Yeni Üyelik
40.
Bölüm

22. Bölüm

@merida_xx

Üstümdeki gömleği düzeltirken "Şimdi bu böyle gözükür dimi?" Diye Eylüle döndüm. Düğme geçirdiğimiz kısma minik bir kamera yerleştirmişti ve onu düzeltiyordum. O gün gelip çatmıştı, birazdan Zidarla beraber çıkacaktık. Eylül yakalarımı da düzeltip "Tamamdır bence Hilal. Şu dinleme cihazını da yerleştirelim" dedi ve onu da sütyen askıma sıkıştırdı. "Bu biraz büyük ya görünmesin" diye bilgi verdiğinde onu kafamla onayladım.


Açıkcası oldukça gergindim ama bunu gizlemeye çalışıyordum. Tabi etrafım bordo bereli iki düzüne askerle doluyken elbette anlamışlardır da neyse. Ben kendimi kandırmaya devam etsem bir şey kaybetmezdim. Aynada tekrar kendime baktığımda içimden kendimi gazlamaya devam ediyordum. Eylül "Hilal iyisin dimi?" Diye ilgiyle sorduğunda ona döndüm. "İyiyim" diye yalan yaptığımda bunu tabikide anlamıştı.


"Hilal ben zaten orada olacağım bir şey olduğu anda yanına geleceğim zaten. Sen bunun için endişelenme" diye gülümsediğinde bunu nasıl yapacağımı düşünürken onu da öylesine onayladım. Görev bana söylenilen kadarıyla Zidarla ben oraya gittiğimizde Şiyarı görür görmez mekana geleceklerdi. Toplantıya katılanları da aradan çıkartacaklardı. Eylül etrafta olacağını söylüyordu ve onlar kılığında takılacakmış.


Akın falan kameradan olayları takip edip bilgi verecekti. Kulağımdaki irtibat kişisi ise Yakup olacaktı. Kalan diğer Gece timi ise etrafa dağılmış bir şekilde pusacaklarmış. Bana verilen bilgi buydu. Hatta abimin dediğine göre 'Gir, dur ve çık' şeklindeydi. Abimler ise olayları karargahtan takip edeceklerdi. Babamda dahil. Barış abim ise görevi öğrendiği gibi çıldırdığı için şu an ne yapıyordu hiç bilmiyorum çünkü bir kaç gündür aramalarıma dönmüyordu.


İkimizde odadan çıktığımızda karşımda Halili gördüm. "Hilal bacım, seni gazlamaya geldim" diye yaslandığı duvardan kurtulunca "Gazla beni Halil, çok ihtiyacım var" diye ona yaklaştım. Halil beni omuzlarımdan tutup "Bunu sen değil de kim başka kim yapabilir he söylesene?!" Diye yükseldiğinden sallansamda "Ben dışımdaki herkes!" Diye karşılık verdim. Beni sallamayı bırakıp yüzüme baktı ve tekrar sallamaya başlayıp "Kim bütün o şerefsizleri parmağında oynatabilir?!" Diye tekrar yükseldi. Yine aynı şekilde "Ben biraz yapabilirim sanırım!" Dediğimde beni hemen bırakıp "Ama hiç yardımcı olmuyorsun Hilal. Hep havayı gazlıyorum ben!" Diye cıkcıkladı.


Ona kötü kötü bakıp "Halil beni çıldırtma! Şu an bana trip atamazsın!" Diye bağırdım. "Hilal!" Diye benden yüksek çıkan sese döndüm ve abime baktım. Adımlarımı ona yöneltip "Beni mi gazlayacaksın abi?" Diye sordum. Ciddi yüzü milim değişmezken "Hayır ciddi konuşacağım" diye az önce çıktığım odayı işaret etti. Odaya girdiğimizde derin bir nefes verdi ve "Hilal, bak biz seni hep izleyeceğiz tamam mı? Hiç bir şey olmayacak ve hemencecik bitecek!" Dedi.


Anlaşılan beni değil de kendini ikna edip gazlıyordu. Onun daha çok ikna edilmeye ihtiyacı var gibi de duruyordu zaten. Onu kolundan tuttum ve endişe ile parlayan gözlerine baktım. Tam bir şey söyleyecektim ki "Korktun dimi? Tamam hadi görev iptal gel eve gidelim!" Dedi ve beni dışarı çıkartmak için hareketlendi. Onu son anda durdurdum ve "Abi bi dur! Ben zaten gerginim sen beni iyice geriyorsun!" Dedim.


Öylece durduğumuzda "Tamam şimdi sarılıcam ve odadan çıkıp Eylülle gidiyorum" dedim ve abime sarıldım. O da bana sarıldıktan sonra uzatmamak için ayrılmaya çalıştım ama beni bırakmıyordu. "Abi!" Diye çıkıştığımda "Tamam! Hadi defol git! Çok meraklısın zaten" diye cıkcıklayıp odadan çıktı. Bu da böyle bir abimdi, deliydi duygularını belli etmezdi ama hissettirirdi. O yüzden bu sinirli gibi halleri bana tatlı ve sevildiğimi hissettiriyordu. Belkide garip olan bendim emin değilim. Dışarı çıktığımda babamı görememiştim o yüzden direk Eylülün yanına gitmiştim.


Zidarla beraber arabada giderken Yakup bilmem kaçıncı kere söylediği cümleleri tekrar ediyordu. "Biz şu an takipteyiz Hilal telaşlanma" diyip duruyordu. Yanımdaki şerefsiz ise son derece keyifli gibiydi çünkü yüzü gülüyordu. Yüzü demişken, ağzını yüzünü kırmışlar ya bunun. Çok iyi olmuş umarım benim yerime de vurmuşlardır. "Zelal keyfin yerinde mi?" Diye konuşunca ona döndüm ve "Bana bak tekte adam bayıltmayı öğrendim ve bunu sende denemekten çok büyük zevk alırım. O yüzden bana bulaşma!" Diye çıkıştım.


Bana kısa bir bakış attı ve cıkcıkladı. "Biz eski dostlar  olarak kötü geçinemeyiz ama Zelal, yapma böyle" dedi. Yok yok, ben aslında kendim için değilde oraya ulaşmak için dua etmeliymişim. Yoksa biz daha gitmeden ben bunu dövüp gebertecektim! "Bana Zelal deyip durma, sıçıcam ağzına ama he!" Diye bağırdım bu sefer. Kulaklıktan "Hilal, bilerek yapıyor işte! Sen sakin kal!" Diyen Emreyi duyduğumda karargahta da olsa konuşabileceğini anladım. "Yerimde olsan çoktan kafasını kırmıştın!" Diye ona hitaben konuştuğumda "Sen ben misin Hilal!" Diye cevap vermişti.


"Neyse ben yine de haber vereyim" dedi ve tekrar bana döndü. "Son keyifli saatlerini yaşamış oldun Zelal. Evine hoş geldin" dediğinde arabayı durdurdu ve dışarı çıktı. Hava kararmaya başladığı için çok belli olmuyordu ama geldiğimiz yer sanki tanıdık bir yer gibiydi. Kapım açıldığında saçımdan tutup beni dışarı çıkartmıştı ve ben bunu beklemediğim için bir şey yapamamıştım. "Kusura bakma Zelal ama sen böyle zarar görmemiş bir halde karşılarına çıkarsan benden şüphelenirler" dedi. Saçımı mı yolacaktı yani?


Son bir haftadır öğrendiğim bilgileri tarttıktan sonra o iğrenç yüzüne bir yumruk geçirdim. Saçımdaki eli çözüldüğünde "Bende armut toplamıyorum ama dimi Zidar!" Diye yükseldim. Kaşını tutarken bana baktı ve güldü "Bunların acısını birazdan çıkartacağım Zelal!". Bileklerimi yakaladığında kulağımdan küfür sesleri geliyordu ama çok odaklanmadım. Bileklerimi gevşek bağladıktan sonra içeriye doğru ilerlemeye başladık. "Herkes konumlandı Hilal bir sorun yok şu an" diyen Yakup beni biraz da olsa sakinleştirmişti.


Kapıdaki yüzleri yazı örtülü adamlar bizi gördüklerinde silahlarını doğrultmuştu. Zidar elini kaldırıp "Ez Zidar (Ben Zidar)" dediğinde adamlardan biri "Ji ber vê yekê hûn di dawiyê de hatine! (Sonunda geldin demek)" dedi. Hafızam yerine geldiği için konuştuklarını gayet iyi anlayabiliyordum. Sonuçta bana kürtçeyi bunlar öğretmişti dimi! Konuşan adamın bakışları beni bulduğunda "Ev kiye? (Bu kim)" diye sordu.


Zidar beni yanına doğru çekip "xelat, diyarî (Bir hediye)" dedi ve içeriye doğru ilerledik. İçeriye girdiğimiz anda yoğun bir havasızlık vardı. Derme çatma bir ev gibi duruyordu. Duvarların yarısı yıkık dökük yarısında kan lekeleri vardı. Yakup kulağımda, benim ilerlerken görebildiği yerleri söyleyip duruyordu. Büyük ihtimalle Polatlar için yer yön gibi bir şeydi. Biz yürümeye devam ederken Zidar birisiyle oldukça uzun bakıştığında bende o kişiye baktığımda Eylül olduğunu farkettim.


Onunda yüzünün yarısı örtülüydü ve onlar gibi giyinmişti. Onu görmek beni daha da rahatlatırken, Zidar "Buraları hatırladın mı Zelal?" Diye sordu. Boş bakışlarımı ona çevirdiğimde ise "Seni burada tutuyorduk. Şu odada yiyordun dayağını bak" diye bir odayı işaret etti. Söyledikleri yüzünden gerim gerim gerilsemde ona belli etmek istemedim. Demek ki o yüzden dolayı tanıdık geliyordu.


Ona cevap verme gereği bile duymadan koridorda ilerlemeye devam ettim. Burası gerçekten de orasıydı. O karamsarlık, o kasvet sanki duvarlara bile işlemiş gibiydi. Bir kapının yanından geçerken çığlık sesleri duydum. Adımlarım anında kesilirken acaba yine zihnim bana oyun mu oynuyor diye düşünmedim değil. Bu düşüncem kapının açılıp içeriden birinin çıkmasıyla çökmüştü. Elini havluya silmeye başladığında kirli havlunun kan izleriyle dolması midemi karıştırmıştı.


"Hoşgelmişaann! Bu karı kim? Yeği esir mi?" Diye iğrenç ağzıyla konuştu. Zidar adama gülüp "Yok bu başka bir şey. Amcam nerede? Misafirler geldi mi?" Diye sordu. Adam bendeki bakışlarını çekip Zidara baktı ve "Yoh gelmediler daha. Şiyar odada bekleyir" dedi. Zidar beni tekrar kolumdan çektiğinde galiba artık ona doğru gidiyorduk. Belkide burada bulunan en sağlam kapıya geldiğimizde Zidar bana gülümsedikten sonra kapıyı çalmadan direk içeriye girdik.


Masanın en başına oturmuş ve masanın üstüne koyduğu bıçağı eliyle çeviriyordu. Bakışlarımız onunla buluştuğunda nefesim kesilmişti. Aynı kişiydi! Rüyalarımın ve anılarımın baş karakteriydi. Yüzüne gülümseme yerleştirip ayağa kalktığında "Zarokên min hatin! (Çocuklarım geldi)" diyerek bize yaklaştı. Kollarını açıp bize yaklaşırken geriye doğru adımladım. "Komutanım Şiyar tespit edildi! Orada!" Diyen Yakupla almadığım nefesimi aldım.


Şiyar bana bakarak Zidara sıkıca sarıldı ve "Spas ji bo ku hûn ji min re anîn! (Onu bana getirdiğin için teşekkürler)" dedi. Tam gözlerimin içine bakarken az önce masanın üstünde oynadığı bıçağı kaldırıp "Ez jî kêfa tola xwe dikim! (İntikamımın tadını çıkartıyorum)" de ve bıçağı Zidarın sırtına geçirdi. Şok içinde karşımda yaşanan olaya bakarken kulaklıktan bir sürü şeyler söyleniyordu. Bıçağı çekip çıkardığında Zidar yere yığılmış ve kıvranmaya başlamıştı.


Şiyar bana doğru gelmeye başladığında ellerimi gevşek bağdan çıkarttım ve "Uzak dur!" Diye bağırdım. Bıçağı üstündeki yeleğe sildi ve "Sesiği bile özlemişem!" Diye güldü. "Buraya niye geldiğini biliyom. Haberim var idi. O yüzden buraya çagırdım sizi. Bu kahbe yaptıhlarını ödedi, şindi sıra sende" dedi ve arkasına doğru "Werin û bistînin (Gel ve al)" diye bağırdı. Yakup kulağımda "Eylül geliyor Hilal endişelenme!" Diye konuştuğunda dışarıdan silah sesleri gelmeye başlamıştı.


Kapı açılıp içeriye giren kişiyle belki de küçük dilimi yutacak kadar şaşırmıştım. Oldukça kalıplı orta yaşlı bir adamdı ama beni asıl şaşırtan şey Şiyarın "Tekinçer! Gerisi sende!" Deyip bizi bırakıp gitmesiydi. Bu adam hala yaşıyor muymuş? En son babam adamın resmiyle bana teyit ettirmişti ama o resimde benim o zamanlarıma denk geliyordu. Demek ki ölmemiş. Tekinçer elini cebine attı ve siyah küçük bir kutu çıkardı. Tam ne olabileceğini düşünüyordum ki Yakup "Hasiktir! Sin-" dedi ve sesi kesildi.


Ben tam arkamı dönüp çıkacaktım ki bir silah sesiyle olduğum yerde kaldım. Vücudumda bir acı hissetmeye çalıştım ama hiç bir şey yoktu. Arkamı döndüğümde Tekinçerin kendini omzundan vurduğunu gördüm. "Ne yapıyorsun!" Diye bağırdığımda az önce Şiyarın, Zidarı bıçakladığı bıçağı ayaklarımın dibine doğru attı. Bıçağı panikle elime aldığımda bu sefer arkamdaki kapı açılmış ve "Hilal!" Diye bağırarak Eylül içeri girmişti.


Eylüle bakarken birden boynumdan yakalandım ve masaya yapıştırıldım. "Asker, yan odadaki esirleri çıkar çabuk!" Diye arkamdan bağıran Tekinçerle sonunda ne yapmaya çalıştığını anladım. Başımı zorla Eylüle çevirdiğimde silahını bize doğru tutuyordu. Bakışları yerdeki Zidara ve bizim aramızda gezmeye başlamıştı ki "Kime diyorum asker!" Diye tekrar bağıran Tekinçerle "Yalan söylüyor Eylül! Oyun bu! İnanma sakın!" Diye bağırdım. Eylül silahını hala indirmemişken "Sizin burada ne işiniz var?" Diye sordu.


Tekinçer sol elimi sırtımda tutarken bıçak tuttuğum sağ elimi masaya dayamıştı. "Ben gizli görevdeyim asker! Bu görev için içerideki adamınız benim! Vakit kaybediyoruz çabuk yan odadaki esirleri al!" Diye bağırdığında Eylül "Benim bir bilgim yok!" Diye silahını ona hizaladı. Tekinçer "Asker burada seni mi inandıracağım ben! Görmüyor musun yerdeki muhbiri! Beni de yaraladı!" Diye tekrar bağırdı. Elinden kurtulmaya çalışsam da başaramayınca "Eylül inanma! Zidarı, Şiyar öldürdü. Bu da kendi kendini vurdu!" Diye sesimi duyurmaya çalıştım.


Eylülün bakışlarında gördüğüm ikilem içime ateş gibi düşerken "Görmüyor musun asker! Bıçak kimin elinde!" Diye bağırdı ve "Hemen yan odayı aç!" Dedi. Eylül hızla yan odanın kapısını açınca içinden iki üç çocuk çıktı ve ağlamaya başlamışlardı. Eylül hızla bana baktığında her şey benim lehime ilerliyordu. "Sen onları çıkart ben bu hainle ilgilenirim!" Diye bağırınca Eylül kulağına uzanıp "Bir şey söyleyin artık!" Diye bağırdı. Tekinçer "Hadi asker!" Diye bağırınca Eylül bana karmakarışık bakıp hızla çocukları alıp kapıya doğru ilerletti.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%