Yeni Üyelik
26.
Bölüm

15. Bölüm

@merida_xx

"Benden gizli işler karıştırırsanız ayağına götünüze dolanır böyle!" Diyen anneme bakıyordum. Polisleri kapıda gördüğüm gibi annemi arayıp olayı açıklatmıştım. Polislere beni yüksek sesten ötürü şikayet etmişti, bir de daha önce uyarmışmış ama ben ciddiye almamışmışım.


Ben kapıda polislere durumu açıklarken Demirde uyanmış gelmişti. Tabi telefonda da annem olduğundan Demirin sesini duymuş ve soluğu bende almıştı. Şimdi ise ben Demirle beraber koltukta oturuyordum, annem ise eli belinde sinirli sinirli geziniyordu. "Anne bilmiyorsun gibi konuşma, bunu hep yapıyorum" diye onu sakinleştirmeye çalışan Demire baktım. Boşuna uğraşıyordu.


"Sus sen! Ben çocuklarımın özleminden kavrulurken bunlar arkamdan iş çeviriyor. Biri hala görevdeyim der, biri yorgunum der ama maşallah askeriyeye kadar gelip babasıyla kapışmayı biliyor" diye koltuğa çöktü. Babasıyla kapışan kişi ben oluyordum sanırım. Kapışmamıştık aslında ama buna yaklaşmıştık.


Demir bu tartışmadan sıkılmış olmalı ki hazırladığım yatağa uzandı. Bu oturduğumuz koltuk olduğu için bir bacağı arkamdan biri de önümden dizlerimin üstünden geçiyordu. "Oldu anne tamam" diye üstünü de örttükten sonra gözlerini kapattı. Annem ona kötü kötü bakarken gözleri sarılı omzuna gelince gözleri dolmuştu. Ne kadar kızsada kıyamıyordu.


"Sen odama geçsene Demir" diye kucağımdaki bacağını sıktım. Gözleri açıp bana baktığında "İyiyim burada, sen de yat dinlen hadi. Konuşmamız gerekenleri sabah konuşuruz" dedi. Onu zaten biliyordum. Zaten büyük ihtimalle bir an önce sabah olsun diye uyumaya çalışıyordu. Koltuğa tabiki de rahatça uzanamamıştı ve bu beni de etkilemişti. Kucağımdaki bacağını yere atıp "Kalk hadi! Benim odama gidiyoruz" dedim.


Tek gözünü açıp bana baktığında "Gidiyoruz?" Diye sordu. Abim olmasa hoş şeyler söyleyebilirdim ama bunu erteledim. "Kalk hadi" diye ayaklandığımda hala ayaktan dikilen anneme baktım. "Misafir odası soğuktur anne oranın peteğini açmıyorum. İstersen sende benim odada yat" dedim. Kafasını olumsuzca sallayıp "Siz abi kardeş yatın kızım. Ben burada uyurum" dedi.


Aslında amacım Demirle uyumak değildi, o nereden çıktı şimdi? Demirde ayaklanıp "Hadi uyuyalım abicim" diye beni de peşinden odama ilerletti. Odaya girdiğimizde aklıma akşam yemeği geldi ve "Yemek yemedin?" Dedim. Yatağa uzanırken "Aç değilim" dedi ve yatınca yaralı olmayan kolunu açıp bana gülümsedi. Küçük çocuk gibi olan bakışları beni gülümsetirken anneme doğru "Anne istersen Alpaylara söyle yemeğe gelsinler. Yememiştirler şimdi" diye bağırdım.


"Tamam siz dinledin hadi!" Diye bağırınca bende yatağa girdim. Demire şöyle bir baktım, onunla yatmalımıyım acaba? Kolunu kapattıktan sonra "Hilal rahatsız olursan kalkabilirim abicim" diye hareketlendi. Onu durdurup "Sorun yok. Sadece horlarsan seni yere atarım" dedim ve yanımdaki koluna sarıldım. Başım omzuna geldiğinde gözlerimi kapattım. Bir iki dakika sonra Demirin "Hilal diğer tarafıma geçsen olur mu?" Diye sorusuyla gözlerimi araladım.


"Sebep?" Diye sorduğumda bana "Kolum yaralı saçlarını sevemiyorum" dedi. Dediği şey beni biraz etkilemişti ama ona baktırdıktan sonra etkilenmediğimi düşündürmek için "Saçma saçma hallere girme de yat uyu" dedim ve gözlerimi yumdum. "Geçsen ölür müsün yani!" Diye beni dürttüğünde "Demir, uyurken dikişlerinin açılmasını istemem. O yüzden yat uyu artık" dedim. "Bir şey ol-" "Uyu!" Diye çemkirdiğimde sessizliğe gömüldük.


Gözlerimi açtığımda nasıl uyuduysam o şekilde kalkmıştım. Sadece bacağımı Demirin üstüne atmıştım ki ondan da bir şey olmazdı. Demir eğer uyku numarası yapmıyorsa şu an mışıl mışıl uyuyor gibi duruyordu. Yataktan kalktığımda bana doğru dönük kafası diğer tarafa dönmüştü. Gerçekten uyuyor evet. Odadan sessizce çıktığımda duvardaki saate baktım. Sabaha karşı dörttü. Dün akşam erken yattığım için bu saatte uyanmam normaldi.


İki açık koltuğa bakarken birinde uyuyan annemi gördüm. Arkasında biri daha var gibiydi, yaklaştığımda onun da Aydın bey olduğunu gördüm. Tam geri çekilecektim elinin yastığının altına ilerlediğini gördüm. Bu adam eski berelilerden! Şimdi beni düşman sanıp kafamı uçurabilir. O yüzden ona eğilip "Ben Hilal, dost" diye fısıldayıp geri çekildim. Yastığın altındaki eli hala konumunu korurken "Kızın olan Hilal, düşman değilim" diye tekrar fısıldadım.


"Şeytan gibi ne fısıldıyorsun?" Diye arkamdan gelen sesle az kalsın çığlık atacaktım. Hızla arkamı döndüğümde Demiri bana bakerken gördüm. Lan hani uyuyordun sen. "Ödümü koparttın!" Diye sessizce çıkıştım. Koltuğu işaret edip "Ne o, ne fısıldıyordun?" Diye sordu. "Aydın bey kafamı uçurmasın diye dost olduğumu söylüyordum" dedim. Dediğimi anlamazken kafamı arkaya çevirip "Ya iş-aağğ! Tövbe yarabbi" diye bu sefer ciddi anlamda yerimde sıçradım.


Aydın bey koltuktan kalkmış karşımda dikiliyordu. Demirin kıkırtısını duyduğumda ona dönüp bir şey diyecektim ki Alpay "Susun" diye atarlanıp bize kıçını döndü. O da karşı koltukta yatıyordu. Galiba yemekten sonra burada kalmaya karar vermişlerdi. Sabır dileye dileye balkonuma adımladım. Sabah ayılmam için bunu yapıyordum ama gerek kalmış gibi değildi. Aydın bey sağolsun yüreğimi ağzıma getirmişti.


....................................................................................


Balkona çıkan Hilal, onun arkasından gelen Demir ve Aydın beyle kapıyı kapatamamıştı. Üçü balkona geçtiğinde Hilal balkon camını açıp sabah ayazının onları iyice ayıltmasını bekledi. Sandalyeye çöktüklerinde Aydın bey kızına bakıp "Hep erken mi uyanırsın?" Diye sordu. Hilal bacaklarını kendisine çekip kollarını dizlerine bağladı. "Hayır, dün erken yattım diye erken kalktım" diye babasının sorusunu yanıtladı.


Demir oturduğu sandalyeye iyice yayılıp "Anlat bakalım Hilal hanım. Neler dönüyor?" Diye sordu. Hilal bakışlarını abisine çevirip "Size sormalı, arabama cihazlar yerleştiren sizsiniz" dedi. Demir gayet rahat bir tavırla "Bunu nereden öğrendin?" Diye sordu. "Alpaydan. Öğrenmeyeceğimi mi düşünmüştün?" Dediğinde Demir "Yoo. Sorsan söylerdik zaten. Ayrıca zeki bir kızsın abicim, bunu tahmin etmedim diyemezsin" dedi.


Hilal ne kadar inkar etmek istese de Yasemin bunu söyleyince olma ihtimalinin farkındaydı. Demir dışarıya bakan kardeşine "Bu yüzden mi grevdeydin yani? Ben de bir şey oldu sandım" dedi. Hilal abisine bakıp "Ben bu tarz gizli işlerden hoşlanmam. Size oluşturmaya çalıştığım güven duvarını zedelediniz" diye dürüstçe konuştu. Demir kardeşine gülümseyip "Buna inanmamı bekleme. Bize güvenmeye çalışmıyorsun Hilal. Madem kartları açık oynuyoruz, o zaman dürüst olalım. Sen bize hiç güvenmedin Hilal" dedi.


Hilal başını dizlerinden çekip yerinde dikleşti ve "Siz bana ne kadar güvendiyseniz o kadar güvendim" dedi. Aydın bey de kafasını sallayıp "Yani hiç" dedi. Hilal onu onaylar şekilde mırıldandı. "Neden peki?" Diye soran kişi Demirdi. Hilal onun gözlerine bakıp "Güvenmem için bir sebep yoktu" dediğinde Demir "Aileniz" dedi ama Hilal hızlıca "Değilsiniz" dedi.


Demir ve Aydın bey derince yutkundu. "Hiç bir zamanda görmeyeceksin" diye kızının bakışlarını yorumladı Aydın bey. Hilal yine bu durumu onaylarken "Sizde görmeyeceksiniz. Ne siz ne de bir başkası. Sizin için kızınız dört yaşında yanarak can verdi, senin içinde o kapıdan zorla götürülürken öldü" dedi. İkiside sessiz kaldığında Hilal sözlerine devam etti. "Yalan yere birbirimizi kandırmayalım. Her şeyi hatırladıktan sonra bana daha yakın davrandınız çünkü beni büyüten kişilere güvenmiyordunuz. En ufak bir sorunda suçlu ben olacaktım." Dedi ve günlerdir kafasındaki düşünceleri paylaştı.


"Arabama kamera ve cihaz koydunuz çünkü ben onlarla büyüdüm. Peşime adam taktınız çünkü ben onlarla yaşadım. Söylediklerimin yarısına inandıysanız diğer yarısına inanmadınız. Hatta Aydın bey siz benim raporumu okurken bile acaba diye düşünmüşsünüzdür" diye ekledi. Onu sessizce dinleyen ikili uzunca karşısındaki Hilale baktı.


"Evet. Aynen öyle düşündüm. Kamera fikri de benden çıktı" diyen Demirle, Hilal gülümsedi. "Sana körü körüne inanmamızı beklemiyordun ki öyle de oldu. Kendi açımdan söylecek olursam seni ilk gördüğüm anda deli gibi sevinmiştim. Yıllar önce ellerimden koparılan küçük kardeşim yaşıyordu. Sonrasında şerefsizlerin neler yapabilecekleri aklıma gelmeye başladı, düşündüm düşündüm ama bir şekilde kafamda oturtamadım" dedi.


Hilal gülümseyen yüzüyle "Neden?" Diye sordu. "Kafanda oturmayan kısım ne oldu? Sizi tanıdığım gibi sana hatırladıklarımı anlatmak mı? Ben olanları anlatırken oldukça etkilenmiş gibiydin ama aslında aklından 'bunu neden öldürmediler' diye mi düşünüyordun? Bu kadar işkenceden sonra neden yaşattılar?" Aydın bey "O kadar da değil" demişti ki Hilal bakışlarını ona çevirip "Sıra size de gelecek Aydın bey, şimdi Demirle konuşuyoruz" diye onu susturdu.


Demir kafasını sallayıp "Bu yaşıma kadar o kadar şey gördüm ki Hilal. Kimler kimleri sırtından vurdu aklın hayalin durur. Bunu yapmaları için hiç sebebe ihtiyaç duymayanlar varken senin sebebin de vardı. Başına gelen her şey için suçlayacak koca bir ailen vardı. Bu da seni bulma sevincimi köreltti" dedi. "Yaşadığım işkenceler ve gördüğüm muamele yüzünden bunu düşünüyorsun?" Diye sordu Hilal.


Demir onu onaylamayıp "Hayır yaşadıkların değil. Hatırladıklarından sonra bile kimseyi suçlamaman garip geldi" dedi. "Bomba olayında bile hiç kimseyi suçlamadın?" Diye Aydın beyde oğluna katıldı. Hilal ikisine de bakarken gördüğü gerçeklik canını yaktı. Hilal artık kesin olarak, ailesini kaçırıldığı gün kaybettiğiyle yüzleşti. Ne olursa olsun aralarında güven oluşmazdı, oluşamazdı. O teröristlerle büyümüş küçük bir kızdı ve karşısında kanının son damlasını bile bu vatan için verebilecek iki kişi vardı.


Hilal kafasını sallayıp "Haklısınız, her şey için sizi suçlamam gerekiyordu. Vücudumdaki her bir iz için sizi suçlamam lazımdı. Benden aldıkları çocukluğum için sizi suçlamam gerekirdi." Dedi. Tekrar sessizliğe bürünen ikiliye baktı ve "Şehit haberini verdiğiniz aileler, neden vatan sağolsun diyorlar?" Diye sordu. "Onların ölmesine siz vesile olduğunuz halde neden sizi suçlamak yerine vatan sağolsun diyorlar?" Diye ekledi.


Demir kaşlarını çatarken "O ne demek?" Diye sordu. Hilal bakışlarını onlardan geçip hafifçe aydınlanmaya başlayan gökyüzüne baktı. "Göreve gidecek olan timi siz seçmiyor musunuz? Hangi tim o görev için uygunsa onu seçiyorsunuz değil mi? Görevdeki askerlerden biri şehit olduğunda sizin ve bizim içimizi ne kadar yaksada, helvasının piştiği evi kül eder. Onlar yaşadıkları o acı kayıpla, kalkıp size 'sen çocuğumu niye oraya gönderdin' ya da sana 'neden çocuğumu korumadın' diye hesap soruyor mu?" Dedi.


"Bence sormuyor. Çünkü bunu yapanın siz olmadığını, o şerefsizler olduğunu biliyor. Onu öldüren ne sendin ne de sen. Tıpkı bana o işkenceleri yapanın siz olmadığı gibi." Dedi. Aydın bey ve Demir, Hilalin söylediklerinin doğruluk payını düşünürken bakışlarını Hilal gibi gökyüzüne çevirmişti. "Evet Aydın bey? Sizin nedeniniz ne?" Diye babasına baktı Hilal.


&&&


Devamı Part 2…


Loading...
0%