Yeni Üyelik
49.
Bölüm

26. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Apartmandan çıktığımda kafam daha rahat olsa da içim hiç rahat değildi. Herkesin ailesi acaba bu kadar sorunlu muydu yoksa sıkıntı benimkilerde miydi anlamıyorum. Allahtan abim vardı da aklımı onunla toparlıyordum. Şu an hayatımdaki tek 'iyikim' oydu. Beni anlayan ve gerçekten iliklerime kadar sevildiğimi hissettiren kişiydi. Bahçede bunları düşünerek ilerlerken çardaklarda oturan annem ve Alpayı gördüm. Haber vermek için yanlarına ilerlerken ikisi de beni farkedip ayaklandı.


Telaşlı haliyle "Kızım nereye?" Diye soran anneme baktım. Şu iki haftada bana inanılmaz yardımcı olmuştu ve evden gitmeden önce her akşam ona teşekkür ediyordum. Bu akşam evde olmayacağım için "Abime gidiyorum anne. Bugün için de teşekkür ederim" diyerek gülümsedim. Bana üzgün gözlerle bakıp "Teşekkür etme Hilal, ben senin annenim kızım elbette yardım edeceğim" diye konuştu. Ona öyle gelebilirdi belki ama ben buna alışık değildim.


Ona bir şey söylemek istemediğim için sadece kafamı salladım ve "İyi akşamlar size" dedikten sonra arkamı dönüp çıkışa doğru ilerlemeye başladım ki Alpayın bana seslenmesiyle durup ona döndüm. "Gitmesen olmaz mı Hilal?" Diye burukça sorduğunda hemen "Abimi özledim Alpay. Ayrıca sen de biraz dinlen, gece sürekli beni kontrol edip uykunu bölüyorsun" dedim. Gerçekten de öyle yapıyordu. Açıkcası ondan böyle bir şey beklemediğim için oldukça şaşırmıştım ama onunla vakit geçirdikçe gerçekten de mükemmel bir insan olduğunu anladım. Bunu onun bilmesine gerek yoktu tabi, onunla kavga etmek beni baya bir mutlu ediyordu sonuçta.


Alpay beni onaylayan bir ses çıkardığında arkamı dönüp yoluma gitmeye devam ettim. Onu sevmemin bir nedeni de buydu. Hayır dediğimde üstelemiyor ve kabullenip çekiliyordu. Hiç bana benzemiyordu, bence ikiz olmayabiliriz demek isterdim ama karakterlerimiz ne kadar zıt olsa da dış görünüşümüz birbirimizin kopyasıydı. Kapıya doğru yaklaşırken "Hilal bacım!" Diye duyduğum ses beni gülümsetmişti. Adam beni mutlu ediyor yav.


Ona gülümseyerek dönüp "Halillll!" Diye sevinçle bağırdım. Bana gülümseyerek yaklaşırken bende ona doğru adımladım. İnsana gerçekten de iyi gelen biriydi. Yaklaştığımızda "Nasılsın kız? Göremedim iki gündür seni" diye sordu. İki gündür evden çıkmıyordum çünkü Halil! Demedim tabi.onun yerine "Evde yatışlardaydım be Halil. Hadi ben neyse de sen niye hiç uğramadın? Belki depresyondan delirmek üzereydim!" Diye yalandan kızdım. Halil, dediğimle koca bir gülüş bırakırken "Aklıma gelmedi değil ama Alpayı görünce son derece iyi olduğunu anlıyordum. Çocuk sinir küpü gibi bir şekilde karargaha giriyor böyle homur homur homurdanmaya başlıyor. İşte o zaman diyorum ki, tamam Hilal bacım son derece keyifli" diyerek gülmeye devam etti.


Onun dediği beni de güldürürken "Sen nasılsın? Diğerleri nasıl?" Diye sordum. Sonuçta haklıydı. Halil, kafasını eğip "Allaha şükür bir sıkıntı yok. Diğerleri de aynı bildiğin gibi. İki güne göreve çıkacağız ona hazırlanıyoruz, bende az hava almaya çıkayım dedim seni gördüm. Sen nereye Hilal bacım?" Diye sordu. Demek göreve gideceklerdi. Demir de o yüzden piyasada yoktu o zaman. "Abime gideceğim bende. Oradayım bu akşam" diyerek sorusunu yanıtladım. Sonra yüzünü inceleyip "Halil, bir şey sorucam. Eylül hani yargılanıyor ya, diğerleri de o yüzden mi hiç görünmüyor?" Diye sordum. Eve geldiğimde sadece ilk gün bahçede karşılaşmıştık ve sonrasında hiç birini bir daha görmemiştim.


Halil ufak bir cıkladıktan sonra "Yok be olur mu hiç öyle şey. Eylül istediği gibi yargılansın, onlar masum olduğu sürece hiç bir şey yapamazlar. Hem Eylül burdan baya baya gitti artık. Ayrıca diğerleri de bir haftadır görevde, bizde onlara desteğe gideceğiz iki gün sonra" dedi. Demek görevde olduğu için görünürde yoktular. Şimdi Halillerde giderse aşağı yukarı ne zaman dönerlerdi acaba?


"Hıı anladım" diye mırıldanırken Halil sorgulayıcı bir ifadeyle beni süzmüştü. "Sen niye sordun ki onları Hilal?" Diye sorduğunda gayet rahat bir ifadeyle "Merak ettim" diye söyledim. İmalı halleri devam ederken "Diyorsun?" Diye tek kaşını kaldırdı. Bende ona aynı şekilde bakarken "Benimle konuşurken özel güçlerini bende kullanma Halil!" Diye çıkıştım. Beni çok çabuk çözüyorlardı, artık nasıl eğitimler aldılarsa! Sorgulayıcı ifadesi hemen dağılıp gülmeye başlarken "O zaman söyle, aramızda gizli saklı mı var Hilal bacım?" Diye bana adımladı.


Haklıydı aslında. Halil güvenilir biriydi ve oldukça samimi bir insandı. Onu da seviyordum. Bende ona doğru biraz yaklaşırken bana merakla bakıyordu. Ne dedikoducu birisin sen Halil! "Polatı merak ettim aslında. Onu göremedim de bir sorayım dedim" diye fısıldayınca benden hızlıca uzaklaşıp "Hilal bacım! Aşk meşk işleri mi yoksa?" Diye şokla sordu ve cevap vermemi bile beklemeden "Ben hiç bir şey duymadım etmedim. Aramızda bazı gizli saklı şeyler de olabilirmiş Hilal bacım. Sen bana söyleme böyle şeyler!" Dedi. Ben ona şaşkınca bakarken Halil geri geri giderek "Demir komutanım bunu duymasın" dedi ve bana arkasını dönüp hızlı adımlarla karargaha girdi.


Bu hali tatlı geldiği için şaşkınlığımı bırakıp gülmüştüm. Komik adamdı çok şükür. Demir öğrense kudururmuş? Kudursun! Ben yine çıkışa doğru gidecekken "Hilal bacım!" Diye tekrar seslenen Halille durdum. Kaçarken gittiği hızda bana doğru yaklaşırken ona merakla baktım. Ne diyecekti acaba?


Geldiği gibi sağlam elimi kaldırıp elime kağıt sıkıştırdığında bana yaklaşıp "Bu aramızda" diye fısıldadı ve tekrar karargaha adımladı. Bakışlarımı ondan çekip, elmi açıp baktığımda küçük bir kağıtta 'Polat komutanım -05xx xxx xx xx' yazdığını gördüm. Halili gördüğüm anda ona yemek teklif etsem iyi olurdu, çok büyük kıyak yapmıştı.


Kağıdı alçıma sıkıştırırken telefonumu çıkarttım ve numarayı kaydettim. Hava kararmaya başlamıştı ama yine de bir umut aramak istiyordum. Arama tuşuna basarken aynı zamanda da yürümeye başladım. Bir çalıyor...iki çalıyor....üç çalıyor...en azından çalıyor kapalı değil. Müsait olmadığını düşünmeye başlarken tam kapatıyordum ki "Kimsin?" Sesini duyunca "Polatım?" Diye heyecanla konuştum. Kulağıma cevap yerine deli gibi rüzgar sesi gelmeye başlarken istemsiz şekilde kaşlarım çatılmıştı. Ne alaka inanın bilmiyorum ama sese odaklanmaya çalışıyordum.


"Hilal?" Diye şaşkın sesini duyabildiğimde, gülümseyip "Başka kim sana Polatım diyor Polat! Tabiki de benim. Ama lütfen şu rüzgarı keser misin, hiç bir şey duyamıyorum" diye konuştum. Haklıydım şimdi, benden başka kim Polatıma Polatım diyebilirdi! Bir kaç hışırtıdan sonra "Hilal, dağdayım güzelim nasıl durdurayım rüzgarı?" Diye sinirli gibi konuştu ama sesindeki hoşnut tınıyı yakalamıştım.


"Orasını da sen bul allah allah" diye omuz silkerken gülümsüyordum. "Şey aradım ama müsaittin dimi? Gerçi saçma bir soru ama olsun" diye mırıldandığımda "Müsaitim, en azından şimdilik öyle. Emre, bana atmak yerine sana mı numaramı verdi?" Diye sordu. Emre mi? Emre ne alakaydı şimdi be? "Emre de nereden çıktı?" Diye merakla sordum. "Numaranı verecekti sözde ama bir haftadır atmıyor, benim yerime sana vermiş diyeceğim ama pek öyle de değil gibi" dediğinde şaşırmıştım. Böyle bir bilgim yoktu bile.


"Yoo bana Emre vermedi Halilden aldım da sen Emreden numaramı mı istedin?" Diye sordum. Adam dağda seke seke gezip it avlıyor, benim merak ettiğim şeylere bak. Numaramı mı istedin Polat?! Bazen bende saçmalayabiliyorum ne yapayım. "O kısım da pek öyle değil ama neyse. Sen nasılsın? Her hangi bir durum var mı?" Diye sordu. Sorusuyla biraz buruklanmıştım ama bunu ona belli etmek istemediğim için "Bıraktığın gibi aslında, sen nasılsın? İyisindir umarım, yaralı falan değilsin dimi?" Diye sordum.


Nefesi kulağıma gelince "Anladım pek iyi değilsin. Göreve gelmeden önce Alpaydan duymuştum, ameliyat falan diyordu?" Diye ilgili sesiyle sordu. Tekrar o konuya girmek istemediğim için "Sorun yok Polatım, bir yere gitmiyorum ve hastanede olucam. Sen soruma cevap vermedin benim, yaralı mısın?" Diye tekrar sordum. "Bir sıkıntı yok güzelim de benim artık kapatmam lazım" dediğinde belki hemen kapatır diye hızlıca "Tamam dikkat edin, hayırlısıyla da gelin" dedim.


Polat gülen sesiyle beraber "İyi ki aradın Hilal. Sende kendine dikkat et" dedi ve tam kapatacakken "Hilal" diye konuştu. Merakla "Efendim Polatım?" Diye sorduğumda "Eğer dönebilirsem, bir yemek yer miyiz?" Diye sordu. Hoşuma gidecek bir soruyu soruş şeklinden dolayı beğenmezken "Baştakini söylemesen daha güzel bir teklif olurdu ama onu es geçiyorum ve cevap veriyorum. Evet yeriz" dedim. 'Eğer dönebilirsem' ne biçim bir teklif cümlesiydi!


Yine hafif gülüşünü duyduğumda "Tamam bir dahakine söylemem" demişti ve tam görüşürüz diyecekken önümde duran arabayla kaşlarımı çattım. Ne oluyoruz akşam akşam? Arabanın camı açıldığında bana gülümseyen Cengiz "Demek bu yüzden açmıyordun. Seni almaya geldim atla hadi" diye konuştu. Beni alacağını bilmiyordum ama yine de ona elimle bir dakika yaptım ve Polata "Dikkatli ol ve sağ sağlim gel" dedim. Biraz sessizlikten sonra telefonu hala kapatmazken acaba bir şey mi oldu diye düşünüyordum ki "O kim?" Diye sormasıyla rahatladım.


Bakışlarım Cengize kayarken "Cengiz. Beni almaya gelmiş, abime gideceğim de bu akşam" dedim. Yine bir sessizlik olduğunda "Gittiğinde haber verir misin peki? Yani mesaj falan atsan? Aramana dönemeyebilirim" diye konuşunca hemen "Atarım" dedim. Sen iste yeterki Polatım, gerisi kolaydı. "Tamam dikkat et güzelim, kapatıyorum " dedi ve ben bir şey diyemeden konuşmayı sonlandırdı. Zaten kapatmak üzere olduğumuz için bir anda kapatması gayet normaldi.


Hayırlısıyla gelmelerini diledikten sonra telefonu cebime koydum ve Cengize doğru baktım. Harbiden bunun burada ne işi vardı? Gülerek "Sen hayırdır?" Diye el kol yaptığımda, bana gülüp "Atla hadi. Abinin işi uzadı o yüzden ben almaya geldim" dediğinde bende güldüm ve arabaya bindim. Ona dönüp "Şöferim mi oldun yani?" Diye sorduğumda yolda ilerlemeye başlamıştık. "Atarım bak seni" diye beni yanıtlayıp gülmüştü. O da iyi biriydi, abimin arkadaşıydı sonuçta. Abim gibi kaliteli bir insandı, severdim.


....................................................................................


Telefonunu kapatan Polat, onu sinsice izleyen Faruğun göz hapsindeydi. Telefonla konuşurken gülen yüzü çatık kaşlarla kapanış yapmıştı ve bu, ay ışığı sayesinde net bir şekilde görüyordu. "Hilal hanım mıydı komutanım?" Diye soran Akınla, Polat askerine bakıp onu onayladı. Emir "Hayırlı olsun o zaman komutanım. Kısmetse istemeye ne zaman gidiyoruz?" Diye gülerek sordu.


Polat, Emire gerekli bakışları yollarken Emir yüzündeki gülümsemeyi yavaşça silmeye başlamıştı. Safa, eldivenlerini eline geçirirken "Ama sanki canınız sıkkın komutanım?" Diye sordu. Yakupta kontrol için gittiği ormandan dönüp "Etraf temiz komutanım, burada dinlenebiliriz" dedi ve Faruğa bakıp "Hayırdır?" Diye sordu. Faruk, Yakuba döndüğünde "Yavuklusu aradı da, komutanım pek mutlu olmadı" diye konuştu. Yakup gülerek "Hilal nasılmış komutanım, iyidir umarım?" Diye Polata döndüğünde Emir de gülerek "Komutanım nasılda biliyor ama Hilal olduğunu" dedi.


Polat, hiçbirine bir şey demezken "İlk nöbeti ben alıyorum, geçin dinlenin" diye bulundukları yeri işaret etti. Kendisi silahıyla birlikte büyük taşa doğru ilerledi ve ona konumlanıp dürbünüyle etrafa bakmaya başladı. Timi, ona merakla bakmasına rağmen onları takmayıp önüne döndüğünde, timi de bulunduklara yere çökmüştü. Safa "Ulan, ceylan gözlüm beni aradığında ağzım gülümsemekten ayrılıyor. Komutanıma niye öyle olmadı? Ben daha çok aşık olduğum için mi acaba?" Diye konuşunca arkadaşlarını güldürmüştü.


Faruk, Safaya bakıp "Kardeşim seninki biraz aşırı zaten de harbiden komutanım niye böyle oldu yav? Kaç gündür hep merak ediyordu halbuki" diye konuştuğunda Polat, gözündeki dürbünü indirip "Gece timi!" Diye seslendiğinde hepsi hemen silahlarını alıp pozisyon alıyorlardı ki Polat "Durun lan bir şey yok!" Diye eliyle oturmalarını işaret etti. Tim, sakince yerlerine çökerken Yakup "Buyurun komutanım?" Diye konuştu.


Polat, hala onu terk etmeyen siniriyle timine bakıp "Cengiz kim lan?" Diye sordu. Kimin, Hilali almaya geldiğini merak ediyordu. Cengiz de kimin nesiydi?


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar ....🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%