Yeni Üyelik
47.
Bölüm

25. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Cengiz, yaşanan olayları ağzı açık bir şekilde izlerken giden arkadaşına "Barış, ne yapacaksın?" Diye sordu. Barış, kolundan tuttuğu kardeşiyle arkadaşına dönüp "Bana o davayla ilgilenen herkesi bul Cengiz ama ondan önce şu askerin katıldığı tüm görev evraklarını incelemek için izin çıkart. Bu, bundan sonra benim davam!" Dedi. Cengiz onu onaylayıp arabasına doğru ilerledi ve görüşmelerini daha arabadayken başlattı.


Hilal, abisi tarafından eve doğru götürülürken "O niye üniformasızdı abi?" Diye sordu. Artık biraz daha sakinleşmişti. Öfkesini, suçladığı kişiye kusmak onu rahatlatmıştı. Barış, kardeşine bakıp "Mahkeme süreci tamamlanmadığı için göreve çıkamaz. Neden yargılandığını bilmiyorum ama öğreneceğim" dedi. Hilal , aklına gelen şeylerle "Faruk dedi abi, emire itaatsizlik ve sivil yaralanmasına müsade etmekten yargılanıyormuş" diye bildiklerini abisine söyledi.


Barış başını sallayıp onu onaylarken "Polatın bildirebileceği bir şey. Senin için de hemen işlem başlatacağım. Cengiz halledip gelir birazdan merak etme abicim, o görevin Eylülün çıktığı son görev olması için uğraşıcam" diye net bir şekilde konuştu. Hilal onu onaylayıp "Ne gerekiyorsa yapalım abi, hani beni anlıyormuş ya onun gerçekten de beni anlamasını sağlayalım" diye öfkeyle konuştu.


Bahçede kalan diğerleri de yaşanan tartışmanın ağırlığı altında kalmıştı. Hilalin kustuğu nefret o kadar haklı ve ağır gelmişti ki sadece izleyebilmişlerdi. Aysun hanım, karşısında mahcubiyetten kafasını eğmiş Eylüle bakıp sinirlenmemeye çalıştı. Duramayacağını fark edince de eşine dönüp "Ben Hilalle kalacağım Aydın" dedi ve o da eve doğru ilerledi.


Eylül, yavaşça kafasını kaldırıp "Beni hiç affetmeyecek" diye mırıldanınca Özalp "Bir de affetmesini mi istiyorsun! Görmedin mi ne hale gelmiş kız senin yüzünden!" Diye çıkıştı. Emre, askeri ne kadar haklı olsa da bu mevzuya karışmaması için onu oradan götürmek isteyince Özalp "Komutanım ben bile Hilali bu göreve dahil edelim dedim diye kahrolurken bu hala neyin affından bahsediyor!" Dediğinde Emre "Özalp bu mevzuya karışma! Onunla Hilal arasında olan bir şey!" Diye onu uyardı.


Yavuz bey gerilen sinirleri yeterince hissederken "Hadi artık herkes işinin başına! Eylül sende evine gidebilirsin, mahkemeden hala bir haber gelmedi" dedi ve karargaha ilerlemeye başladı. İzinlerini burada bekleyerek bitirmişlerdi ve artık normal düzene geçeceklerdi. Kardeşini evde bırakan Barış, hızlı adımlarla arabasına doğru ilerlerken bahçedeki kalabalığa ilerledi. "Albay!" Diye bağırıp dikkatleri üzerine çektiğinde Aydın bey ve Yavuz bey ona dönmüştü.


Aydın bey "Savcı?" Diyerek konuştuğunda Barış "Bir kaç saat içinde tekrar geleceğim ve geldiğimde Teğmen Eylül Bozoğlunun katıldığı bütün görevlerin dosyalarının hazır olmasını istiyorum" diye konuştu.  Aydın bey de "Önce emrinle gel savcı. Sonra istediğini alırsın" dediğinde Barış gülümseyerek "Bana iki saat ver albay. İki saatin sonunda kapını tıklatacağım" dedi ve Eylüle dönüp "Bizim için de güzel bir tanışma olacak" diyerek arabasına ilerledi.


"Hiç hoş şeyler olmayacak" diye mırıldanan Emire yanıt "Olanlar da pek iyi değil zaten" diyen Polattan gelmişti ve "Gece timi! Hepiniz savunma odasına!" Diyerek askerlerini çalışmaları için göndermişti. Kalan tek kişi Eylüldü ve ona da "Evine git Eylül" diyerek gitmesini söyledi.


Polatta günlerdir Hilali düşünmekten kafayı yiyecek hale gelmişti ve onu görmesine rağmen içi hiç rahatlamamıştı. Canı sıkkın bir şekilde gittikleri yolu izlerken "Aklından bile geçirme Polat. Şimdi olmaz." Diyen Emreye döndü. Emre, Polatın hislerinden haberdardı ve onları daha önce zaten görmüştü.


Eve gidip Hilalin yanında olma isteği gözlerinden okunan Polat, "Bence bir şey olmaz" diye eve doğru  hareketlenmişti ki Emre onu tutup "Bir haftadır albayımla ve Demirle görüşmedi, evdedirler. Haberleşip öyle gidersin" diye konuştuğunda "Telefonu bende yok. Ayrıca evde olsunlar Emre ne yapayım" diye tekrar hareketlendiğinde "Tamam ben  öğrenince vericem sana numarasını lan! Bir dur! Gittiğin anda ne ayaksın diyecekler sana salak herif!" Diye onu tekrar durdurdu.


Polat, Emreye sinirle bakıp "Bende Hilali sevdiğimi söylerim o zaman Emre! Şimdi bırakıyor musun?" Diye kolunu gösterdiğinde Emre biraz geri çekilip onun net duruşunu biraz inceledi "Harbiden seviyor musun lan?" Diye sormayı da ihmal etmedi. Polat kafasını sallayıp "Evet seviyorum" dediğinde Emre, gülerek "Seni sikecekler" dedi. Polat, olacakları zaten az çok tahmin ediyordu ama pek umursadığı söylenemezdi. Omuz silkip "O kaçınılmaz bir şey zaten. Her neyse beni tutma" diye tekrar eve doğru ilerliyordu ki "Emre! Polat! Hemen toplanma odasına!" Diye bağıran Yavuz albaylarıyla, karagaha dönmek zorunda kalmıştı. Merdivenleri çıkarken de Emre "Verilmiş sadakan varmış" diye gülüyordu.


Hilal de koltuğa oturmuş bundan sonra ne yapabileceğini düşünüyordu. Uzun bir süre mesleğini yapamayacaktı ve bu yüzden kendine bir uğraş bulmalıydı. Aysun hanım koltukta oturmuş kızına bakıp iç geçirirken onun yanına gidip oturdu. Bakışlarını kızına çevirip "Ne düşünüyorsun kızım?" Diye sorduğunda Hilal, annesine bakıp "Şimdi ne yapacağımı düşünüyorum anne" dedi ve "Anne, Atakanın numarası sende var mı?" Diye sordu.


Telefonu, o malum günde Zidarla gittiği arabada kalmıştı ve büyük ihtimalle o gün tuzla buz olmuştu. Yeni bir telefon alması gerekiyordu. Hem de en acilinden. Aysun hanım "Yok ki bende kızım" diye konuştuğunda Hilal ayağa kalktı ve "Ben biraz hava almaya gideceğim anne" dedi. Bir an önce işlerini yapmaya başlasa iyi olurdu. Aysun hanım tedirgin bir halde "Nereye kızım?" Diye sorduğunda o da ayaklanmıştı. Hilal, annesine bakıp "Telefon falan almam lazım, hastaneye de uğramam gerekiyor ne olacağıyla ilgili" diye yapacaklarını söyledi.


"Bende geleyim mi?" Diye soran annesine "Hayır anne sen gelme. Ben hallederim, çok geçe kalmam zaten" diye yanıt verdi. Botlarını sol elinin yardımıyla giydikten sonra hızlıca evden çıktı. Binadan çıkıp lojmanın çıkışına ilerlerken askeriyenin bahçesinde koşturan askerleri gördü. Tanıdık birini göremeyince de çıkıp taksi durağına doğru ilerledi. Önce çarşıya gidip yeni bir telefon aldı ve sonrasında da hastaneye doğru ilerledi.


Hastaneye geldiğinde içinde oluşan burukluk iyice artmıştı. Adımlarını içeriye yönlendirdiğinde ilk işi dinlenme odalarına gitmek olmuştu. Kapıyı açtığı gibi Atakanın durgun bir şekilde hazırlandığını gördü. Atakan açılan kapıya doğru döndüğünde karşısında Hilali görünce ilk önce şaşırsada sonra sevinçle ona adımladı ve hemen sarıldı. "Kızım çok özlemişim! Hiç arayıp sormadın da!" Diye onu omuzlarından tutup uzaklaştırdı.


Hilal, Atakanın bu karşılamasına gülüp "Bende sizi özledim be oğlum! Telefonum yoktu o yüzden size haber veremedim" dedi. Atakan da ona gülümserken bakışları elini bulmuştu. Demek ki söylentiler doğruydu. Hilal, Atakanın bakışlarının odağını  anlayınca "Bir daha doktorluk yapamayacağım" diye mırıldandı ve "Buraya da size bakmaya geldim zaten" diye konuştu. Atakan, Hilale üzgünce baktıktan sonra aklına gelenle gülüp "Kim demiş doktorluk yapamayacağını! Gel benimle!" Dedi ve onu sağlam kolundan tutup bir yere doğru ilerletmeye başladı.


Bir kapının önüne gelince de Hilali serbest bırakıp "Tadatada! Yeni odanız hayırlı olsun Doktor Hilal Karay!" Dedi ve odanın kapısını açtı. Karşısında koca bir boşlukla karşılaşan Hilal, anlamayan bakışlarıyla Atakana döndü. Atakan gülen yüzüyle ona döndüğünde "Böyle boş olduğuna bakma. Sen hazırlayacaksın burayı ama önce Özgür beyle konuşman gerekiyor. Belki de ilk önce bunu söylesem iyi olurdu" diye konuştu.


Hilal hala anlamsız bakışlarını yollamayı sürdürürken "Hilal! Hiç gelmeyeceksin sandım" diye seslenen Özgüre döndü. Özgür, karşısında sorgulayıcı bakışlar atan Hilale "Odama geçelim mi?" Diye sorduğunda Hilal "Neden? Neler oluyor?" Diyerek ikisine baktı. Onu cevapsız bırakmayı seçen  ikiliyle beraber Özgürün odasına doğru yol aldılar. Odaya geldiklerinde ise Hilal hariç ikisi de yerlerine oturmuştu. Özgür, Hilale gülümseyip "Öncelikle çok geçmiş olsun Hilal. Bu durumun üstünde çok durmayacağım ve direkt olarak konuya gireceğim" diye konuştuğunda Atakan, Hilali karşısındaki sandalyeye oturtmuştu.


"Şimdi seninle oldukça açık konuşacağım Hilal. Bir daha ameliyat yapamayacağına dair bazı söylentiler gezinip duruyordu ki bu doğru galiba?" Diye elini işaret edince Hilal derin bir nefes alıp "Evet. Ne yazık ki doğru" diye konuştu. Özgür onu kafasıyla onaylayıp "Tamam. Hilal, açıkcası benim seni bırakmak gibi bir niyetim yok. Bu yüzden dolayı bu söylentilerin doğruluk payı olabilir diye bazı şeyler düşündüm. Tabi onda da senin isteyip istememen önemli" diye konuşunca Hilal meraklı gözlerle  Özgüre baktı.


Hilal "Anlamıyorum ama merak da ediyorum" diye konuşmasını istediğinde Özgür "Hilal, ameliyat yapamayacak olman doktorluk yapamayacaksın demek değil. Ben, düşündüğüm konuları az önce babanın yönlendirdiği doktorlarla konuştum eğer senin de iznin olursa raporlarını ona göndereceğim ve ameliyat için planlama hazırlamaya başlayacaklar. Tabi bu süreçte de seni bir yere göndermeye niyetim yok. O yüzden az önce Atakanın gösterdiği odayı senin için hazırlatıcam ve orada hastalarınla ilgileneceksin" dediğinde Hilal hangi cümleye odaklanması gerektiğini şaşırmıştı. Babasının yönlendirdiği doktor? Ameliyat? Hastalara bakmak?


Hilal "Ben yine hiç bir şey anlamadım" dediğinde Atakan "Özgür bey, galiba Hilal babasıyla görüşmeden buraya gelmiş. O yüzden şu an böyle balık gibi bakıyor" dediğinde Özgür, Hilale gülüp "En iyisi önce bir babanla konuş Hilal. Akşam bana evet ya da hayır dersin, ona göre yolumuzu çizeriz" dedi. Hilal, Özgürün dediklerinden bir şey anlayamadığı için onları orada bırakıp konunun diğer karakteri olan babası için eve doğru gitmeye başladı.


Askeriyenin önüne geldiğinde taksiciye ücretini ödeyip hızlı adımlarlarla karargaha doğru yürüdü. Onu gören Halil, "Hilal bacım merak ettik seni nereye kayboldun?" diye sorunca Hilal hemen "İşim vardı Halil, hem Eylül yanımda değildi yani oldukça güvendeydim" diye cevap verdi ve cevabıyla kıkırdayan Halili es geçip merdivenleri hızlı hızlı çıkıp babasının odasına ilerledi. Kapıyı tıklattığında gel sesini duymadığı için kapıyı açmaya çalıştı ama bu sefer de kapının kilitli olduğunu farketti. O yüzden hemen revire, Alpaya doğru ilerledi.


Revire girdiğinde malzeme yerleştiren ikizini görünce "Babam nerde Alpay?" Diye sordu. Alpay elindeki sargı bezlerini rafa koyarken "Toplantı yapıyorlar görev için, hayırdır bir sorun mu var?" Diye merakla sordu. Hilal, daha fazla merak etmemek için konuyu zaten bildiğini düşündüğü ikizine "Özgürle görüştüm bugün, bazı şeylerden bahsetti. Sizden dinlemek için geldim" dedi. Alpay olaydan haberdar olduğu için masanın ucuna oturup "Evet var öyle bir şeyler ama daha kesinliği olmadığı için sana bir şey söylemek istemedik" dedi. Hilalin meraklı bakışları anlatmasını ister nitelikle olunca  elindekileri rafa bırakıp anlatmaya başladı.


"Senin bu ameliyat yapamama durumunu öğrendikten bir süre sonra ne yapabiliriz diye düşünürken, aklıma üniversite yıllarımda katıldığım bir konferans geldi. Orada işte kademeli ameliyatlardan falan bahsediyorlardı. Onlarla irtibata geçtim hemen, bana önce raporları görmek istediklerini söylediler. Tabi kademeli ameliyat olduğu için de senin yakın olduğun hastaneyle de koordineli olmalıymış. O yüzden Özgüre haber verdik bizde. O kısımla babam ilgilendi çünkü ben o sırada seninle Mardindeydim. Yani daha bir şey belli değil ama sen de istersen eğer bir bakacaklar, belki bir şey söylerler" dedi ve Hilale baktı.


Hilal, Alpayın dedikleriyle yeşeren umudunu köreltip "O zaman ben bi onay vereyim?" Diye sorduğunda Alpay kafa sallayıp onu onayladı. Belki gerçekten de iyi bir şey olurdu. Hilal hemen Özgürü arayacaktı ki aklına numarasını almadığı geldi. Kafasını telefondan kaldırıp bakışlarını Alpaya çevirdi ve "Senden numarasını alsam? Ben numarasını almadım da" dedi. Sonra Alpayın uzattığı telefonu alıp Özgürün numarasını kendine kaydetti ve hemen arayıp onay verdi, konuşurkende sandalyeye rahatça yaslandı. Belki bir şey bulurlardı ve tekrar ameliyat yapabilirdi.


Alpay da karşısına geçip oturduğunda "Barış, baya sağlam geldi" diye söze başladı. Hilal, soran bakışlarıyla ona baktığında "Eylül için. Emir çıkartmış ve önceki görevlerini inceleme altına almış. Şu an askıda zaten, senin de şikayetin eklenince işi iyice zor olacak. Bir de eski görevlerinde bir hatasını bulursa askerlikten men edilir" dediğinde Hilal bunu duymaktan keyif almış bir şekilde "İnşallah öyle olur. Kusura bakmasın ama hayatımı kaydıran birine acıyacak, merhamet edecek biri değilim. En az benim kadar acı çeksin istiyorum." Diye net bir şekilde konuştu.


Alpay, ikizine hak verirken revirin kapısı açıldığında Özalpla karşılaştılar. Özalp "Barış, Eylül için suç duyurusunda bulunmuş" diye konuşunca Alpay "Hilal için, evet biz de onu konuşuyorduk" diye kafa salladığında Özalp "Yok lan! Yani o da var tabi ama asıl konu hainlikle suçlanması. Hani Hilali, o şerefsizin sözüne güvenip bıraktı ya, heh işte Barışta demiş ki 'Sen bir teröristin dediğini yaptın, bana muhbir olmadığını kanıtlamak zorundasın' diye" dedi ve yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. Sürekli kendini aklamaya çalışması onu bir hayli sinir ediyordu ve böyle bir şey olması silah arkadaşı olsa bile içten içe hoşuna gidiyordu.


Hilal, minikte olsa gördüğü gülümsemeyle "Şimdi sırada Savcı Barış Karayla uğraşmak var Eylül. Size tecrübe ile söylüyorum ki, abim olan Barış Karayla yıllarımı geçirdim ve insanı çıldırtabilecek zekaya sahip olduğuna yemin edebilirim. Savcı olan hali için bir şey söylecek olursam da, sadece karşı taraf için koca bir geçmiş olsun diyebilirim" dedi ve belkide günler sonra ilk defa içten bir şekilde güldü.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar.....🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%