Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@merida_xx

Az önceki Demir denilen adamın benden uzaklaştırılmasıyla içeriye götürüldüm. Onları arkamızda bırakıp bir odaya geçtik ve sorgulanmak için beklemeye başladım. Kapının arkasından bir sürü sesler geliyordu ama sadece boğukça duyduğum için hiç bir şey anlamıyordum.


Az önceki garip ortam beni biraz germişti zaten. Adamı bir asker gelip "O değil Demir" diyerek çekip almıştı. Beni biriyle karıştırıyorlardı ama hadi hayırlısı.


Kapım hızla açılınca orta yaşlarda biri girdi. Bu adam o jandarma yerindeki adama çok benziyordu. Adam bana bakınca "Bu ne lan?" Diye mırıldandı. Yine başladık iyi mi!


"Hilal?" Diye bana yaklaşınca "Evet ben Hilal merhaba!" Diye sinirle konuştum ve "Artık şu ifade işini halletsek mi acaba?" Diye ekledim. Kapı tekrar açılınca bu sefer eli dosyalı biri girdi ve dosyayı adama uzattı.


Adam dosyayı alıp karşıma oturduğunda bir kaç kere yutkundu. Dosyayı incelemeye döndüğünde sonunda işin biteceğini anladım. Kapı yine açıldığında bezgince o tarafa döndüm ve abimi gördüm. Şükürrr!


Abim yanıma çöktüğünde "Başlayalım" dedi. Adam boğazını temizleyip "Kim tarafından kaçırıldığını biliyor musun?" Diye sordu. O anları düşünürken aklıma gelen iki ismi söyledim. "İki kişinin adını biliyorum. Sanırım en çok söz sahibi olan kişinin adı Zidardı. Bir de Davut diye biri vardı. Diğerleri isim kullanmıyordu" dedim.


"Zidar mı?" Diye tek kaşını kaldırarak sordu. "Evet. Öyle seslendiler." Dedim. Adam bakışlarını abime çevirip onu incelemeye başladı. "Sorgu bitti mi?" Diye sormamla bana döndü. "Başka bir şeyler hatırlıyor musun? Her hangi bir konu?" Diye sorunca Zelalden bahsetsem iyi olurdu.


"Evet. Zelal diye birinden bahsettiler. Hatta ilk başta beni Zelal sandılar. Yok beni hatırladın mı? Eskiden de böyleydin falan! Sizin askerlerinizde beni gördüğünde dua etmeye başlıyor! Bu kadına çok benziyorum her halde." Dedim. Adam bana dikkatli bakmayı sürdürürken "Başka?" Diye sordu.


"Davutla şey konuştular, neydi ya? Heh. Bu kadının peşine adam takmışlar izlemişler falan. He bir de bir tane albay varmış. Ona da ceset mi göndermişler ne yapmışlar. O sırada bir tarafım korkudan üç buçuk atıyordu tabi. Aklımda kalanlar bunlar" diye omuz silktim.


Adamın gözleri yaşla dolarken ilgili sesiyle "İsim verdi mi? Albay dediği kişinin adını söyledi mi?" Diye sordu. "Konumuz ne tam olarak albay?" Diye abimin katılmasıyla adam eliyle abimi susturdu. "Sus savcı!" Dedi ve bana bakmaya devam etti.


"Dinliyorum" diye sakince konuştu. "Bilmiyorum. Dediyse de duymadım" dedim. Albay hızla kalkıp kapıyı açtı ve "Aydın Albayı çağırın!" Diye bağırdı. Kapıda dikilen asker "Aydın Albayım zaten burada albayım" dedi.


"Nerede?" Diye sormasıyla "Odasında albayım. Demir Yüzbaşım arayınca kısa sürede geldi" dedi. Albay kafasını bana çevirip "Aysun hanımı da çağırın" dedi ve kalktığı yere oturdu. Bir kaç nefes alıştan sonra "Şimdi, garip bir durumda kaldığını biliyorum Hilal. Ama sorduğum sorulara cevap vermeni istiyorum" dedi.


"Yardımım dokunacaksa elbette" diye yanıtladım. Albay, abime bakıp tekrar bana döndü. "3 yaşını hatırlıyor musun Hilal?" Diye sordu. Böyle bir soru beklemediğim için şaşırdım. "3 yaşındaki halimi mi?" Diye sordum. Kafasını sallayıp "Evet" dedi.


O zamanlar zihnimde koca bir karanlık olduğu için "Hayır" dedim. Bakışları abimi bulurken bir süre abimle bakıştılar. Bu sefer abim söze girip "Siz nereden biliyorsunuz?" Dedi. Neyi? Bende abime baktığımda abimin gözleri dolmuştu. Albay yüzüne gülümseme yerleştirip "O dimi?" Diye sordu.


"Kim? Biri bana da açıklama yapabilir mi?" Diye konuştum ama kimse beni takmadı. Albay tekrar bana dönüp özlemle beni süzdü. Gerilmeye başladım işte. "Yeter ama!" Diye ayağa kalktım ve odadan hızla çıktım. "Hepsi kafayı yemiş ya! Kimisi höt höt cevap verir, kimisi cevap bile vermez! Kafayı yedirttiler resmen ya!" Diye koridoru hızla geçerken birisiyle lap diye çarpıştık.


Neredeyse savruluyordum ki son anda kendimi toparladım. Sinirle çarpan kişiye döndüm ve "Önüne baksana!" Diye bağırdım. Ses fazla yüksek çıktığında onunda aynı şekilde bana bağırdığını anladım. "Asıl sen önüne bak!" Diye yine aynı anda bağırdık. Yerimde tepinme isteğiyle dolup taşarken "Vallahi çıldırıcam!" Diye yoluma devam ettim ki yine adamla çarpıştım.


"La havlee!" Diye soluyan adama sinirle baktım. Oha! Ee bu ben! Ona şaşkınca bakınca o da bana garip garip bakmaya başladı. Harbiden bu ne ya! İkimiz yine aynı anda "Sen kimsin?" Diye sorduk. Arkamızdan "Ahada oldu. İkiz tutulması! Aralarına geçip dilek dileyeceğim!" Diye konuşana döndüm. Bak yine o!


"Yav kardeşim bak yeter ama he! Asker masker demeyeceğim dalacağım şimdi, kayacak yıllarıma da üzülmeyeceğim he!" Diye diklendim. "Oha cidden aynı lan!" Diyen bir başka askerle "Allahım tam şu an sabrına ihtiyacım var!" Diye yerimde tepindim.


Onları arkamda bırakıp koridoru hızla geçmeye devam ettim. Kapıdan dışarıya çıktığımda soğuk hava yüzüme yine lap diye vurmuştu. Üstümdeki kamuflaja sarılırken merdivenleri indim ve kapıya ilerledim. "Lan bırak beni! O işte bak!" Diye bağıran kişiye döndüm ve kolumu tutan adam olduğunu gördüm.


Bu böyle olmayacak belli! Adımlarımı hızla ona yönelttim. Bence bu söylerdi. Yanına ilerlerken arkadaşının kollarında debelenmeyi bıraktı ve bana bakmaya başladı. "Merhaba. Acaba şu ben zannettiğiniz kadın kim?" Diye hemen sordum.


Adam tam konuşacaktı ki abim arkadan bağırdı "Hilal gitmemiz lazım!". Ona doğru dönüp "Abi bi dur!" Dedim ve tekrar adama odaklandım. "Abi mi?" Diye abime baktı ve hızla ona adımladı. "Sen mi kaçırdın!" Diye yumruk savurunca çığlığıma hakim olamadım.


Hızla abime doğru adımladım. Askerlerin abimi ve o adamı ayırmasını bekledim. Aralarına dalsam beni yerlerdi. Öyle bir cüsse var hepsinde! Abimde adama vurmaya başlayınca her şey büyümüş oldu. Ben kenarda olan biteni izlerken "Ayrılın!" Diye birinin bağırmasıyla zorla da olsa ayrıldılar. Hemen abimin yanına gidip kanayan kaşına ve dudağına baktım.


Kafamı Demir adlı kişiye çevirdim ve "Ne yapıyorsun sen be!" Diye bağırdım. Onunda burnu kanıyordu ama pek umurunda değil gibiydi. Bunların beni dinleyeceği yok gibiydi belli. Az önce bağıran kişiyi gözlerimle ararken bahçenin ortasında kalakalmış üniformalı kişiye baktım. Buydu her halde?


Ona ilerlerken "Burasının askeriye olduğuna emin misiniz siz? Bence tımarhaneden farksız çünkü! Dünden beri saçma şeyler yaşıyorum zaten bir de şu uğraştığım şeylere bakın!" Diye söylendim. Adam pür dikkat bana bakarken hiç çekinmeden devam ettim. Sonum kesin hapis olacaktı ama banane ya yetti!


"Hem ayrıca benim bugün ilk iş günümdü! Bugün pazartesi değil gerçi, neyse işte yarın ilk iş günüm! Yaşadığım şeyler taktire şayan" diye ellerimi iki yana açtım ve abime döndüm. Koca bahçe bizi izlerken gözüm Demire kaydı. Parmağımla onu gösterip "Hem bu asker benim abime saldırdı! Şikayetçiyim!" Dedim.


Adamın çenesi titrerken "Aydın ne oluyor? Yavuz aradı 'yenge gelmen lazım' diye" diyen kadına döndüm. Kadının atacağı adım havada kalırken kafasını iki yana salladı. "Yo hayır! O öldü! Öldü o!" Diye arkasını dönüp yürümeye başladı.  


Bir iki adım sonra tekrar arkasını döndü ve baktı. Gözyaşları akmaya başlarken "Aydın! Bu sefer kaybolmuyor!" Diye yere yığıldı. Koşarak yanına gittim. "Hanımefendi iyi misiniz?" Diye koluna dokundum. Kadın hıçkırarak ağlamaya başladığında ne yapacağımı şaşırdım. Kriz mi geçiriyordu ki? Ama belirtileri yoktu!


Beni hızla kendine çekince bende yere kapaklandım. Kadın bana sıkıca sarılıp ağlarken ellerim havada kaldı. Saçlarımı okşarken "Kızım" diyip ağlamaya devam ediyordu. Kadından geri çekilmeye çalışınca beni biraz serbest bıraktı ama elleri hala kolumdaydı.


"Yer soğuk, kalkmanız lazım" dedim. Kafasını sallayıp ayaklandı ve arkama doğru baktı. "Demiştim sana. Ölmedi demiştim" dedi. Tamam şimdi oldu. Ben ölmüş olan o kadına benziyorum!


Abim yanıma gelirken "Hilal hadi" dedi ve elini uzattı. Kolumu kadından çekmeye çalışınca kadın bana bakıp "Olmaz!" Dedi. "Aydın, kızımız gidemez!" Diye konuştu. "Hanımefendi anladım kızınızı kaybetmişsiniz ama ben o değilim" diye ılımlı bir sesle konuştum. Kadını daha fazla üzmek istemiyordum.


Abim elimden tutup beni kendine çekti. "Yarın geri geleceğiz" dedi ve beni peşinden çekiştirdi. Yarın geleceğiz mi? "Abi çekip durma!" Diye kolumu ondan kurtardım. "Anlat!" Diye konuştum. "Evde konuşuruz!" Diyince geri adımladım. "Ya şimdi konuşursun ya da sabaha kadar burada beklerim!" Dedim.


"Abicim evde konuşuruz dedim!" Diye yükseldi. Sabahtan beridir geçiştirilip kafamı sevdiler zaten, artık fazlasına gerek yoktu. "İyi o zaman git kendi kendine konuş evde!" Dedim ve arkamı dönüp yandaki boş banka çöktüm. "Hilal!" Diye söylenmesiyle "Yürü git!" Diye çıkıştım.


Gülme sesiyle kafamı gülen kişiye çevirdim. Demirdi. Burnu kanıyordu ama hala gülüyordu. Gülüşü büyürken kahkahaya dönüştü. Vallahi deli! "Hiç değişmemiş, bana da böyle küserdi" dedi ve kahkahalarıyla yanakları ıslanmaya başladı. Gülerken ağlıyor mu o?


Elleriyle beni gösterip "Bak ayaklarda aynı! Üst üste koyup hareket ettiyor." Dedi. Kafamı ayaklarıma eğdiğimde cidden öyle yaptığımı gördüm ve normale çevirdim. Abim yanıma oturdu ve dizini sallamaya başladı. "İçeri geçelim bari" diye konuşunca ayaklandım ve içeriye adımladım. Dünden beri dağlarda gezip durdum zaten bu soğukta hasta olmasam iyi.


Merdivenleri tırmanırken benim erkek versiyonum karşımda dikildi. "Bir şey yapıcam?" Dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan saçımı çekti. Kafam çektiği yere eğilince ona şaşkınca baktım. Ulan bir kişi de normal değil mi burada! Saçım acımıyordu ama niye yani? Ne bu şimdi?


Bana beklentiyle baktığında bununda deli olduğunu anladım. Sinirle gelen iç güdüyle kulağına yapışıp "Bırak!" Diye bağırdım. Onun aksine ben kulağını baya bi çekiyordum. "Aaağ! Acıtma lan!" Diye bağırdı o da. "Ya bir tane akıllı birini istiyorum ya! Çekmesene saçımı salak!" Diye kulağını daha çok çektim.


Kafamı çevirmeye çalıştığımda askerler bize şaşkınca bakıyordu. Zaten normal bakan birine henüz rastlamadım ki! İfademi alan kişiyi gördüğümde en azından daha zeki geldiği için "Seyir zevki nasıl?" Diye sordum. Adam silkelenip yanımıza geldi ve bizi ayırdı. Çocuğa kötü kötü bakarken abim beni içeriye götürdü. O ise arkamdan "Oydu." Diye bir şeyler söyledi.


Çıktığım odaya geri girdiğimizde sandalyeye geçip, abime baktım ve "Dinliyorum" dedim. Abim karşımdaki yere geçerken derin bir nefes aldı. "Hilal, öz kardeş olmadığımızı biliyorsun zaten abicim" diye söze başladı. Konunun bizimle ne alakası var?


Elini kaldırıp konuşmama izin vermeden "Sözümü kesme abicim. Babamlar seni o kümeste bulmuştu bunu da biliyorsun. Bana anlattıkları kadarıyla o sırada ağlayıp duruyormuşsun. Abi diyormuşsun sanırım o kısmı hatırlamıyorum, üstünden yıllar geçti." Diye elleriyle oynamaya başladı.


"İfadeni alan kişinin dediğine göre o zamanlar kardeşinin kızını kaçırmışlar. Gece vakti buraya baskın düzenlemişler ve birileri sızıp seni almış. Aylarca seni aramışlar ama hiç bir iz bulamamışlar. Sonra seni kaçıran adamı yakalayınca, adam babana bir adres vermiş. Baban da bu adrese gittiğinde küçük bir kız cesedi bulmuş. Seni de öldü bilmişler." Diye hızlı hızlı anlattı.


Tamam abimin gerçek abim olmadığını biliyordum. Kaçırılma işi de tamam olsun, ama beni öldü sanmaları? Test falan yaptırmamışlar mı? Çokta geçmiş değildi yani, şimdi 23 yaşındaydım. O zamanları düşünürsek ki 6 yaşımdan öncesi yok, 17 yıl önce test yok muydu?


"Buna inandın mı abi?" Diye sordum. Abim bana bakıp kafasını olumlu anlamda salladı. "Haklılık payları var Hilal. Anlattıkları bana mantıklı geldi" dedi. "Bana da anlat o zaman" dedim bende. Anlatta bilelim yani.


"Onlar anlatacak, belki hatırlarsın abim" dedi. Dün ki kaçırılmam aklıma gelince "O zaman, Zelal ben miymişim?" Diye sordum. "Bilmiyorum" diye cevap alınca kapıyı açıp dışarıda oturmuş kişilere baktım. O kadın, bahçede dikili kalan adam, Demir ve bana benzeyen çocuk. Hepsi sandalyede oturuyordu.


&&&


Devamı Part 2 de….


Loading...
0%