısıldadı. Polat, Emreye bezgince bakıp "Sence Emre? Neyi aramış olabiliriz içeride biz" diye söylendi. Üçü de birbirine sataşırken "Siz ne yapıyorsunuz?" Diye gelen soruyla kafalarını yanlarına gelen Hilale baktılar.


"Hiç!" Diye üçünden de aynı tepkiyi alan Hilal onları boşverip içeriye adımladı. Aydın bey acilen gelmesini söylediği için hızlıca gelmişti. Kapının önüne geldiğinde tıklatıp gel sesini duyduğunda içeriye süzüldü. Yavuz bey ve Aydın bey fazlalık dosyaları kaldırmış masada sadece bir kağıt bırakmışlardı. Hilal oraya yaklaştığında Aydın bey bir resim uzattı.


"O asker bu muydu kızım?" Diye sordu. Hilal resmi bir süre inceledikten sonra resimdeki askeri anılarındaki askerle karşılaştırdı. Aklına gelen simayı anlattığı anda Yavuz bey direk olarak Tekinçer demişti ve evden çıkmışlardı. Hilal üniformalı adamın soy isim bandına baktığında Tekinçer yazdığını gördü. Demek amcasının bahsettiği adam buydu.


Resmi onlara uzatıp "Sanırım buydu" dedi. Aydın resmi alıp avucunda buruşturdu ve masada sert bir yumruk geçirdi. "Ağzına sıçtığımın tevekkeli! Belliydi ama Yavuz! Hemen tayin istemesinden belliydi!" Diye sinirle sandalyesi geriye ittirdi. Hilal, babasının küfürüyle şaşırsada elinde olmadan gülmüştü. Yavuz da "Abi Hilal burada!" Diye uyardı.


Aydın bey kızına dönüp "Kusura bakma kızım. Sen biraz hava almaya çıksana" diye kibarca dışarı gönderdi. Hilal odadan çıkıp kapıyı kapatırken en son babasının o adama ettiği küfürleri duymuştu. Hilal koridoru arşınlayıp dışarı çıktığında yine az önceki üçlü fısır fısır konuşuyordu. İçeriden gelen "Demir! Emre!" Sesiyle yanımdan hızlıca geçip içeriye girdiler.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%