Yeni Üyelik
51.
Bölüm

27. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Telefona gelen rüzgar sesiyle beraber tıkırtılar yine duyulmuştu. Hilal "Bu ne biçim bir kapıdır arkadaş ya! Vıyk vıyk! Alpaya yarın yağlatayım bari!" Diye sinirlenip "Ayrıca her şeyi benden beklemek gibi bir planın varsa seni üzerim Polat" son cümlesi fısıltı gibi çıkmıştı ama yine de ufak bir trip sezmiş gibiydi. Büyük ihtimalle evin içinde olduğu için duyulmak istemiyordu. Polat yüzündeki gülümsemeyi silemezken "Aklımda tutacağıma emin olabilirsin Hilal. Bu arada burada değilsin dimi? Bir kaç gündür yokmuşsun galiba?" Diye sordu.


Konuşmadan sonra bir de görse mis gibi olurdu ama burada olmadığını düşünüyordu. Hilal, kaldığı odaya girerken "Yok değilim. Mahkemeden sonra kafa dağıtmak için İstanbula falan gidecektim ama Alpay tutturdu seni köye götüreyim diye. Bende farklılık olsun diye kabul ettim" dedi. Polat da "İyi yapmışsın, biraz dinlensen her açıdan iyi olur" diye onu desteklediğinde Hilal "Evet bende öyle düşünüyorum" dedi. Polat biraz öne doğru eğilip "Ne zaman döneceksin peki?" Diye sordu.


Hilal, uzandığı yatakta ayaklarını sallarken merakla  "Ne zaman dönmemi istersin?" Diye sordu. Abisi arayıp uykusunun içine edince o da hazır uyanmışken Polata yazmak istemişti ve sonuç, şu an konuşuyorlardı. Hepsinin iyi olması onu mutlu ederken hoşlandığı kişiyle konuşmak daha da mutlu ediyordu. Şu sıra da kesinlikle mutlu olmaya ihtiyacı vardı.


Polatın "Biraz daha kal, dönme hemen" demesiyle mutluluğu çıt diye ortadan ikiye bölmüştü. Ne demek hemen dönme! Dön demeliydi! Özledim gibi şeyler de söyleyebilirdi! Tamam onun için belki erkendi ama seni görmek istiyorum demek için erken falan değildi! Hilal, hevesle salladığı ayaklarını durdururken yataktan doğruldu ve "Nasıl yani? Polat sen benimle yemek yemek istediğine emin misin?" Diye ufak siniriyle sordu.


Polatın gülüşü kulağına geldiğinde de "Ha bir de gülüyorsun?" Diye çıkışınca Polat "Güzelim bi durda anlatayım" diye gülerek konuştu. Hilal, Polatın güzelim demesinden sonra düzelen kaşlarıyla tekrar yatağa uzandı. Hilal "Beni istememeni anlat hadi dinliyorum" diye tripli bir şekilde konuşunca Polat "Gelme dedim çünkü ben geleceğim" diye konuştu. Hilal yattığı yerden tekrar doğrulunca "Mekik çekiyorum sayende! Neyse, nasıl yani sen geleceksin? Trabzona mı geleceksin?" Diye sordu.


Polat zaten uzun süredir ailesini ziyarete gitmediği için onları görmek istiyordu. Oradan da Hilale geçebilir diye düşündü. "Önce annemlere gideceğim ve sonrasında sen de istersen yemeğe gidebiliriz" dediğinde Hilal "Giresuna gideceksin?" Diye sordu. Polat mırıldanarak onu onayladığında, Hilal de gülerek "Tamam kabul. O zaman yemeği burada yiyeceğiz? Oldukça yaratıcı" diye plana uydu. Sonunda bir şeylere güzel bir başlangıç yapabilecekti.


Polat bahçede Hilalle konuşmasını sürdürürken Faruk yatakhanenin camından komutanını izliyordu. "Ulan Polat komutanım bile kendine manita yaptı biz hala böyle anca izleyelim" diyerek arkadaşlarına döndü. Safa, uzandığı yerden Faruğa bakıp "Kendi adına konuş lan. Benim ceylan gözlüm var" diye ellerini ensesinde birleştirdi ve sevgilisini düşünmeye devam etti. Yakup, yukarıda yatan arkadaşının ranzasına alttan tekme atıp "Görmemişin şeyi olmuş, tutmuş koparmış" diye güldü.


Safa tekmeyle sarsılınca kafasını aşağıya eğip "Kıskandın sen beni sanki? Git yaz seninkine de ikna etsin ailesini artık. Yetti gayri!" Diye çıkıştı. Yakup, konu sevdiğine gelince derince iç çekti ve "O konuya girme be kardeşim. Görevdeyken yazmış, babası başkasına verecekmiş galiba. Askere kız vermem diyor herif!" Diye sinirle konuştu. Akın, yan taraftaki ranzadan yere atlayıp Yakubun ayak ucuna oturdu ve "Hala mı anasını satayım ya! Senden iyisini mi bulacak! Vatanına milletine bağlı bir damat işte, bal dök yala!" Diye yükseldi. Yakup bir yıldan beri aileyi ikna etmeye çalışıyordu ama nafileydi.


Emir de boş olan diğer tabureye çöküp heyecanla  "Komutanım benim deli dehşet bir planım var ama önce he demeniz lazım" diyerek öne eğildi. Faruk oturduğu masadan Emiri kendine doğru çekerken "Neymiş lan o plan?" Diye sordu. Emir de hemen "Komutanım önce he demeniz lazım. Başka türlü hayatta söylemem" diye Faruğun elinden kurtuldu. Yakup, uzandığı yerden oturur konuma gelince "Ne işime yarayacak he dersem?" Diye merakla sordu. Şu an her plana açıktı. Emir, komutanlarına daha da yaklaşıp "Evlilik getirecek sana komutanım" dedi.


Safa da merakla doğrulup inmek için ayaklarını aşağıya uzattığında Akın, önüne gelen ayakları savurup "Sok ağzıma istersen!" Diye bağırdı. Safa aşağıya atlayıp "Ayağım olduğu için dua et!" Diyerek Akının yanağını pat patladı. Akın, yüzündeki elleri savurup "Sikecem ama he!" Diye çıkıştığında Emir, parmağını Akına uzatıp "Heh, komutanım he dedi işte! Anlatıyorum bakın" diye hevesle konuşmaya başladı.


Emir boğazını temizleyip "Şimdi her şeyden önce Hilali aramalıyız" diyerek hevesle eğildiği önden sessizliğe bürünerek geri çekildi. Faruk, Emire bakarken "Ee devam etsene oğlum!" Diye dürttü. Emir "Komutanım adım adım gitmeliyiz. Önce Hilali arayalım" diye arkadaşlarına baktı. Yakup, sabırla yüzünü sıvazlayıp "Emir, sen manyak mısın acaba? Hilalin bu konuda bize ne gibi bir yardımı dokunabilir?" Diye sordu. Emir kınayıcı bakışlarını komutanına çevirip "Komutanım, sizin tabirinizle bu görmemişin aşk hayatının mimarı Hilal değil mi?" Diyerek Safayı gösterdi.


Safa kafa sallayıp "Doğru. O olmasaydı kesin reddedilirdim. Hilal çok mantıklı karar" dedi ve telefonunu çıkartıp masaya koydu. Yakup "Olmaz lan öyle şey kadını niye rahatsız edeyim bu sebepten" diye olumsuz anlamda kafa salladı. Başkası onu böyle bir sebepten arasa hiç uğraşmazdı çünkü. Şimdi Hilali arayıp böyle bir konu için yardım mı isteyecekti? Akın "Aslında Hilalinde kafası dağılır. Bence sorun olmaz?" Diye konuştuğunda Faruk, ellerini kaldırıp yavaşça alkış yaparak ilgiyi üstüne çekti.


Sonrasında ellerini iki yana açıp "Benim zeka küpü arkadaşlarım, biz şu an Hilali nasıl arayabiliriz?" Diye sordu. Gözler Safanın masanın üstüne bıraktığı telefonda kitlendiğinde Faruk sıkıntılı bir nefes verip  "Ulan salaklar. Hilal şu an kiminle konuşuyor? Bak tam bahçede bankta sırıtan biri var, kim o?" Diye sordu. Emir sıkıntıyla kafa sallayıp "Polat komutanım" diye yanıtlayınca "Heh işte biz o konuşmayı bölersek komutanım bizim götümüzü si-" diye konuşuyordu ki kapı aniden açıldığında hepsi şaşkınca Demire baktı.


Demir, üstündeki bakışlarla kaşlarını çatarken "Ne oluyor lan?" Diye merakla konuştu. Akın ayağa kalkıp "Bir şey olmuyor komutanım" diye yanıtladı. Demir kapıdan girmeden hemen önce duyduğu bazı cümleleri düşünüp "Polat kiminle konuşuyor da bölerseniz sizin götünüzü sikecek?" Diye merakla sordu. Bunlar biliyor muydu acaba bu kadını? Neredeyse yarım saattir yoktu ve hala konuşuyordu?


Gece timi tedirgince birbirine bakarken Demirin yanından Halil sakince kafasını uzattı. "Selamünaleyküm kardeşlerim. Hayırdır ne oluyor?" Diye gülerek hepsinin yüzüne baktı. Demir, kafasını yan çevirip Halile baktığında "Polat kiminle görüşüyor onu konuşuyorduk, sen biliyor musun?" Diye sordu. Halil, gelen soruyla şokla açtığı gözleriyle beraber telaşla geri çekileyim derken kafasını kapı pervazına çarptı ve "Ben ne bileyim komutanım ya!" Diye yükseldi. En son bildiği kadarıyla Polat komutanıyla görüşüyordu ve bunu ona kesinlikle söyleyemezdi! Ve niye ona soruyordu ki!


Demir, ona çıkışan Halile sinirle bakıp "Ne bağırıyorsun lan!" Diye bağırdı. Halilde kafasını ovalayıp "Bağırmıyorum komutanım. Ben ne bileyim diyorum sadece. Ben zaten hayırlı geceler demek için gelmiştim komutanım" dedi ve hızla arkadaşlarına dönüp iyi geceler diledi sonrasında da koşar adım oradan uzaklaştı. Kendi yatakhanelerine girince sırtını kapıya yasladı ve "Ben sadaka vermeye devam edeyim en iyisi" diyip yatağına ilerledi.


Odada hala birbirine bakan Gece timi "Siz niye böyle gerim gerim gerildiniz?" Diye soran Demirle ne demeleri gerektiğini düşündüler. Demir yine cevap alamayınca kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Gidin adam akıllı dinlenin hepiniz. Alık alık bakıyorsunuz. Yatın uyuyun" dedi ve kapıyı kapatıp çıktı gitti. Gece timi rahat bir nefes verirken Yakup ellerini kaldırıp dua etmeye başladığında Akın, uzun süredir gündemde olmayan olayı izlerken "Hilale okuyorsun yine?" Diye sordu. Yakup duasını bitirip ellerini yüzüne sürdüğünde "Yok bu sefer komutanım için okudum. İhtiyacı olacak gibi hissettim" dedi. Yakubun dediğiyle birlikte bütün tim Yakuba hak verip "Mantıklı" dediler ve onlarda ellerini açıp dua etmeye başladılar.


İçeride olanlardan bir haber hala Hilalle konuşan Polat oldukça keyifliydi. "Hiç yapmamış mıydın cidden?" Diye sorduğunda Hilal de gülerek "Hayır tabiki de Polat. Nerden bulayım ineği de sağayım allah aşkına" dedi. Polatta onun gülüşüne katılırken "Bir de bir güzel azarını yemişsindir" dedi. Hilal, ineğin ani hareketinden dolayı döktüğü kova yüzünden babaannesinde yediği azarı düşündükten sonra "Onu konuşmasak olmaz mı? Sanki üç yaşında birini azarlıyor, bak yine aklıma geldi!" Diye çıkıştı.


Polat, Hilalin sinirli sesiyle daha da keyiflenirken sanki az önce görevden yorgun argın gelen o değilmiş gibiydi. Demir, sakince eve doğru adımlarken bankta oturan ve ağzı kulaklarında olan Polata baktı. Onun bu hallerine gülüp "Hazırda altın tutsam iyi olacak her halde" diye mırıldandı ve eve doğru ilerledi. Yarın ilk iş annesine uğrayıp o yokken neler olduğunu soracaktı. Kardeşleri kim bilir yine ne haltlar karıştıyordu.


Camdan hala komutanlarına bakan Hilal timi konuşmanın bir an önce bitmesini bekliyordu. Safa daha fazla dayanamayıp "Ben şimdi bir şey yapıcam" dedi ve hızlıca telefonunu alıp Hilali aramaya başladı. Başkasıyla görüştüğü kişinin haberi kulağına geldiği anda Faruk, camdan geri çekilip  "Geliyor!" Diye bağırdı. Akın "Ben bir şey görmedim, duymadım, bilmiyorum!" Dedi ve hızlıca yatağına tırmanıp uzandı. Görev sonrası Polat komutanının siniri hiç çekilmezdi.


Safa telefonu kulağından indirdiğinde "Yanlış yaptım işte, abi siz beni niye uyarmıyorsunuz!" Diye çıkıştı. Yakupta "Sanki bir şey dememizi bekledin Safa!" Diye sinirle karşılık verince odanın kapısı açıldı ve Polat göründü. Polat keyfi bozulduğu için kaşları çatık bir halde askerlerine bakıyordu. Faruk yüzüne gergin de olsa bir gülümseme yerleştirip "Komutanım? Pek keyiflisiniz maşallah" diye mırıldandı. Polat, ceketini alıp çıkmak için dolabına ilerlerken Faruğu takmayıp direkt "Başın mı ağrıyor Safa?" Diye sordu.


Safa "Biraz komutanım" diye safça cevap verdiğinde Polat "Canan, doktordu değil mi?" Diye sordu ve dolabını kapatıp Safaya baktı. Safa kafasını olumlu anlamda sallayınca "O zaman Hilali bu saatte niye aradın?" Diye sordu. Safa bir şey demeden önce saate baktığında saatin gece üç buçuğa geldiğini gördü. Gözleri şokla açılırken diğer arkadaşlarına baktığı an da telefonu çalmaya başladı. Safa, telefonun ekranında yanan Hilal ismiyle bakışlarını komutanına çevirdi.


Polat, kollarını göğsünde kavuşturup telefonu çenesiyle işaret etti ve "Açsana Safacım" dedi. Yakup, komutanına dönüp "Komutanım her şey benden dolayı şey oldu" diye konuşmaya dahil oldu. Polat bu sefer Yakuba dönerek "O ne demek Yakup?" Diye sordu ama Faruk hala çalan telefona uzanıp açtı ve "Hilall, müsait misin acabası?" Diye sorduğunda bakışlar ona dönmüş oldu. Faruk gülümseyerek "Yok yok yanlış aramadı.....dimi dimi evet şaşırtıcı....aslında şey ya, harbiden müsaitsin dimi?....heh iyi o zaman, bak şimdi şöyle ki bizim Yakubun sana felfeci ihtiyacı var" diye arkasındaki masaya yaslandı.


Polat tekrar Yakuba döndüğünde, Yakup ağzını oynatarak 'Seda' dedi ve Polat hala merakla Yakuba bakmaya devam etti. Hilal, Sedayla ilgili ne yapacaktı ki? "Bahsettik ya hani lokantada.....kız nasıl hatırladın evet o....oha onu nasıl bildin!" Diye telefonu kulağından uzaklaştı ve "Bu kız çok fena zeki! Bildi ya başkasıyla evleneceğini!" Diye şaşkınca konuştu. Yakup, Faruğun dediğiyle hemen söze girip "Evlenmeyecek!" Diye uyarınca Faruk 'he he' gibisinden kafa salladıktan sonra tekrar telefona döndü.


Emir, planın kurucu beyni olarak Faruğun kulağındaki telefonu çekip "Hilall...evet Emir ben...evet evet öyle yapıcaz....sensiz olmaz tabi....nasıl yani?.....aaaa!" diye şaşkınca Yakuba baktı. Yakup da dayanamayıp telefonu Emirden çekip aldı ve "Bunlar niye hep şaşırıyor Hilal?....eeee.....ne yapıcaksın ki orada?....aaaaa!" Diyerek o da şaşırdı.


Polat, bir kaç küfür mırıldanınca bu sefer telefonu o çekip aldı ve  "Hilal ne oluyor?" Diye bezgince sordu. Hilal ise bu konuşmalar yaşanırken heyecanla odada volta atıyordu. Sürekli değişen kişiler Polatta son bulmuştu. Polatın sorusuyla da masanın üstündeki aynaya bakıp saçını geriye savurdu ve "Polatım kısa süreli komutancılık oynacağım!" Diye güldü. Sonrasında da boğazını temizleyip "Görevimiz Yakubu evermek! Küçük bir dipnot, bu yolda her şey mübahtır!" Diye konuştu ve aynadaki yansımasına gülümsedi.


&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar.....🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%