Yeni Üyelik
32.
Bölüm

18. Bölüm

@merida_xx

Ağrıyan başım kafamı zonklatırken gözlerimi araladım. Bir yatakta yatıyordum ve sanırım burayı tanımıyordum. Aslında sanırım değil baya baya tanımıyordum. Yataktan hızla kalktığımda bileğimde sızı oluştu. Bakışlarım ayağıma inerken sargılı olduğunu gördüm. "Yine ne yaptım acaba!" Diye mırıldandıktan sonra odayı inceledim.


Bir dolap, yatak, çalışma masası, komodin ve halı. Çok sıradan normal bir oda. Güzel. O zaman kaçırılmadım demekti. Mecbur topallayarak kapıya yürüdüğümde kapı birden açılmıştı ve küçük bir çığlık eşliğinde karşımdaki kişiye tokatı yapıştırdım. Karşımdaki kişinin yana düşen kafası düzeldiğinde bana baktı. Alpay? "Ben senin eline! Kızım manyak mısın! Ne diye tokat atıyorsun!" Diye bağırdı. Ayy dudağı kanamış.


"Ne oluyor? Niye buradayım?" Diye sordum. Karşıma pat diye çıktığı için tokatlamam gayet normaldi. Özür beklemesindi. Dudağından sızan kanı eliyle sildiğinde "Bi şey hatırlamıyorsun dimi?" Diye sordu. Valla en son Ferdiyle kavga ediyordum. "Cık" diye cevapladığımda "Önce bi ayıl sen. Ayrıca bizdesin telaşlanmana gerek yok. Uyandırmak için gelmiştim" dedi. Beni orada bırakıp bir yere ilerlemeye başlayınca bende arkasından ilerledim.


Ayağıma ne oldu benim ya! Ufak sekişlerle geniş bir yere ulaştığımızda Demir koltukta oturmuş, önündeki orta masadan peynir tırtıklıyordu. Bize doğru baktığında "Lan ne oldu sana?" Diye yutkunduğunda Alpaya sorduğunu anladım. Onun yanından seke seke diğer koltuğa geçip oturdum. "Hilal yaptı. Ben onu ayıltmaya gittim ama o benden önce davrandı" diyerek yanıma oturdu. Demir küçük bir gülüşten sonra "Ayıldınız mı Hilal hanım?" Diye sordu. Oldukça iğneleyici olmayı başarmıştı.


"Evet ayıldım da, neler olduğunu anlatsanıza" dedim. Demir bana bir dilim ekmek uzattığında bir ona bir ekmeğe baktım. Aç değildim ama midemi tutsun bari. Ekmeği alıp öylesine kemirirken onlara baktım. "Dün gece sarhoş olmuşsun. Seni aradığımda mekan sahibi açıp bilgi verdi ve gelip seni aldık. Olan tam olarak bu" diye sallama çayının çöpünü kenardaki küçük kaba attı. Geceye dair tek hatırladığım sohbet etmek ve kavga etmekti. Yani şu an ona inanmaktan başka bir şey yapamazdım.


"Anladım. Eve bıraksaydın keşke zahmet olmuş. Abimi de arayabilirdin" dedim ve yamuk yumuk kesilmiş salatalıktan bir dilim alıp ekmeğin arasına koydum. Birazda peynirr, tamamdır. Ekmeğimi kemirmeye devam ederken bana sabır dileyen bakışlar yolluyordu. Ne yani, zahmet etmeseymiş! "Beni sonra dinlemeyeceğin için, sana ilk zamanlarda güvenmemiştim sonrada güvenmeye başladım. Şu konuya bir açıklık getirelim artık" dedi.


Zaten bakışlarım onda olduğu için ciddi olduğunu anlayabiliyordum. Tamam belki cidden öyleydi ama bunun beni kırdığı gerçeği değişmeden duruyordu. Omuz silkip "Ben ise hala güvenmiyorum. Bu kadar büyütmeyelim" dedim. Kırık bakan gözleri çayına giderken "Eyvallah abicim" dedi ve çayını içmeye başladı. Alpaya bakıp "Ayağıma ne oldu?" Diye sordum. Elimdeki yarım ekmeğimi alıp yemeye başlarken "Düştün büyük ihtimalle. Geldiğimizde yerde yatıyordun" dedi. Nasıl da rahat söylemişti öyle!


Olması muhtemel olduğu için ona da bir şey demedim. Sessizlik devam ederken kahvaltıyı bitirmiştik. "Seni eve bırakayım" diye Demir ayaklanınca bende ayaklandım. Alpay masayı toplarken "Sonra görüşürüz o zaman. Ben banyo yapıcam daha" diyerek bizi geçirdi. Demir merdivenlerin başında beni bekliyordu ama ona inemeyeceğimi söylememe gerek var mı ki, görüyordu sonuçta.


Ben de merdiven başında ona bakarken sağ koluyla beni dizlerimden yakaladı ve sanki bebek taşıyormuş gibi aşağıya inmeye başladı. Bende ellerimle omzunu tutarken bu yüksekliğin tadını çıkartıyordum. Bir şey farkettim, böyle uzun olmak güzel değildi. Önündeki taşı bile göremezsin böyle be! "Benimle konuşman için illaki sarhoş olman mı gerekiyor?" Diye sordu. Sesi birazcık masum gibiydi.


Apartmandan çıkmıştık ama beni hala indirmemişti. "Olabilir. Sarhoşken söylediklerini hatırlamıyordum her halde" dedim. Bana aşağıdan bakıp güldü ve "Yoo gayette hatırlıyordun. Hatta laf bile soktun kaç kere" dedi. Demek laf sokmuşum, aferin bana. "Kendimi tebrik ediyorum o zaman" diye kendimle övündüm. "Bu konuyu uzatmaman için ne yapmam gerek?" Diye ilgiyle sordu ve beni kolundan indirdi.


Gözlerimiz birbirine bakarken dürüstçe "Bilmiyorum" dedim. Gerçektende bilmiyordum. Sonuç olarak ilk defa böyle bir durum yaşıyordum ve bu tepkilerim bana kalırsa olması gerekendi. "Size kırgınım ve bunu düzeltmek istemiyorum. O yüzden size şunu yaparsınız da düzelir diyemem" dedim. Kaşları havalanırken "İstemiyorsun?" Diye sordu. Kafamla onu onaylayıp "Evet. Çünkü bu kırgınlığımı düzeltirsem bir sonraki olayda daha çok etkilenirim. Çare olarak size soğuk kalmayı düşünüyorum" dedim. "Yani ne yapsam da bir etkisi olmaz?" Diye sordu ama cevap beklemeden kafasıyla kendini onayladı.


"O zaman boşa kürek çekmeme gerek yok" diye mırıldandı. İçim bi küçük buruklaştı ama yine de "Evet uğraşma" dedim. Arabaya bindikten sonra o da binmişti ve beni eve bırakmıştı. Yolculuk ise oldukça sessiz olmuş sadece iyi günler dilemiştik. Ben eve girerken Özgürde hastaneye gidiyordu. Öyküyle karşılaştığımızda beni kahveye davet etmişti ama onu reddettim çünkü başım hala ağrıyordu.


....................................................................................


Alpay işlerini bitirince hazırlanıp evden çıktı. Karargaha ilerlerken yolda babasıyla karşılaştığında "Albayım geciktiniz sanırım?" Diye lafını attı. Aydın bey oğluna döndüğünde yaklaşmasını bekledi "Asıl sen erkencisin, bu saatte ayılabiliyor muydun sen?" Diye gülümsedi. Alpay saatine baktığında henüz yedi buçuk olduğunu gördü. Cidden de erkenciymiş.


"Kızınızla uğraştık be albayım" diye gülüp yürümeye devam etti. Aydın bey oğluna merakla bakıp "O ne demek lan? Ne oldu yine?" Diye sordu. Alpay "Kendileri dün gece zil zurna sarhoştu, onunlaydık abimle" dediğinde Aydın bey kısa bir an düşündükten sonra "Sarhoş mu? İçebiliyor mu o?" Diye çıkıştı. Alpay ellerini omuz hizasına çıkarıp açtığında "Gayette içebiliyor" dedi. "Lan ama böbreği?" Diye soran babasına "O bunu pek umursamıyor baba. Alışkın her halde, sende çok takılma" dedi.


Aydın bey, oğlu ne kadar da takma desede kafasında çoktan kurmaya başlamıştı. Düşünceler içinde karargaha girdiklerinde arkalarından "Sesleniyorum duymuyorsunuz da! Abii!" Diye bağıran sese döndüler. Yavuz bey, aklı havada ikiliye yaklaşıp "Artık size yetişemiyorum ben. Ne oldu? Ne bu haliniz?" Diye sordu. Alpay umursamaz bir tavırla "Ben işime gidiyorum amcacım. Babam anlatır" diye revire ilerledi.


Aydın bey kardeşini cevapsız bırakmayı seçip odasına girdi. Sandalyesine çöktüğünde daha sabahtan ağrımaya başlayan başını ovdu. "Bir gelişme yok mu hala?" Diye sordu. Yavuzda abisinin karşısına geçip "Zidarı mı diyorsun?" Diye sordu. Aydın bey onu onayladığında "Yok. Şerefsiz bi bok anlatmıyor" diye arkasına yaslandı. İki gündür bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı ama hiç bir şey öğrenememişlerdi.


"Bugün konuşacak. Bu kadar sabır yeter artık" diye sandalyesinden kalktı ve sorgu odasına ilerlemeye başladı. Demirde karargaha geldiğinde son günlerde hep yaptığı gibi adımları direk sorgu odasına ilerledi. İki timde bu konuya yoğunlaşmıştı ve her hangi bir bilgiyle hareket edeceklerdi. Odaya girdiklerinde onları yüzü gözü dağılmış Zidardan başka bir şey karşılamadı.


Demir sabahın dolmuşluğu ile Zidarı yumruğu ile ayılttı "Uyan lan!". Zidar acıyla inleyip kafasını dik tutmaya çalışırken "Uyandırma konusunda biraz çalışmanız lazım" diye konuştu. Demir tekrar yumruk atacakken Emre tarafından geri çekildi "Bir dur Demir!". Demir, Emreyi iteleyip "Elimde kalacak en sonunda!" Diye Zidarı gösterdi. Zaten kendini oldukça sakin tutmaya çalışıyordu.


Aydın bey, Zidarın karşısına oturduğunda Zidar ona bakarak gülümsedi "Büyük beyler de geldiğine göre işler ciddi ha?". "Gevşek" diye mırıldanan Faruğa, Polat bir bakış atmıştı. Aydın bey, Zidara bakıp "Bugün bu odadan çıkarken ya bana bilgi vermiş olursun ya da bilgi vermiş olursun. Aksi taktirde bu odadan elimde kafanla çıkarım" dedi. Zidar başını geriye atıp "Vov. Büyük beyler böyle mi ifade alıyormuş?" Diye güldüğünde Aydın bey hızla ona uzanıp kafasını masaya yapıştırdı.


Zidarın zor çıkan sesine karşılık Aydın bey "Bizde sabır denen şey tükendiği için senin gibi şerefsizlerle ilgilenmiyoruz" diye bağırdı. Zidar bağlı olmasına rağmen çırpınırken Aydın bey onu sandalyeye geri ittirip bu sefer boynundan yakaladı. "Ben olsam konuşurdum" diye konuşan Yavuz bey Zidarın saçlarını geriye yatırdı "Bir büyük bey tavsiyesi".


"Komutanım benim çok canım çekti. Bende azcık vurayım mı?" Diye soran Halile, Demir gerekli olan bakışları yollamıştı. Zidar boğazından çekilen elle nefesini düzenlemeye çalıştı ve "Öldür geç işte büyük bey. Benden bir şey öğrenemezsin" diye konuştu. "Zaten öleceksin Zidar, amacım seni öldürmemek değil. Öldürmeden önce bir şeyler öğreneceğim" dedikten sonra "Hadi yardımcı da olayım bak, bunu herkese yapmam. Amcan olacak o şerefsizden başlayabilirsin" dedi Aydın bey.


Zidar nefesini düzene sokunca yine aynı pişkinlikle gülüp "Onu kızına sor büyük bey" dedi ve "Amcam onun ensesinde geziyor, kızın neredeyse o da oradadır" diye ekledi. Aydın bey tekrar karşısındaki sandalyeye oturdu ve "Demek kızım neredeyse o da oradadır?" Diye güldü. "Ayneen öylee. O yüzden onu bana sormayın. He Zelalin nerede olduğunu bilmek istiyorsan o ayrı. Mesela şu an evde olmalı, işe akşam gideceği zaman önce saat bir iki gibi balkonda kahvesini içiyor. Sonrasında hazırlanıp saat üç buçuk gibi evden çıkıyor, en son arabası olmadığı için Halit diye bir taksiciyle hastaneye gidip geliyordu. Şimdi arabası olduğuna göre onunla gidip gelir" dedi.


Odada bulunan herkes zaten Hilali istediklerini biliyordu ama bu kadar yakından takip ettiklerini bilmiyorlardı. Zidar, karşısında sinirden gerilen yüzlere bakıp "Sinirli haliniz daha komik oluyor" diye güldü. Demir kimseyi umursamayıp Zidarın üstüne atlarken Emre ve Polat onu çekmeye çalışıyordu "Yemin olsun seni geberteceğim lan!". Demiri zor bela çekmeyi başardıklarında Zidar ağzındaki dolan kanı yan tarafa tükürdü.


"Hilale neden bu kadar taktınız?" Diye sordu Yavuz bey. "Hilali tanımıyorum. Biz Zelali istiyoruz" diye konuştu. "Lan Zelal Zelal diyip durmayın artık!" Diye  bağırdı Yavuz bey. "Anlat şu Zelal durumunu!" Diye de ekledi. Yavuz ve Emir, Zidarı yerden kaldırdı ve sandalyeye oturttu. "Bak işte bunları zevkle anlatırım büyük bey" dedi ve gülümseyerek "Senin babamı öldürmenden mi başlayayım yoksa direk kızını öldürmemden mi?" Diye sordu.


"Ne babası ne diyorsun sen?" Diye çıkıştıktan sonra Zidar ciddi bir hale geçip "Hani şu düğün de öldürdüğün babamdan bahsediyorum" dedi. Aydın bey hala bir şey anlamamışken "Babanı falan tanımıyorum ben, o kimdi?" Diye sordu. "Yalan konuşma lan! Babamı senin öldürdüğünü biliyorum!" Diye patlayan Zidarla, Aydın bey tekrar ayaklandı. "Lan bana bak, ne babanı biliyorum ne de onu öldürdüğümü! Öldürdüysem öldürdüm derim!" Diye bağırdı.


Zidar, karşısındaki adamın söylediklerinden sonra bir süre sessiz kalıp "Bu konuda yalancısın büyük bey, o yüzden direk kızından başlayacağım" dedi ve "O bize getirildiğinde ben daha yedi sekiz yaşlarında falandım. O yüzden oldukça net hatırlayabiliyorum, mesela günde üç posta dayak yerdi. Sabah yeni uyandığı için sesi çok çıkmazdı, öğlen oldukça sinirli olup bütün her yeri çığlıklarıyla inletirdi akşamları da öyleydi galiba bak o kısmı biraz unutmuşum" diye ekledi.


Aydın bey sakin kalmaya çalışıp "Sana onu değil neden Zelal dediğinizi anlat diyorum" dedi. "Dur büyük bey onu anlatıyorum zaten. İşte ilk zamanlarda bunu hep dayakla falan susturmaya çalışırlardı, artık aklına hangi alet edevat geliyorsa onunla beraber. Bak dur hatırladım, amcam en çok kemerle döverdi galiba. Kusura bakma çığlıkları arasında dayak sesine odaklanamıyordum" diye gülümsedi. Aydın bey, Zidarın onu sinir etmek için uğraştığının farkındaydı ve bunu ona vermecekti. O yüzden sandalyeye tekrar oturup rahat bir biçimde arkasına yaslandı "Onları da biliyorum Zidar".


Demir de bunları biliyordu ama yine de kanı kaynamaya başlamıştı. Zidar ondan gram etkilenmemiş Aydın beye bakıp onu kışkırtmak için "Sizin yemeklere şap konuyordu dimi? Hani azmayın durduk yere diye" dediğinde işler biraz değişmişti işte. "Galiba Tekinçer o yemeklerden yemiyordu. Garip" diye omuz silkti. Tekinçer lafını duyan tim üyeleri konuyu bilmediği için kısa bir bakışma yaşadı. Tek bildikleri eskiden burada görev yapan nam salmış başarılı bir asker olduğuydu.


&&&&


Devamı Part 2 de….


Loading...
0%