Yeni Üyelik
37.
Bölüm

20. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Demir, Özalpi ilgiyle dinlerken söylediklerinin mantıklı olması onun canını sıkmaya başlamıştı. "Zaten nasıl olsa Hilali öldürmez çünkü o da onu istiyor" diye de onu destekledi. Özalp kafasını salladıktan sonra "Yanii önemli olan bizim o toplantıya ulaşmamız. Bunu da bizi sağlayacak kişi Hilal" dedi. Serhat "Abi iyi de toplantıya gideceği ne malum diye soracağım ama o toplantıya katılacaklara havasını atar" diye kendi kendine konuştu.


Özalp konuşan arkadaşılarını tek tek onayladıktan sonra "Benim düşüncem bu" dedi ve "Bizim için tek sıkıntı Hilal olacak. Çünkü onunla bağlantımız kesilirse biteriz. Her anlamda." Diye ekledi. Emre "İrtibatı kaybettiğimiz an adamı alsak bile Hilal risk altında olur" diye konuştuğunda Yavuz "Hilale kendini korumayı öğretsek, iki haftada işe yarar mı?" Diye sordu. Sessizliği koruyan Yavuz sonunda konuştuğunda bakışlar onda toplanmıştı. Yavuz "Yani komutanım sanki Hilal kullanacağımız kesinleşti gibi. O yüzden dedim" dedi.


Halil "Yakuptan yardım alabilir. Bu konuda oldukça iyi" diye fikrini söyledi. Yakup yakın dövüşte oldukça yetenekli bir askerdi ve yeni askerler ısınma turlarına onunla çıkıyordu. Daha çok dayaklarını yiyorlardı ama sonuçta bir eğitimdi. Demir boğazını temizleyip "Önce planı yapalım da onu da hallederiz" dedi ve "Hadi kalkın artık koşuya!" Diyerek ayaklanıp timiyle beraber koşuya başladılar.


"43!44!45!..." diye şınavlarını tamamlamaya çalışan Gece timi yanından koşarak geçen Hilal timine baktı. "Uykucular!" Diye lafını atan Safaya doğrulan Faruk "He valla! Bir tarafımdan terler akıyor!" Diyerek geri eğilip şınavına devam etti. Eylül at kuyruğundan önüne gelen saçları geri savurup "Faruk deme şöyle!" Diye ona kızdı. Polat cıvımaya başlayan timine uyarı dolu bakışlarını yolladı. İki timde sporlarına devam ettiler.


"Şimdiden sonra seğin adın Zelal, anladın?" Diye küçük kızı dürttü adam. Kız ağlamaktan cevap veremeyince yüzüne bir tokat daha indirdi ve "Neğmiş adın!" Diye bağırdı. Kız hala ağlamaya devam ederken "Zelal" diye mırıldandı. Adam tekrar tokat atıp "Tekrar et!" Dedi. Küçük kızın burnundan kan sızmaya başlarken "Zelal!" Diye bağırdı. Adam, yüzüne bir gülümseme yerleştirip "Aferin aferin! Artık sana Hilal dirlerse ne diyacaksın?" Diye sordu.


Kız burnu kanamasına rağmen yine de burnunu çekip "Hilal öldü diycem" dedi ve adam tekrar elini kaldırınca korkarak geri çekilip "Ben Zelalim de diycem" diye ağlamaya devam etti. Adam havadaki elini kızın saçlarına götürüp okşamak istedi ama küçük kız minik elleriyle kolunu ittirip "Sevme beni! Sen kötüsün!" Diye bağırdı. Adam, kızı ittirip yere düşürürken "Hele şuna bak, sana soracah değilim!" Diye bağırdı. Sonra ise gülüp "Yohsa babana mı dersin?" Dedi.


Küçük kız yerden kalkıp yüzündeki kan izlerini koluna sildi ve "Evet! Gelcek benim babam, ama ona kısmıycam. Seni dösün! Kötüler döülür çünkü hak edeyler" dedi. Adam da ayağa kalkıp doğrulduğunda elini kemerine götürdü ve onu çıkarttı. "Demeh o şerefsiz baban beği dövecek ha? Ondan evvel ben dövem bari!" Diye kemerini ikiye katlarken küçük kız "Hayıy yapma! Canım uf oluyor" diye bulundukları yerden kaçmaya çalıştı. Adam, kızı kolundan yakalayıp kapıya doğru "Kapat o kapıyı Zidar! Kaçar bu!" Dedi.


Yine o çığlıkları duymaya başlayan Hilal, kan ter içinde gözlerini açmış ve hızla yataktan doğrulmuştu. "Uyku kuzuları kaçtı mı artık?" Diye duyduğu sesle gözlerini sımsıkı kapadı. Yine oluyordu işte. Kesin yine yanında oturmuş yaralı yüzüyle ona bakıyordu. "Hilal, kuzuların ditmedi mi? Benimkiler hep kaçardı" diye konuşmaya devam ediyordu. Hilal bir şey duymak istemediği için kulaklarını kapattı "Yok öyle bir şey Hilal. Sen düşündüğün için bunlar oluyor".


"Ben zaten yokum ki. Ödüm dedim ki, unuttun himen" diye gülen sesi duyduğunda kulaklarını kapatmasının boşa olduğunu anladı. Yataktan kalkıp yavaşça gözlerini açtığında gördüğü boşluk onu mutlu etmişti. Gelen rahatlıkla derin bir nefes verirken "Yakalamaç oynayalım mığ?" Diye o sesi tekrar duydu. Kafasını yavaşça sese doğru çevirdiğinde kapının önünde ellerini arkada birleştirmiş küçük kızı gördü.


Yüzündeki yaralar yerli yerinde duruyordu ama bu sefer üzgün değildi. Hatta gülüyor gibiydi de. Hilal titrek bir nefes alıp "Benden ne istiyorsun?" Diye sordu. Küçük kızın gözleri heyecanla parlarken "Yakalamaç!" Diye bağırdı ve sonra hemen üzgün moda girip "Ama yakalarçan dömek yok!" Dedi. Hilal ona korkuyla bakmaya devam ederken kız arkada birleştirdiği ellerini öne getirip "Hep kaçan ben odum, yine ben mi kaçım?" Diye sordu.


Hilal kafasını cama doğru çevirip kendini sakinleştirmeye çalıştı. Şu an resmen küçüklüğü ile konuşuyordu ve bu bir diyalog şeklindeydi. Tekrar ona döndüğünde "Kaçarsan beni bırakır mısın?" Diye sordu. Kız tekrar heyecanla kafasını salladı ve "Kaçırsam delmem!" Diye bağırdı. Hilal de kafasını sallayıp "Tamam hadi kaç o zaman" dediği anda küçük kız arkasını döndüğü gibi odadan çıktı. Hilal tam kurtulduğu için sevinecekti ki kızın kirli olan beyaz kıyafetinden bile belli olan sırtındaki kan lekelerini görmüştü.


Zaten olduğu yerde duruyordu ama bu görüntü yine de onu olduğu yere mühürlemişti. Geçen gördüğünde böyle bir şey yoktu. Sadece yüzünde yaraları vardı. Hilal kızın ayrıldığı noktaya bakmayı sürdürürken kız kapının pervazından kafasını uzatıp "Beni yine yakaladılar" dedi ve ağlamaya başladı. Sonra "Uf" diyerek arkasını döndü ve az öncekine kıyasla daha da çoğalmış kan lekelerini görmesini sağladı.


Hilal tüm bu olanlara dayanamayıp dizleri üzerine çöktüğünde ıslanan yüzünün yeni farkına varmıştı. "Lütfen git!" Diye bağırdığında "Ditemiyorum! Bıyakmıyolar!" Diye bağıran bir yanıt almıştı. Artık gözyaşlarına hıçkırıklar eşlik etmeye başladığında "Hilal!" Diye bir ses duydu ve yere eğdiği başını kaldırıp sese baktı. Kapının girişinde kızın yanında duran Aydın beyi gördüğünde ağlaması şiddetlendi.


Aydın bey yere çökmüş neredeyse krize girecek olan kızını görünce neye uğradığını şaşırdı. Oğluyla konuştuğunda kızının hasta olduğunu ve uyuduğunu öğrendiği gibi eve gelmişti. Karşısındaki tablo ise kesinlikle uyuyan kızı değildi. Hızla ona doğru atıldığında Hilal hızla elini kaldırıp "Gelme lütfen" diye zorla konuştu. Aydın bey adımlarını durdururken "Tamam gelmem kızım" diye onu sakinleştirmeye çalıştı.


Hilal, hala elini ileriye doğru uzatıp "Gelme" demeye devam edince Aydın bey ne yapacağını bilmediği için daha çok panikleyip "Gelmiyorum zaten kızım!" Diye bağırdı. Hilal ise aslında babasına değil küçük kıza gelmemesini söylüyordu. Aydın bey, zaten olanlardan bir şey anlamaya çalışıyordu ama hiç bir şeyi kafasında kuramamıştı. Buna kızının ağlaması da etkili olmuş olabilirdi. Ağlamaktan neredeyse içi çıkacak olan kızına dayanamayıp durdurduğu adımları yeniden ona yöneltti. Yanına çöktüğü gibi kızına sıkıca sarılınca Hilal de ona sıkıca sarılmıştı.


Kolları arasında titreyen kızını nasıl sakinleştirmesi gerektiğini düşünürken, Hilal "Onu görmüyorsun dimi?" Diye sordu. Aydın bey gelen soruyla şaşırıp "Evde biri mi var kızım?" Diye sordu. Elini kızının sırtından çekip belindeki silaha götürürken "Hayır" cevabını aldı ve kafası daha da çorba oldu. Hiç istemese de Hilali yavaşça göğsünden kaldırıp ıslak yüzünü avuçladı. "Hilal, ne oldu? Birini mi gördün kızım?" Diye endişeyle sordu.


Hilal ona bakan endişeli gözlere bakıp burnunu çekti ve "Ben hiç iyi değilim baba. Zihnim benimle oyun oynuyor" diye daha sakin bir şekilde ağladı. Öyleki Aydın beye baba dediğinin bile farkında değildi. Aydın bey ise affedilmiş olmanın sevincini yaşayamıyorken hala tek derdi kızının şu anki haliydi. "Söyle bana Hilal, sorun ne?" Diyerek yanaklarını silmeye çalıştı. Hilal, bakışlarını babasının yanında onları izleyen kıza çevirdiğinde "Hilal ödü de! Kıscaklar yine! Uf yapcaklar!" Diye tekrar ağlamaya başlayan kızla "Şu an yanınızda küçüklüğümü görüyorum" diye konuştu.


Aydın bey elinde olmadan yanına dönüp baktı ve Hilalin bakış açısından birbirine bakan baba kızı göstermiş oldu. Küçük kız ona bakan babasına baktığında tozlanmış elini kaldırıp babasının yanağına dokunduğu gibi kıkırdayarak odadan çıkmıştı. Aydın bey bakışlarını boşluktan kızına çevirdiğinde "Anlamadım kızım" dedi. Galiba kızının bu hali düşünebilme yeteneklerini devre dışı bırakmıştı.


Hilal bir süre kapı tarafına baktıktan sonra "Gitti" diye mırıldandı ve tekrar babasına sarıldı. Aydın bey olanları anlamamaya devam ederken şu an tek yapabildiği şeyi yapıp kızına sıkıca sarıldı. Hilal, kafasını yasladığı göğüste kendini sakinleştirmeyi başarmıştı. Hatta mayışmaya başlamıştı bile. Aydın bey, ona sığınan kızının saçlarını okşarken nasıl davranması gerektiğini düşünüyordu.


Hilal, üstüne çöken dinginlikle beraber "O günden sonra uyuyamıyorum" diye mırıldandı. Aydın bey kızının saçlarına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra "Hangi gün?" Diye sordu. Hilal, bacaklarını yana doğru uzatıp babasına iyice sarılırken, Aydın bey kızını kucaklayıp yanlarındaki yatağa bırakırken aklına gelen acı anlarla kızını hızla kendine çekmişti. Kızını en son kucakladığında soğuk toprağa bırakıp üstüne toprak attığı anlar gözünün önüne gelmeye başlamıştı.


Kollarındaki kızı bu sefer kıpırdanınca, gerçeğe dönüp kafasını hızla sallayıp o anları gözünün önünden def etti ve salona doğru adımladı. Kızını koltuğa bırakacaktı ki Hilal "Bırakma" diye tutunduğu omza sarılmıştı. Aydın bey kendini tutmaya çalışarak nefes aldığında "Bırakmam kızım" diyerek omzuna yaslanan başa öpücük bıraktı. Koltuğa önce Aydın bey oturup kucağına da kızını oturttuğunda, Hilal hemen yayılmış ve sarılmıştı.


Aydın bey de kollarını kızına sardı ve "Anlatmak ister misin kızım?" Diye sordu. Hilal gözlerini biraz araladı ve babasının üniformasının cebiyle oynamaya başladı. "Sizde her şeyi hatırladıktan sonra uyuyamamaya başladım. Uyusamda bir kaç saat sonra kabus görmeye başlıyorum" dedi. Aydın bey sevdiği saç tutamını yavaşça bırakırken "Nasıl bir kabus? O, o anları mı görüyorsun?" Diye sordu. Hilal cevabını kafa sallayarak verince Aydın bey yine içinden kendine kızmaya başlamıştı.


"O hallerimi görüyorum ama uyanınca da görmeye devam ediyorum" dediğinde Aydın bey az önce yaşananları anlamaya başlamıştı. Kızının ona 'gelme' diye bağırdığı anlarla yanmaya başlayan boğazıyla "Az önce o-onları mı gördün?" Diye sordu. Hilal, başını babasının göğsünden kaldırıp titreyen gözlere baktı ve "Hayır onları değil baba. Kendi küçüklüğümü görüyorum" dedi. "İlk zamanlarda rüyamda sadece dayak yiyordu, sonra da yüzündeki yaralarla yanımda oturuyordu. Bugün daha kötü bir rüyayla uyandığımda benimle gerçekten konuşmaya başladı" diye de ekledi.


Aydın bey boğazında oluşan yumruyu yutup "Ne dedi sana?" Diye sordu. Kendisi de bu durumla oldukça mücadele etmişti. Kızının kaçırıldığı zamandan onu bulana kadar uyuduğu her gece bu durumla karşılaşıyordu. Bundan tam olarak kızını gömdüğünde kurtulmuştu. Hilal kafasını kaldırdığı göğse tekrar yatarken "Pek anladığımı söyleyemem ama galiba onu hep yakaladıklarını söylüyordu. Yakalanıp..." dedi ama devamını yaslandığı göğsün derin nefes almasıyla getiremedi.


"Dövüyorlardı dimi? Sen zaten bunları yaşadın ama görerek tekrar tekrar yaşıyorsun" diye konuştu ve artık kendini tutamayıp gözyaşları eşliğinde "Özür dilerim kızım. Allah benim belamı versin, ben yemin ederim aradım seni! Her yere baktım, her taşın altına baktım ama bulamadım. Hep elim boş döndüm. Belki onu bulduğumda inanmayıp seni aramaya devam etseydim bunları yaşamak zorunda kalmazdın" dediğinde Hilal hiç bir şey söylemeyip sadece sıkı sıkı sarıldı. Bir şey de diyemezdi çünkü o da onları yaşamak istemez, keşke inanmasaydın da beni bulsaydın diyemezdi.


Hilalde sessizce gözyaşlarını babasının üniformasına akıtırken, Aydın beyde gözyaşlarını kızının saçlarına akıtmıştı. Bir süre süren sessiz ağlayışla Hilal oldukça üzülürken kafa dağıtmak için "Ama varya, o zamanlarda bile dikleniyordum. Sizi babama söyliycem diye bağırıp duruyordum" diyerek kıkırdadı ve kafasını kaldırıp "Benim o zamanları hatırlamam biraz garip aslında, üstünden onca yıl geçmiş ama capcanlı aklımda. Gerçi daha küçük hallerimi hatırlamıyorum ama normalde hatırlanmaz" diye burnunu çekti.


Aydın beyde burnunu çektikten sonra "Ben bu yaşıma rağmen hatırlıyorum kızım senin hatırlaman gayet normal. Hem sana söz hepsine uf yapıcam" diye gülümsedi. Hilal, babasının son sözüne gülerken "Bende yapayım mı?" Diye sordu. Aydın beyde artık gülerken "Hala hemen şımarıyorsun" dedi ve kızını tekrar göğsüne çekti. "Hadi uyu sen ben buradayım" dedi ve yine kızına sıkıca sarıldı.


Hilal yattığı yerden "Evi düzenlemem lazım. Kusura bakmayın ama evi bok götürüyor, sabah bütün dolabı çöpe attım" dedi. Aydın bey kızının dediklerine gülerken yaşanan kötü olayı çoktan unutmuşlardı. "Yardım edeyim mi?" Diye sorduğunda Hilal "İşin yok mu?" Diye kafasını kaldırdı. Aydın bey "Biraz yardım edebilirim en azından" dediğinde Hilal hemen babasının kucağından kalkıp elini tuttu ve onu uyuduğu odaya götürdü. "Yatakla dolabı yer değiştirirsek iyi olur gibi geldi, oda daha aydınlık olmaz mı baba?" Diye heyecanla sorduğunda Aydın bey önce koca dolaba ardından da yatağa baktı. Derin bir nefes çekip üstündeki ceketini çıkarttığında "Hadi bismillah!" Diyerek dolaba ilerledi.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%