Yeni Üyelik
52.
Bölüm

28. Bölüm

@merida_xx

Aysun hanım telefonda görüntülü konuştuğu çocuklarına bakıp gülerken "Alpayy! Yapmasana kızıma öyle!" Diye kızıyordu. Şu an telefondan gördüğü kadarıyla Alpay, sobanın üstünde pişen kestaneleri ayıklıyor ve kabuklarını Hilale atıyordu. Alpay, sobanın üstünden bir tane daha kestane alıp soymaya başlarken "Siz ne yaptınız anne? Dün abim aramış gece gece, gelmiş galiba?" Diye sordu.


Aysun hanım peçeteliğe dayadığı telefonuna bakıp "Sabah baban dedi, gün gece geç saatte dönmüşler. Allaha şükür hepsinin durumun iyi, kahvaltıya gelecek birazdan" dedi ve hazırladığı menemenin altını kapatıp sandalyeye çöktü. "Beni de aradı dün gece, uykumun içine etti!" Diye çıkışan kızını görmeye çalıştı ama kamerada görünmüyordu.


"Vuu batçi! Hani masa daha hazır değil ya!" Diye bağıran kaynanasını duyunca arkasından da kızının "Elim alçılı benim, sadece sobada ekmek kızarttım o yeter bence. Bir de kestane koydum ama onları da bu köpek yedi" dediğini duydu. Kamera hareket ettiğinde bu sefer kaynanasını ve kızını gören Aysun hanım eli belinde kızına cıkcıklayan kaynanasına "Anne, kız kafa dinlemeye geldi oraya iş yaptırmasana" diye çıkıştı. Mahkemeden sonra kafa dinlemek isteyen Hilal, Alpayın ısrarıyla onunla beraber köye gitmişti.


Hanife hanım telefona doğru dönüp "Hee da! Yatsın ha buraya koca gün! Kocaya gidince de yatar, gerisin geri eve yollarlar" diye yükseldi. Hanife hanım, 71 yaşına dayanmış tam bir karadeniz kadınıydı. Doğrusunu yanlışını öğrendiklerine göre şekillendirdiği için Hilalin iş yapmaması ona tersti. Hilal uzandığı yerden doğrulup "O zaman ben süt sağayım. Taze taze kaynatır içeriz" diye gülünce Hanife hanım hemen "Tteet! Sakın ha, saçaklımın yanına girmeysun! Senin yüzünden telef oldu kurban olduğum!" Diye bağırıp Hilali kalktığı yere oturttu.


Hilal sırıtarak arkasına yaslanırken "Kalk hayde bana un mun getir bari, kolof edecem. Yolluk alırsın giderken" diyen babaannesiyle derin bir nefes verdi ama giderken yanına alacağı atıştırmalık için de fazla bir şey diyemedi. Kalkıp mutfağa doğru adımlarken ayağının altında ki gıcırdayan tahtalarla aklına odasının kapısı gelince telefonda ona gülümseyen annesini es geçip "Alpay benim kapıyı yağlasana. Vik vik ötüyor sürekli" diye konuştu. Telefonu tutan Alpay "Sen gece kimle konuştun öyle saatlerce? Arada bir gezindiğini duydum" diye sordu ve babaannesine dönüp "Yolluk derken babaanne?" Diye ekledi.


Hilal konunun kendinden sapmasıyla mutfağa doğru ilerlemeye devam etti. Hanife hanım "Ee bu batçi bana ben gideceğum dedi sabah" diye mutfaktan elinde un dolu leğenle çıkan Hilali işaret etti. Telefondan "Geliyor musun artık kızım?" Diye soran Aysun hanımla, Hilal leğeni camın önündeki masaya bıraktı ve "Yok anne dönmüyorum daha, Uşağa gideceğim" diyerek annesini yanıtladı. Alpay ve Aysun hanım "Uşak mı?" Diye sorduğunda Hanife hanım "Vuu nenem yarabbi! Ha bu kimin uşağına gidecek!" Diye bağırdı.


Hilal, babaannesinin bağırışına bu sefer gülerken "He da, kocaya kaçacam" diyerek ona takıldı. Hanife hanım torununun onunla dalga geçtiğini anlayıp "Babasi kılıkli! De get!" Diyerek çömberini çözüp tekrar bağladı. Hilal, babaannesine öpücük atıp telefondaki annesine baktı ve "Evet Uşak. Yakubun manitasal işleri var ona yardım edeceğim" diye açıklamasını yaptı. Alpay öğrendiklerinden sonra "Seda mı?" Diye sordu. Bir kaç kere konusunu duymuştu. Hilal merakla Alpaya bakıp "Sen nereden biliyorsun?" Diye sordu. Alpaysa sobanın dibinden kalkıp "Onu bilmeyen mi var Hilal. Yıllardır sonuca ulaşamadı" diye ayıkladı ve bir kestane daha yedi.


Hilal dudak büzüp "O kadarını bilemem, oraya gideceğim işte. Sonra da dönerim" dediğinde Alpay "Kim kim gidiyorsunuz?" Diye sordu. Hilal, karşısındaki ikizini süzüp "Sen, ben, Polat ve Safa hariç Gece timi" diye konuştuğunda Alpayın şaşırmasıyla onu konuşturmadan "Evet sen de geliyorsun" diyerek kafasını salladı. "Siz ne yapacaksınız ki orada kızım?" Diye duyulan Aydın beyin sesiyle hepsi telefona bakmıştı.


Arada bir konuşsalar da araları hala şöyle böyle olan baba kız birbirine biraz baktıktan sonra Hilal "Sedanın ailesiyle falan konuşucam işte baba. Belki ikna ederim" dediğinde Alpay "Ya olmazsa?" Diye sordu. Hilal bu ihtimali de düşündüğü için "Kaçırırız" diye omuz silkti. Alpay sadece gülerek kafa salladığında Aydın bey "Hilal saçmalamayın. Hatta sen karışmasan olmaz mı bu işe?" Diye sordu. Aysun hanım eşinin kolunu dürtüp "Sanane Aydın. Belki ikna edip bir yuva kurmaya vesile olacak benim kızım. Git konuş annecim sen, belli olmaz belki ikna olurlar. Da, ne diye istemiyorlarmış gül gibi efendi çocuğu?" Diye çıkıştı.


Hilal cevap verecekken Alpay telefonu kendine çevirip "Asker ya anne o yüzden. Kızın babası askere kız vermem diyip duruyormuş diye biliyorum" diyerek Aysun hanımı yanıtladı. Hanife hanım konuşmaları dinledikten sonra cıkcıkladı ve "Ha o ne biçum kafadur? Oyle bir şey düşinilir mi?" Diye kafasını olumsuz anlamda sağladı. Hilal, babaannesine dönüp "Dimi yani. İşte bakalım hayırlısıyla halledicez" dedi ve leğendeki una bir avuç tuz ekledi.


Aydın bey "İyi, siz bilirsiniz bakalım. Haber verin ama" dediğinde Hilal, hamuru yoğurmaya başlayan  babaannesinin yanından 'tamam' diye bağırınca Hanife hanım "Hay o sesune itler işesun! Koptu ya kulağum! Ne çığıraysun!" Diyerek temiz eliyle Hilalin bağacağına ufak bir sille yapıştırdı. Hilal yediği silleyle minik bir çığlık attığında telefondan babasının "Anne!" Diye bağırışını duymuştu. Hilal, Hanife hanıma sırıtırken, Hanife hanım " Ula bu kız sizi parmağına oynatayi Aydın! Yalan ediyii!" Diye oğluna bağırdı.


Hilal omuz silkip bulundukları yerden çıkarken babasının "Siz çıkarken babaanneninizi otobüse bindirin de buraya gelsin" dediğini duydu. Tahta merdivenleri çıkarken acaba mesaj falan geldi mi diye düşünüyordu. Yakuplar yola çıktıklarında yazacaktı ve Hilalle Alpayda o zaman çıkacaktı. Kaldığı odaya gittiğinde ilk iş olarak telefonuna baktı ve Polattan gelen mesajı gördü. Mesajda Hilal birazdan çıkıyorum ben güzelim, müsait olunca ararsın. yazıyordu ama mesaj neredeyse dört saat önce gönderilmişti.


Hilal mesaja bakarken "Ne ara uyudu dinlendi ki?" Diye mırıldandıktan sonra Polatı aradı. Polat sabaha karşı bindiği uçaktan az önce inmişti ve taksiyle eve doğru gidiyordu. Çalan telefonuyla taksiciyle muhabbetini kesip "Hilal günaydın" diyerek Hilali yanıtladı. Dün gece konuştuktan sonra bir daha rahatsız etmemişti çünkü onun yerine timi yeterince meşgul etmişti.


Hilal "Günaydın Polat. Müsait olunca ara demişsin de çıkmadan arayayım dedim" diyerek konuştu. Polat, eve geldikleri için cebinden para çıkartıp taksiciye uzattı ve arabadan indi. "Ne zaman çıkacaksın güzelim? Konuştunuz mu şu dahiyane görev hakkında" diye güldü. Hilal, Polatın onlarla dalga geçmesiyle "Demesene öyle ya. Yuva yapıyorum burada ben, hem sen niye yardım etmiyorsun ki?" Diye sordu. Polat, yardım etmek yerine ailesiyle olacağını söylemişti ve sonrasında da Hilali alıp Şırnağa birlikte döneceklerdi. En azından plan bu yöndeydi.


Polat, evin dışını gülerek izlerken bahçedeki masaya doğru ilerledi ve "Şu an tek ilgilendiğim ilişki bizim ki Hilal. Önce biz bir yola girelim de, başkalarını sonra düşünürüm" diyerek kuru olan sandalyeye oturdu. Her yere çiğ düşmüştü ve evin çatısı bu sandalyeyi korumuş olmalıydı. Hilal, Polatın söylediğiyle dudağını kemirirken "Biz olmadık mı ki?" Diye mırıldanarak sordu. Ona göre olmuş gibilerdi, sanki.


Polat, sandalyenin kol kısmına koyduğu dirseğini kıvırıp çenesini kaşıdı ve "Yanii, tam başladık da denemez sanki Hilal. Yemek yiyip konuşuruz diyorduk ama" diye konuştuğunda Hilal "Zaten yiyeceğiz ki. Sadece günü erteledik gibi bir şey oldu, aslında olmadı da. Sen yine ailene gidecektin, gittin. Dönüşte gelecektin ve yine dönüşte geleceksin, tabii yer farklı olacak o kadar" diye yatağına oturdu. Sonra Polatın, Uşağa onların yanına geleceğini düşünürken "Polat?" diye mırıldandı.


Polattan "Efendim" yanıtını alınca da "Acaba sen gelmesen mi? Şimdi oradan buraya gelmen ve buradan da eve dönmek senin için saçma bir rota olacak" diye konuştu. Polat, gelen soruyla kaşlarını çatıp "Gelmemi istemiyor musun?" Diye sordu. Hilal, yanlış anlaşıldığı için "Hayır Polat onu demedim" diye kendini açıklamaya çalıştı ve "Sadece fazla bir rota oluyor diye dedim ben, yoksa gel yani, niye istemeyeyim. Özlemişim zaten, erken görürüm işime gelir" diye de gülümsedi.


Polatın kaşları rahata ulaşıp gevşerken "O zaman bugün gelirim" dediği anda "Haçen kim gelmuş! Abilerin en hayursizi!" Diye kulağının dibinde bağıran kardeşiyle arkasındaki cama döndü. Karşısında gördüğü kardeşiyle gülümserken "Güzelim ben seni sonra arasam olur mu? Oğuz bütün evi inletti de!" Diyerek telefonu 'görüşürüz' diyip kapttı. Oğuz, abisinin ağzından çıkan 'güzelim' lafıyla kaşlarını hızla yukarı kaldırmıştı. Abisinin bir güzeli mi vardı?


Polat telefonu kapatınca camda ona hem sırıtan hem de şaşkınca bakan kardeşine baktı. "Ne bağırıyorsun lan salak!" Diyerek onu camdan dışarıya doğru çekti. Oğuz, camdan güçlükle çıktıktan sonra sorgulama işini sonraya bırakıp Polata sıkı sıkı sarıldı. Polatta aynı şekilde karşılık verince ikili bir süre öyle kalıp birbirinden uzaklaştılar. Oğuz, abisinin omzunu ufak ufak yumrukladıktan sonra "Geleceğini niye demedin abi?" Diye sordu. Haberi olsa gidip alabilirdi.


Polat, Oğuzu kolunun altına çektiğinde "Sürpriz diye bir şey duydun mu sen? Ayrıca senin finallerin bitti mi de geldin?" Diye sordu. Oğuz, yirmi üç yaşında bilgisayar mühendisliği son sınıf öğrencisiydi. Bir sene sınıfta kaldığı için hala mezun olamamıştı ve bu, ailenin dilinden düşmemesi için yeterli bir konuydu. Oğuz, kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Yok be daha başlamasına üç hafta var. Hem dur konuyu geçiştirme! Kimmiş o güzelin?" Diye abisine göz kırptı. Polat "O gözlerini o-" diye Oğuzu sıkıştırıyordu ki evden "Uyyy! Geldi ya boyuna bosuna kurban olduğum. Allahıma şükür! Ha buraya gel da sevsun seni babanın anası!" Diye bir ses duyulmuştu.


Polat, kapıda ona özlemle bakan babaannesine baktı ve yanına gidip "Nasisun tontonum?" Diyerek önce elini öptü sonrasında da sarıldı. Normalde şivesiz konuşurdu ama babaannesiyleyken o yöne kayıyordu. Polat iki büklüm şekilde kısa olan babaannesine sarılırken yaşlı kadın, Polatın sevilmedik yerini bırakmamıştı. Sırtını sıvazladıktan sonra Polatın yüzünü avuçlayıp "Oyy, ha senu gördim ya nasi kötü olayim" diyip yanaklarını öptü. Oğuz, karşısındaki tabloyu izlerken "Bu nedir arkadaş, sanırsın fisandan geldi! Bana niye böyle sarılmadın tontonum? Bende uzaklardan geldim" Diye homurdanıyordu.


Songül hanım küçük torununa bakıp "Diyene de bak hele! Ula Polatum, ha bu uşak ayni anana çekmiş. Hep bi fesatluk!" Diyerek bastonunun ucuyla Oğuzu işaret etti. Polat, sonunda doğrulabildiğinde babaannesine bakıp "Anamı kariştirma ama tontonum. Bu uşak bizden değildur" diye sırıttı. Oğuz, abisine yavaşça kafa salladıktan sonra babaannesine dönüp "Biliyi misun tontonum? Aha ha bu uşağının bi dane güzeli varidur" diye güldüğünde, Polat, Oğuza "Sen görmeyeli öğünlerini yürekle değiştirdin her halde aslanım!" Diye çıkıştı. Şu an Hilalden bahsedilmemesi gereken tek kişi kesinlikle babaannesiydi.


Songül hanım merakla "O ne o? Kimdur o güzel de bakayim!" Diye Polata döndüğünde, evden çıkan Asiye hanım karşısında oğlunu görür görmez Polata atılıp sıkıca sarıldı "Oğlum, hoşgeldin. Niye haber vermedin, bir şey yapardık! Aç mısın? Yedin mi bir şeyler? Hemen hazı-" diye hızlı hızlı konuşan Asiye hanımı, eşi Davut bey "Hatun bi dur da çocuk nefes alsın!" Diyerek durdurmuştu. Asiye hanım eşine kısık kısık baktıktan sonra tekrar oğluna dönmüş ve özlemle onu öpmüştü. Polat, annesinden sonra babasına da sarıldıktan sonra annesi tarafından içeriye, masaya çekiştirilmişti.


Polat, önüne koca bir tabak konmasıyla "Annem aç değilim dedim ya, zahmet etme hiç" diyerek annesine döndü. Asiye hanım oğlunu duymazdan gelip çayını da onun önüne bıraktı. Songül hanım, hala merakla torununa bakıp bastonunun ucuyla onu dürtüp "Dilin mi kopti! De bakayim bana o güzel kim?" Dediğinde Oğuz hariç hepsi Polata merakla baktılar. Oğuz, sandalyesinde gayet rahat bir şekilde otururken abisinin önündeki çayı alıp "Anlat bakalım Polat bey. Kim bu güzel?" Diye sırıtıp çayı höpürdeterek içti. Polat, ona sırıtan kardeşine kötü bakışlarını yolladı ve derin bir nefes alıp ailesine baktı. Galiba anlattırmadan bırakmayacaklardı.


....................................................................................


Alpay "Bak bence hep beraber gidelim. Adam sıkıntılı biriymiş" diyerek saçını at kuyruğu yapmaya çalıştığı ikizine döndü. Hilal, kafasını kaldırıp Alpaya bakmaya çalıştığında saçları Alpayın elinden kayıp gitmişti. Hilal "Önce bir ben konuşayım da, sonra sizi arayıp haber veririm. Sizde çiçek çikolata kapıp gelirsiniz" dedi. Emir "Yani şimdi Seda da olur verdi dimi?" Diyerek Yakuba baktı. Yakup hızlıca kafasını salladı ve "Evet evdelermiş" dedi.


Uşağa geleli daha bir saat olmuştu ve direkt Sedaların evinde buluşmuşlardı. Şimdi de Hilal, Alpaya saçını toplatıyordu ve kafasından ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Alpay en sonunda "Hilal yapamıyorum ben bu saçı!" Diyerek Hilalin arkasından sinirle çekildiğinde Hilal de "Ya bari bunu becerebil! Alt tarafı saçımı tutup tokayla bağlayacaksın" diyerek arkasını döndü. Akın, kavga eden kardeşlere bakıp ufak bir öksürdü ve "İş başa düştü. Rahatsız olmazsan yardımcı olayım mı?" Diyerek Hilale baktı.


Hilal, Akına minnetle bakıp "Sen hızırsın. Tabikide isterim" dedi ve bu sefer ona arkasını döndü. Akın, Hilalin saçını toplarken duyulan clik sesine döndü. Faruk, tuttuğu telefonu sırıtarak indirdikten sonra ona bakan bakışlara "Görev bilgilendirmesi yapıyorum. Polat komutanıma!" Dedi. Akın ellerini hemen Hilalin saçından çekip Faruğa ilerlerken, Faruk "Attım bile" diyerek telefonunu cebine attı. Alpay, Akın ve Faruğa merakla bakıp "Ne oluyor?" Diye sordu. Sonrasında da üstündeki panikli bakışları çözmeye çalışırken Hilal, hem saçının yapılmadığı hem de sıkıldığı için ayaklandı ve "Sizi çekemem şimdi! Ben içeri gidiyorum artık. Ha Alpay, onları sıkıştırma. Polatla görüşüyor gibi bir şeyiz o yüzden böyleler" dedi.


Alpay, apartmana ilerleyen ikizine şaşkınca baktı ve yanındaki adamlara dönüp "Hilal ve Polat görüşüyor mu?!" Diye sordu. Yakupta giden Hilalin arkasından bakıp "He evet. Komutanımla Hilal fanfini finfonlar" diyerek heyecanla yanındaki banka çöktü. Alpay onlara şaşkınca bakarken Emir "Aha girdi, hadi hayırlısı" dedi ve apartmana giren Hilali işaret etti. Alpayda olayları dağıtmamak için şimdilik susmayı tercih etti.


....................................................................................


Kapıyı tıklattıktan sonra açılmasını bekledim. Kafamda her şeyi kurmuştum ama ufakta olsa bir gerginliğim vardı. Sonuçta bu insanları tanımıyordum ve neler olacağını kestiremiyordum. Kapı açıldığında karşıma tatlı bir kız çıktı ama bu kız küçüktü! En fazla on yedi yaşındadır! Yakup eğer Seda bu kızsa seni çok pis döverim! Kız bana anlamsız bakışlar atarken "Buyurun, kime bakmıştınız?" diye sordu. Kesinlikle sana değil! "Ee şey Seda burada mı acaba?" diye sordum. Lütfen bana sen olduğunu söyleme.


Kız beni süzdükten sonra içeriye doğru "Ablaa! Biri seni soruyor!" diye bağırdı ve bende duyduğumla  rahat bir nefes verdim. Çok şükür ki o değildi. Kapıya gelen kişiyle istemsizce onu bir süzdüm. Kumral ve oldukça güzel bir kadındı. O da beni aynı şekilde süzdüğünde yüzünde heyecanlı bir gülümseme yerleştirdi ve "Hilal?" diye sordu. Kafamı  onaylar şekilde salladım ve "Bir an kardeşini sen sandım, az kalsın Yakubu dövecektim" dedim. Seda dediğime gülüp bana sarıldığında ilk şaşırsam da sonrasında bende sarıldım. İçten birine benziyordu ama bakacağız bakalım.


İçeriden "Kimmiş o Seda?" diye bir ses duyduğumda "Baban mı?" diye mırıldandım. Bana buruk bir gülümsemeyle bakıp kafasını salladığında "Hadi o zaman, bismillah diyelim!" dedim ve sese doğru ilerledim. Gözlerim koltukta oturmuş orta yaşlı çifti bulduğunda ilk iş olarak ikisini de süzdüm. Adam, hafif kırlaşmış saçlarıyla ve elinde ki kumandayı yasladığı göbeğiyle tam bir emekli profili çiziyordu. Kadın da elindeki çayla bana merakla bakıyordu, kadın en azından tatlı duruyordu ve Seda kesinlikle annesine benziyordu.


"Kızım? Arkadaşını mı davet etmiştin?" diyerek elindeki çayı bırakıp ayaklanan kadına baktım. Kadın bana doğru adımlarken bende iyi kız rolüne girip elimi uzattım ve "Merhaba efendim, ben Hilal. Sedanın görümcesiyim ama bence tanışınca arkadaşı da olurum" dedim. Kadın şaşkın bir şekilde bir bana ve Sedaya bakınca "Görümcesi mi?" diye konuya dalan adama baktım. Adam, eşine bakıp "Hasanın kardeşi mi vardı Kader?" diye sordu. Demek ki diğer talibin adı Hasandı. Adama bakıp "Hayır ben Yakubun yakınıyım. Bahsettiğiniz kişiyi tanımıyorum" dedim.


Adam birden hiddetle ayaklanıp "Ne diyor bu kız Kader!" diye çıkıştıktan sonra Sedaya dönüp "O çocuğun adı artık bu evde geçmeyecek demedim mi! Kalkmış yakınını çağırmışsın bir de!" diye bağırdı. Tamam, adam gerçekten de dövülesi bir tipmiş. Eşinin sakin olması için adını şimdi öğrendiğim Kader hanım adamın yanına geçip kısık kısık bir şeyler söyledi. Bende boğazımı temizleyip "Önce bir konuşsak mı acaba?" diye sordum. Kader hanım, bana mahcup bir gülümseme sunup eliyle koltuğu işaret edince, yanımda dikilen Sedayı kolundan tutup yanıma oturmasını sağladım.


Adam "Benim bu konu hakkında konuşacak bir şeyim yok! Askere kız vermem ben" diyerek direkt konuya girince bir bakıma sevindim ve "Çok büyük konuşmayın siz yine de" diyerek gülümsedim. Çok sabırlı biri değilim bey amca, sakin sakin konuşmak istiyorum burada insanı zıvanadan çıkartma lütfen! Kader hanım "Ne konuşacaksın kızım?" diyerek konuşmayı hızlandırmak istedi. Yanındaki eşi homurdanmaya başlamıştı ama o da onu dürtüp bana odaklanmaya çalışıyordu. Adamın zaten konuya anında girmesinden gaz alıp "Efendim, size karşı oldukça açık konuşacağım. Sohbet arasında duyduğum kadarıyla Sedayı başkasıyla evlendirmek istiyorsunuz?" dedim.


Adam, bana kafa sallayıp "Bu seni ilgilendirmez! Ayrıca seninle de sonra görüşeceğiz!" dedi ama son cümleyi Sedaya bakarak söylemişti ve bu bendeki sabrı zorlamaya başlamıştı. Bende sesimi biraz yükseltip "Kızınıza bu sebeple çıkışamazsınız beyefendi! O doğru olanı yapıp sevdiğine durumdan bahsetmiş, en mantıklı olanı yapmış!" dedim. Bir de kıza bağırıyor ya! Adam oturduğu yerden ayaklanınca istemsizce kolumu Sedanın önüne koyup onu hafifçe arkama çektim ve adama "Yavaş!" dedim.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%