Yeni Üyelik
25.
Bölüm

14. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

"Abi işler sıkıntılı. Savcı, Hilali yurtdışına göndermek istiyormuş" diyen kardeşiyle Demir oturduğu yerden ayaklandı. "Ne demek yurtdışı Alpay! Neredesiniz siz geliyorum hemen!" Dedi ama Alpay "Abi Hilal dinlenmek istedi evde şimdi. Bende oraya geliyorum da bu Oktay iti burada. Ayar oldum adama, ne iş yapıyor bu, dövsem ne olur?" Diye sordu.


"O ne alaka! Ne demek orada? Evde Hilalin yanında mı?" Diye sinirle sordu. Zaten kahvaltıda da sevememişti arkadaşlarını. "Ya Hilali getirmiş sözde ama hala evdeydi, bir şey diyecektim de Hilalle papaz olmak istemedim" dedi. Demir alnını kaşıyıp "Yok ben duramıyorum. Kim lan o habire Hilalin yanında!" Diye bağırdı. "Ne bileyim abi! Bir de işin en absürt kısmı ne hadi bil! Hilali onunla göndermek istiyor! Ulan sen koskoca savcısın, bu kız oraya paldır küldür nası- Hasiktir!!"


"Ne oldu?" Diye camı açan Demir, Alpayın "Lan! Bunlar evlenmesin!" Demesiyle kısa süreli sallanan yapraklara baktı. Sonra ise gülmeye başladı ve "Alpay siktir git!" Dedi. Telefonu kardeşinin yüzüne kapatıp camdan geri çekilirken yüzünde hala gülümseme vardı. Emre, arkadaşına bakıp "Ne diye deli deli gülüyorsun?" Diye sordu. Demir telefonu masaya fırlatıp sandalyeye oturduğunda "Ya bu çocuk beni çıldırtıyor. Hayır eskiden zeki bir şeydi okudu etti doktor oldu ama, belleği artık doldu her halde yol katedemiyor. Bana diyor ki Hilal yurtdışına gidecekmiş. Bak bak sadece o da değil, gitmek için evlenecekmiş. Salak bu yemin ediyorum" diye güldü.


Onu dinleyen timi, sessizce söyleneni düşünürken Demir onay almak için tekrar "Salak bu çocuk?!" Dedi. Emre geriye yaslanırken "Doğru da olabilir Demir. İyi de yurtdışı ne alaka lan? Bu kız burada gayet mutlu, gülüyor eğleniyor. Ayrıca siz buradasınız" dedi. Demir de onu onaylayan cümleyen söyleyecekti ki kapı tıklatılıp içeriye bir asker girdi.


"Yüzbaşım, albayım Hilal timini toplantı odasına çağırıyor" dedi. Emre onu onaylayıp gönderirken "Görev galiba. Hadi kalkın" dedi ve hepsi toplantı odasına gitti. Görevi anlatacak olan kişi Yavuz beydi.


......................................................................................


"Ölüm saati 02.48" bu mesleğin belkide beni etkileyen tek kısmı buydu. Bekleyenlere ölüm haberini vermek. Önümdeki sedyede yatan genç kadına baktım bir süre. Taş patlasın yirmi yaşındaydı. Yırtılmış elbisesi ve vücudundaki morluklara baktım.


Ne kadar uğraşmış çabalamış olsakta yapamamıştık. Onu kurtaramamıştık. Bu halde olmasının sebebini bilmek içimdeki öfkeyi körüklese de bir şey yapamazdım. Yaparsam artık başkalarına umut olamazdım. Eldivenlerimi çıkartıp yere atarken dışarıya çıktım ve ağlamaktan bitap düşmüş kadına baktım.


Beni gördüğü gibi onu tutan kadınların yardımıyla yerden kalktı ve bana koşturdu. Kollarımı sıkı sıkı tutup "Keça min baş e?(Kızım iyi mi)" dedi. Onu kollarından tutup arkadaki sandalyelere oturttum ve "Ez xemgîn im. Keça te çû ser dilovaniya xwe (Üzgünüm, kızınız hayatını kaybetti)" dedim. Etrafımızda ağıtlar yükseldiğinde gitmem gerektiğini anladım. Daha fazla durmamalıydım ki kadın kollarımın arasında bayılıp kaldı. Onunla ilgilendikten sonra bu olaydan sorumlu olmasına rağmen hala yüzü varmış gibi burada dikilen adama yaklaştım.


"Annenizin durumu iyi, birazdan ayılır" dedim ve yanından geçip gidecektim ki kolumu tutup "Bu bir namus davası doktor. Sen şehirlisin bilmezsin buraları" dedi. Ona olan mide bulantımı gizleme gereği duymadan yüzümü buruşturup kolumu ondan çektim ve "İşinize gelen şeyleri namus adı altında toplamayı kesin. Kardeşin karşılığında aldığın parayı şimdi onun mezar taşı için kullanabilirsin" dedim.


Kolumu sertçe tekrar yakaladığında "Doktor! Haddini aşıyorsun! Olay öyle değil, o orospu adımızı çıkarttı! Aile şerefimizi yok etti!" Diye yaklaştı. Bu sefer kolumu ondan çekmeyip beni tuttuğu kolumla onun kolunu tuttum ve "Birini sevdi görüştü diye onu sevmediği birisiyle evlendiren bir ailenin şerefi olmaz zaten. Kendi iğrençliğinizi masum bir kıza atmayı kesin" diye çıkıştım.


Bana bakan gözleri öfkeden kararırken kolumu tutuşu da iyice sertleşti. Artık canım acıdığı için kolumu çektiğimde onu savurmuş oldum. Acile ağlayarak giren genç bir adamla oraya baktım. Adam etrafa bakınırken az ileride ölen kızın ailesini görünce dizlerinin üstüne çöküp içli içli ağlamaya başladı. Bu da harcanan diğer gençti büyük ihtimalle.


Yanımdan hızlıca geçen az önceki adam yerdeki adama yürüyüp onu yakasından tuttuğu gibi dışarıya sürükledi. Giderkende duyduğum tek şey ağlayan adamın bela okumasıydı. Umarım duaları tutan biridir. Acıyan kolumu ovuşturduğumda biraz hava almak için dışarı çıkmaya karar verdim. Kapıdan çıkarken karşılaştığım Cananda bana katılmıştı.


"Duydum olanları. Sen iyi misin?" Diye sordu. Yağmur dolayısıyla ıslanmış banka oturamadığım için sadece yaslanabildim. "Ben iyiyim de ölen kız için aynı şeyi söyleyemem" dedim. Canan yavaşça kafasını salladıktan sonra "İntihar etmiş dimi?" Diye sordu. Öyleydi. "Evet" diye kafamı salladım. Bir sire sessiz kaldıktan sonra "Safa abiyle nasıl gidiyor?" Diye sordum. Zaten bozuk olan morali bu sorumla daha da bozulmuştu.


"Hala haber yok. Dönmediler daha sanırım. Dönse arardı çünkü beni." Dedi. Demek ki hala dönmemişlerdi. Onları en son arabam bombalandığında görmüştüm ve o günün üstünden de neredeyse bir ay geçmişti. Bu süreçte abimle çok daha büyük kavgalar etmiştik. Beni yurtdışına göndermekte o kadar kararlıydı ki göndereceği şekli öğrendiğimde verdiğim tepkiyi bile garipsemişti.


Neymiş oraya yerleşebilmem için Oktayla evlenebilirmişim! Bunu öğrendiğimde galiba hayatımızın en büyük kavgasını yapmıştık. Bu yüzden iki haftadır onun telefonlarını açmıyordum. Aydın beylere gelirsekte tek konuştuğum kişi Aysun hanımdı. Çünkü onlarında arabama gizli gizli hem kamera hem de gps yerleştirdiklerini öğrenmiştim.


Bu durum beni bulmaları için olumlu bir özellik olsa da habersiz yapmaları zaten onlara karşı tam oluşmamış güvenimi zedelemişti. Aydın beyle eskileri aratmayacak kadar soğuktuk. Alpay arada gelip benimle konuşmaya çalışıyordu ama geçiştirip duruyordum. Demire gelirsekte o da o günden beri görevdeymiş. Büyük ihtimalle onlarla konuşmadığımdan bile haberi yoktu.


Aysun hanım olayı öğrenince yaşadığı panik ataklardan dolayı bir süre benimle kalmıştı. Tabikide  eşine ve oğluna hak vermişti ama tepkimide yerinde bulduğu için saygı duyuyordu. Tabii bu aramızı düzeltmeye çalıştığı gerçeğini değiştirmiyordu. O günlerde ilk yaptığım şey telefon almak ve sonrasında banka kartlarımı halletmek olmuştu. Aslında yeni numaramı kimseye vermek istememiştim ama elbet bir şekilde öğrenirlerdi. Çünkü biri savcı diğeri albaydı.


Yanımdaki Canana bakıp "Anladım. Hayırlısıyla dönerler inşallah" dedim. O da "Amin" diyerek bana katıldığında yaslandığım banktan popomu çektim. "Ben içeri geçiyorum" dediğimde Cananda benimle beraber içeriye adımlamıştı. İçeriye girerken kavga eden kişileri görünce Canan "Galiba gecemiz daha bitmedi" dedi. Kavga edenleri bir süre izlediğimde "Kızın abisi tercihim. Büyük bir zevkle onunla ilgilenirim" diye güldüm. Canan dediğime gülüp "Ayırmayacağız?" Diye sordu. Omuz silktim ve "Mümkünse ölmesini tercih ederim" dedim.


Kusura bakmasınlar ama iyilik meleği değilim. Kendime göre doğru bildiğim şeyler vardı, mesela kardeşini satan bu şerefsiz ölse üzülmek bir yana dursun sevinirdim bile. He yaşatmak için yine elimden geleni yapardım ama içimden de ömrünün o kadar olmasını isterdim. Sonuçta vakti geleni yaşatamazdık.


Sabah saat sekize doğru gelen diğer ekibe yerimizi devrettiğimizde bugünlük hastane faslı bitmiş oldu. Araba almadığım için neredeyse maaşımın üçte birini verdiğim taksici Halit amcaya doğru ilerledim. O kadar denk geliyorduk ki, artık tanışmıştık. Taksiye bindiğimde bana gülümseyip "Eve mi kızım?" Diye sordu. "Evet Halit amca" diye ona gülümsedim. Dediğim gibi artık dostum sayılırdı.


Telefonum titrediğinde gelen mesaja baktım. Yasemin yollusuydu. Abin iyice meraklanıyor çocuklaşmayı kes yazmıştı. Bütün olayların sinirini Yasemini döverek çıkartmak gibi bir planım vardı ama hapse girmek için henüz erkendi. Kendisi artık hastanede çalışmaya başlamıştı, bir kaç kere de karşılaşmıştık ama onu görerek mideme eziyet etmek istemediğim için takmamıştım. Nerede kalıyor ne yapıyor bilmiyordum ve bilmek gibi bir arzum da yoktu. O da ölebilirdi sorun olmazdı. O derece silmiştim artık.


Mesajını görmezden gelip geçtiğimiz yolları seyrettim. Eve geldiğimde Halit amcaya iyi işler dileyip apartmana ilerledim. Kapıyı açacağım sırada açılan kapıyla karşımdaki Özgüre ve kızına baktım. Kızı Cemre bana gülümseyip el salladığında bende ona gülümseyip "Günaydın küçük hanım. Babayı kapmışsın yine" diye yanağını sevdim. Cemre olduğu yerde sallanırken "Anneme kahvaltı hazırlayacağız Hilal abla. Babamla ekmek almaya gidiyoruz" dedi.


Tabii daha küçük olduğu için tek başına yollayamıyorlardı. Bunların sefasını sür Cemrecim. "Oo demek öyle. O zaman sizi tutmayayım ben, anneye güzel bir sürpriz yapın" diye gülümsedim. Özgür içeriyi işaret ettiğinde içeriye girdim. "Sana iyi dinlenmeler Hilal." Dediğinde "Sana da kolay gelsin. Hem kahvaltı hem de iş için" dedim. Gülümseyip "Buna ihtiyacım var gibi" dedi. Onlarla vedalaşıp evime doğru çıkarken hala yapılmamış asansöre ufak sevgi sözcüklerimi dillendirdim.


Kapıma geldiğimde zilime basan Özge gördüm. Kendisi Özgürün eşi oluyordu. Büyük ihtimalle Cemrenin bana kaçtığını düşündüğü için sabahın köründe pijamalarıyla kapıma dayanmıştı. "Özge?" Dememle yerinde sıçrayıp bana döndü. "Hilal ödümü koparttın. Günaydın canım rahatsız ediyorum ama Cemre sana mı geldi diye soracaktım ki sen yeni geliyorsun?" Dedi.


Yanına ulaştığımda kapımı açarken "Ben yeni geldim de seninkiler dışarı çıkıyordu. Sana kahvaltı hazırlayacaklarmış kendileri. Cemre hanım taze ekmek almaya gidiyordu" diye gülümsedim. Özge  yüzüne mutlu bir gülümseme yerleştirip "Aaa" diye şaşırdı. Kadın hayatının nirvanasını yaşıyordu resmen. Kendisinin internette bir mağazası vardı ve oldukça iyi iş yapıyordu. Nereden biliyorsun diye sorarsanız siteye baktığımda ürünlerin fiyatları yüzündendi. Bir ürün satsam bir faturamı öderdim.


Ayrıca eşi Özgürde son derece iyi bir adamdı ve göründüğü kadarıyla aşkları taptazeydi. Kızları da tatlı mı tatlıydı. Daha ne isteyebilirdi ki! "Hadi git Özge! Git ve hayatının tadını çıkar, bende çilekeş hayatımın getirisi olan uykumu çekeyim" diye gülümsedim. Dediklerim komik gelmiş olmalı ki güldükten sonra "Bugün evdesin o zaman, şimdilik seni uykunla baş başa bırakıyorum ama akşam kahveye bekliyorum canım." Dedi. Onu da kovaladıktan sonra sonunda duşumu alıp uyku moduna geçmiştim.


Çalan telefonumla kim olduğuna bakmadan telefonu açtım. "Alo kızım uyuyor muydun?" Diye soran annemle gözlerimi aralayıp kafamı yastıktan kaldırdım. Saat öğlen beşe geliyordu. "Uyuyordum anne hayırdır?" Diye sordum. Diğer beter ilerleyen durumlara karşılık Aysun hanıma artık anne demeye başlamıştım. Buna henüz niyetim yoktu ama kendisi rica etmişti. Bende bu isteğe karşı gelmek istemediğim için kabul etmiştim.


"Akşam yemeğine çağıracaktım kızım ben. Gelir misin? Sabah bir şey yememişsindir kesin" dedi. Doğru, geldiğimden beri bir şey yememiştim ama oraya gitmek çok zor geliyordu. "Kırma beni kızım lütfen. Gelsen olmaz mı? Hem abin akşam görevden dönecekmiş onu da görürsün" dedi. Kesinlikle duygularımı kullanıyordu ve bunu bilerek yapıyordu.


"Anne, duygularımı bile bile kullanma bari hem yorgunum gelemem. Demirin gelmesine de sevindim." Dedim. "Bana başka çare mi bırakıyorsunuz acaba siz! Babası kılıklı! İnadınızdan çatlayacaksınız en sonunda!" Diye bağıran annemle telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. En azından dürüstçe söylüyordu. "Geliyorsun dedim bitti Hilal! Gelmezsen polisi arar şikayet ederim!" Diye tehdit edince elimde olmadan güldüm.


"Ne için şikayet edeceksin acaba anne? Kızım sözümü dinlemiyor diye mi?" Dedim. Gülen sesimle daha da sinirlenip "Dalga geçme ben ciddiyim! Ayrıca o sebepte çok mantıklı ama daha iyi fikrim var. Onu sana söylersem olmaz! Hem sen niye beni üzüyorsun kızım, bak hasta olur yataklara düşerim. Sonra o vicdan aza-" "Anne tamam geleceğim! Tamam oldu mu. Giyinip çıkacağım şimdi" diye onu böldüm. Kabul ettirene kadar ağzımdan girip kıçımdan çıkacak düzeydeydi.


Sanki az önce bağıran o değilmiş gibi gülen sesiyle "Tamam kızım dikkatli gel. Gelirken bir şey almana gerek. Hadi kaldır kıçını da giyin" diyerek yüzüme kapattı. Kadın gerçekten bendi. İlerideki halimi canlı canlı görmek beni ürkütse de kabullenmiştim. Üstümdeki pikeyi fırlatıp üzerimi değiştirdim ve evden çıkıp annemlere doğru ilerlemeye başladım. Yürüyerek yirmi dakikaydı ve taksiye para vermek saçma olurdu.


Neredeyse bir aydan fazladır gelmediğim askeriyeye yaklaştığımda akraba kartımı gösterip rahat bir şekilde geçtim. Annem geçenlerde vermişti. Lojman kısmına ilerlerken "Hilal?" Diye bana seslenen sese döndüm. Seslenen Emreye baktığımda neredeyse onu tanıyamayacaktım. Sakalları baya bir çıkmış ve gözleri inanılmaz yorgun bakıyordu. Görevden yeni gelmişlerdi sanırım.


"Emre, geçmiş olsun. Nasılsın iyi misin?" Diye sordum. Ortada buluştuğumuzda "Sağolasın iyi diyelim iyi olsun." Dedi ama pekte iyi durmuyordu. "Bu işlerden anlamam ama iyi olmadığın çok belli. Her şey yolunda mı?" Diye sordum. Bakışlarına hüzün çökerken söyleyecekleri beni korkutmaya başlamıştı.


"Yaralımız var ona canım sıkkın" dediğinde içimde ciddi bir korku oluşmuştu. "Kim? Umarım ciddi değildir" dedim. "Demir ve Özalp. Durumları iyi ama merak etme" dedi ama bir kere Demir demişti ve bu benim meraklanmam için çok yeterliydi. "Nasıl bir yaralanma?" Diye merakla sordum. "İkiside omzundan vuruldu. Aysun hanıma bir şey söyleme ama paniklemesin" dedi. Vuruldu mu?


"Şey nerede peki şimdi?" Diye sordum. Umarım söyleyebilirdi. "İçeride, Alpay ilgileniyor" dediğinde hızlıca teşekkür edip adımlarımı Alpayın odasına yani revire ilerlettim. Kapıyı tıklatma gereği duymadan içeriye daldığımda Yakup önünü kapatmaya çalışıyordu. "Bismillah! Kapıyı çalsana Hilal" diye yükseldiğinde "Çıplak değilsin Yakup abartma. Demir nerede?" Diye sordum. Eliyle bir tülü işaret ettiğinde tül açılmış ve Demirle karşılaşmıştım.


Ekstra yorgun bakışları beni bulduğunda onunda çökmüş yüzüne baktım. Uzamış sakallarıyla beraber kilo da vermiş gibiydi. Omzuda sargılıydı tabiki. "Hilal?" Diye seslendiğinde yorgun bakışları ışıldamış ve ufak bir özlem belirmişti. Ona yaklaştım ve "Geçmiş olsun, nasılsın?" Diye sordum. Yorgun olmasına rağmen minik bir tebessümle "Daha iyiyim" dedi.


"Pansumanın da yapılmış, hadi git evine yat dinlen" diye kapıyı işaret ettim. Diğer tülün arkasından da Alpay ve Özalp çıkmıştı. Özalpin de omzu sarılıydı. "Geçmiş olsun Özalp" dediğimde kafa sallayıp teşekkür etmişti. Alpay da bana bakıp "Sen buralara gelir miydin?" Diye sordu. Ona baygın bakışlar yollayıp "Sana gelmedim, Demiri merak ettim" dedim. Demir söze girip "Demir mi? Abiye ne oldu?" Diye sordu.


Alpay eline yeni eldivenlerini geçirirken "Hilal hanım grevde abicim. Annem dışında kimseyle konuşmuyor, ararsan da açmıyor." Dedi ve Yakupa dönüp "Uzan Yakup dikişini atayım" dedi. Yakup bir bana bir Alpaya bakarken "Haklıyım ve konu o değil. Ayrıca Yakup rahat olur musun lütfen, göreceğim ilk çıplak insan olmayacaksın" dedim. Demirin "Yavaş!" Sesini duyunca Alpay ona bakıp "Doktor ya abi hani. O anlamda bir çıplaklık. Gerçi diğeri için konuşamam çünkü kendilerinin hakkında bi bok bilmiyorum" dedi ve uzanmış Yakubun bacağına ilerledi. Bıçak yarasıydı ve biraz uzundu. "Geçmiş olsun Yakup" diye ona da söylediğimde "Sağol Hilal" dedi.


Bakışlarımı onlardan çekip "Hadi kalk eve çıkarayım seni" diye Demire baktım. "Eve gitmeyeceğim Hilal. Ayrıca grev nereden çıktı?" Diye sordu. Sorusunu es geçip "Eve niye gitmiyorsun?" Diye sordum. Alpay dikişine düğüm atarken "Annem paniklemesin diye yaralanınca eve gelmez. Aa gerçi sen bunu bilemezsin çünkü sende bizim hakkımızda bi bok bilmiyorsun" dedi. Resmen trip yiyorum. Hemde en büyüğünden.


Demir ayaklandığında hala dimdik durması beni etkilemişti. Adamların yorgun halleri bile benim enerjik halimden kat kat daha iyiydi. "Ne oluyor lan size?" Diye sorduğunda Alpayla birlikte "Yok bir şey!" Dedik ve birbirimize kötü kötü bakışlar attık. Yakup boğazını temizleyip "Şey Demir komutanım, acaba ben dikilirken ikizleri çokta kışkırtmasak mı?" Dediğinde bakışlarımı ona indirdim. Bir şey diyecektim ama yorgun görüntüsü içimi burktuğu için susmayı tercih ettim.


"Neyse tamam hadi nerede kalacaksan oraya bırakayım" dediğimde ise "Burada kalacağım. Annem ararsa daha görevden dönmedi dersin" dedi. Ee kim bakacaktı ona burada? İçimdeki merhamet ve sevgi ağır basmaya başladığında "Bana gidelim o zaman" dedim. "Gerek yok burada kalırım Hilal. Ayrıca buna alışkınım" dedi. Ona boş bakışlar atıp "Dışarıda bekliyorum on beş dakika içinde gelmezsen anneme söylerim ve gerisiyle sen uğraşırsın" diyip odadaki diğerlerine "Hepinize geçmiş olsun iyi akşamlar" diyip bahçeye adımladım.


Merdivenlerden inerken içeri giren Aydın beyle karşılaştım. Beni gördüğünde adımları dururken, şöyle bir süzgecinden geçirmişti. Onu bir aydır ilk defa görüyordum. Eğer o da peşime adam takmadıysa beni bir aydır ilk defa görmüş oluyordu. "İyi akşamlar" diye yanından geçip gidecekken "Kızım biraz konuşalım mı?" Diye beni durdurdu. Mantığım boşver konuşma derken ona doğru dönüp "Buyurun?" Diye baktım.


"Hala affetmedin mi?" Diye sorduğunda ona şaşkınca baktım. Her halde kendi kendine affedilmeyi bekliyordu. Hiç bir çaba sarfetmeden! "Sizi affetmem için bir şey yapmadınız Aydın bey" dediğimde gözlerinde üzüntü gördüm ama beni etkilemesine izin vermedim ve "Bunun için özür bile bilemediniz Aydın bey" diye eklediğimde bana yaklaşıp "Kendimi sorumlu hissederken özrümün etkili olacağını düşünmedim" dedi.


Olaya sanırım çok başka bir yerden bakıyordu. "Aydın bey, siz neyden bahsediyorsunuz?" Diye sordum. Kaşlarını çatıp "Bombadan" dediğinde gülüp "Ben ondan bahsetmiyorum" dedim. Kaşları daha da çatılırken "Sen neyden bahsediyorsun?" Diye merakla sordu. Kollarımı göğsümde bağlayıp "Tabiki de arabama cihaz yerleştirmenizden" dedim. Kaşları bu sefer havaya kalkarken "Sen bunun için mi benimle konuşmuyorsun?" Dedi.


"Evet. Başka neyden olacak? Bomba konusu sizin elinizde olan bir şey değildi. O yüzden size tavır almam saçma olur. Ben size benden habersiz arabama cihaz yerleştirdiğiniz için kırıldım" dedim. "Ben çok yanlış anladım o zaman." Diye kafasını salladı. Bende ona kafa salladığımda "Ee dinliyorum?" Diye ayağımı yere hafifçe vurmaya başladım. Artık özürümü alabilir miyim?


Gözleri beni taradıktan sonra "Bunun için özür dilemeyeceğim kızım" dedi. Yere vurduğum ayağım havada kalırken bu sefer kaşlarımı ben çattım. "Sebep?" Diye sorduğumda "Çünkü yanlış bir şey yapmadım. Yine olsa yine yaparım. Hem bunda özür dileyeceğim bir durum yok" dedi. Ona şaşkınca bakarken arkamdan gelmiş olan Demir "Geldim" dedi. Aydın bey bakışlarını benden çekip Demire baktığında omzunda bir süre oyalandı. Demir "Hilale gidiyorum baba, anneme söylemezsin" dedi. Aydın bey kafasını salladıktan sonra bana baktığında "Barıştık mı kızım?" Diye sordu.


Sinirlerim bozulduğu için ona gülüp dışarıya "Hasbünallah" diyerek adımladım. Arkamdan da "Anası kılıklı" dediğini duyduğumda hızla arkamı döndüm. Aydın bey bana hızlıca arkasını dönüp içeriye girerken Demir şaşkınca bize bakıyordu.


Eve geldiğimizde Demire koltuğu hazırladım ve yemeklik bir şeyler yapmaya başlamıştım. Geldiğimizde onu zorla yatırmıştım ve ne kadar itiraz etsede iki üç dakikaya uyumaya başlamıştı. Hazırladığım çorbamın ve yemeğin altını kapattığımda Demiri uyandırmak için salona ilerledim. Tam onu uyandıracaktım ki çalan zille kapıya ilerlemek zorunda kaldım. Kapıyı açtığımda karşıma çıkan iki polisle şaşkınca onlara baktım.


"Hilal Karay hakkında şikayet var hanımefendi. Hilal hanım siz misiniz?" Diye sorduğunda "Bunu yapmış olma anne!" Diye mırıldandım.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%