Yeni Üyelik
30.
Bölüm

17. Bölüm

@merida_xx

Abimle beraber ifade işini bitirince Aydın beyin isteği üzerine onun odasında bekliyordum. Abimde yanımda tabi. O değilde tavır alıcam derken baya baya özlemişim onu. Ama suç onundu, özür dilerse hemen affedebilirim yani. Arada yandan yandan ona bakışlar atıyordum ve bana olan bakışlarını görünce kaçırıyordum.


"Hilal" diye seslendiğinde tavrımı belli ederek "Hı" diye mırıldandım. "Hilal" diye tekrar seslendiğinde aynı tepkiyi verdim. Bu sefer bacağımı ayağıyla dürttüğünde elimle bacağına bir tane yapıştırdım. "Ne var ne ne!" Diye çıkıştığımda "Özledim be kızım! Barışalım artık!" Diye yükseldi. Sert olduğunu düşündüğüm bakışlarımı ona yöneltip "Özür dile" dedim.


Kafasını omzuna yatırıp bana yakışıklı yüzüyle baktı. "Haksız olduğum tek konu Oktayla evlenmeni istemem, o yüzden özür dilerim abicim" dedi. Aklı sıra diğer her şeyde haklıyım demiş olsa da bozuntuya vermedim. Sonuçta özledim yani! Ayağa kalktım ve bende bacağına hafifçe vurup "Kalk ve sarıl o zaman" dedim. Ayaklanıp bana sarıldığında özlediğim o sıcaklıkla buluştum.


Ben abimin kollarında mutlu mesut vakit geçirirken gelen öksürük sesiyle abimden ayrılmadan omzunun üstünden baktım. Demir kısık gözlerle bize  bakıyordu, baksındı. Abimle ayrılıp sandalyelere geri çöktüğümüzde Aydın bey karşıma geçip oturmuştu. "Zidar artık bizim elimizde, seninle ilgili bir durum kalmadı kızım" dedi. Kızın mıyım gerçekten diye sormak istesemde içimdeki hüznü bastırdım.


Abim "O zaman işimiz bitmiştir" diyerek ayaklandı. Bende ayaklandığımda Demir "Biraz konuşalım mı?" Dediğinde "Gerek yok zaten işim var hastaneye geçmem lazım" dedim. Gerçekten de hastaneye gitmem lazımdı çünkü Canana yerimi devretmiştim, onu geri almam lazımdı. Bu bir sebepti ve diğeri de istemememdi.


Abimin bakışları bana dönerken bir şeyler olduğunu anlamış olmalıydı çünkü kendisi zehir gibi analiz yapıyordu. Ee savcı tabi normal. "Çok vaktini almayacağım" diye üstelediğinde Aydın bey de "Arabanı da vereyim kızım" dedi. Arabam? Hemen almış mıydı cidden? Abim, kaşlarını çatıp "Ne arabası?" Diye sorduğunda "Arabam onlar yüzünden havaya uçtuğu için yenisini almak zorundalar abi. Ama hızlı olduklarını inkar edemeyeceğim" dedim.


Abimin bakışları bana sinirle bakarken "Ne alakası var? Onlara ihtiyacın yok senin, yenisini alana kadar ben veririm sana arabamı!" Diye çıkıştı. Abim diye demiyorum ama çok öpülesi biri. Yalnız bu düşüncesini bir aydır nerede saklıyordu acaba, çünkü taksiye binmekten fakirleşmiştim! Gerçi o sıra onunla konuşmadığım için de olabilirdi.


"Sana mı ihtiyacı var? Bizi yalnız bırak savcı!" Diye höt höt konuşan Demire döndüm. Yavaştı. Orada duracaktı. "Abimle düzgün konuş Demir! Ve evet ona her zaman ihtiyacım var" dedim. Kırılan bakışlarını umursamayıp elimi Aydın beye uzattım. Mesajı almış olmalı ki derin bir nefes verip çekmecesini açıp anahtarı alıp bana uzattı. Aynı arabaydı bu iyi. Anahtarı aldığımda "Cihaz yerleştirdiniz mi? O kadar bekleyebilirim, içiniz rahat olur" dedim.


Aydın beyinde bakışlarına kırıklık eklenince rahatladım. Bu işler sıraylaydı kusura bakmasınlar. "Ne cihazı?" Diye tekrar soru soran abime döndüm. Söylersem hoş olmazdı, hem de hiç. "Önemsiz şeyler abi, hadi gidelim geç kalıyorum" diye abimin kolundan tutup dışarıya çıktım. Odadan çıkınca bana sorgulayıcı bakışlar atıp "Ne oluyor?" Diye sorduğunda "Boşver abi. Hadi gidelim artık" diye konuyu kapatmaya çalıştım.


Aklıma Alpayın gelmesiyle "Abi ben bi Alpaya bakıp geliyorum" dedim ve cevap beklemeden revire doğru ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde oda boştu. İşi vardı her halde. Revirden çıkıp dışarıya adımladım. Görünürde tanıdığım kimsecikler yoktu. Galiba Zidarla ilgileniyorlardı. Geldiğimde farketmediğim ama şu an bana el sallayan arabama sevinçle ilerledim.


Abim "Hilal gerçekten işin var mı abicim?" Diye sordu. Onu onaylayıp "Evet abi. Hastaneye gitmem lazım" dedim. "Akşam sana gelirim?" Diye sordu. Gelsindi. Yemek yerdik. "Olurr. Aaa olmaz abi, saat zaten üçe geliyor sabaha doğru çıkarım ben ancak. Sen kahvaltıya gel" dedim. Bir an saat aklımdan çıkmıştı. "Yorgun olursun yarın akşam gelirim" dediğinde "Hayır sabah gell. Bende yer yatarım hem" diyerek onunla planlaştık.


Arabamla hastaneye geldiğimde hemen Cananla yer değiştirmiştim ve işimin başına döndüm. Saatlerim aşırı yoğun geçtikten sonra hiç vakit kaybetmeden yerimi başka bir doktora verip arabaya adımladım. Kaç hastayla ilgilendirdim bilmiyorum ama bitmiştim. Eve giderken taze simit, ekmek falan aldım. Eve geldiğimde abim gelmeden güzel bir kahvaltı hazırladım.


Zil çaldığında gelen abimle beraber güzelce kahvaltı yapmaya başladık. "O gün seni cidden dövesim gelmişti abi. Yirtdişini gidiciksin Hilil!" Diye onu taklit ettiğimde içtiği çayı gülerek masaya bıraktı. "Ne yapayım, deliye döndüm bir şey olacak diye. Aklıma da gelen ilk fikir oydu" dedi ve bir zeytin aldı. "Berbat bir fikirdi. Hem sen Yaseminle hayırdır?" Diye aklımı kurcalayan soruyu sordum. Abim kaşlarını şimdiden çattı ve "Ne olmuş anlamadım? Bir şey mi oldu?" Diye sordu.


"Sana abayı yakmış kendileri. Açıldı mı?" Diye sordum direk. Artık benden her türlü olaya açık olmalıydı. Onu sildiğim için ne hissedeceği gram umurumda değildi. Abim tekrar çayını yudumlarken "Biliyorum ama açılmadı" dedi. Abimden kaçar mı be! "Ee sen ne hissediyorsun?" Diye sordum. "Bir şey mi hissetmem gerekiyor?" Diye sorduğunda kahkaha atmıştım. Aşk konusunda duygusuz köpkem. Aynı ben.


"Aferin aslanım. O iş olmaz artık zaten. Ben sizi ayarlayacaktım da bazı aydınlanmalar yaşadım" dedim. "İyiki bulaşmadın hiç hoş olmazdı" dedi ve "Sen anlat bakayım şu Demir olayını" diye ciddi tonuna büründü. Anlatsam, Demirle baya bir kapışabilirdi. Anlatmasam, öğrenene kadar beni sorgulardı. Orta yolu seçip biraz anlatmayı düşündüm.


Arkama yaslanıp bağdaş kurdum ve "Küçükken onlarla olduğum için bana pek güvenmiyorlar. En azından Demir ve Aydın bey. O yüzden arabama kamera ve takip cihazı koymuşlar. He bir de beni takip ettiyorlarmış" dedim. Abim bir süre hareketsiz  beklerken ben bir tepki bekliyordum. "Seni terörist falan mı sanmışlar!" Diye ani çıkış beklemiyordum tabi. "Öyle değil abi. Belki iş birlikçi falan" diye olayı biraz yumuşattım ama bu kadar oldu.


"Ne saçmalıyorsun sen Hilal! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" Diye daha da hiddetlendi. Ben dedim ama, delirir dedim. "Abi öyle bir şey olmadığını ikimizde biliyoruz bu kadar abartma" diye sakin olmasını söyledim. "Hah! Bir de bana o benim kardeşim diye efeleniyordu! Lan sen daha kardeşim dediğin kişiye güvenmiyormuşsun!" Diye ayaklandı. Evett, şimdi söylene söylene sinirini atacaktı. O homurdanmasına devam ederken bende kahvaltıma devam ettim. Elbet susacaktı.


Ben masayı toplarken abim değişiklik yapıp elinde çayıyla homurdanmaya başlamıştı. Öyleki toplama işim bitip salona geçtiğimde homurdanmasını "Dengesizler" diye noktalamıştı. Bir süre daha sohbet ettikten sonra onu kovalayıp kendimi duşa atmıştım. Duştan sonra giyinirken gözüm istemsizce sağ tarafımdaki ize takılmıştı. Ne de olsa böbreğin bende diye Zidarın cümlesi zihnimden geçip gittiğinde kafamı silkeleyip onu def ettim.


Sırtımı döndüğümde tedavimin olumlu yanıtlanması yüzümü güldürmüştü. Babamlar küçüklükten yara izlerinden dolayı tedaviye başlatmıştılar ve kesinlikle iyiki yapmışlardı. Şu an sadece silik siliktiler ve  dikkatli bakınca belli oluyordular. Tabii ameliyat izim dışında. O taptaze bir iz gibi duruyordu. Bir de çok kesmiş aptallar. Peluş bebek doldurmak için açılan kesitlere benziyordu. Tövbe yarabbi ya!


Üstümü hızlıca giyinip yatağıma zıpladım. Deliksiz bir uyku ilaç gibi gelecekti. Tuğla duvarın dibinde ağlayan küçük bir kız çocuğu vardı. Dizlerini kendine çekmiş, saçı başı dağılmış ve ağlamaktan kızarmış bir yüzle ağlayan küçük bir kız. Kıza bir adam yaklaşmaya başladı ve ona doğru eğilip parmağı şıklattı. "Şşş göçük gız! Bah hele bura!" Diye tekrar parmak şıklatmıştı. Küçük kız ona bakmayıp ağlamaya devam edince adam kızı kolundan tuttuğu gibi yerden kaldırıp duvara ittirdi ve "Bah dediğimde bakacan!" Diye bağırdı.


Küçük kız ittirildiği duvardan ıslak gözleriyle karşısındaki adama bakıp küçük elini kaldırdı ve parmağını uzatıp "Ba-babikim seni uf yapcak! Yaya-yayamaz adam!" Diye diklendi. Adam karşısındaki kıza gülüp "Baban bağa uf etçek ha? Komih gız seni!" Dedi. Kız burnunu çekip önüne gelen saçları arkaya ittirip "Evet! Benim babikim askey, bizi koyuyor!" Diye konuştu. Adam arkasına dönüp "Gördün hele Zidar, askermiş babası! Senin babanı öldürdü amma aha bunları koruyor!" Diye kızı tekrar ittirdi.


Kız dengesini kaybedip yere düşerken küçük ellerini yere koyup tekrar ayaklandı. Adama yine bakıp "Bi şey diyim?" Diye sordu. Adam kıza kafa sallarken kız "Anemi söylemik yok? O kısıyor" Diye tekrar sordu. Adam tekrar kafa salladığında "Sen pissin! Öö sün!" Diye bağırdı. Adam arkasındaki çocuğa dönüp iğrenç bir gülüş sundu ve "Hele hele bah, pis oldum şindi!" Dedi.


Adam bu sefer kızı kendine doğru çektiğinde kız tekrar yere düşmüştü ve dizleri kanamıştı. "Gel seni babana götürem!" Diye kızı kolundan tutup kaldırdığında kız havada çırpınıp bağırmaya başlamıştı. Geriye koca bir karanlık kaldığında sadece bağırış sesleri yankılanmaya başlamıştı. Gözlerim hızla açıldığında bir süre dolabın aynasından kendimi izledim. Dağılmış saçlarımı incelerken yanımdan gelen "Uf olduk Zelal" diye sesle aynadaki diğer yansımaya baktım. Rüyama giren küçük kız kafası eğilmiş elleriyle oynuyordu.


Bu görüntü nefesimi keserken kafasını kaldırıp o da aynadan bana baktı. Yüzündeki kan izleri parıldarken "Ben ödüm ama sen yaşa" diye gülümsedi. Küçük elini bana yaklaştırırken hızla yataktan kalktım ve koşarak balkona gittim. Soğuk hava yüzüme çarparken sonunda nefes alabildiğimi hissettim. Az önce ne olmuştu öyle? O kızın ben olduğumu anlamıştım ama artık halüsinasyon mu görmeye başladım? Bir bu eksikti!


Ellerimi camın dışındaki mermere koyarken "Hilal?" Diye duyduğum sesle korkudan çığlık atıp arkamı döndüm. Görünürde kimse olmamasıyla daha da korkmaya başlarken "Kızım yukarıdayım" diye tekrar duyduğum sesle kafamı yukarı kaldırdım. Ulan Zarife teyze! Ödüm bir tarafıma girdi. "Korkuttum mu kızım? Kusura bakma" dediğinde biraz da olsa sakinleşip "Tabi korkuttun Zarife teyze! Aklım çıktı" diye konuştum.


Zarife teyze aşağıya doğru eğilip "Kusura bakma kızım, seni uzun süredir görmeyince heyecanlandım" dedi mahçupça. Allahtan seni sevdim Zarife teyze, yoksa laf yapardım. "Yok Zarife teyze ya dalgındım bende. Kusurluk bir durum yok" diye gülümsedim. Yüzü gülmeye başlarken "İşin yoksa gel bana kızım. Arkadaşlarım geldi güne. Güzel yemekler yaptım, zaten sana da indirecektim indirmemiş olurum" dedi. Çakal Zarife. Aslında kafamın dağılması için bana iyi gelecek şey gün olabilirdi.


"Geliyorum kız aç kapıyı" diye seslendim. Gülerek içeri girdiğimizde üstümü değiştirmek için odama girmem gerekiyordu ama açıkcası buna çekiniyordum. Sürekli bundan da korkacak değildim tabi. O yüzden anlık gaza gelip hızlı hızlı bir kaç eşya aldım ve salona döndüm. Ev benim evim, istediğim yerde giyinirim. Üstümü değiştirdikten sonra anahtarımı alıp evden çıktım ve yukarıya çıkmaya başladım. Zaten kapıda beni bekleyen Zarife teyzeye gülümseyip eve girdim.


Hani derler ya her derde deva diye. Heh işte o ortam bu ortam! Dedikodunun dibinin sıyrıldığı bir ortam. Ama nasıl kaliteli nasıl kaliteli. Tabağımdaki son mercimek köftesini ağzıma atarken "Vay vay vay, bak sen şu Şuleye. Demek adamı aldatmış he. Çok ayıp" dedim kınayarak. Şule, bizim iki apartman ötede oturan bir kadınmış. Evli, çoluklu çocuklu bir hanım abla ki, gitmiş dağ gibi adamı boynuzlamış. Hem de kocası buna deli divane ve elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyormuş. Olan hep böyle adamlara oluyordu.


"Sorma kızım. Bir üzüldüm bir üzüldüm. Bir de yüzsüz gibi demez mi ben onu Devran sandım diye. Aşufte!" Diye yükseldi adını unuttuğum teyze. "Kız onu adamlar demiyor mu genelde. Dizilerde felan hep öyle" diye başka bir teyze konuştuğunda "Sen onlara bakma teyze, herkes her şeyi yapar bu devirde" dedim ve bitmiş tabağımı mutfağa götürmek için ayaklandım. Geçerken boş olan başka tabağı da aldığımda üstümdeki beğeni bakışları artmıştı. Hissettim tabii.


&&&&


Devamını Part 2 de paylaştım..


Loading...
0%