Yeni Üyelik
27.
Bölüm

15. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Aydın bey kızına bakarken, aklında şekillenen düşünceler bir bir yok oluyordu. Demir, babasından önce davranıp "Nasıl kurtuldun oradan? Küçük bir çocuktun, nasıl yakalanmadın?" Diye sordu. Hilal bacaklarını yere indirirken "İnanmayabilirsin ama Zidar bıraktı" dedi. Demir ona aynı sorgulayıcı bakışlarını yollarken "Hatırladığım kadarıyla diğer böbreğimi de alacaklardı. Sedyede yatarken gelip beni dışarı götürmüştü. Sonrasında ise kaçtım ve bir kümese girdim. Sonra da abim, annem ve babam beni buldu" dedi.


İçten bir şekilde saydığı aile üyeleriyle karşısıdaki ikilinin mutlu olmadığını görmüştü. Bir süre daha sessizce oturduktan sonra Hilal ayaklanıp kapıya doğru adımladı. Çıkmadan önce yanındaki kişilere bakıp "Bundan sonra iletişimimizi daha aza indirelim. Güven duyulmayan bir iletişim olmasındansa hiç olmasın daha iyi" dedi ama Demir "Öyle bir şey olmayacak. İçimizi döktük konuştuk, nasılsak öyle devam edeceğiz ve aramızdaki bağları güçlendireceğiz" dedi.


Hilal ona alayla gülüp "Sakin ol Demir. Bu kadar tepki vermene gerek yok. Merhabalaşırız." Dedi ve içeri adımladığında babasına dönüp "Bana ne zaman araba alırsınız?" Diye sordu ve "Malum sizin yüzünden arabam havaya uçtu ya hani? Kısa sürede alırsanız iyi olur, taksi oldukça zorluyor" dedi. Bir cevap beklemeden de odasına ilerledi. Odasına girince kapısını kapattı ve dolabının aynasına baktı. Bir süre kendine baktıktan sonra "Size de eyvallah" dedi.


Hilalin balkondan gitmesinden sonra Demir ve Aydın bey baş başa kalmıştı. "Şimdi de istediğimiz gibi davranmaya başlayacak" dedi Aydın bey. Bu konuşma canını r hayli sıkmıştı. "Başladı bile." Diyerek onu onayladı Demir. "Siz tam bir aptalsınız" diyerek balkona giriş yapan Aysun hanım, kızının kalktığı yere oturdu. Ellerini dizlerine koyarak "Ben engel oluyordum" dedi. Demir ve Aydın bey, Aysun hanıma anlamsız gözlerle baktığında Aysun hanım dolan gözleriyle arkasına yaslandı.


"Size kötü davranmasına ben engel oluyordum. Aranızı normal tutmaya, denge kurmaya çalışıyordum. Yapmamam gerekirmiş. O size duvarlar örerken tek yapmam gereken o duvarları izlemekti ama ben duramadım. O eski ailemizi yeniden görmek istediğim için halden hale girdim." Dedi. Aydın bey yerinde dikleşirlen Aysun hanım eliyle onu durdurdu.


"Ben sizi dinledim, sizde beni dinleyeceksiniz. Kızımın yaşadığını öğrenmemin üzerinden iki ay geçti ama siz hala onu ölü olarak biliyormuşsunuz. Karşınızda kanlı canlı dururken bile onun bir hain ya da ne işler karıştırdığını düşünüyormuşsunuz" dediğinde Demir "Anne" diye onu bölecekti ki Aysun hanım sinirli bakışlarını oğluna çevirip "Kes sesini Demir" diye onu susturdu. "Ben bile sizi dinlerken kendimi zor tuttum. Kim bilir kızım neler hissetmiştir" dedi .


Dolu gözlerini karşısındaki iki adamda dolaştırdı. "Haklıymışsın Aydın. Sen kızını gömdüğün o topraktan çıkartmamışsın. O lanet olası mezardan ne kızını ne de kendini çıkartamadın. Benim kızım döndü geldi ama senin kızın gelemedi. Gelmesin de artık zaten. O babasını zaten öldü biliyor. Adı da Muhammeddi sanırım, allah rahmet eylesin" dedi ve oğluna bakıp "Çok güzel bir asker yetiştirmişim gurur duydum ama bir abi yetiştirememişim" diye ekleyip balkondan çıktı.


Odadan daha saatin erken olmasına rağmen hazır bir şekilde çıkan kızını görünce dolan gözlerini daha fazla tutamamıştı. Hilal karşısında annesini ağlayarak görünce ufak bir şaşırmıştı. "Anne iyi misin?" Diye sorduğunda Aysun hanım yanaklarını silip gülümsedi ve hep söylediği gibi "İyiyim" dedi. Hilal, annesinin konuşmak istemediğini anladığı için kafasını salladı ve "Anladım. Ben biraz erken çıkacağım anne. Sende istediğin kadar durabilirsin" dedi.


Kapıya doğru ilerlerken balkondan gelen ikiliyle Aysun hanım kızına "Git Hilal" dedi. "Eğer bir kere bile gitmeyi düşündüysen git kızım." Diye ekledi. Hilal, annesine sorgulayıcı bakışlar attığında "Anlamadım anne" dedi. Aysun hanım kızına yaklaşıp "Anladın Hilal." Dedi ve askıdan şalını alıp kızının boynuna doladı. "Hadi geç kalma. Allah kolaylık versin kızım. Allaha emanet ol" diyerek kızını yolcu ettikten sonra bir süre baktığı kapıdan dönüp "Toparlanın bizde eve dönüyoruz" dedi.


Koltuktan yatan oğlunu kaldırdığında Alpay "Sabahtan beri beri vır vır vır zor uyuttunuz." Dedi ama gördüğü yüzlerle eğlenen tarafı onu terk etti. "Lan ne oldu yine?" Diye abisine baktığında annesi topladığı koltukla uğraşırken "Bir şey olduğu yok Alpay. Hazırlan haydi, Hilal evde yokken evinde kalmayalım." Dedi. Alpay annesine şaşkınca baktığında "Anne sen ters tarafından mı kalktın? Çeşit çeşit yemekler yapıp bizi bir masada toplamayacak mısın?" Dedi.


Aysun hanım topladığı çarşafları misafir odasına bırakıp salona tekrar geldiğinde "O zamanlar tersimden kalkıyormuşum oğlum. Haydi oyalanma" dedi. Akabeyler Hilalin evini sessizce terk ettikten sonra kendi evlerine doğru gitmeye başladılar. Askeriyeye girdiklerinde yanlarından geçen Barışın arabasını gördüler. Demir sinirle "Bu niye burada?" Dedi. Aysun hanım arabanın arkasından bakarken "Kardeşini merak etmiştir" dedi ve eve doğru ilerledi.


Barış arabadan indiğinde üstünde gezinen bakışları görmezden gelip içeriye adımladı. Yavuz albayın odasına ulaştığında kapısını tıklattı ve içeriye girdi. Yavuz bey karşısında Barışı görünce şaşırsada bozuntuya vermedi ve karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Barış sandalyeye geçtiğinde cebindeki kağıdı ona uzattı. Yavuz bey kağıdı alıp açtığında çatılan kaşlarını Barışa çıkarttı. "Bu ne demek oluyor?" Diye sordu.


Barış kağıtta yazan bilgileri tekrarlayıp "Tekinçer. Hapse atılmış ve Hilalle görüşmek istediğini söylemiş. Böyle bir şey olsun istemiyorum o yüzden bunu engellemeniz için geldim" dedi. Yavuz bey, Barışa bakıp "Sen bu konu hakkında ne biliyorsun?" Diye sordu. Barış ise "Bilmem gerekenleri biliyorum sadece" diye kısaca cevap verdi.


"Neden görüşmek istediğini söyledi mi?" Diye elindeki kağıdı katlayıp cebine koydu Yavuz bey. Barış söyleyeceğini söylediği için ayaklanıp "Hayır. Hilalle ilgili bir durum olduğunda ilk bana ulaştıkları için o bunu öğrenmeden engel oldum. Sizden de bundan sonra ulaşamasın diye yardım istiyorum." Dedi. Yavuz bey de ayağa kalktığında "Şaşırsamda hoşuma gitti. Merak etme öğrenmesini engellerim ve bir daha ondan haber alamaz" dedi.


Barış, Yavuz beye bakıp "Konu kardeşimse ne gerekiyorsa onu yaparım Yavuz bey. Bunun için bu kadar şaşırmanıza gerek yok" dedi ve kapıyı açıp "İyi günler" diyerek kendini odadan dışarı attı. Koridoru hızlı adımlarıyla geçerek bitirdiğinde arabasına doğru ilerledi. Yanından geçen Akabeyleri umursamadan aracına binip adliyeye doğru sürdü.


Yanından geçip giden Barışla kafalarında bir çok senaryo kurmaya başlayan Akabeyler asıl sebebi öğrenmek için içeriye adımladılar. Alpay sabahtan beri neler döndüğünü anlayamamıştı ama iyi olmadığını elbette fark etmişti. Kendini artık bir şeyler öğrenmek için hırpalamak istemiyordu. O da sürekli kendini paralamaktan yorulmuştu. Artık derdi olan gelirdi. Babasını ve abisini orada bırakıp revire ilerledi o da.


Aydın bey kardeşinin odasına girdiğinde telefonda görüşen kardeşini görünce sandalyeye oturdu. "Tamam geleceğim bugün...tamam" dedi ve telefonu kapattı. Abisine bakıp "Ne oldu yine? Yüzün sirke satıyor?" Dedi ve sandalyesine oturdu. Aydın bey kendini biraz da olsa topladığında "Sabah konuştuk biraz." Dedi. Yavuz bey sonunda abisinin ve yiğeninin aralarının düzeldiğini düşünerek "Oh be şükür. Sonunda yani" diye gülümsedi.


Aydın bey kardeşine baktığında Yavuz abisinin yüzünü inceledi ve bu sefer "Bi boklar olmuş belli. Tam da sevinmiştim" dedi. Aydın bey olayları kısaca kardeşine anlattığında "Abi sen şaka mısın? Bunu kızın yüzüne yüzüne nasıl söylersiniz? Tamam bende tamamen güveniyorum diyemem ama hainlikte çok fazla anasını satayım" diye abisine çıkıştı. Aydın bey kardeşine sinirle bakıp "Lan ben hain mi dedim! Sadece güvenlik açısından yaptık" diye kendini aklamaya çalıştı. "Hee tabi abi. Önce de sana güvenmiyorduk, nasıl kaçtın ne ettin diye sorgula, sonra da ben aslında güvenliğin için yaptım de. Bu kız artık size sittin sene inanmaz. Ki bana kalırsa haklı da" dedi.


"Bu arada sizin aranızdaki ilişki beni bağlamaz. Ben yiğenimle vakit geçireceğim" diye de kendi düşüncelerini söyledi. Aydın bey sakinleşmek için verdiği nefeslerle ağrımaya başlayan başını ovarken "O başın daha çok ağrıyacak senin" diye de söylenmişti. "Barış niye gelmiş?" Diye sorduğunda Yavuz bey cebindeki kağıdı abisine uzattı. "Aradığın adam, Tekinçer. Hapisteymiş ve Hilalle görüşmek istiyormuş" dedi. Aydın bey ağrıyan başını anında unutup kağıdı eline aldığında görüş isteklerinde beş isminde Hilal Karay olduğunu gördü.


"Pezevenk! Ne diye görüşecekmiş ve ne diye içeri tıkmışlar bunu?" Diye yükseldi. Yavuz ellerini yukarıya doğru açıp "Bilmiyorum. Barış, Hilalin öğrenmesini engellemiş benden de görüşme isteğine bir daha Hilalin yazılmaması için yardım istedi" dedi. Aydın bey kağıdı masaya fırlatıp "Ben görüşeyim o zaman şu şerefsizle" dedi. Yavuz bey abisine bakıp "Bence sen bir süre bu işten uzak dur abi" dedi. "Hem sen hani Hilalin soy ismi için uğraşacaktın?" Diye sorduğu anda "Ne diye soruyorsam. Hayatta Akabey olmaz" diye konuştu.


Aydın bey öğrendiği şeyle zaten sinirlenirken kardeşinin dedikleri onu daha da sinir ediyordu. "Yavuz bana sınav mısın lan sen!" Diye yükseldi. Yavuz bey omuz silkip "Yoo. Ben gerçekleri söylüyorum abi" dedi. "Sabah sabah asabımı bozuyorsun. Gidiyorum ben" diye ayaklanan Aydın beye "Nereye?" Diye sorduğunda "Yaralı askerleri ziyaret edeceğim" diye yanıtladı ve odadan çıkıp revire ilerledi.


Demir hazırlanan timinin yanına geldiğinde Emre, arkadaşını inceleyip "Ulan ben mutluluktan uçarak gelirsin sanıyordum" dedi. Timi de bakışlarını Demire yöneltince Halil "Komutanım hayır olsun inşallah?" Diye sordu. Demir alacaklarını alıp  dolabını sertçe kapatıp "Uzun süredir hayır olan bir şey yok Halil" dedi ve "Hadi oyalanmayın, dışarıda bekliyorum ben" diye ekleyip dışarıya çıktı.


Dışarıya çıktığında koşan Gece timini görmüştü. Onlarda görevden dün gelmişlerdi ve dinlenmek yerine çalışıyorlardı. Köşede onları üzgün üzgün izleyen Yakup hariç tabi. Demir adımlarını ona ilerletirken Yakup yaklaşan komutanını görünce hazırola geçiyorduki Demir "Rahat asker" diyerek onu engelledi. "Sen niye buradasın?" Diye sordu. Yakup "Bacağım yaralı olduğu için Polat komutanım izin vermedi komutanım" dedi.


"Geçsene o zaman içeriye ne diye buradasın?" Diye çıkıştı. Yakup koşan arkadaşlarına bakıp "Böyle olunca bende koşuyormuşum gibi geliyor komutanım" dedi. Demir karşısındaki askere iflah olmazsın bakışlarını atıp "Ne halt yersen ye Yakup" dedi ve kendi timine bakmak için arkasını döndü. Koşar adım yanına gelen timle, Gece timinin arkasından koşmaya başladı.


Koşularını bitiren iki timde soluklanırken Polat "Geçmiş olsun Demir, sana da aynı şekilde Özalp" dedi. Özalp komutanına teşekkür etti ve hala yanlarında olan Yakuba "Sana da geçmiş olsun devrem" dedi. Yakup hüzünle bakıp "Sorma devrem, bacağım yerine kolumdan vurulsaydım daha iyiydi. Sizi böyle koşarken izlemek beni çok kötü yapıyor" dedi. Faruk, Yakubun sağlam bacağına vurup "Ulan sana izle diyen mi var! Ayrıca çocuk alt tarafı geçmiş olsun dedi ne diye ajitasyon yapıyorsun" dedi.


Yakup, Faruğa kötü kötü bakıp "Sen ne anlarsın!" Diye çıkıştı. Onlar kendi tartışmalarına devam ederken Demir, Polata dönüp "Sağol Polat" dedi. Polat şişesinin kapağını kapattıktan sonra Demirin arkasından hızlıca çıkan Alpayı gördü. "Yine bir bomba vakası mı?" Diye konuştu. İki timin de bakışları koşan Alpaya dönerken Demir "Alpay!" Diye bağırmıştı. Alpay da elini kaldırıp "Yok bi şey!" Diye bağırdı ve arabasına atlayıp hastaneye sürmeye başladı.


Hastaneye geldiği gibi adımları koşar adım acile girmişti. Onu gören Atakan "Alpay, Hilal hastasıyla birlikte şu tarafa gitti" diyerek ilerideki yeri gösterdi. Alpay, Atakanın yanından geçtikten sonra gösterdiği yere adımladı. Koridor boştu ve sadece bir oda vardı. Alpay kapıyı bile tıklatmadan içeriye daldı. Gördüğü tablo zaten kanını kaynatırken "Hilal, bu şerefsizin burada ne işi var!" Diye sinirle konuştu.


"Onu ne ara çağırdın Zelal?!" Diye acıyla kıvranan Zidar, daha fazla dayanamayıp yere yığılmıştı.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%