Yeni Üyelik
24.
Bölüm

14. Bölüm

@merida_xx

Araçlara yerleşen ve hızlıca çıkan iki tim doğruca Hilalin konumuna sürmeye başladı. "Bülente söyle bizi de bağlasın Yavuz!" Diye sinirle konuştu Demir. Eylülün söylediklerinden sonra hızlıca bir plan yapıp araçlara binmişlerdi. "Emredersiniz komutanım" diye komutanını yanıtlayan Yavuz, hızlıca Bülentle görüşüp telefonu ayarlamıştı.


"-dim dimi! Patlatırsan yemin ederim seni de patlatırım şerefsiz pezevenk!" Diye yükselen sesle telefona odaklandılar. Hilal ondan kurtulmaya çalışan arabanın bidinden ayrılmadan, sinirini kusuyordu. "Önüne kırıp bombayı sizin arabaya atsam ne olur ki! Aslında çok da güzel olur ama o camı açmanız lazım!" Diye bağırdı ve "Hayır nereye gittiğimizde belli değil! Kim bilir hangi inlerine sürüyorlar!" Diye ekledi.


"Hilal konuşmayı kesip bizi dinlesene artık!" Diye diğer hattan bağıran Safa, bu sefer hedef kişi olmuştu. "Söyle Safa abi ne var! Takip ediyorum adamları işte daha ne yapıcam! Siz nasıl avlıyorsunuz bu şerefsizleri yine yapsanıza şovunuzu! Vallahi alkışlayacağım ya!" Diye bağırdı. Sakinleşmek için sürekli birilerine sarıyordu, yoksa ne yapacağını şaşırıp oturup ağlayada bilirdi.


"Yapıcam şovu söz! Bi dinlesen!" Dedikten sonra Hilal telefondaki sese daha da odaklandı ve "Tamam dinliyorum söyleyin" dedi. Öndeki araba kırmızıda geçtiğinde Hilalde durmayıp sürmeye devam etmişti. Telefonda ses duyulmadan önce Hilal telefona doğru "Şey bir şey soracağım ben!" Diye bağırdı. Koro halinde gelen "Sor!" Sesiyle de "Şimdi ben bunları takip ediyorum ya, heh işte bir sürü trafik ışığını kırmızı da geçtim. Çok ceza yazar mısınız?" Diye sordu.


Hattın ucundakiler gelen soruyla bir süre sessizce beklediklerinde gelen diğer cümleyle durumun beterliği ne kadar kötü olsa da gülmüşlerdi "Borcu ödersiniz ama dimi? Sonuçta şerefsiz kovalıyorum!". Demir sinirden gülerken Halil "Ne olursa olsun kadın hala kafa yalnız. Ben öderim Hilal bacı, sen rahat ol!" Diye bağırdı. Hilalden "Helal lan sana Halil! Adamsın he! Ama borç olarak olmaz, o kadar param yok!" Diye yanıt gecikmemişti.


Şu anki durum havada kalırken Halil telefona doğru "Ne kadar para Hilal bacım?" Diye sordu. "Ceza ne kadarsa onu altıyla çarp Halil! Şimdi yedi ol-Aaa! Yavaşsana be! Araba kullanıyoruz burada!" Diyen Hilalle de geriye yaslanıp yanındaki Yavuza "Ceza ne kadar oldu lan?" Diye sordu. Bülent "Komutanım şehir dışına çıkıyorlar" diyerek olaya girdiğinde Aydın bey aracı kullanan askere "Hızlan!" Dedi.


"Abi bunlar yavaşlıyor" diye duyduğu endişeli sesle, Demir "Geliyoruz abicim az kaldı" diye onu sakinleştirmeye çalıştı. Hilal önünde yavaşlayan araca dikkatlice bakarken birinin camdan çıkıp ateş açması bir olmuştu. Hilal kafasını eğip açılan ateşten kurtulmaya çalışırken arabayı durdurmak zorunda kalmıştı. Eğildiği için kulağının dibinde bağıran sesleri de duyuyordu ama anın şokuyla bir şey diyemiyordu.


"Hilal! Konuşsana!" "Kızım cevap versene ne oluyor!" "Hilal!" Ateş sesleri diğer iki arabayı da büyük bir korku sarmıştı. Demir tuttuğu silahı sıkmaktan eline çeşitli kramplar giriyordu ama tek umursadığı telefonda ses vermeyen kardeşiydi. Polat, Akının elindeki telefonu alıp "Hilal cevap ver!" Diye bağırdı ama yine cevapsız kalmışlardı.


Hilal, duran ateş sesleriyle eğildiği yerden doğruldu ve kırılmış ön camdan bir şeyler görmeye çalıştı. "Kafayı yiyeceğim kızım ses ver!" Diye bağıran Aydın beyin sesiyle bakışlarını camdan çekip telefona baktı. "Gittiler galiba" diye sonunda konuşabildiğinde herkes derin bir nefes vermişti. Demir sıkıca kavradığı silahının tutuşunu gevşetirken "Allahım çok şükür" diye mırıldandı.


Hilal etrafa bakmayı bırakıp yanından gelen pik pik sesiyle kutuya baktı. Gördüğü rakamlar sürekli değişmeye başlayınca "Bir şey oluyor" diye konuştu. "Komutanım Hilal hanımın arabası ileride!" Diye önlerindeki boş yolda duran arabayı gösterdi. Aydın bey "Geldik kızı-" diyecekti ki odaklandıkları arabanın gözlerinin önünde havaya uçmasıyla donakaldı.


Demir hızlıca arabadan inip yanan araca doğru koşmaya başlayınca onu ilk takip eden Alpay olmuştu. "Hilal!" Diye bağırarak onlara katılan diğer kişide Aydın bey olmuştu. Çıkan dumanları umursamadan neredeyse dağılmış araca girecek olan Demiri "Abi salak mısın ne yapıyorsun?" Diyen Hilal durdurmuştu. Önünde çatır çatır yanan araçta olan bakışlarını hızla arkasına çevirdiğinde kardeşini gördü.


Ona ilerleyip hızlıca onu sarmaladı. Demir içinde dönüp duran duygulardan, artışa geçmiş olan rahatlamayı seçip kardeşine sıkı sarıldı. "İyisin! Çok şükür iyisin!" Diye saçlarını öpüyordu. Hilal de yaşadığı korkuyu ona sarılan abisiyle atlatmaya çalışıyordu. "Evet iyiyim ama beni bu kadar sıkarsan olmayabilirim" dedi. Demir kollarını gevşetsede kardeşini bırakmamıştı. Hatta yanlarında nefeslenen Alpayı da ensesinden yakalayıp onu da aralarına almıştı.


"Abi hayvan mısın! Kafamı koparsaydın direk!" Diye çıkışan Alpayı "O potansiyeli var çokta yüklenme bence" diyen Hilal susturmuştu. Alpayda ikizine sarıldığında "Gerizekalı beyinsiz, insan arabadan indim demez mi! Aklımız çıktı!" Diye yükseldi. Hilal, Alpayın sırtını pat patlayıp "O an tek düşünebildiğim inmek oldu. Ayrıca sensiz beyinsiz gerizekalı!" Dedi.


Aydın bey sarılan çocuklarını görünce uzunca bir nefes verdi. Akından geçen bir sürü berbat senaryodan sonra bu görüntü bir nebzede olsa onu yatıştırmıştı. Ayrılan çocuklarıyla beraber ilk işi kızını radarından geçirip bir şey olup olmadığına bakmak oldu. Hilal ona bakan endişeli gözlere baktığında içinden gelen o hisse güvenip Aydın beye adımladı ve endişeli gözlerle onu izleyen babasına sarıldı.


Aydın bey de vakit kaybetmeden kızını sarmaladığında Hilal "İyiyim" diye mırıldandı. Aydın bey bunu zaten içinden yüzlerce kere söylemiş olmasına rağmen "Evet iyisin kızım" dedi. Saçlarını öpüp okşayan adam yüzünden mayışmaya başlayan Hilal, geri çekilip "Biraz daha devam edersek uyuyacağım" diye gülümsedi.


Arabadan inmiş olan diğerleri de rahat bir nefes vermişti. Faruk "Ulan benim bile aklım gitti, kim bilir komutanlarım nasıl olmuştur" dedi. Onaylayan mırıltılar bir arabanın onlara hızla yaklaşmasıyla kesilmişti. "Savcının arabası değil mi o?" Diye silahını indiren Emreyle, Barış arabayı acı bir frenle durdurdu ve hızlıca araçtan indi.


Barış etrafındaki askerlere bakmadan direk kardeşine doğru adımladı. Abisini farkedince ona adımlayan Hilal, abisinin sinirli yüzünü görünce gülümseyen yüzü soldu. Barış "Ne oldu burada!" Diye bağırınca Hilal biraz geriledi. Emre silahını yanındaki Özalpe uzatıp "Hasiktir!" Dedi ve hızla Hilalin olduğu yere ilerledi.


Hilal abisine cevap verecekken arkasından "Ne bağırıyorsun lan!" Diye bağıran Demir ona engel olmuştu. Barış, sinirden koyulaşmış bakışlarını Demire yöneltip "Sen kes sesini!" Diye bağırdı. Demir de sinirle ona yaklaşmaya başladığında Alpay, abisini tutmaya çalışıyordu. Emre de ona yardıma geldiğinde işi biraz kolaylaşmıştı "Düzgün konuş bak savcı mavcı demem dökerim seni!".


Hilal arkasında dönen olaylarla ilgilenmeyip karşısındaki abisine baktı ve "Arabama bomba koymuşlar, son anda kurtulabilirdim" diye açıklamasını yaptı. Barış duyduğu şeylerle sinirini katlarken "Ne bombası? Ne diyorsun sen?" Diye kardeşine yaklaştı. Hilal abisini sakinleştirmek için "Ama iyiyim abi. Sadece arabam artık yok" dedi. Aydın bey Hilali biraz arkasına çekerken o da pek sakin olmayan bakışlarını ve sesini Barışa yöneltti "Sakin ol Barış. Hilali korkutuyorsun".


Barış ise karşısında sanki olayların sorumlusu oymuş gibi bakan insanlara inanamayarak "Benden mi korkacak? Bence sen bize karışmadan önce oturda bi düşün Aydın bey, Hilalin arabasına ne sebepten ötürü bomba koydular!" Diye bağırdı ve kardeşini kendi arkasına çekti. Zaten arabada bekleyen Yasemin ve Oktay ikilisi olayların hararetlenmesiyle arabadan inip onlara doğru koşturdular.


Oktay, Barışı tutarken "Barış hadi abi tamam evde konuşuruz!" Diye onu götürmeye çalıştı. Barış gerilemeden önce ona bakan Akabeylere "Bundan sonra Hilali göremeyeceksiniz!" Diye bağırdı. Demir onu tutan kollardan kurtulduğunda Barışa bir yumruk attı "Sen kimsin de buna karar verebiliyorsun!". Barışta savrulan bedenini toplayıp Demire atıldı ve o da bir yumruk attı "Abisiyim ulan abisiyim!".


Çıkan kavgayı ayırmaya gelen timdekiler onları ayırırken Demir ve Barış fiziksel olarak kavga etmese de sözlü olarak devam ediyorlardı.


"Daha buraya geleli bir ay olmadı, sizin yüzünüzden ne kaçırılmadığı kaldı ne de saldırıya uğramadığı lan!"


"Biz mi kaçırdık lan! He! Biz mi kaçırdık! Daha ne olduğunu bile bilmiyorduk!"


"Şimdi bildin ne oldu! Havaya uçacaktı!" dedi ve Aydın beye bakıp "Bu sefer kollarınızda taşıyacak bir ceset bile olmayacaktı Aydın bey! Bir torbaya dolduracağınız vücut parçaları olacaktı sadece!" dedi. Barışın söyledikleri herkesi sarsarken en çok Aydın beyi etkilemişti. Yavuz bey, Barışa sinir bakıp "Çek git şuradan savcı!" diye bağırdı.


Barış onu tutan kolları savurduktan sonra Aydın beye yaklaştı ve "Kusura bakmayın ama annemi, babamı zaten toprağın altına koydum, şimdi de kardeşimi koymaya niyetim yok. O yüzden bu iş burada bitti" dedi ve Yaseminin yanında korkuyla bakan kardeşine ilerleyip elinden tuttu. Arabaya ilerlerken de Oktaya "İşlemleri başlat Oktay." dedi. Yasemin, Barışa yapma der gibi baktı ama net bakışları görünce arkalarında kalan kalabalığa baktı. Demiri zor tutan arkadaşları ve sadece kızının gidişini izleyen Aydın beyle tekrar önüne döndü.


....................................................................................


Abime geldikten daha doğrusu zorla getirildikten sonra sinirle salonu turlayan abimi izliyordum. Oktay ve Yaseminde benimle beraber buradaydı. Gerçekten bunlar niye buradaydı? "Siz niye geldiniz?" diye onlara baktığımda Yasemin yorgun yüzünü bana çevirip "İşim halloldu, artık buradayım" dedi. Şu an buna deli gibi sevinip kesinlikle kutlamamız gerekirdi ama tabiki de öyle bir şey yapamıyorduk.


"Barış otur artık, başım döndü" diye konuşan Oktaya baktım. Yasemin tamam ama Oktay ne alakaydı peki. "Sen ne zaman döneceksin Oktay?" diye sordum. Oktay bana uzun uzun baktığında ona anlamsız bakışlarımı yolladım. Abimin dediği şeyle ise donup kaldım "Birlikte gideceksiniz Hilal". Topladığım dizlerimi hızlıca serbest bırakıp "Ne demek o?" diye sordum.


Abim sonunda oturmaya karar verip karşıma oturdu ve bana doğru eğildi. "Oktayla beraber yurtdışına gideceksin Hilal" dediğinde "Ne?" dedim. Bendeki bakışlarını kaçırırken bu sefer sinirle ayaklanan taraf bendim. "Dinliyorum abi, o ne demek?" diye sorumu tekrarladım. Yasemin koluma dokununca ona döndüm "Hilal, Barış senin abimle gitmeni ve orada yaşamanı istiyor" dedi. Çok istiyorsa kendi gidebilir bence!


"Saçmalama istersen! Ne yapacağım ben İtalya da!" Dedim. Abimde benimle birlikte ayaklandı ve "Burada ne yapıyorsan onu yaparsın! Oktay bir hastaneyle görüşüp ayarlayacak işini, bende ziyarete gelirim oldu bitti" dedi. Bunu o kadar normal bir şekilde anlatmıştı ki sanki bir film anlatıyor gibiydi.


"Neden bunu yapacakmışım?" Diye bağırdım. Bana yaklaşıp "Çünkü burada tehlikesin!" Diye o da bana bağırdı. "Çünkü buraya geldiğinden beri başın beladan kurtulmuyor! Çünkü onlarla tanıştığından beri hayatın bok gibi ilerliyor!" Diye sözlerine devam etti. Oktay abimi geriye çekip "Sakin ol!" Diye uyardı.


Abim sinirle arkasını dönüp kendini sakinleştirmeye çalışırken "Böyle bir şey olmayacak!" Diye bağırdım. "Hiç bir yere gitmiyorum, burada işimin başında olacağım" dedim. Oktay bu sefer bana dönüp "Hilal sende sakin ol güzelim" dedi. Yasemin tekrar yanıma "Biz biraz hava almaya çıkalım. Hadi Hilal" dedi ve beni kapıya ilerletti. Sinirle ayakkabılarımı geçirdim ve montumu alıp dışarıya çıktım.


Merdivenleri hızlı hızlı indiğim için biraz nefeslenirken "Hilal yanlış olaylara fazla tepkiler veriyorsun" diyerek yanıma gelen Yasemine baktım. Sinirim zaten hala tepemde olduğu için "Açık konuş Yasemin" dedim. Yasemin ilerideki bankı gösterip ilerledi ve "Duydun işte Hilal. Abin senin iyiliğini düşünüyor" dedi. Bende adımlayıp banka oturdum ve ona baktım.


"Tam olarak hangi konuda haklı?" Diye sordum. "Hangisinden başlayayım? Buraya gelmenle gelişen olaylar; ki daha evine gitmeden kaçırıldın. Sonrasında bugün arabana koyulan bomba?" Dedi. Sahiden, bombadan nasıl haberleri oldu? "Yasemin, siz bombayı nasıl öğrendiniz?" Diye sordum.


"Barış telefonuna bir uygulama indirmiş şehirden uzaklaştığın anda bildirim geliyor. O sırada abimle beraber öğle yemeğindeydik, bildirim geldiği gibi de hemen çıktık. Sonrasını da biliyorsun zaten" dedi. Benden habersiz ve izinsiz böyle bir şey mi yapmıştı. Gözlerimi kırpıştırıp "Telefonuma uygulamamı indirdi?" Dedim. Yasemin başını sallayıp beni onayladığında çöktüğüm yerden ayaklandım.


"Benim niye haberim yok?" Diye yükseldim. Yasemin bana baygın baygın baktığında ne kadar itici göründüğünü düşündüm. "Bunu sorgulamaya başlarsan Akabeyleri de sorgulaman lazım. Onlar seni nasıl buldu?" Dedi. Telefondan!! "Onları arayan bendim! Telefonumdan buldular" dedim. Bana inanmayan bakışlarını yollayıp "Hilal ciddi misin? Sence arabana bir şey koymamışlar mıdır?" Dedi.


Hayır! Bunu yapacak zamanları bile yoktu ki. "Yasemin sen şu an mantıklı düşünemiyorsun. Ayrıca senin neyin var ne bu afra tafralar?" Dedim. Yasemin de ayaklandığı zaman "Sorun sensin Hilal. Tam abinle konuşmaya başladığımızda sürekli seninle ilgili bir şeyler oluyor! Ya koskoca İstanbuldayız, komşun arayıp yaralanmışsın diyor hopp Barış yok! Tam konuya gireceğim hopp Hilale gitmem lazım diyor! Bugün dedim söyleyeyim ama bak ne ile uğraşıyoruz" dedi.


Tamam bu biraz kırmıştı sanırım ama daha az önce kendisi başıma gelen şeyleri söylemişti. Bunları bilerek yapmadığıma göre! "Şu an ciddi misin?" Diye sordum. Eğer gerçekten ciddiyse bu zamana kadar boş bir arkadaşlık yapmıştım. Yasemin akan gözyaşlarını silip "Ben içeri geçiyorum artık. Mümkünse bir şey yapma" dedi ve yanımdan geçip gitti.


Mümkünse bir şey yapma? İçeriye girecekken ona seslendim "Bir daha sakın beni arayayım deme Yasemin.". Arkasını dönüp bana baktığında "Hilal, seninle olan samimiyetim abin içindi" dedi ve içeri girdi. Bense arkasından boş boş baktım. Bir defterin daha kapanma zamanı gelmiş. Duymasa bile "Eyvallah" dedim ve kendi evime doğru yürümeye başladım.


Şu an ne taksi çapıracak telefonum ne de onun parasını ödeyecek param. Hepsi yanan arabamla yanmış gitmişti. Montumu sıkı sıkı sararken aklıma gelenle küfür savurdum. "Acaba eve nasıl gireceksin Hilal! Çilingir de çağıramam!" En iyisi hastaneye gitmekti. Arabayla bile burdan yirmi dakika süren hastaneye acaba kaç saatte ulaşırdım.


"Hilal!" Diye duyduğum sese döndüğümde Oktay bana doğru geliyordu. Yanıma geldiğinde "Sende bana olan kinini kusacaksan hiç durma buyur. İdmanlıyım son saatlerde" dedim. Oktay bana üzgün bakışlar yolladı ve "Ben sana kin tutamam Hilal. Nereye gidiyorsun?" Diye sordu. Allah razı olsun Oktay ya.


"Hastaneye gidiyorum" dedim ve yoluma döndüm. Yanıma gelip "Yarın gitmeyecek miydin?" Diye sordu. Biz yürümeye başlarken "Çünkü gidecek bir yerim yok" dedim. Oktayın başı bana dönerken "Bakma öyle. Şu an abimle kalmak istemiyorum, eve de gidemem çünkü anahtarım yandı bitti kül oldu. Diyeceksin ki çilingir çağır? Bende diyeceğim neyle? Sonra o bir şekilde halledilirse nasıl ödeyeceğim? Yani anlayacağın en iyisi hastane" dedim.


"Hilal beni yanlış anlamanı istemiyorum ama gerçekten burada mutlu musun? Zorlanmıyor musun?" Diye sordu. En azından bağırmayıp kibarca sorduğu için içimden ona teşekkür ettim. "Konuya bir anda girdin ama yine de cevaplayacağım. Evet kesinlikle zorlanıyorum, bir süre alışmam gerekti. Diğer soruna gelecek olursam da sanırım mutluyum" dedim.


Ona bakarken bana yine uzun uzun baktı. Bunun da bir sıkıntısı var belli. "Söyle" dediğimde "Benimle gelmeyeceksin dimi?" Diye sordu. Hayır anlamında kafa salladığımda önüne dönüp yürümeye devam etti. "Seni eve bırakayım gel" dediğinde "Az önce söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum" dedim. "Borcun olsun tamam mı? Gel hadi" dedi.


Şu an için tek doğru gelen şeyi yaptım ve onunla beraber taksi durağına adımladım. Durağa kadar sessiz geçen diyaloğumuz eve gidene kadar devam etmişti. Eve geldiğimizde ise taksiden inerken Oktayın ödediği parayı aklımda tutmaya çalıştım. 200 lira vermişti. Şimdiden 200 lira olan borcum kim bilir kaç olacaktı.


Apartmana yaklaşırken kapıdaki kişiyle duraksadım. Alpaydı. Bir zile basıp duruyordu, benim zilim olduğunu düşünüyorum. "Alpay?" Diye seslendiğimde aniden bana döndü ve hızla yanıma adımlayıp Oktaya hoş olmayan bakışlar yoladı. "Her yerde seni arıyorum Hilal. Şimdi de savcının evine gidecektim" dedi. Oktayın "Sebep?" Demesiyle Alpaydan "Sanane. Ayrıca sen kimsin?" Dedi. Çok güzel! Bir sizin kavganız eksikti dimi!


....................................................................................


"Sen beni niye tutuyorsun ki! Dökecektim onu orada!" Diyen Demir önündeki kum torbasını yumruklamaya devam etti. Karargaha gelen tim ve albay işlere dağılmıştı. Demir sinirini atabilmek adına kendini savunma derslerini verdikleri odaya atmıştı.


Emre karşısında kum torbasına son saatlerini yaşatan arkadaşına baktı. "Sonra ne olacaktı? Mahkeme mahkeme gezerdin, askerliği de bok yapardın" dedi. Demir savrulan kum torbasını durdurup arkadaşının karşısına oturdu. "Görmedin mi neler diyor. Bizim derdimiz ne onun derdi ne!" Diye yükseldi.


"Ne yapacaksınız komutanım? Savcı baya netti" dedi Serhat. Gece timi geldiği gibi göreve çıkmıştı ve odada olan sadece Hilal timiydi. Demir sinirle kafa salladı ve "Yok öyle bir dünya! Nasılsak öyle devam edecek" dedi. "Bence de olması gereken o komutanım ama albayım üzgün görünüyordu" diye fikrini söyledi Yavuz.


Demir sessizce babasının halini düşünürken bir şey söylemedi. Babasının üzgün olduğunu hatta üzgün kelimesinin az kaldığını biliyordu ama babası her zamanki gibi kendi içinde çözmeye çalışırdı. Gidip sorsa bile büyük ihtimalle işine bakmasını söylerdi. "O değilde Hilal bacı nasıl acaba? Hop dedi götürdü kadını? Şoka mı girdi, bir şey mi oldu hep havada kaldı?" Diye üzgünce konuştu Halil. Çok tanışmamış olsalar da tim Hilali sevmeye başlamıştı ve bu bomba işi hepsini etkilemişti.


"Alpay gitti ama hala haber vermedi" dedi Demir ve telefonunu alıp haber var mı diye baktı. "Komutanım, şimdi Hilalin bütün eşyaları arabayla birlikte gitti. Anahtarı yoktur, kartları paraları da gitmiştir." Dedi Serhat. Demir bir şey söylecekken çalan telefonunu hemen açtı ve "Alpay ne yaptın?" Diye sordu.


&&&


Devamı Part 2 de….


Loading...
0%