Yeni Üyelik
53.
Bölüm

28. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Adam bana sinirle bakıp "Kızıma bir şey yapacak değilim!" diye çıkıştı ve salonda volta atmaya başladı. O zaman öyle ayaklanmasaydın! Allah allah ya. Seda "Baba lütfen yapma böyle, ben Yakubu seviyorum ve onunla olmak istiyorum. Hilalde seninle bunun için konuşmaya geldi" diyerek ağlamaya başlayınca, adam sabır çekip kalktığı yere geri oturdu. "Delirtecek bu kız beni! Kızım sana hayır dedim ben! Sevme! Onu sevme! Git Hasanı sev!" diye tekrar bağırınca bende minnacık kalan sabır kırıntıları hızlıca beni terk etmişti.


"Ya burada sakin sakin durayım diyorum ama siz beni çok zorluyorsunuz bey amca! Sizin bu asker düşmanlığınız nedir? Nedir bu askere kız vermem ayakları? Yakup, vatanına körü körüne bağlı, eli yüzü düzgün adam gibi adam! Siz daha ne istiyorsunuz acaba?!" diye yükseldim. Adam bana bakıp "Benim asker düşmanlığım falan yok! Ben kızımın üzülmesini istemiyorum!" diyerek bana aynı şekilde çıkıştı.


Bende onun gibi ayaklanıp "Üzülmesini istemiyorum diyorsunuz ama siz üzüyorsunuz! Hayır yani kızınız niye üzülsün? Yakup, Sedayı el üstünde tutar, bir elini soğuk sudan sıcak suya sokmaz, gül gibi bakar. Hayır, çapkın falan olduğunu düşündüğünüz için mi böyle düşünüyorsunuz diyeceğim ama yok, değil! Vallaha değil! Adam dağlarda geziyor sürekli, kimi görecek de çapkınlık yapacak, kurdu mu yılanı mı fareyi mi! Doğru düzgün bir neden söyleyin bana, siz Yakubu niye istemiyorsunuz?" dedim. Tutturmuş olmaz da olmaz, söyle hele bir nedenini!


Kader hanımı biraz güler gibi görmüştüm ama ona odaklanamadan "Bu adam asker, asker! Allah korusun ama yarın öbür gün şehit olursa benim kızım ne olacak?" diye daha sakince konuşan adama baktım. Hala adını öğrenememiştim ben bunun. Nedenini öğrendikten sonra bende daha sakin olup "Ya bakın bey amca, allah korusun tabi ama kızın onu göze alarak sevdi Yakubu. Yalan mı?" diyerek Sedaya döndüm. Ağlak bir ifadeyle bana bakıp "Evet" diye mırıldandı. Kolumla onu dürtüp biraz yaklaştım ve "Azıcık dik dur be kızım! Net ve yüksek sesle konuş!" diye fısıldadım. Bizim kadar onun netliği de önemliydi sonuçta. Sedadan uzaklaşıp adama döndüm ve "Bak gördün mü?" diye Sedayı işaret ettim.


"O bunu kabul etmişken ne sana bir laf etmek düşer ne de bir başkasına. He diyelim öyle bir şey oldu, yapman gerekeni yapıp kızının yanında dimdik duracaksın. Bir kolundan sen bir kolundan Kader hanım tutacak ve toparlanmasına yardımcı olacaksınız" diye de ekledim. Adam bana olumsuz anlamda kafa sallayıp "Anlamıyorsun sen beni" diye konuştu. Lan daha ne anlamam gerek acaba benim? Biraz sinirle "Ee anlat o zaman da ona göre konuşayım bey amca" dedim. Adam derin bir nefes çekip "Kızımın başına ya bir şey gelirse? Ya en ihtiyacı olduğu anda yanında olamazsa? Hadi diyelim evlendiler yarın öbür gün doğum yapacak bu kız, yanında durup kızımın elini tutamazsa?" diye konuşunca bu sefer diyecek bir şey bulamamıştım.


Belki de tek haklı olabileceği konu bu olabilirdi. Her zaman yanında olamazdı. İhtiyacı olduğunda yanında olamayabilirdi, çocuğunun doğumunda bile yanında olamayabilirdi. Adam "Ne oldu kızım sustun? Buna diyeceğin bir şey yok her halde. Ben sadece kızımı düşündüğüm için onu istemiyorum. Evlilik bir kişi değil iki kişi olmaktır. Her zorlukta beraber olmaktır ama benim kızım tek başına kalacak. O yüzden istemiyorum" diye konuşunca bu sefer yanımda oturan Seda ayaklanmış ve "Ben istiyorum!" diye çıkışmıştı. Bu çıkışı beklemediğim için merakla ona döndüm.


Seda, gözyaşlarını silip "Baba ben buradayken de Yakubu göremiyorum ama onun varlığını çok iyi bir şekilde hissediyorum. Burada da zorluklarla mücadele ettiğim anlar oluyor, bunaldığım, kendimden bile soğudum anlar oluyor. O zamanlarda beni iyi hissettiren, toparlayan kişi siz değil hep Yakup oldu ve bunu kilometrelerce uzaklıktan yaptı. Diyorsun ya hani kızımı yalnız bırakacak, tek bırakacak. O bunu asla yapmaz, belki bedenen yanımda olamayabilir ama her zaman varlığını hissettirip yanımda olur, güç verir!" diye bağırdı. Vay anasını be. Ufaktan ağlama hissi mi geldi bana ne. Helal lan Seda. Şu iş bi bitsin de sarılıp alnından öpeyim kızım.


Bakışlarımı çifte çevirirken elinde çikolata yiyen az önceki kızı gördüm. Aynen canım, ortalık yangın yeri sen çikolata ye. Kızı boşverip Kader hanıma baktığımda kızına dolu gözlerle bakıyordu, babası ise biraz şaşkın biraz da hüzünle bakıyordu. Adam tekrar "Kızım üzüleceksin" diye konuşunca Seda kafasını sallayıp "Ben kabul ediyorum baba. Yakupla olduğum süre boyunca her şeye kabulüm" dedi. Ortamdaki yükselen duygusallığı çekip almak adına boğazımı temizledim ve "Bey amca gel tamam de, yoksa kaçırıp gideceğiz kızı, yorma bizi hadi" dedim. Bu arada bu şaka falan değildi. eğer olmaz derse ikinci plan olarak Sedayı kaçıracaktık.


Adam bana dönüp "Yavaş gel istersen kızım, kim kimi kaçırıyor!" diye çıkıştı. Bende adama bakıp "Valla amcacım, az önce kendin bas bas bağırdın asker o diye. Nerede görülmüş bir askerin, sevdiğini başkasına yar ettiği. Sana saygısından dolayı kaçırmadı Sedayı bu zamana kadar. Yoksa onun için iki dakikalık şey, gelir hop diye alır gider" diyerek kafa salladım ve "Ayıptır söylemesi giydiğin donu bile altından alıp gider, ruhun duymaz. Bakma sevdiği kızın anası babasısınız diye bir şey yapmıyor. Yoksa ohoo çoktan almış gitmişti Sedayı" diye konuştum.


Kader hanım dolu gözlerine rağmen gülünce bence güldüm ama adam hala gülmüyordu. Nemrut adam. Kayınpederinden çok çekeceksin be Yakup, onu çok net anladım. Seda, babasına bakıp "Artık üzme beni baba lütfen" dedi. Adam yerinde huzursuzca kıpırdanmaya başlayınca çaktırmadan telefonumu çıkartıp Yakuba Çiçek çikolata ve yüzük al gel hemen! yazıp gönderdim. Kader hanım eşine bakıp kafasını salladı ve "Karşı çıkma artık Recep" dediğinde rahat bir nefes verdim. Sonunda adamın adını da öğrendim. Recep bey Kader hanıma bakıp fısıltı gibi çıkan sesiyle "İyi tamam" dedi.


Seda sevinçle bağırıp babasının boynuna sarılırken bende artık rahatça geriye yaslandım. Recep bey, Sedaya sarıldıktan sonra "Ama öyle hemen evlenmek yok" dedi ve aldığım rahat nefesi dertle vermemi sağladı. Kimsenin konuşmasına fırsat vermeden "Valla hemen değil zaten Recep amca, bir yarım saate sözü yaparız. Nişanı da bir haftaya desek, düğün bir iki ayı bulur" dedim. Hepsi bana şaşkınca bakmıştı, hatta çikolatasını yiyen kız bile. İlgisini çektik her halde.


Kader hanım "Ne?" diye sorunca ayağa kalktım ve cama adımlayıp dışarıya baktım. Bank boştu, o zaman kesin arayış içindeydiler. Kader hanıma bakıp "Çiçeği çikolatayı kapıp gelecekler birazdan" dediğimde Seda heyecanla "Ne?" diye sordu. Oun bu algılamada güçlük çeken hallerini heyecanına verip  gülümsedim ve "Kız, sözünü şimdi yapacağız diyorum yani" dedim. Recep amca ayaklanıp "Yok öyle bir şey!" diye çıkışınca ona dönüp "Hiç kusura bakma Recep amca, kızı almadan gitmiyoruz!" dedim. Boşuna mı geldim o kadar yolu ben!


Sedaya bakıp "Sana uyar mı?" diye sordum. Uymak zorunda canım benim, o yüzden hiç reddetme. Seda ağzı kulaklarında kafa salladığında "Evet. Evet uygun" diye onay verdi. Recep amca "Seda!" diye onu uyardığında da Seda "Ben o zaman hazırlanayım" diyerek kimseyi takmayıp bir yere doğru hızlı hızlı yürüdü. Kader hanım da ayaklanıp "Eee ben hiç hazırlık yapmadım!" diye bağırdı ve o da bir yere doğru koşturdu. Ben de Sedanın gittiği yere doğru "Seda kendine bir çantada ayarla" diye bağırdım. Recep bey bana sorgulayan şekilde bakıp "O niyeymiş?" diye sorduğunda "İyi bir adamsın Recep amca ama henüz sana güvenemiyorum, o yüzden Sedayı da alıp gideceğim" dedim.


Yalan değildi, ya biz gittikten sonra farklı şeyler olursa. Riske girmeye yoktu. Recep amca ayaklanıp karşıma dikildiğinde "Asla aynı evde kalamazlar!" diye çıkıştı. Ee tabi ki de. Alpayı çardaklarda yatırırdım sorun olmaz. "O kadar da değil Recep amca. Seda benimle kalır nikaha kadar. Hatta sözüm olsun sana, Seda o güne kadar bana emanet. Yaklaştırmam Yakuba" dedim. Recep amca, geri çekilip beni ufak bir süzdükten sonra bir şey demeden koltuğa doğru ilerledi.


Bende koltukta oturup beklerken kapının çalmasıyla ayaklandım. Görünürde kimse yoktu ne yapayım yani. Kapıyı açtığımda suratıma dayatılan çiçek yüzünden geri çekildim ve kapıdaki kalabalığa baktım. Çiçeğin yanında gördüğüm Polatla şaşkınca ona baktım. Gerçekten de gelmiş miydi? Ben ona kitlenmiş bir şekilde bakarken o da aynı şekilde bakıyordu. Sakalları bir minik uzamıştı ama çok değildi. Güzeldi, yakışmıştı. "Bölüyorum ama acaba konumuza mı dönsek?" Diye heyecanla konuşan Yakuba döndüm.


Hala uzattığı çiçeği elimle aşağıya doğru indirip "Önce sen bi sakin mi olsan acaba?" Dedim. Çiçeği indirdikten sonra "Ne oldu? Kabul etti mi? Çiçek çikolata dedin diye aldım geldim ama ne yapıcaz şimdi? Kaçırmıyoruz mu?" Diye hızlı hızlı konuştuğunda onun bu sapşal haline gülüp kapıyı arkamdan biraz kapatarak dışarıya çıktım.


Bana bakan meraklı gözlere "Bakın şimdi, ben konuştum ettim adamı da ikna ettim. Yalnız Yakup, adam ağzından girip münasip bir taraflarından çıkabilecek düzeyde, her lafına hazır ol ve sakince cevap ver. Sonra da şey, heh, dedim biz kızı alıp gidicez nişanı falan orada yaparız, sözü şimdi yapalım diye" dedim ve Yakuba baktım. Yakup, gözleri ışıl ışıl bana bakınca "Vallaha mı Hilal! Hemen şimdi mi sözleniyoruz?" Diye sordu. Tamam sevindiğine göre onun içinde problem yoktu.


Kafamı sallayıp "Evet evet. Yüzük aldın dimi?" Diye sordum. Arka taraftan uzatılan elin sahibine bakıp "Yüzükler burada" diyen Akınla karşılaştım. Emir de Akının kolunun yanından kafasını uzatıp "Burada ne kadar az kuyumcu varmış Hilal ya. Allahtan  kapatmadan birine yetişebildik" diye durum bilgilendirmesi yaptığında "Olacak o kadar Emir de, Yakup ailene ne diyeceğiz ben onu düşünemedim o sırada. Hasan falan denilince pat diye dedim söz yapıyoruz?" Diye Yakuba mahcupça baktım.


Yakup sorun değil bakımından kafasını sallayıp "Onlarla konuştum ben yüzükleri ayarlarken. Birazdan gelirler" diye konuştuğunda asansörün kapısı ittirildi ama kapıya yaslanmış Faruk yüzünden açılamamıştı. Faruk hemen kapıdan çekilip kapıyı açtığında güler yüzle karşısındaki kişelere sarılmıştı ama ben önümdeki sırıklar yüzünden onları görememiştim.


Tuttuğum kapı kolu çekilmeye başlandığında bizimkilere arkamı dönüp içeriye kafamı uzattım. Çikolata yiyen kız bana bakıyordu. "Şey, babam kim geldi falan diye sordu da" diyince "Dünürleri gelmiş de, zile basınca da ablanı yolla kapıyı açsın" dedim ve kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde sıraya girmeye çalışan kalabalığı gördüm. Birden önümde beliren çiftle de arkamdaki kapıya yaslandım ve gülümsedim. Kadın bana bakıp "Seda?" Diye gülümsediğinde biri tarafından kolumdan hızla çekildim. Yapıştığım vücut yabancı gelmezken "O Seda değil Şükran teyze! Seda içeride" diyen Polatla kafamı kaldırıp ona daha yakından baktım.


Akın "Hadi basın artık zile" diyince bakışlarımı Polattan çektim. Kapıya odaklanayım derken sırtımda hissettiğim elle tekrar ona bakarken bendeki bakışları yaklaştı ve "Kim bilir yine nasıl hallettin" diyerek güldü. Bende ona gülümseyip "Biz buna Hilal etkisi diyoruz Polat" diyerek omuz silktim. Bana bir minik daha yaklaştığında yine o lanet koku burnuma doldu. Sanırım ilk işim şu losyonu sormak olacaktı, nane desem değil deniz desem o da değil! "O etkiye kapılan zaten bir daha kendine gelemiyor" diye fısıldadığında ona avel avel baktığıma emindim. Beklenmedik iltifatlar bünyemde iyi bir etki bırakmıyordu.


Sonunda ona gülümseyip önüme döndüğümde Sedanın kapıyı açtığını gördüm. Hepimiz sırayla içeriye girdiğimizde sanki ilk defa geliyormuşum gibi bir havaya büründüm. Herkese göz gezdirdiğimde Emirin mariolu çoraplarını gördüm ve kendimi gülmemek için tuttum. Tabi çocuk ne bilsin birden ciddili bir ortam oluşacağını. Allahtan ben perili çoraplarımı giymemiştim. Yakubun babası boğazını temizleyip bir sohbet başlattığında yanımdaki Alpayın bakışlarına döndüm.


Ona "Hayırdır aslanım?" Diye göz kırptığımda, Alpy diğer yanımdaki Polata bakıp "Asıl sen hayırdır?" Dedi. Hee tabi bu da haklı. Çocuk daha hazmedemeden pat diye Polat çıkmıştı karşısına. Ona yaklaşıp "Bunu sonra konuşuyoruz be Alpay. Ayrıca düzgün baksana adama, dövecek gibi bakıyorsun" diye fısıldadım. Ki dövmek istesede de dövemezdi ya orası ayrı. Sohbet muhabbet devam ettikten sonra isteme de gerçekleşti ve sonuç olarak Sedayla birlikte Şırnağa dönüyorduk.


Uçakta yerlerimizi aldığımızda Sedayı camın kenarına oturttum çünkü Recep amcaya sözüm vardı! Yakubu da bizden uzak kısma ittirdim. Diğer yanıma da Polat geliyordu ki Alpay hemen oturdu. Ben ona son derece anlamlı bakışlar atarken Polatın "Bakar mısınız? Bu beyefendi benim yerime oturmuş, uyarırsanız sevinirim" dediğini duydum. Kahkahamı içimde tutma zahmetine girmedim ve Alpaya bakarak doya doya güldüm. Hostes, Alpayı uyarıp kalkmasını istediğinde, Alpayda az önce ona attığım bakışları bana iade ederek yanımdan gitmişti.


Yanımdaki Seda elini sürekli evirip çevirip parmağına baktığından dolayı ondan sıkılıp Polata doğru döndüm. Telefonuyla birine bir şeyler  yazdıktan sonra bana döndüğünde "Annenlere vakit ayıramadın, gelmeseydin keşke Polat" dedim. Ufak bir cıkladıktan sonra "Onlarda zaten Şırnağa geleceklermiş, o yüzden orada vakit geçirmek istemedim. Hem biletleri yanacaktı yoksa" dediğinde anlamadığım için boş boş baktım. 


"Teyzemi hatırlıyorsun dimi?" Diye sorduğunda kafamı olumlu anlamda salladım. "O zaten Şırnakta  yaşadığı için annemler arada ziyarete geliyorlardı. Yine öyle yapacaklarmış ama ben gidince işler karıştı. Bende dedim siz gidin teyzeme benim işim var orada buluşuruz. Şimdi de Oğuz yazdı, teyzeme geçmişler onu dedi" dedi. Hıılayıp onu onayladığımda bu sefer ben konuşmadan "Sen nasılsın bakalım?" Diye sordu. Sedaya hafifçe kıçımı dönüp Polata odaklandım ve "Yiyeceğim yemeğe göre cevap versem daha iyi olur" diyerek gülümsedim.


O da hafifçe bana dönüp "Yiyeceğiz yani?" Diye sorduğunda kafamı salladım. Tabiki de yiyeceğiz! "Yani istersen" diye eklediğimde "İsterim tabikide. Teklif eden bendim biliyorsun ki. O zaman askeriyeye gitmeden yiyelim sana da uyarsa" diye sordu. Uygun yavrum uygun. "Olurr. Nereye gidiyoruz peki?" Diye sordum. Kafasını bana doğru eğip "Onu bulamadım. Adam akıllı bir mekan yok" dediğinde "Daha önce gittiğimiz yere gidelim?" Diye fikir sundum. O gittiğimiz yerin kebabı baya güzeldi.


Kaşları yavaşça havalanırken "Kebapçıya?" Diye sordu. Onu onaylayıp "Evet kebapçıya. Ne yiyeceğimiz önemli değil zaten, konuşacaklarımız önemli. Öyle değil mi?" Dedim. Bence öyleydi. Ha kebap ha portakallı ördek yani. Karşımdaki kişi benim için daha önemlidir.


Gözleri beni yine etkisi altına alırken "Sen nasıl istersen öyle olsun" dedi. Dedi ama nasıl dedi, sanki böyle içime içime fısıldamış gibiydi. Bakışlarının yoğunluğundan gaza gelip başımı omzuna koyduğumda, uçakta Alpayın çıkan akciğerinin sesi duyuldu. O öksürüğün başka bir anlamı olamazdı çünkü! Kafamı kaldırıp tam ona laf atacaktım ki Polat buna izin vermeyip başımı omzuna iyice yerleştirdi. Bende hemen kurulurken omzunun yumuşak olmadığını farkettim ama genel olarak rahattı, mis gibi uyunurdu.


....................................................................................


Uçağın inerken sarsılmasıyla Hilal gözlerini açıp kolunu sarmaladığı Polata baktı. Polatta kafasını, Hilalin kafasından kaldırıp hızlı bir şekilde ayıldığında yayıldığı koltukta dikleşti. Seda, yanında yeni uyanan çifte bakıp gülümserken "Hilal, geldik artık uyansan iyi olur" dedi. Hilal, Sedaya kafasını sallayıp Polata döndü ve "Günaydın" diyerek gülümsedi. Polatta yeni uyanmış olan Hilale gülümserken "Günaydın" demişti. Hepsi uçaktan indikten sonra, onları karşılamaya gelen Safa, karşısında Sedayı görünce "Oha!" Diye bağırmıştı.


Safa, arkadaşlarına yaklaşıp "Lan alt tarafı konuşacaktınız, bensiz kız mı kaçırdınız?" Diye tripli bir şekilde konuştu. Cananla vakit geçirmek için onlara eşlik etmemişti ama bu kadarını beklemiyordu. Faruk, Safaya bakıp "Oğlum neler kaçırdın bir bilsen. Yakup sözlendi bile. Yakında da düğünümüz var" diye güldüğünde Yakup yüzüklü elini kaldırıp Safaya el salladı. Yakup tam Sedanın elini tutacaktı ki "Hoop! Çek bakalım o eli kolu Yakupcum. Recep bey amcaya söz verdim, yaklaşmak yok" diye aralarına giren Hilale baktı.


Hilal, ona bakan Yakubu umursamayıp "Alpay! Hadi eve gidelim sonra önemli bir işim var" dedi ve Polata bakıp "Önce bir duş falan alayım hazırlanayım öyle çıkalım?" Dediğinde Polat onu onaylayıp "Tamam. Zaten bende üstümü değiştireceğim" dedi. Alpay, Hilal ve Seda geldikleri arabaya yerleştikten sonra  askeriyeye doğru gitmeye başladılar.


Safa, Yakuba sarılıp tebrik ettikten sonra "Ben dedim size hallolacak diye. Bak oldu işte" diye sevincini dile getirdi. Faruk öne atılıp "Hilal olmasa yapamazdık varya" dediğinde Emir hemen "Abi kız bir girdi yarım saat sürdü sürmedi tak mesaj attı! Çiçeği çikolatayı kap gel diye" diyerek Hilali övdü. Akın da "Harbiden he. Oğlum varya çiçeği az kalsın mezarlıktan toplayacaktık, çoğu yer kapatmaya başlamıştı" diye yaşadıklarından bahsetti. Yakup, Akını onaylayıp "Cidden. Bizim oradaki mekanlar bazen erken kapatıyordu, şansımıza bana denk geldi" diyerek o an yaşadığı paniği tekrar hissetti.


Safa hepsini onaylayıp "Abi aşk meşk işlerinde çareyi Hilalde bulacaksın. Kız olaya dahil olunca bir bakmışsın mutlu mesut bir ilişkin var. Bak, söz işini bile halletmiş. Acaba ben Hilalle tekrar bir görüşsem mi ki? Bizde sözleniriz" diyerek arkadaşlarından onay bekledi. Faruk, Yakubun omzunu sıkıp "Artık bir şekilde ödersin borcunu" dediğinde Emir "Abi, Safa komutanımın sevgililik işi için dört tepsi börek gitti. Senin söze kim bilir kaç tepsi gider" diye güldüğünde, onun dedikleri hepsini güldürmüştü.


Alpay, askeriyeye giriş yaptığında Seda mahcup bir ifadeyle "Hilal, ben bir otelde mi kalsam? Alpayı evden göndermene gerek yoktu" diye konuştuğunda Alpay "Sorun yok Seda, zaten ikizime bayıldığım söylenemez. Asıl allah sana sabır versin" diye güldüğünde Seda mahcupluğundan sıyrılıp gülmüştü. Arabadan inip eve doğru ilerlerken Hilal bahçede abisinin arabasını görünce elinde olmadan panikledi. Yine ne oldu acaba diye düşünürken abisinin arabasına doğru ilerledi.


Arabanın kapısı açılıp abisi aşağı indiğinde Safanın arabasıda görülmüştü. O kadar kişi o arabaya nasıl sığdı diye düşünürken Barış "Hilal, hoşgeldin abicim" dedi ve kardeşine sevgiyle sarıldı. Hilalde aynı şekilde sarıldığında "Abi bu saatte bir sorun yok değil mi?" Diye sordu. "Hilal geldiniz mi sonunda annecim?" Diye duyduğu sese döndüğünde de  annesini gördü. Ona "Evet anne döndük" dedi ve yanındaki Aydın beyi ve Demire gülümsedi. Onları da biraz özlemişti. Dışarıda çardak sefası mı yapıyorlardı?


Barış gülümseyerek "Bir sorun yok, sana sürprizim var" dediğinde Hilal rahatlayıp abisinin koluna vurdu "Ödüm koptu bir şey oldu diye!". Aydın bey  "Bu kız kim Alpay?" Diye sorduğunda Hilal, Sedadan bahsedildiğini anlamıştı. Yakup, Aydın beyi "Sözlüm komutanım" diye yanıtladı ve onun yanına ilerlemeye başladığında Hilal yine "Ya Yakup! Uzak dur!" Diye çıkıştığı için eski yerine geri döndü. Babası ve Yakuplar konuşmaya başladığında Hilal, abisine odaklandı. En son sürpriz demişti.


Barış eliyle arabayı işaret ettiğinde "Misafirin var küçük hanım" diye güldüğünde Hilal merakla arabaya baktı. Sevdiği kişilerin sayısı bir hayli azalmışken misafirin kim olacağını düşünüyordu. Arabanın kapısı açılıp içinden çıkan kişiyi gören  Hilal, şaşkınca bir ona bir de abisine baktı. Arabadan inen kişi Hilale yaklaştığında "En azından bir sarılma bekliyordum" diyerek omuz silkti ve yeni öğrendiği bilgiye dayanarak Aysun hanımlara dönüp "Merhaba efendim. Ben Talha, Hilalin arkadaşıyım" diyerek kendini tanıyıp elini uzattı. Aysun hanım duyduğu isimle hemen çocuğun elini tutup "Bende Aysun, memnun oldum oğlum" dedi ve kızına dönüp "Hilal, bu Talha hani şu eski sevgilin olan Talha mı kızım?" Diye fısıldadı ama bunu oradaki herkes duymuştu.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%