Yeni Üyelik
29.
Bölüm

16. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Polat bu konuyu düşünmeye başlarken "Polat ben senin için riskli olur mu diye hiç düşünmedim. Öyle bir sorun olursa sakın düşünme bunu" diye konuştu Hilal. Bu durumu hiç mi hiç düşünmemişti. Ona yardım edeyim derken terörist saklamaktan başı belaya girsin istemezdi. "Sana ancak bir şekilde yardım ederim. Sana ne söyleyecekse söyleyecek sonrasında tamamen benim olacak" dedi. Hilal, Polatın siyaha çalan gözlerine bakarken "Sen çok fena bir adamsın Polat" dedi.


"O nerden çıktı şimdi?" Diye sorduğunda Hilal kafasını sallayıp "Sen varya sen. Şu an zaten Zidarın bende olduğunu öğrendin ve her türlü onu alacaksın. Benimde karlı çıkmam için bana vakit veriyorsun?" Diye sordu. Bu sefer Polat, Hilalin yüzüne yaklaştığında yüzünde bir gülümseme vardı "Şu sıralar zekan beni etkiliyor Hilal" diye fısıldadı. Hilal ona yaklaşan yüzden kaçmayıp daha yakından bakarken o gözlerde kaybolup gidiyordu ki kendini tutabilmişti. "Kurnazlığın da beni etkiliyor Polat" diye fısıldadı Hilal de.


"Ama şu sıralar değil, seni kurtardığımdan beri" diye ekledi. Polatın gülümsemesi büyürken "Sen bana mı asılıyorsun Hilal?" Diye sordu. Hilalde yüzüne bir gülümseme yerleştirdiğinde "Vakit kazanmak için üzerime oynama Polat. Kaç saat veriyorsun?" Diye sordu. Polatın bakışları etkilendiğini belli ederken "Bir" diye Hilali yanıtladı. Hilal geri çekilen taraf olurken "Buradan eve gitmemiz zaten yirmi dakika Polat." Diye çıkıştı ama onun elinden gelen bir şey olmadığını bildiği için "Off tamam hadi çabuk" diye kapıyı açtı.


Hilal önde Polat arkasında dışarı çıktıklarında Gece timi ve Ülker hanım bahçede sohbet ediyorlardı. "Aha aha çıktılar" diye onları gösteren Emirle hepsi onlara bakmıştı. Ülker hanım "Kız çok güzel yalnız. Maşallah. Nasıl tanıştı bunlar çocuklar?" Diye sorduğunda Faruk hevesle konuşmaya başladı. "Biliyorsun sultanım, komutanım bir kaç önce esir tutulmuştu hani" dediğinde "Hatırlatma evladım o günleri" diye hüzünle konuştu Ülker hanım.


Safa hemen "Hemen üzülme anacım sen. Bu kız varya Hilal, komutanımızı kurtardı işte" dedi. Ülker hanım hızla Faruğa dönüp "Ula hani doktordu kız?" Diye sordu. Emir "Doktor zaten. Ama bir görsen tam bir asker. Öyle bir asillik, bitiricilik" diye düşüncelerini söyledi. Akında konuya dahil olup "Bunlar öyle tanıştılar işte Ülker anne" dedi. Eylül arabaya doğru ilerleyen ikiliye baktıktan sonra "Cidden. Tam bir asena, baksanıza" dedi. İkilinin üzerinde olan bakışlar sadece Hilale odaklandığında sanki bu anı beklemiş olan rüzgar, Hilalin saçları ahenkle dalgalandırmıştı.


"O emin bakışlar, net tavırlar. Nasılda dişi kurt. Komutanıma da Hilal gibi biri uyum sağlardı" diye konuştu Eylül. "Maşallah deyin!" Diye uyarı alınca hepsi bir ağızdan "Maşallah" demişti. Hilal arabaya yaklaşırken "Bir de ben adamı yaraladım" dedi. Polatın adımları sekteye uğrarken "Ne yaptın?" Diye sordu. Hilal ön kapıyı açtı ve "Kestim" diyerek koltuğa oturdu. Polat kafasını olumsuz anlamda salladıktan sonra o da arabaya binmiş ve Hilalin evine doğru sürmeye başlamıştı.


Eve geldiklerinde Hilal kapıyı açarken Polat "37 dakikan kaldı, sonrasında haber yollarım" dedi. Hilal bir şey demeden kapıyı açtı ve içeriye girdi. Polat, Hilalin kolunu tutup onu arkasına alırken silahını konumlandırmış bir şekilde içeriye bakıyordu. "Paldır küldür girme! Belki kurtulmuştur" diye uyardığında Hilal, Polatın önüne geçip "Ben onu bağlamak için kaç tane streç film harcadım haberin var mı senin? Sen bile kurtulamazsın" dedi ve salona adımladı. Zidar ayık bir şekilde bağladığı sandalyeden kurtulmaya çalışıyordu.


Hilal yaptığı işten gurur duyar bir ifadeyle iki eliyle Zidarı gösterip "Ta daa" dedi. Polat, Zidara yaklaştığında Hilal hemen önüne geçti ve "Sakın! Sürem işliyor!" Dedi. Polatın sert ifadesine çok fazla bakmayıp Zidara döndü "Söyle ne söyleyeceksen". Zidar, Hilale bakıp "Bu buradayken konuşmam. Gönder şunu!" Diyerek kafasıyla Polatı gösterdi. Polat sinirle Zidara adımlıyordu ki Hilal tekrar önüne geçmişti ama yönü hala Zidara dönüktü. "Seni gebertmeden konuşsan iyi edersin!" Diye daha şimdiden ses tonuyla dövmeye başlayan Polata baktı.


Polat ona bakan gözlere "Aklından bile geçirme! Burada bununla yalnız kalamazsın!" Dedi. Hilal "Böyle bir şey yapacak olsam seni niye çağırayım zaten!" Diye çıkıştı. "Siz birlikte misiniz?" Diye sorulan soruya Polat tekme atarak cevap vermişti. Dizine gelen tekmeyle inleyen Zidarla, Hilal bezgince Polata dönüp "Sen bir kaçıksın!" Diye bağırdı ve Polatı kolundan tuttuğu gibi mutfağa götürdü. "Ben gidiyorum sen burada kalıyorsun! Sakın bir şey söylemeye kalkma 28 dakikam kaldı!" Dedi ve hızlıca Zidarın yanına geçti.


"Konuş hadi hemen!" Diye bağırınca Zidar karşısındaki kadına baktı. "Seni istiyorlar" diye konuşunca Hilal "Laf ebeliği yapma, beni öldürmek istediklerini biliyorum zaten" dedi. Zidar kafasını sallayıp "Seni öldürmeyecekler, seni kullanacaklar. Amcam yurtdışından geri döndü ve seni öğrendi. Seni istiyor Zelal." Dedi. Hilal ona sinirle bakıp "Bana Zelal diyip durma ağzını yüzünü kırarım!" Diye yükseldi. Zidar ona gülümseyip "Amcamın gelir gelmez ilk dediği şey Zelal oldu. Gerekirse Hilal yeniden öldürür." Dediğinde Hilal yerdeki streç filmden kalan sert silindiri alıp Zidara vurdu.


Zidar yine acıyla inlediğinde "Devaju mu yaşatmaya çalışıyorsun Zelal. Sanki benim yerimde sen olsan daha iyi bir canlandırma olur" diye fısıldadı ama bunu duyan Polat çoktan mutfaktan çıkıp tek eliyle  Zidarın boğazına yapışmıştı. "Seni elbet geberteceğim, bunu erkene çekme!" Diye bağırdığında Hilal, Polatın elini çekmeye çalışıyordu "Polat yapma!". Yüzü alamadığı nefesten dolayı kızaran Zidar zorlansada hala gülümsüyordu. Polat onu bıraktığında öksürmeye başladı "Siktiğimin şerefsizi!".


Hilal, Polatın kolundaki saate baktığında 20 dakikası kaldığını gördü. "Alpay geliyormuş. 17 dakika sonra da onu alıyorum" diye konuşan Polata "Yirmi!" Diye bağırıp Zidara döndü. "Bana niye yardım ediyorsun peki? Arabama bombayı koyan senmişsin, ölmemi istiyorsun" dedi. Zidar topladığı nefesiyle "Ölmen yaşamandan iyidir. Yoksa tekrar ölmek isteyeceksin" dedi. Hilal geri adım atmadan "Seni yakalatacağımı bile bile geldin. Bunu niye yaptın?" Diye sordu.


"Kardeşim ölmek istemeden onu uyardım. Hepsi bu. Yakalatacağını bilmiyordum bu arada. Seni kurtaran birine kazık atacağın aklıma gelmedi" dedi. Polat sessizce konuşanları dinlerken Hilal sinirle saçını artaya attı. "Ne kardeşi gerizekalı?" Diye sordu. Zidar pis gülümsemesiyle "Kan kardeşi. Böbreğin bende ne de olsa Zelal" dedi. Hilalin bedeni bu cümleyle ürperirken Polat bunu fark etmişti. "Yalan söyleme lan! Amacınız askeriyeye sızmaktı" diyerek konuyu farklı bir tarafa çekti Polat.


"Değildi asker. O not için bunu söylüyorsan, o böbrek için edemediğim teşekkürdü. Zelalin bizimkilerin peşine takılması hiç beklenmedikti tabi. Etkilendim Zelal" dediğinde bu sefer Hilal elindekiyle ona vurmuştu. Polat daha fazla beklemek istemeyip "Bitti Hilal. O artık benim" dedi ve Zidara bir yumruk atıp onu bayılttı. Hilal daha ne olduğunu anlayamadan streçe sarılmış olan Zidarı sürükleyerek götürmeye başladı. "Polat daha vak-" Polat hızla Hilale dönüp "Etkilendiğinin farkında değil misin?!" Diye çıkıştı.


Hilal ona bakan kararlı gözlere baktı ve "Olabilir. Sormak istediğim şeyler var?" Diye konuştu. Polat tavrını bozmadan "Olabilir. Yeteri kadar vakit verdim" dedi ve merdivenlerden inmeye başladı. Hilalde arkasından inerken kapıyı açmaya çalışan Alpayla karşılaştılar. Alpay yerde sürüklenen Zidarı görünce kısa bir şaşkınlık geçirsede hemen toparlandı. "Alpay arabayı sen kullan" diyen Polatla hepsi arabaya bindiler.


Polat, Zidarla arkada otururken Hilal ve Alpay öndeydi. "Ne dedi şerefsiz?" Diye sordu Alpay. Hilal kafasını arka taraftan ikizine döndürdüğümde "Beni istiyormuşlar falan filan. Klasik şeyler, Polat daha fazla konuşturmadı" dedi. Alpay kafasını sallayıp "İyi olmuş. Kesin saçmalardı" diye konuştu. Hilal tekrar arkaya döndüğünde Polatla kısa bir bakışma yaşadı. "Polat, bana güveniyor musun?" Diye sordu. Polat gelen soruyla şaşırırken "Evet de nereden çıktı bu? Sizi yalnız bırakmam konusunda ise bu olma-" "Ondan değildi. Merak ettim sadece" diye onu böldü ve önüne döndü.


Alpay, Hilale kısa bir bakış attığında yüzündeki gerginliği fark etti. Askeriyeye teröristle gitmesi belkide babası ve abisi için iyi bir onarma yolu olmayacaktı. Alpay, Hilalin elini tutup "Umursama" diye fısıldadı. Hilal elindeki eli sıkıp gülümsedi ve "Teşekkür ederim" diye fısıldadı. Yolda biraz ayılmaya başlayan Zidarı, Polat tekrar yumruk atarak bayıltmıştı. Hilal bezgin bakışlarla ona döndüğünde "Tekte nasıl bayıltabiliyorsunuz? Bana da öğretin" dedi. Polat gülümseyerek "Seve seve" dedi ama biraz sinirli gibiydi.


Polatın arabası askeriyeye girince Faruk oturduğu bankta dikleşip "Ne çabuk özlem giderdiler yav" diye konuştu. Timin bakışları arabaya yönelirken "Çok pis dayak yiyeceksin bir gün Faruk. Demedi deme" diye onu uyardı Yakup. Kendi aralarında laf dalaşına giren gece timi arabadan indirilen şeyle konuşmalarını kestiler "O ne lan öyle?" Diye ilk tepki Safadan gelmişti. "Tırtıllar bu kadar büyüyemiyordu dimi?" Diye soran kişi de Akındı. "Ayakları var bunun komutanım" diyen Emir, koza ihtimallerini silmişti.


Merdivenlerden inen Hilal timi karşılarındaki manzarayla şaşkınca kalakaldılar. "O kim öyle?" Diye soran Serhatı, Demir "Zidar!" Diye yanıtladı. Koşar adım onlara ilerlerken "Ne oluyor?" Diye yükseldi. Polat sürükleme işini devam ettirirken "Görüyorsun bence olanı" dedi ve sorgu odasına doğru ilerledi. Karşısındaki kardeşlerine baktığında ikisi de ona bakmıyordu. "Konuşmak için ne bekliyorsunuz?" Diye onlara yaklaştı.


Hilal "Polat beni de bekle!" Diye koşa koşa onun arkasından gittiğinde Alpay, abisine bakmıştı. "Sabahtan beri bir haltlar yediğin belliydi zaten!" Dedi. Alpay, abisine yaklaşıp "İnkar etmiyorum abi." Dedi. Demir ona diklenen kardeşine bakıp "Neler olduğunu içeride öğrenicem ama en azından neden haber vermediğini söyle" dedi. Alpay abisinin yanından geçip gitmeden önce "Onu da düşünüp bul abi. Niye seni değil de Polatı aradı" dedi.


....................................................................................


Polata yetişmek için adımlarımı hızlandırırken Yavuz bey önüme çıkmıştı. Merakla bana bakarken "Kızım hayırdır böyle, bir sorun mu var?" Diye sordu. Acaba söylesem mi diye düşünüyordum ki zaten bunu öğreneceği aklıma geldi. "Şey evet. Zidar sabah hastaneye gelmişti konuşmak için" dedim çekinerek. Şimdi bir de amcamdan hain olabilme ihtimali duymak istemiyordum.


Amcamın gözleri açılırken "Ne! Ne demek hastaneye gelmiş?" Diye konuştu. Sesi yükselmişti ve asker olanların genel özelliği midir nedir hepsi sert sert konuşuyordu. Sinirli yüzüne bakıp "Benimle konuşmak istedi" dedim. Derin bir nefes alırken "Sakın bana onunla konuştum deme!" Dedi. Kafamı onaylar biçimde sallayınca daha da sinirli bir hale gelip "Hilal sen teröristle mi görüşüp konuştun?!" Diye yükseldi. Galiba ayvayı yemiştim.


"Bu bir sorun mu?" Diye sordum. Sinirli bakışlarına bir de alay eklenince "Yok canım daha neler. Alt tarafı bir teröristle konuşup görüşmüşsün. Eve alıp sakladığın yok sonuçta ne olacak!" Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzüme baktı baktı ve elini şap diye alnına yapıştırdı. "Onu da mı yaptın?" Diye sordu ama sesi yapmış olma der gibi çıkmıştı.


Bana yaklaştığında "Hilal, gözaltına alınabilirsin farkında mısın?" Diye sordu. Bu sefer oldukça ılımlı yaklaşmıştı. Eee bir dakika! Benim yüzümden Alpay ve Polatın da başı belaya girer miydi ki? Kafamda bunu onaylarken amcamı orada bırakıp koşarak Polatın girdiği odaya girdim. Zidarı oturtmuş ve tam karşımda dikilmişti. Galiba odadan çıkıyordu.


Arkamda bir anda beliren kalabalıkla onlara döndüm. Hiç bir şey demeden ellerimi Aydın beye uzattım ve "Zidarla görüşüp konuştum" dedim. Bir ceza çekilecekse sorumlusu bendim değil mi. Aydın bey bir bana bir sandalyede oturan Zidara bakarken sakin olmaya çalışıyor gibiydi. "Hilal-" diye konuşacakken "Hastaneden eve götürdüm ve sonra onu alması için Polattan rica ettim. O da gelip beni ve onu buraya getirdi" dedim. Polat için kafamda planı kurmuştum ama Alpayı henüz netleştiremedim.


Polat arkamdan "Komutanım, olay benim bilgim dah-" "Değildi. Ben ona, gelip bizi buraya getirmesi için ulaştım. Alpay ise onu yaraladığım için geldi." Diye Alpayı da bu işten kurtarmaya çalıştım. Aydın bey bana inanmamış bakışlarını yollarken kafamı sallayarak dediklerimi onayladım. Aydın beyin bakışları garip bir hal almıştı ama inanmıyor gibi de değildi. Amcam boğazını temizleyip "Kızım bi dur. Senin de ifadeni alacağız zaten, şimdi ayaküstü konuşulmaz" diye ellerimi indirdi.


"Emre sen şu şerefisizi uyandır. Kızım gel sende benimle ifadeni alayım" diyerek beni başka bir odaya ilerletti. Yanımda ilerleyen amcama bakıp "Abimi istiyorum" dedim. Amcam başını sallarken "Dem-" diyordu ki onu "O değil. Barış abimi istiyorum" diyerek böldüm. "Geliyorum ben hemen. Polat sen ilgilen" diye beni Polatla bırakıp kendisi başka bir yere ilerledi. Polat, amcam gider gitmez beni kolumdan tuttuğu gibi odaya soktu ve "Sen ne bok yediğini zannediyorsun?" Diye sinirle fısıldadı.


İşte şimdi gerçekten sinirli haliyle bakışıyordum. Gözlerinin kenarları sanki kırmızı kırmızı parlıyordu. "Ne yapmışım?" Diye sordum. Bana yaklaşıp "Hilal beni çıldırtma! Ne diye yalan söylüyorsun?" Dedi. Bak bu iki oluyor bugün Polat. Böyle dibime dibime girmeler falan olmuyor yani. Zaten tıraş losyonu kokuyorsun, koklayasım geliyor. Gözlerimiz hala birbirine bakarken "Başın belaya girmesin dedim. Fena mı dedim?" Diye çıkıştım bende.


"Başımın belaya girmesi için bir şey yok ki!" Diye karşılık verdiğinde "Amcam hapse girebilirmişim dedi! Seni de peşimde sürüklemek istemedim. Ayrıca Alpay için de dedim, sen ne diye bu kadar büyüttün!" Dedim. Burnunun kemerini sıkıp "Hilal, eğer onu saklayıp gizleseydin bu geçerli olurdu! Sen adamı kozaya çevirip bana geldin bunda bir şey yok!" Dedi. Ulan amca bana niye böyle demedin!


"Ee boşuna mu tutuştum ben! Bir şey olacak sandım!" Diye yükseldim. Bana bakıp kısa bir alkış yaptı ve gülümsedi. Sinirle koluna vurdum ve "Gülme! Asabımı bozma benim! Kafamda zibilyon tane senaryo geçti Polat. Yok gelip ters kelepçeyle götürüyorlar falan" diye rahatlayıp odadaki sandalyede oturdum. Polat da karşıma oturup "Ters kelepçe mi? Hilal sen o kafanın içinde ne yaşıyorsun?" Diye sordu ama yüzünde artık sinirli değil eğlenen bir ifade vardı.


Bu sefer sinirle ona yaklaşan taraf bendim "O kafamdan seninle ilgili de çok şey geçiyor Polat!" Dedim. Kaşları havalanırken ağzımdan çıkan kelimeler kulağıma girdiğinde fesatlaşmasın diye medet ummaya başladım. Ben fesatlaşabilirdim çünkü. O da bana yaklaşıp "Ne geçiyor mesela?" Diye sorduğunda geciktiğimi anladım. Eğlenen hali beni de eğlendirmeye başlamıştı.


"Fena şeyler Polat" diye güldüğümde "Hiç yakıştıramadım sana" diye arkasına yaslandı. Gülen yüzüm hala yerindeyken "Bana ne yakışır peki Polatım?" Diye sordum. Karşılıklı bir gülüşme yaşadıktan sonra "Fena şeyler Hilal" diye dediğimi bana söyledi. Sonra birden ciddileşip "Ben abini çağırayım" dedi ve odadan çıktı. İki gülünce dengesi şaşıyordu her halde. Bugünü de atlatsam mis gibi olacaktı.


&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere....🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%