Yeni Üyelik
38.
Bölüm

21. Bölüm

@merida_xx

"Kaç oldu?!" Diye bağıran abime "12!" Diye bağırdım. Bana baygın bakışlar atıp omuzlarımdan geriye ittirdi ve "O demen lazım Hilal!" Diye homurdandı. Ellerim ensemdeyken biraz dinlenmeye karar verdim ve "Niyeymiş! Boş yere mi 12 kere mekik çektim!" Diye bacaklarımı ondan kurtarmak istedim ama "Vakit öldürme! Devam et!" Diye yükseldiğinde "Ben senin askerin değilim, yapıştırım tekmeyi yüzüne görürsün bak!" Diye çıkıştım.


Dizlerimi sıkı sıkı tuttuğu için milim kıpırdayamıyordum. Öküz gücü vardı mübarek. Kısa bir özet geçecek olursam buraya yerleşeli bir hafta olmuştu ve eve iyice yerleşmiştim. Odamı da yeni bir şekilde düzenlemiştik. Gerçi daha çok babama yaptırmış ve onu ufak krizlere sokmuş olsam da sonuç olarak gayet iyi olmuştu. Çok asabi bir adamdı, hiç sabırlı değildi birde!


Şu an ise beni hazırlıyorlardı. Zidar şerefsiziyle birlikte Şiyara gidecektik ve onu yakalayacaklardı. Planın üstünden geçip duruyorlardı ama kesin olan bir şey varsa beni asker gibi çalıştırdıklarıydı. Bana tam bilgi vermiyorlardı hatta amcamın dediği şey 'Sen önce bi kendini korumayı öğren de gerisi kolay' dı. Göreceğiz artık!


Bir Emreyle, bir abimle çalışıp duruyordum. Bu süreçte Emreyle baya iyi anlaşmıştık ki çok kafa birisiymiş. Emreden öğrendiklerim genelde manipüle etme bazlı şeylerdi, mesela korktuğunu belli etmeme falan filan. Demir ise bana saçma salak sporlar yaptırıyordu. Sabah bokunda koşturuyor, öğlene kadar pestilimi çıkartıyordu. Ona kinliydim. Sırf bu yüzden.


Tabii biz sabahın köründe koştururken annem camdan bizi görüp neler karıştırdığımızı öğrenmeye çalışıyordu ama ben tamamen asker kimliğine bürünüp "Söyleyemem bu bir görev" diye hava atıyordum. O da bana sevgi sözcükleri söylüyordu. Hala geçenki olay yüzünden kızgındı, çocuğu dövmemi kabullenemiyordu.


Şu sıra asıl problem abimdi. Barış olan. Ona bunu söylememiştim ve bir şekilde haberdar etmem gerekiyordu. Aslında sorun bu da değildi, bir şekilde söylerdim ama sonrasında olanları nasıl kontrol ederdim, o koca bir şüphe! Zaten kendileri Akabeyleri pek sevemiyordu. Başıma sürekli bir iş açmamdan dolayı bunu onlara yoruyordu. Haklı da sayılırdı kendince. Annem akşam için yemeğe davet etmişti ve zoraki de olsa kabul etmişti. Bu akşam dananın kuyruğu kopabilirdi.


Zorlanarak kendimi geri kaldırdığımda karnım ağrımaya başlamıştı. Bu sporlar yüzünden baklava yapacaktım resmen! Karşımda sırıtarak bana bakan abimi omuzlarından ittirdim "Çok ku komik!". Dizlerimi bırakıp kalktı ve "Evet. On iki ne Hilal ya? Sen nasıl asker olacaksın?" Diye cık cıkladı. Lan başlarken ondu! Kendimi geliştirip on ikiye çıkartmıştım daha ne! "İki gün önce ondu!" Diye çıkıştığımda yapmacık bir şaşkınlıkla "Ne kadar çokmuş lan öyle!" Dedi.


Hırsla ayağa kalktım ve "Eğitmenimi değiştirmek istiyorum! Senden hoca moca olmaz!" Diye abime baktım. Onun bu yermeleriyle uğraşamazdım! Kollarını göğsünde bağlayıp "Nasıl bir eğitmen istersin peki abicim? Mesela örnek versene" diye kaşlarını çattı. Bende kollarımı göğsümde bağlayıp "Sen hariç herkese okeyim abi!" Diye çıkıştım. "Vallahi keyfimi yerine getiriyorlar" diye gülen sese döndüğümüzde Halil kapıya yaslanmış bize gülüyordu. Bakın o da çok kafa bir adamdı. Eğlenceli idi delirmelik.


"Halil ben eğitmenimi değiştirmek istiyorum! Hemeninden!" Diye ellerimi belime indirdim. Abim bana çatık kaşlarıyla bakıp "Kaşınma istersen! Geç hadi kum torbasına!" Diye ileride asılan torbayı gösterdi. En son bununla kim çalışmıştı bilmiyorum ama torbanın ahı gitmiş bahı kalmıştı. Her yeri bant izleriyle doluydu. "Olmaz, elimi acıtıyor o" diye omuz silktim. Halil dediğime kıkırdarken abim de gülmüştü ama sanki bu komik bulduğu için değil gibiydi.


"Prenses hazretleri, kusuruma bakma düşünemedim ben canının acıyabileceğini!" Diye son derece imalı konuştu. Hayır yani bu normal bir kum torbası değildi ki! Her yeri banttı ve ciddi anlamda elimin üstünü acıtıyordu. "Ya ben ciddiyim, üstteki bantlar elimi acıtıyor" dedim. Sanırım az önce beni ciddiye almamıştı çünkü şimdi alaylı ifadesi yok olmuş elimi tutup üstüne bakıyordu. Ufak şeritimsi izler vardı ama şu an acı falan yoktu.


"Çalışırken niye söylemedin!" Diye çıkıştı bu seferde. Yok arkadaş bunlar çok asabi! Çiziklerin üstünde gezen parmaklarını itip "Her şeye bağırıyorsun sende. Az bi sakin ol ya" diye mırıldandım. O sessiz kalıp bana ve elime bakarken Halile dönüp "Krem falan var mı buralarda?" Diye sordu. Halil etrafa bakıp "Bildiğim kadarıyla yok komutanım" diye yanıtladı. Kapıdan içeriye bakan Emiri görünce ona gülümseyip selam verdim.


Onlarlada çok sık görüşmeye başlamıştık ve aramız gayet iyiydi. O da bana gülümseyip selam verdiğinde abim bu sefer aynı soruyu Emire sordu. Emir, abime bakıp "En son Polat komutanımdaydı komutanım. Dün gece çalışmıştı biraz" diye torbayı gösterdi. Demek kum torbasını bu hale getiren oydu, nasılda güçlüymüş. İzlemek isterdim.


Hem onu görmek istediğim için bahanede bulmuşken "O zaman ben ona bi uğrayayım hem sen o sırada dinlen abi" dedim ve hiç cevap bile vermesini beklemeden hızlı adımlarla Emirin koluna girdim ve onu da kendimle ilerlettim. Üst kata çıktığımızda "Beni kullandınn?" Diye üzgün bir sesle konuştu. Bende ona üzgünce dönüp "Evet kullandım. Ama beni anlarsın Emir, bana asker gibi eğitim aldırıyor! Ben asker değilim ki!" Diye konuştum.


Emir biraz güldükten sonra "Neyse ki haklısın Hilal, o yüzden bir şey demeyeceğim. Ee nereye gidiyoruz peki?" Diye bana baktı. Bende ona gülümseyip "Polatıma!" Dedim ve "Hadi beni Polatıma götür" diye boş koridora döndüm. Emirin üstümdeki bakışlarını hissediyordum "Sana sadece Hilal mi demeliyim cidden?" Diye güldü. Demek istediği şeyi anladığım için ona gülerek döndüm ve "Sen şimdilik Hilal de. Sonra ben sana haber veririm" dedim.


Koridoru geri dönüp merdivenleri çıkmaya başladığımızda galiba üst kata ilk defa çıktığımı farkettim. Burası da alt kat gibi aynı dizayndı. Kapı, kapı ve daha çok kapı! Bir değil ikinci kapıya girdiğimizde Polat, diğerlerine bir şey anlatıyordu ve bizim içeri girmemizle onunla beraber tüm bakışlar bize döndü. Önce kısa bir bakıştıktan sonra kaşlarını çattı. Bu da sinirli bir şey arkadaş! Gerçi şu an onları böldüğüm için buna haklılık payı verebilirdim.


"Komutanım Hilal hanım Polatını ay aman sizi görmek istedi" diye gülümseyen Emire döndüm. "Krem Emir krem!" Diye fısıldayıp Polata döndüm ve "Krem varmış sende onu almak için geldim Polat" dedim. Polatın kaşları daha da çatılırken "Ne kremi?" Diye sordu. "Komutanım bakım kremi falansa bende alabilir miyim? Ellerim çok çatlıyor" diyerek ellerini Polata uzatan Faruğa gülmemek için kendimi zor tuttum. Hala favorim Faruktu.


Emir bana döndüğünde "He sen krem için mi gelmek istedin? Diye fısıldadı. Bende ona bakıp "Seninle hiç iş çevrilmiyor Emir, hem o hem o işte anlasana!" Diye fısıldadım bende. Emirin yüzü sonunda aydınlandığında Polatın öksürük sesi bizi ona çevirdi. "Ne kremi diye sordum Hilal?" Diye tekrar edince "Bilmiyorum ki, kum torbası elimi çizdi de onun için kullandığınız bir şey galiba" dedim.


Emre ayağa kalktığında "Devamını ben anlatırım Polat. Sen çık istersen" dedi ve bana gülümsedi. Sonra da "Yirmi dakikaya odada buluşuruz?" Diye de sorduğunda onu kafamla onayladım. Yine şu konuşma etme şeylerini yapacaktık. Polat elindeki kalemi Emreye uzatırken arkalarındaki panoda asılı resmimi gördüm. Yine planın üstünden geçiyorlardı galiba. "Allahtan fotoğrafım güzel" diye mırıldandığımda Halil "Bu kızı ayrı bi seviyorum he" diye gülüşünü duydum ve bende ona bakıp güldüm.


Emir içeri Polat dışarı çıktığında şu sıra beni çeken yüzüne baktım. Sıfır sakallı yüzü yeni tıraş olduğunun habericisiyken acaba yine aynı losyonu mu kullandığını merak ettim. "En son odamdaydı oraya gidelim" dedi ve merdivenlerden inmek için hareketlendi. Onu önden gönderirken arkasından onu biraz kesebilirdim. İnmeye başlarken önce aşağıdan yukarıya şöyle bir süzdüm. Belki kalçasında biraz oyalanmış olabilirdim ama omuzları daha da dikkat çekiciydi. İzlediğim beden yönünü bana çevirince bu sefer yüzünü izledim.


Kesinlikle gülerken bir başkaydı. Böyle otur izle yani, koy karşına al eline kahveyi höpürdete höpürdete izle. "İzlemenden rahatsız değilim ama abin geliyor" diye konuşunca utanmak bir yana dursun sadece gülümsedim ve omuz silktim. "Ne yapıyorsunuz burada?" Diyen abimle, merdivenlerin yarısını inip Polatın yanına geçtim ve abime bakıp "Ben sevap kazanıyorum, asıl sen napıyorsun?" Dedim. Polatın kafası hızla bana döndüğünde abimin kaşları yine ve yine birleşmeye başlamıştı.


"Ne sevabı Hilal ne diyorsun?" Diye çıkışınca "İçeride herkesin tepesine çökmüş mır mır mır bir şeyler anlatıyordu. Dayanamadım çektim aldım Polatı başlarından. Yazık günah" dedim ve onların yanından geçip "Ben odandayım Polat" diye arkama doğru konuştum ve bildiğim odaya adımladım. Odaya girdiğimde üç tane koca masadan camın önendeki masayı seçip onun önüne oturdum.


Cebimde bir şeyin titremesiyle telefonumu çıkarttım ve arayan abimle aramayı cevapladım.


"Aloo abim günaydın"


"Günaydın günaydın da ne bu enerji sabah sabah?"


"Çünkü sen aradın abi nasıl üzgün olayım?" Diye yağımı da yakınca abimin gülen sesi beni de güldürmüştü.


"Her şey yolunda o zaman. Buna sevindim abicim"


"Sen iyi misin abim? Napıyorsun? Geleyim mi akşam sana?"


"Hilal sorup durma şunu istediğin zaman gel. Ayrıca ben şey için aradım kafamı dağıtma!" Diye uyardı. Bu da çok asabiydi! Çevremdeki insanlar niye bu kadar asabi benim ya?


"Ne için aradın bakalım söyle gelsin"


"Şu akşam yemeği, gelmesem olmaz mı be Hilal? Cidden gelesim yok, hem sen gel işte bana" dedi.


"Ama abi ayıp olur öyle. Kadın ne zamandır çağırıyor hep erteliyorsun, gelmen gerekir" dedim. Kesinlikle gelmesi gerekiyordu çünkü görev işinden bahsedecektik.


"Hilal, hoşlanmıyorum işte abicim ya. Hiç mi oluru yok?" Diye gerçekten istemediğini belli ederken benim de canım sıkılmıştı. Onu zorla getirtecektim ve bu hiç hoş değildi.


"Tamam o zaman abi. Ben sana gelirim ama!" Dediğimde odanın kapısı açılmış içeriye Polat girmişti. "Sen gelirsin abicim, söylersin annene boşuna zahmet etmesin kadın" diye de inceliğini konuştururken onu onaylayıp telefonu kapattım.


Polat, çelik gibi olan dolabı açıp içinden küçük bir kutu çıkarttı ve önümdeki küçük masaya oturup kutunun kapağını açtı. Yüzük parmağına biraz krem alıp elini bana uzattığında elimi eline bıraktım. Bir eli elimi tutarken diğer eli küçük çiziklerime krem sürüyordu. "Kum torbasını o hale sen mi getirdin?" Diye sorduğumda elimdeki bakışlarını gözlerime çıkarttı. Gözleri yine beni kendine çekerken "Sadece ben değil, kullanan herkesin elinde kalıyor" diye cevap verdi ve tekrar elime odaklandı.


Bende onun elini izlerken onda da olan çizikleri gördüm. Aramızdaki tek fark onun çizikleri daha belli ve kızarık olmasıydı. "Mır mır mır bir şeyler anlatıyordum yani?" Diye sorduğunda gülmüştüm. Bakışları hemen yüzümü bulurken onunda yüzüne bir gülümseme yerleşmişti. "Sen ne demek istediğimi anladın ama dimi?" Diye sordum gülerek. Yavaşça kafasını sallayıp "Onu sadece ben işliyorum zannediyordum" dediğinde içimden bir vav dedim.


"Uuu demek öyle ama buna sevinemedim. Beni izlediğinden haberim olsaydı daha normal davranırdım" diye sıkıntılı bir nefes verdim. Bu sefer onun gülüşü kulakları doldurdu ve "O ne demek?" Diye sordu. Krem kutusunu bu sefer ben alıp parmağıma biraz aldım ve elini kendime çektim. "Çünkü şu sıra sadece burada karşılaşıyoruz ve bu zamanlarda da deli gibi spor yapıyorum. Ki bu da benim sinir küpü gibi gezmem demek oluyor. Haberim olsaydı daha sakin takılırdım" dedim ve bende onun gibi elini tutup üst kısmını ve parmak taraflarını kremledim.


"Eminim bilsen bile farklı davranmazdın" dediğinde bir elini bırakıp diğerini tuttum ve ona baktım. Sanırım haklıydı. Yine aynı şekilde davranırdım. "Şey galiba haklısın. Yine de sende daha iyi bir etki bırakabilirdim" diye omuz silktim ve kutudan biraz daha krem aldım. "Sen bende kötü bir izlenim bırakamazsın Hilal" dediğinde bunu beklemediğim için hem kalbim hem elim teklemişti.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%