Yeni Üyelik
50.
Bölüm

27. Bölüm

@merida_xx

"Sol taraf temiz komutanım!" Diye bağıran Serhatla, iki tim de bulundukları bölgedeki teröristleri temizlemiş oldular. Hepsi bulundukları yerden çıkarken Yakup "Çok şükür bu görevi hallettik" diye gülümsedi. Yakubu kafasıyla onaylayan arkadaşları da rahatça bir nefes vermişlerdi. Hilal timi üç gün önce Gece timine katılmıştı ve hep birlikte görevi başarılı bir şekilde bitirmişlerdi.


Karargahla konuştuktan sonra helikopterin onları alacağı yere doğru ilerlemeye başladılar. Görevde hiç biri yara almamıştı ve onun da getirisiyle oldukça keyifliydiler. Telefonunu açan Özalp ilk işi olarak annesini aramıştı. Görevleri biter bitmez sevdiklerini, bekleyenlerini arayıp haber veriyorlardı. Demir de telefonu açtığında gelen mesaj sesleriyle şaşırmıştı. Normalde bu kadar mesaj atanı olmazdı o yüzden bir şey mi oldu diye düşünmeden edemedi.


Demirin çok fazla duyulan mesaj sesi yüzünden bakışlar ona dönmüştü ve Serhat "Komutanım, yoksa yengemiz mi var?" Diye merakla sordu. Normalde pik pik sesi olurdu ama bu sefer en az on kere mesaj sesini duymuşlardı. Demir "Saçmalama Serhat. Alpay atmış da onu anlamaya çalışıyorum" diye mesajları okuyup anlamaya çalıştı.


Alpay: Abi gördün mü?


Alpay: Gerçi nasıl göreceksin


Alpay: Bak atıyorum


Alpay: *fotoğrağ*


Alpay: Hilal vs babaannem


Alpay: Her yerde ifşasını çekiyorum


Alpay: Ulan keşke görebilsen


Alpay: Aradım ama açmadın


Alpay: Görüntülüydü bir de


Alpay: Deli gibi oldu böyle de kendi kendime


Alpay: Görünce ara beni!


Demir yazılanlardan bir şey anlamadığı için Alpayın attığı fotoğrafa tıkladı ve karşısına Hilalin saçma bir  fotoğrafı çıkmıştı. Fotoğrafta Hilal, samanların üstünde güneşleniyordu. Evet baya baya samanların üstünde uzanmıştı ve gözünde de güneş gözlüğü vardı. Demir adımlarını durdurup tekrar tekrar fotoğrafa bakarken "Emre bi baksana!" Diye yükseldi. Emre de kendi telefonunu cebine koyup "Hayırdır?" Diye sordu.


Demir, telefonu Emreye uzatıp "Gözüme toprak kaçtı benim her halde. Bi baksana şu Hilal mi?" Diye sordu. Emre, Demirin uzattığı telefonu alıp fotoğrafı incelerken "Hasiktir! Bu ne lan?" Diye güldü. Demir "O mu? Hilal mi?" Diye tekrar sordu. Emre kafasını sallayıp "Vallahi o" dedi ve "Da, saman ne alaka onu pek anlamadım" diye ekledi.


Demir, fotoğrafın manasını çözmeye çalışırken "Köye mi gitti lan bunlar?" Diye mırıldandı. Alpayın attığı fotoğrafta sadece saman ve Hilal vardı o yüzden bir şey anlamamıştı ama babaannesinden de bahsetmişti. O zaman kesin köydeydiler. İyi de bu mevsimde köyde ne yapacaklardı ki?


Polat, meraklı bir ifadeyle "Ne oldu?" Diye sordu. En son telefonda konuşmuşlardı ve Hilalin Barışta olduğunu biliyordu, sonrasında olan bitenden habersizdi. Demir, Polata bakıp "Köye gitmişler galiba" Diye konuştuğunda, matarasından su yudumlayan Emir "Köy mü?" Diye sormuştu. Yakup, Emirin sırtına vurup 'komutanım demedin' adlı uyarı bakışlarını yolladıktan sonra Polata baktı. Ee hani artık bunlar fanfini finfondu? Komutanının telefonu pik pik pik diye ötmemişti.


Polatta duyduklarına şaşırırken "Nasıl? Anlamadım" diye konuştu. Köy de nereden çıkmıştı? Demir, telefonuna bakıp "Ne bileyim ben. Alpay dedi bana da! Ulan benim niye sakin, evde uslu uslu oturan kardeşimlerim yok!" Diye homurdandı. Aklından 'kim bilir yine neler oldu' diye düşünüyordu. Duyulan helikopter sesiyle hazır konuma geçip helikoptere yerleştiler. Oturduktan sonra Polat, telefonunu eline aldı ve Hilalle olan konuşmasına girdi.


En son konuştukları şekilde olduğunu görünce de sıkıntılı bir nefes verdi. Evet daha aralarında net bir şey yoktu ama yine de bu duruma canı sıkılmıştı. Henüz hoşlantı aşamasındaydılar ve bunu birbirlerini tanımaya yükseltmek için yemek yiyeceklerdi. En azından konuştuklarında öyle anlaşmışlardı. Şimdi köyde olması ve bunu haber vermemesi Polatın içinde garip bir his oluşturmuştu. İstemediği için mi gitti acaba diye düşünüyordu.


Bir saat süren yolculuğun ardından indiklerinde hava çoktan kararmıştı ve iki timde mühimmatlarını bırakmak için hazırlanma odalarına doğru adımladılar. Demir odaya gider gitmez üstündeki eşyalarla tabureye oturup hemen Hilal ve Alpayı aramaya başladı. Telefonu hiç biri tarafından cevaplanmazken tekrar arayacaktı ki Emre "Saat geç oldu Demir. Rahatsız etme bu saatte" diye onu durdurdu.


Bakışları Demirden, Polata dönerken Polatın zaten onlara baktığını gördü. Meraklı ve sorgulayıcı bakışlarıyla karşılaştığında, dudaklarını birbirine bastırdı. Bulundukları odanın kapısı tıklatılınca içeriye Bülent girdi ve asker selamını verdi. "Rahat asker!" Diye onu hazır oldan çıkarttıklarında, Bülent "Komutanım, öncelikle geçmiş olsun" diye gülümsedi. Polat, onu kafasıyla onaylayıp "Hayırdır Bülent bu saatte?" Diyerek direkt konuya girmesini istemişti.


Bülent "Komutanım siz görevde olduğunuz için haberdar edilmediniz ama dava sonuca ulaştı" diyince bütün kafalar ona dönmüştü. Cevap bekleyen bakışlarla karşılaşan Bülent "Karara göre Eylül, artık görevlere çıkamayacak. Yani askerlikten men edildi" dediğinde Hilal timi derin bir oh çekerken Gece timi yılların getirisi olarak biraz üzülmüşlerdi ama yapacakları bir şeyleri yoktu. Sonuçta Eylül hata yapmıştı ve cezasını çekmesi gerekiyordu.


Bülent "Kendisi geçen gün kesin bir şekilde çıkışını gerçekleştirdi" diye konuşmasını noktalığında çoğunun bakışı onun dolabına dönmüştü ve boş olan isimliği görmüşlerdi. Demir, Bülente bakıp "Bilgi verdiğin için sağol Bülent. Hazır buradayken bir şey sorayım?" Diye ayaklandığında Bülent gergince komutanına baktı. Demir "Hilal ve Alpay burada mı Bülent? Gördün mü hiç?" Diye sorduğunda Bülent, kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır görmedim komutanım. Bildiğim kadarıyla dört beş gündür burada değiller" diye yanıtladı.


Bülenti onayladıktan sonra Demirin telefonu çalmaya başlayınca Demir hemen yanıtlamıştı. "Abi? Bu saatte hayırdır? Kötü bir şey mi var?" Diye duyduğu uykulu sesle kendi kendine kızdı. Hilali uyandırmıştı galiba. "Uyuyor muydun abicim?" Diye sorduğunda Hilal sadece mırıldanarak cevap vermişti. Demir "Yok önemli bir şey değil. Merak ettiğim için aramıştım" diye telefonu kapatmaya niyetlendi ki Hilal uykulu da olsa "Abi görevden döndünüz mü?" Diye sordu. Gözleri kapalı olmasına rağmen hala konuşabiliyordu. Demir "Evet döndük az önce" deyince "Sen uykunu açma Hilal, yarın konuşuruz, iyi geceler abicim" dedi ve telefonu kapattı.


Polat, Demirin telefonu kapatmasının ardından ona ve Emreye bakıp "Evrakları halledin de öyle gidin bari" dedi sonra da odadan çıkmak için kapıya ilerledi. Demir, Polata gülerek bakıp "Senin bu deli takıntın varken seni sevmemi güçleştiriyorsun be Polat" dediğinde Polat "Beni sev dedim mi sana ben Demir, ayrıca takıntı değil bu görev bilinci. Gelirsin evrakları doldurursun ve gidersin" diye gülerek omuz silkti. Bu huyunu maalesef ki bir türlü bırakamıyordu.


Polat o kadar yorgunluğuna rağmen odasına geçti ve doldurması gereken evrakları bulup masasına geçti. "Neyse en azından iyi" diye de kendi kendine mırıldandı. Evrakları doldurmaya başlarken gözleri telefonuna gidip gidip geliyordu. Harbiden istemiyor muydu ki? Şakasına takıldıktan sonra sorduğu soruyu acaba ciddiye almamış mıydı? Aslında sorarken oldukça ciddiydi de. Hilal de gayet ciddi cevap vermişti ki.


O düşünceleriyle boğuşurken kapı açılıp içeri giren Emre ve Demirle bakışlarını onlara yöneltti. Emre, elindeki kuruyemişi kemirirken "Bitirdin mi sen?" Diye sordu. Polat kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Yok daha başlardayım" diye cevap verdi. Demir, bu cevaba şaşırıp "Hayret! Yavaşsın Polat ve bu normal değil. Normalde yirmi dakikada hallederdin" dedi ve masasına geçip oturdu. Emre, canı sıkkın olan Polatın nedenini az çok tahmin ederken "Yorgun oğlum adam. Bırakta yavaş yavaş yapsın" diyerek konuyu kapattı.


Üçü de evraklarla uğraşırken gelen mesaj sesiyle hepsi önce duvardaki saate bakmış sonrada sesin kaynağı olan telefona bakmışlardı. Polat telefonuna uzanıp baktığında Hilal olduğunu gördü. Kaşları merakla havalanırken mesaja tıkladığında içini kemiren o histen kurtulmuş oldu.


Hilal: Hep benden mi haber bekliyorsun?


Yazıyordu ve tam cevap verecekti ki tekrar mesaj gelmişti.


Hilal: Sen de döndün görevden dimi?


Yazmıştı. Polat bu sefer Hilalden önce davranıp aramak istemişti. Zaten uyumuyordu da, arayabilirdi bence. Polat oturduğu yerden ayaklanırken Demir "Hayırdır lan? Bu saatte?" Diye gülerek göz kırptı. Emre, Demire bakıp içinden hunharca kahkahalarını atarken Polat "Önemli Demircim. Sen evraklarına bak hadi" diye gülümseyerek dışarı çıktı. Demir, odadan çıkan arkadaşına bakıp "Var bunda bir şeyler he. Bir tuhaf ne zamandır" diye imayla sırıttı. Emre ise kafasını sallayıp "Ya ya değil mi? Kesin var bir şeyler" diye gülümsedi.


Dışarı çıkan Polat boğazını temizleyip Hilali aradı. Bir çaldı...İki çaldı ve açıldı. "Polatım?" Diyen uykulu sesi duyduğunda acaba aramasaydım mı diye düşündü ama sonuçta mesaj atan oydu. Polat "Uyandırdım mı?" Diye tedirgince konuştu. Telefondan gelen tıkırtı seslerinden sonra kapı sesini de duydu ve sonrasında Hilalin "Allahım soğuktan kaçıp daha soğuk bir yere geldim resmen!" Diye isyankar mırıltısını duydu. Dediği Polatın yüzünü güldürürken Hilal "Yok sen uyandırmadın. Abim uyandırmıştı bir daha da uyuyamadım" diye cevap verdi.


Polat merdivenlerin yanındaki banka otururken "Anladım" dedi ve kulağına gelen yağmur sesiyle "Dışarda mısın?" Diye sordu. Bu havada belki üşüyebilirdi. Hilal, gece soğuğunun kokusunu içine çekerken "Tam olarak dışarı da sayılmam, balkondayım. Sen görevden döndün mü? İyi misiniz?" Diye ilgiyle sordu. Bu ilgi Polatın oldukça hoşuna giderken "Bir sorun yok, herkes gayet iyi. Bu arada sonra da arayabilirim Hilal, hava soğuk dedin üşüme boşuna" diye telefonu kapatmak istedi.


Hilal "Bu gece tekrar uyuyamam zaten Polatım benlik sıkıntı yok ama sen dinlenmek istersen başka?" Dediğinde ise Polat rahat bir nefes verdi. Ayaklarını öne doğru uzatıp arkasına yaslandı ve kolunu göğsünde bağladı. Polat "Hayır, konuşmak istediğim için aradım zaten" dedi ve kafasını kaldırıp gökyüzünü aydınlatan aya baktı. Şans mıydı yoksa değil miydi bilmiyordu ama bu gece ay hilal şeklindeydi ve bu Polatı daha da gülümsetmişti.


Hilalden "Bak senn. O zaman bir şey sorucam?" Diye gelen soruyla "Tabiki. Yolla gelsin" dedi ve soruyu bekledi. Hilal "Niye hiç yazmadın Polatım?" Diye sorunca belki de habersiz bırakılmasının nedeninin bu olabileceğini düşündü. "Seninle konuştuktan sonra iki kere falan bakabildim zaten. Onda da sen yazmadığın için yazmadım" diye yanıt verdi. İçinden acaba yazsam mı diye düşünmüştü ama emin de olamamıştı.


&&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%