Yeni Üyelik
23.
Bölüm

13. Bölüm (Part2)

@merida_xx

Polat onların gidişini izlediğinde gözleri üstündeki büyük pijamalarla bekleyen Hilale takıldı. Ayaklarını savura savura yanına ilerleyişini izledi. "İyi geceler diyeceğim ama sen uyumuyor musun hiç?" Diye konuşmayı Hilal başlattı. Polat hafifçe gülümseyip "Sen uyumadığım zamanlara denk geliyorsun" dedi. Hilal de gülümseyip "İnanmış gibi yapıyorum" dedi.


Hilal üstündeki hırkanın önünü bağlarken düşen pijama altını yukarı çekti. "Hatırlamışsın" diye konuşunca Hilal sakince başını salladı ve "Öyle oldu." Dedi. Polat bakışlarını kısıklaştırıp "Sevinmemiz için bir durum var mı?" Diye sordu. Hilal duyduğu soruyla gülüp "Bence bir büyük açsak daha iyi olur" dedi.


"Olur açarız" diye onaylanan Hilal şaşırmış bir şekilde Polata baktı. "İçiyor musun?" Diye sordu. Sonra cümlesini toparlayıp "Yani, sağlığınıza çok dikkat ediyorsunuz ya ondan sordum" diye kendini açıkladı. "Evet dikkat ediyoruz ama arada fire de veriyoruz" dedi. Hilal aldığı cevapla sırıtırken "Sizi gibi sizi. Bu sırrınızı saklayacağım" diye tekrar düşecek olan pijamasını çekiştirdi.


Polat küçük bir kıkırtı bırakıp "Eve git bence sen" dedi. Hilal pijamasını bırakıp "Ne yaparsın, modayı takip etmek çok zor" dedi ve bol gelen paçaları savura savura ilerlemeye başladı. Polat paçalarını düşmemek için son çare kaldıran Hilalin arkasından gülümsedi. Ayağındaki terlikleri görünce yine bir kıkırtı bırakmıştı. Hilal arkasını dönüp gülen Polata sinirle baktı. "Ne gülüyorsun?" Diye çıkıştı.


Polat terlikleri gösterince Hilalde ayaklarına bakmıştı. Kapının önündeki terliği giyip çıkmıştı direk. Galiba annesinin apartman terliğiydi. "Etkilendiysen eğer sana da bir şeyler ayarlayabilirim. Bu Aysun Akabey kreasyonundan, sana da bi Aydın Akabey terliği ayarlayayım mı?" Dedi. Polat ellerini kaldırıp "Demedim bir şey. Hadi git üşüyeceksin" diye eliyle gitmesini söyledi.


"İyi geceler asker!" Diye arkasını dönüp yoluna devam ederken "İyi geceler doktor!" cümlesine el sallamıştı. Polat, Hilal gözden kaybolana kadar onu izledi ve önüne döndü. Merdivene adım attığı anda karşısındaki terlikleri takip ettiğinde sırıtan Farukla karşılaştı. Son derece imalı sesiyle "Komutanım? Uyuyamadınız mı?" Diye sordu.


Polat karşısındaki Faruğa dümdüz baktı ve "Senin için daha yaratıcı fikirler bulacağım Faruk" dedi. Faruk hiç istifini bozmadan "Bulun tabi komutanım. Bana yaratıcı fikir bulurken kendinizi de düşünün komutanım" dedi. Polat yavaş yavaş merdivenleri çıktı ve Faruğun karşısında durdu. "Faruk" diye ona yaklaştığında Faruğun ifadesi yavaşça bozulmaya başlamıştı.


"Komutanım?" Diye baktı. "Sen niye bu saatte dışarıdasın?" Diye tişörtünün omzunu düzeltti. Faruk artık iyice gerilmeye başlarken "Tuvalete kalktım komutanım" dedi. Polat ellerini arkada birleştirip "Lan sen ağaç dibine mi işiyorsun! Her tuvalet diye kalktığında bahçedesin!" Diye yükseldi. Faruk artık hazırol konumuna geldiğinde "Yok komutanım çarpılırım mazallah" diye konuştu ama sonrasında korkuyla dudaklarını birbirine bastırdı.


"Korkma Faruk. Askeriyenin bahçesine yaptırmam. Yürü git içeri, sabah dörtte koşuya başlayacaksın!" Dedi ve içeriye ilerledi. Faruk, Polatın gitmesiyle derin bir nefes verdiğinde asıl amacı olanı lavaboya ilerledi.


Akabey ailesi sabah alarm kullanmak yerine Aysun hanımın "Kahvaltı!" Diye bağıran sesiyle uyanmıştı. Normalde hiç biri alarma ihtiyaç duymazdı ama dün gece bir hayli geç yatmışlardı. Özellikle Aydın bey ve Demir zaten uykuya bir saat önce dalmıştı. Alpayda Hilali beklemiş ve o gelince koltuklara karşılıklı uzanmışlardı. Aysun hanım ise tüm ev halkı gelene kadar uyumamıştı ki, geldiklerinde de saati görünce uyumaya gerek duymamıştı.


Aysun hanım evde bir hareketlilik duyamayınca tekrar "Kahvaltı!" Diye bağırdı. Aydın bey hazır bir şekilde mutfağa girdiğinde "Günaydın Aysunum. Uyumadın mı sen?" Diye sordu. Aysun hanım uykusuzluğun verdiği gerginlikle "Nasıl uyusaydım acaba Aydın? Hepiniz bir yere dağıldınız gelmediniz!" Diye triplendi.


"Bugün uyu dinlen o zaman karıcım." Dediğimde Aysun hanım yelkenleri suya indirmiş ve "Sen yoksun nasıl olacak o?" Dedi ve eşinin karşısına oturdu. Aydın bey yaşanan onca şeye rağmen karşısında ona nazlanan kadına bir kere daha gönlünü kaptırmıştı. Nazı da tribi de kabulüydü. Yeterki ona böyle sevgiyle baksın, gülümsesindi.


"Günaydın. İkizler fosur fosur uyuyor bu arada" diyen Demirde mutfağa giriş yaptı. Yerine oturduğunda Aysun hanım ikizleri uyandırmak için masadan kalkmıştı. Salona girdiğinde ışığı açtı ve ikisininde uyuduğunu gördü. "Çocuklar kalkın hadi" diye önce Alpayı sonra da Hilali dürttü. Alpay gözlerini açmaya başlarken, Hilal hiç oralı olmamış yastığa daha da gömülmüştü.


Aysun hanım kızına gülümsedikten sonra tekrar mutfağa adımladı. Aydın bey gülümseyen eşini görünce "Uyandılar mı?" Diye sordu. Aysun hanım "Alpay evet ama Hilal kıçını dönüp uyumaya devam ediyor" dedi. Demir de annesiyle güldükten sonra Aydın bey ayaklanmış ve "Benim uyandırmamı istiyor o zaman" diye eski anılara dalıp çıkmıştı.


Hilal küçükken sabahları ya kendisi uyanırdı ya da babası ve abisi uyandırırdı. Başka türlü çok huysuz ve ağlak bir kız olurdu. Demir de babasıyla ayağa kalkınca Aydın bey ona bakıp "Otur lan sen!" Dedi ve salona ilerledi. Alpay uyuduğu koltuğu toplarken içeri giren babasına bakıp sırıttı ve "Beni uyandırmaya geldin deme sakın?" Dedi.


Aydın bey oğluna bakıp "Seni uyandırmayı uzun zaman önce bıraktım" gülümsedi. Alpay ellerini açıp "Çok şükür" diye yüzüne sürdü. Babası o küçükken ne kadar sözlü uyararak kaldırıyorsa büyüyünce işler değişmişti. Ya kolundan tuttuğu gibi oturtuyordu ya da bacağından çekip yataktan düşürüyordu. Aydın bey koltuktan yastık alıp oğluna fırlatacakken Alpay hızlıca mutfağa koşmuştu.


Aydın bey "Öperek uyandırayım istersen!" Diye oğlunun arkasından kısık sesle bağırmıştı. Sonrasında sakin adımlarla diğer koltukta uyuyan kızına ilerledi. Kollarını yastığın altına koymuş yüzüstü uyuyordu. Yüzünün hizasına diz çöktüğünde kızını biraz inceledi. Onu uykusunda ilk defa izlemiyordu ama üstünden bir hayli zaman geçmişti. Bi yirmi bir yıl kadar.


Aydın bey elini kızının yanağına yaklaştırıp "Hilal?" Diye mırıldandı. Eli yumuşak yanakla buluştuğunda içindeki özlemin taştığından haberdardı ama yüzündeki gülümsemeyi bilmiyordu. Parmakları kızının yanağını usul usul severken onu uyandırmaya çalıştı "Hilalim, uyan hadi güzel kızım". Hilal biraz kıpırdandıktan sonra yanağını ele doğru sürtüp "Iı ıı" diye homurdandı.


"Hilall!" Diye bağıran Demirle Hilal sıçrayarak uyandı ve hızla etrafa bakındı. Aydın bey elini son anda çektiği için istemeden tokat atmaktan kurtulmuştu. Hızla oğluna döndüğünde Demir onlara doğru adımlıyordu. "Bölüyorum baba ama hanımefendiyi evine bırakacağım" dedi ve gözleri hala kapalı olan, yatakta oturan kardeşini kucakladı. Aydın bey bir kaç nefes alışverişinden sonra "Yürü git şurdan Demir elimde kalacaksın! Korkuttun kızı!" Diye bağırdı.


Aysun hanım elinde çay bardağıyla kapıya yaslandı ve tartışan adamlara baktı. Biri kocası, diğeri neredeyse otuzuna basmış oğluydu ama oradan izleyince iki çocuk gibi duruyorlardı. "Hee baba kesin ondan. Mırın mırın sizi mi bekleyeceğim!" Diye çıkıştı ama kucağına aldığı kardeşinin alnına tatlı bir öpücük bıraktı. Hilalse gözlerini açmıştı ama son derece boş bakışlarla bakıyordu. Yüzünün yanındaki yüze bakıp "Gün mü aydı?" Diye sordu.


"Şimdi ayıyor bak" diye mutfaktan bir bardak suyla çıkan Alpay, abisinin kucağında olan ikizine ilerledi ve suyu yüzüne fırlattı. "Alpay!" Diye bağıran ailesini es geçti ve hala boş boş bakan ikizinin yüzünü kuruladı. Hilal yüzüne gelen suyla tepkisiz kaldıktan sonra kafası yerine gelmeye başlamıştı ki olaylar kafasında netleşince abisinin kucağından ikizine tekme savurdu. Alpay kendini kurtardığında sırıtması yüzündeydi.


"Kızım ben kaç yıldır askerlerle beraberim, ne kadar skill öğrendim haberin var mı?" Demesiyle Aydın beyin fırlattığı yastığın kafasına çarpması bir oldu. Alpay olduğu yerde sarsılırken "Demek ki bi boka yaramamış!" Diye konuştu ve kızına dönüp "Kahvaltı hazır kızım hadi eli yüzünü yıka da gel" dedi.


Hilal abisinin kucağında yere zıpladığında "Alpay yıkadı sağ olsun." Dedi ve Alpaya yaklaşıp "Her şeye hazır ol Alpay" dedi. Kapıda onları izleyen Aysun hanıma gülümseyip "Günaydın Aysun hanım" deyip yanından geçip masaya oturdu.


....................................................................................


"Hilal hanım artık buraya iyice alıştınız" diye gülümseyen Serapa gülümsedim. Bunu söylemesinin nedeni ayağımdaki bahçe botlarıydı. Bugün köy ziyareti günüydü ve yağmur yapıyordu. O yüzden özellikle köye gelmek için aldığım botlarımı ayağıma geçirmiştim. "Bi zahmet Serap. Neredeyse bir ay olacak" dedim.


Serap, çamura saplanmış Ferdiyi gösterip "Öyle demeyin lütfen, bazıları yıllar geçsede alışamıyor" diye güldü. Çamura çeşitli ithamlarda bulunan Ferdiye bende güldüm. Birde beyaz ayakkabı giymiş. "Ferdi, tamam hadi bot giymedin de beyaz ayakkabı neden?" Diye sordum. Ferdi artık uğraşmayı bırakmış olmalı ki bezgince kafasını kaldırdı "Hilal hocam ben bu günü unutmuşum. Dün nöbetten ölü gibi çıkınca günler birbirine girdi" dedi.


"O zaman bu halini normal karşılıyorum" dedim ve bize doğru gelen Atakanı bekledim. İşimiz bitmişti ve gitmeye de hazırdık. Yanımdaki Kadire bakıp "Ben kullanayım mı?" Diye servisi işaret ettim. Hızlıca kafa sallayıp "Aklından bile geçirme" diye güldü. O anlar aklıma gelirken bende güldüm. "Hakkımı yiyorsun ama gayette iyiydim" diye omuz silktim.


"Ben düz vites kullanamıyorum!" Diye beni taklit edince kahkahamı tutamamıştım. Haluklar da bize katılıp gülmeye başlayınca hepimizin keyfinin yerinde olduğunu anladım. Tunçun yerine bize eşlik eden asker yanımıza yaklaştığında "Devrem hayırdır?" Diye merakla sordu ve Kadir onu "Gidince anlatırım" diye yanıtladı.


"Hazırsak tamamdır!" Diyen Atakanla hepimiz servise doluştuk. Günün kritiğini yaparak hastaneye ulaştığımızda Kadirlere teşekkür ettik ve onları gönderdik. Boşalmış olan yardım çantalarını eski haline getirdikten sonra eve doğru yola koyuldum. Kapıdan çıkar çıkmaz karşıma çıkan Safa abiyle duraksadım ve "Yüzün gülüyor, o zaman Canan için geldin?" Dedim.


Safa abi güldükten sonra "Akıllı bıdık seni" dedi. Cananın bugün başka köye gittiği aklıma gelince "Ee ama Canan yok ki?" Diye sordum. Safa abi kaşlarını çatıp "Nasıl yok? Bana hastanedeyim dedi" diye beni yanıtladı. Odadaki ekip aklıma gelirken onun orada olmadığına emindim. "Yok abi gelmedi daha" dedim. Safa abi daha da meraklanıp "Nereden gelmedi?" Diye sordu. Canan bu adama hiç bir şey söylemiyordu mu ya?


"Hani biz köylere gidiyoruz ya bugün, o da başka bir ekiple diğer köye gitti. Daha gelmediler" dedim. Safa abi çenesini kaşıyıp "Haberim yoktu" diye mırıldandı. "Safa!" Diye ses duyduğumuzda ikimizde o tarafa döndük. Canan servisten inmiş omzunda çantasıyla bize doğru geliyordu. "Heh bak geldi" diye konuştuğumda Canan yanımıza gelmiş ve Safaya sarılmıştı. 


Safa abi de ona sarıldığında karşımdaki aşk dolu sahneyi biraz garipsedim. Sanırım bu şeyler kendiniz olmadığınız sürece tuhaf geliyordu. Bakışlarımı onlardan kaçırırken "Geciktim biraz, çok bekledin mi?" Diye sordu. Safa abi "Yok yeni gelmiştim. Sen köye mi gidiyordun?" Diye sordu. Canan kafasını sallayıp "Evet. Sabah çıkarken yazdım ama dönmedin" diye biraz triplendi.


Safa abi anında telefonunu çıkarırken ekranı açılınca "Hıı evet. Öyle olmuş" diye mahçupça baktı. Fazlalık olduğum zihnimde dönüp dururken "Oldu o zaman size iyi günler" diye gülümsedim ve onlarla vedalaşıp arabama ilerledim. Arabaya bindiğimde yan tarafımda bulunan kutu beni kısa süreli şaşırtmıştı. Tam kutuyu alacakken aklıma bütün film senaryoları dolmaya başlamıştı.


Bomba mıydı? Arabama nasıl bırakıldı? Peki arabada biri var mı? Kafam bunlarla dolmaya başladığında elim kapıda duran levyeye ilerledi ve aldığım gibi arka koltuğa savurdum. Hiç bir yere çarpmayınca arkama döndüm ve arabanın boş olduğuna emin oldum. "Tamam arabada biri yok. Peki bu kutu bomba olabilir mi?" Diye kendi kendime konuşunca en iyisi zaten buralarda olduğunu düşündüğüm Safa abiyi arandım.


"Nereye kayboldunuz acabası?!" Diye sinirle konuştum ama kimseyi göremedim. "O zaman Demiri arayayım? Yok ya da Alpayı!" Diyip telefonumu çıkardım ve Alpayı aramaya başladım.


"Alooo?" Diye eğlenen sesini duyunca neden yaptığımı anlayamadan "Arabamda bomba var galiba Alpay!" Diye bağırdım. Telefondan patır kütür sesler geldiğinde "Ne!" Diye bağırışını da duydum.


.....................................................................................


Alpay ikizinin dediği şeyle düşürdüğü şeylerin üstünden atlayıp hızlıca babasının odasına doğru ilerledi. "Yan koltuğa bir kutu bırakmışlar Alpay! Bomba mı?" Diye sorduğunda Alpay hızlı adımlarını koşuşa çevirmişti. "Hatta kal Hilal!" Diye bağırdığında babasının odasına girmişti ama koca boşluk onu sinirlendirmişti.


"Albay nerede?" Diye yanından geçen askerlere sorduğunda bilmiyorum yanıtı onu daha da gererken bahçeye koşturdu. Bahçede amcasıyla askerlerle konuşan babasını görünce "Baba!" Diye bağırdı. Aydın bey ona doğru koşan oğlunu gördü ve yanına yaklaştığında "Hilal sakin ol!" Diye bağırdığını da duydu. O sırada eğitimde olan Demir de koşuşunu durdurup o yöne bakmıştı.


Kardeşinin babasına dediği şeyle amcası dahil koşarak içeriye girmeleriyle iyice meraklandı. "Yine ne oluyor anasını satayım?" Diye homurdandı. Timi de onun yanına gelince "Komutanım sorun mu var?" Diye sordular. "Anlamadım ki!" Diye homurdandığı sırada binadan çıkan asker koşarak onlara doğru geliyordu. Yanlarına geldiği gibi "Komutanım, albayım acil sizi çağırıyor" dedi.


Demir koşarak içeriye girdiğinde kapıyı bile çalmadan babasının odasına girmişti. Bülent bilgisayarda bir şeyler bakarken "Komutanım toplantısı odasına gitmemiz lazım" dedi ve oraya koşturdu. Demir yanından koşturarak geçen babasıyla onları takip etti.


Toplantı odasında çıkacakları görevi konuşan Gece timi, gelen kişilerle ayaklanmıştı. "Bağla çabuk Bülent!" Diye bağıran Aydın beyle, Demir artık dayanamamış "Baba ne oluyor?" Diye sormuştu. Telefonda olan Aydın beyin elinden telefonu alan Yavuz bey hızlıca hoparlöre alıp "Hilal, arabanın camları açık mıydı?" Diye sordu.


"Hayır kapalıydı!" Diyen kardeşini duyduğunda "Ne oluyor!" Diye bağırdı. Gece timi sadece onları izlerken Safa toplantı odasına nefes nefese girip "Komutanım geldim" dedi ama karşısındaki albayla kalakaldı. "Safa abi nereye kayboldun iki dakikada!" telefondan duyulan sesle Safa "He?" Diye komutanına baktı.


Bülent ekrana görüntü yansıtınca "Komutanım, işte!" Diye ilgiyi oraya topladı. Bakışlar ekrana döndüğünde Hilalin arabasının içi görünüyordu. Birisinin kapıyı açıp kutuyu bıraktığını ve torpidoya bir şey bıraktığını açık bir şekilde görmüşlerdi. Polat gördüğü simayla "Zidar bu!" Diye konuştu. Aydın beyler sinirle küfür ettiğinde Demir artık kudurma raddesine gelmişti.


"Bomba mı o zaman!" Telefondan gelen sesle Yavuz bey "Bilmiyoruz kızım sen sakin kal" diye yiğenini yatıştırmaya çalıştı. "Ne sakini amca ya! Havaya uçacağım sen sakin kal diyorsun!" Diye yanıt alınca alnını ovaladı. "Ne bombası lan!" Diye sonunda olayları anlayan Demir endişeyle babasına baktı. "Komutanım araç hareket halinde gözüküyor!" Diyen Bülentle, Aydın bey "Hilal nereye gidiyorsun?" Diye sordu.


"Bomba sandığımda hastanedeydim, hastaneyi mi havaya uçursaydım!" Diye bağırdı ve "Sürüyorum askeriyeye doğru!" Diye ekledi. Faruk hemen olaya dahil olup "Hilal kutuyu sallar mısın?" Diye sordu. "Kutuyu mu sallayayım?" Diye karşılık aldığında hemen evet demişti. Faruk, albaylarına bakıp "Belki bir şey duyar komutanım" dedi. Kaç yıllık tecrübeleri bir anda tuzla buz olan iki adam onu onayladı.


"Tıkı tık gibi ses var Faruk!" Diye bağırdı. Ekrana tekrar bir görüntü gelince bu sefer canlı olarak arabayı görmeye başladılar. Ekranda bir kutuya bir de yola tedirginlikle bakan Hilali görünce odadakiler daha da endişelendi. "Faruk?" Diye konuşan Hilal, "Kutuyu açıp bakayım mı?" Dediği anda odadakilerden koro halinde "Hayır!" Diye yanıt almıştı.


"Ne yapayım o zaman!" Diye panikle saçlarını geriye attı Hilal. Aydın bey duygularını köreltmeyi başardığında "Torpidoyu aç!" Dedi. Hilal hiç sorgulamadan tek eliyle torpidoyu açtığında küçük kağıt parçası aldı ve açmaya çalıştı. "Hay ben senin gibi kağıdı!" Diye paniklediğinde "Sakin ol, bir şey olduğu yok!" Diye konuştu Yavuz bey.


Ekranda Hilalin telefona sinirli bakışlarını görüldükten sonra "Amca şaka mı yapıyorsun!" Diye bağırdı. Sonunda kağıdı açınca yazanı okudu "Spas Zelal (Teşekkürler Zelal)". Herkes Hilalin okuduğu yazıyı düşünürken Hilal aniden arabayı durdurdu ve dikiz aynasına baktı. Sonra da arabayı hızlıca geri vitese taktığında sürmeye başladı.


"Kutudan ses gelmeye başladı!" Diye de durum bildirimi yapmayı unutmamıştı. "Hilal ne yapıyorsun!" Diye konuşan Alpayı "Takip ediyorlarmış! Oraya geleceğimi biliyorlardı!" Diye bağırdı ve arabasını arkaya döndürüp "Madem bu bomba, o zaman götünüzden ayrılmam!" Diye onu takip eden arabanın bu sefer peşine takılan o olmuştu.


"Hilal kutuyu aç!" Diye konuşan Polat ona dönen bakışlarla "Madem buraya geleceğini biliyorlardı o zaman Hilalin kutuda ne olduğunu görmüş olması lazım. Aç kutuyu Hilal." Diye açıklamasını yaptı. Hilal kutunun kapağını açtığında gözlerini dolmuştu. "2.43 yazıyor" dedi. "Hemen boş bir yere sür ve at o kutuyu!" Diye bağıran amcasına "Şehrin ortasındayım!" Diye bağırarak cevap verdi.


"Kumandası takip eden arabada olmalı, buraya yaklaşırken sayacı açmıştır şerefsizler!" Diyen Demir önündeki masaya yumruğunu indirmişti. "Hilal sağdaki sokaktan girersen seni boş bir yere çıkartabilirim!" Diye bilgisayar ekranından bir şeyler yapan Bülent konuştu. Emir "Olmaz! Patlatabilirler!" Diye onu reddetti.


Eylül ise aklında oluşan senaryoyu dile getirdiğinde oda sessizliğe gömülmüş oldu "Asıl bunu planladılar. Şu an onlar nereye giderse Hilalde oraya gitmek zorunda! Onu kendilerine çekiyorlar!"


&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere, düşüncelerinizi belirtmeden geçmeyin lütfen...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%