Yeni Üyelik
55.
Bölüm

29. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Hafiften sıcak basmaya başlayınca bende diğer ayranıma yöneldim ve onu kafama diktim ve "Allahtan konuşamıyormuşsun yani Polat. Her halde konuşsan şuraya düşüp bayılırım" dedim. Dediğimle birlikte bana sesli bir gülüş bahşettiğinde bende ona katıldım. Yanımızda birinin durmasıyla kafamı çevirip dikilen garsona baktım ama bana değilde Polata bakıyordu. Garson yüzündeki gülümsemeyle "Abi, Yusuf abi ayran getireyim mi diye sormamı istedi" dediğinde Polat arkamda bir yere bakıp gülerek kafasını salladı. Yangınımız bu kadar belliydi o zamansa. Garson yanımızdan giderken ona seslenip "Sen bize küçük bir sürahide koyup getir en iyisi, çok yorulacak gibisin çünkü" dediğimde bana gülümseyip "Olmuş bil yenge" dedi ve uzaklaştı.


Polata dönüp bir süre bakıştığımızda "O zaman artık birlikteyiz?" Diye tek kaşını kaldırdı. Bence öyleyiz. Ona "Evet. Artık birlikteyiz" diyerek kafa salladım ve bakışlarımı masada gezdirdim. Niyeyse gereksiz bir utanç sardı beni ama ikimizinde yüzünde oluşan gülümsenin ışıl ışıl olduğuna emindim. Garson ayranımızı bırakıp gittiğinde Polat bardaklarımızı doldurmuştu. Polat "Hilal, yüzün düşüp durmasın güzelim" diye konuştuğunda ona şaşkınlıkla baktım. İyi de bir şey yapmadım ki ben. Bakışlarımdan anlamış olacak ki "Elinle bir şey yapamadığında yüzün hep düşüyor. Yapma bunu güzelim, iki ay kaldı" dediğinde istemsizce elime baktım.


Yüzümün düştüğünün farkında değildim ama moralimi bozduğu su götürmez bir gerçekti. Omuz silkip "Elimde değil Polat. Haftalardır alışmaya çalışıyorum ama pek başarılı olduğum söylenemez" dedim. Sol elim olsa belki bu kadar etki bırakmazdı ama sağ elim oluşu beni daha da zorluyordu. Sağlak bir insandım ve bütün hayatımı etkiliyordu. Mesleğime yarattığı etkisen bahsetmiyorum bile. İçimde ki öfke yine şahlandığında Eylüle sevgi sözcüklerimi yollamayı ihmal etmedim.


Polat, tabağımda kalan diğer kebabı da lavaşa sarıp uzatırken "Ben biraz baktım da, şu alçı çıktıktan sonra elektroterapi diye bir şey varmış onu yaparsak bir ihtimal elin eskisi gibi olabilirmiş" dedi ve beni tekrar etkiledi. Benim için araştırma mı yapmıştı? Bunun ne kadar etkileyici olduğundan haberi var mıydı acaba! "Evet, öyle bir şey var ama işe yaraması imkansız gibi bir şey. Bunları konuşmayalım şimdi Polatım, zaten alçıdan sonra tedavi görücem ve ona göre bakıcam gerisine" dediğimde beni onayladı ve "Şimdi ne yapmaya karar verdin peki güzelim? Hastanede olucam diyordun en son?" Diye sordu.


"Evet, Özgür en son odamı hazırlıyordu. Acilde yeşil kısım oluyor ya, hani ayakta tedavi gibi olan kısım, orada olacağım. Bazı müdahalelerde sorun yaşayabilirim diye oraya geçmem daha doğru olur dedi ki haklı" diyerek Özgürün dediklerini söyledim. Polat kafa sallayıp gülümsedi ve "İyi düşünmüş. Ne zaman başlayacaksın peki?" Diye sordu. Kısmetse haftaya başlıyordum. "Boş durmaktan kafayı yeme raddesine gelince dayanamadım, Özgürle konuştum. Normalde alçı çıkana kadar bekletmek istiyordu ama ikna ettim ve haftaya iş başı yapıyorum" diyerek gülümsedim ve yediğim yemeğin de verdiği mutlulukla arkama yaslandım.


Hep beni konuştuğumuzu farkedip "Sen ne yaptın köyde Polatım?" Diye sordum ve "Hep ben hep ben olmaz, anlat bakalım" diyerek gülümsedim. Polatla bir saati aşkın konuştuğumuzda belkide haftalardır ilk defa rahat ve huzurlu hissettiğim saatleri geçiriyordum. Önce ailesinden ve onu çıldırtan kardeşinden bahsetti sonra da harp okulundaki bazı anılarını anlattı. Tabi karşılıklı ayranlarımızı da yudumlamayı unutmuyorduk. Lokantada sadece biz kalmıştık ama pekte umurumuzda değil gibiydi. Bardağımı gülerek masaya koyduğumda "Desene senin babaanne de tam kafa kadın" dedim. Polatta bana eşlik edip "O ve bastonu oldukça kafacıdır" diye güldü.


Garson yanımıza geldiğinde "Abi ayranları tazeleyeyim mi?" Diye sordu. Bana dönen Polata olumsuz anlamda kafa salladığımda "Yok aslanım kalkarız artık sağol" dedi. İzin günündeydi ama bir türlü dinlenememişti o yüzden artık eve geçsek iyi olurdu. Bende garsona bakıp "Ellerinize sağlık tekrardan. Adanada yediğimden daha lezzetli" dedim. Harbiden de öyleydi, bu lezzet bir başkaydı. Polatla ufak hesap atışmamızdan sonra galip gelen o olmuştu ve bir dahaki yemeği benim ısmarlama sözünü almıştım. Arabaya doğru ilerlerken eli yine belimdeydi ve ilk girişimize kıyasla daha yakındık. Yani şu an ona yaslanmamdan bahsediyorum.


Arabaya geldiğimizde kapıya yine ve yeniden sağ elimle yöneliyordum ki benden önce davranıp kapımı açmıştı. Bir de kibardı, nasıl yenirdi. Bakışlarımı ona çevirip teşekkür ettiğimde "Gerekirse sağ elin olurum Hilal, yeter ki düşürme şu yüzünü" dedi ve yanağıma düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Elini çekmek yerine yanağıma koyup minik minik okşamıştı. Sol elim yüzümdeki elini tuttu ve onun ellerimizi kenetleyip aşağı indirmesine izin verdim.


Yoğun bakan gözlerine bakarken "Beni bu laflara alıştırırsan sana çok çektiririm yalnız" diyerek gülümsedim. İşin duygusal kısmından kaçmak için söylemiştim ve Polat bunu anlayıp bana gülerek ayak uydurmuştu. "Bu eli artık tuttuğuma göre, istersen topla tüfekle gel yine de gıkım çıkmaz güzelim" demişti. İşte tam şu an öpsem ne olurdu ki? Yapışsam ya pat diye. "İyi geceler çocuklar" diye yanımızdan geçen Yunus amcayla birbirimizden biraz uzaklaştık ve Polatla aynı anda "İyi geceler" dedik. Güzel mi güzel anımızı bölen Yunus amcayı kara listeme ekledikten sonra da arabaya geçtik ve askeriyeye doğru gitmeye başladık.


Biz sohbetimize kaldığımız yerden devam ederken gelen mesajla telefonuma baktım. Abim evde olup olmadığımı soruyordu, ona daha gitmediğimi yazdıktan sonra Polata baktım. O da bana bakıp yola döndüğünde "Polat beni bir arka sokakta bırakır mısın?" Diye sordum. Sedayı evde yalnız bırakmamak annem onunla kalıyordu ve bu saate kadar beni beklediği için eve geçmemiş olmalıydı. Babam da annemin bende olduğunu düşündüğü için kesinlikle şu an camda benim askeriyeye girmemi bekliyordur. Polatla olan ilişkimi öğrenmesi benim için bir şey değildi ama Polat için sıkıntı olabilirdi. Malum kendileri pek sakin bir baba değildi!


Polat bana döndüğünde kaşları son derece çatık bir halde "O niye?" Diye sorduğunda "Babam camda beni bekliyor olabilir, seni görür yani" diye açıklama yaptım. Hızını biraz düşürürken "Güzelim, ilişkimizi saklamak mı istiyorsun?" Diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp "Hayır istemiyorum tabiki Polat sadece senin için sıkıntı oluşturmasın diye dedim" diye mırıldandım. Dediğimden sonra hızını eski haline getirip askeriyenin önüne geldiğimizde "Senin için sorun yoksa benim için de yok" dedi. Kapıdaki asker Polatı görür görmez kapıyı açmıştı ve içeriye girdik. Arabayı son derece profesyonel bir şekilde park ettikten sonra da arabadan indik ve lojmanlara ilerlemeye başladık.


Babamların camına doğru baktığımda şaşırtıcı bir şekilde kimseyi görmedim, normalde tülün arkasından bile olsa babamı bakarken yakalardım. "Siz hala aranızı düzeltmediniz mi Hilal?" Diye gelen soruyla yanımdaki Polata döndüm. Bu sorunun cevabını bende bilmediğim için "Hiç bir fikrim yok. Aramızda aşamadığımız bir duvar var gibi geliyor. Bazen o kadar iyi oluyoruz ki sanırsın filmlerdeki o imrenilen baba kızı biziz. Ama bazen de bir bakıyorsun neredeyse kanlı bıçaklı diyebileceğin düzeydeyiz" diye babamla aramızdaki durumu bildirdim.


Aslında şu kaçırılma durumları olmadan önce oldukça iyiye giden bir ilişkimiz vardı ki buna Demir de dahildi. Elim işin içine girince aramıza garip bir soğukluk ördüler. Kendilerini suçladıklarının farkındayım ama öyle olmadığını defalarca kez onlara söylediğim için artık çabalamıyordum, çünkü yorulmuştum. Onlar nasıl davranırsa öyle yaklaşmaya devam edecektim. Bizim bloğun önüne gelince giriş kapısının önünde durdum ve bir basamak yukarı çıkıp ona doğru döndüm. Gözleri yüzümü taradıktan sonra "Seni sevdiklerini biliyorsun" dedi, bende kafamı sallayıp onu onayladım. Beni sevdiklerini tabiki de biliyordum ama bu onları yanımda da istediğim gerçeğini değiştirmiyordu.


"Biliyorum ama ben bencil bir insanım, yanımda da görmek istiyorum" dediğimde gülümsemişti. Bütün akşam kendimi tutmuştum ama artık tutmayıp elimi kaldırdım ve yanağına koyduğumda hafif çıkmaya başlayan sakallarını hissettim. Minik minik sevmeye başlarken "Sevdiğim şeyleri yanımda görmek isterim" dedim ve bana bakan gözlerine baktım. Polat bana bir adım yaklaşırken belimdeki ellerini yeni hissetmiştim. "Bu dediğinden beni de yanında istediğini mi çıkarmalıyım?" Diye sorduğunda alçılı elimi de omzuna atıp ona biraz daha yaklaştım ve değmeye başlayan burunlarımıza odaklanmamayı seçip gözlerine bakarken "Hıhı, en çok seni isterim" diye fısıldadım.


Lütfen o asker kulakları kalbimin güm güm sesini duymuyor olsun. Burnu, burnumdan yanağıma doğru kaydığında "Hilal, sınama beni güzelim. Kaybederim" diye fısıldadı. 'Zaten onu istiyorum' diye bağırma isteğimi dizginlemeyi başardım ve burnumun dibindeki losyonun kaynağını kokladım. En sonunda da uzun bir öpücük bıraktıktan sonra "Bu kullandığın losyonu bana versen iyi edersin" diyerek geri çekildim. Zaten kulağımın yanında olan dudaklarından tatlı bir gülüş çıktığında "O olmaz işte güzelim. Sonra bu öpüşleri özletirsin falan" diyerek o da geri çekildi.


Bende gülüp ona baktım ve biraz nazlanarak "Sen böyle nazlandıkça yapabilirim bak, haklılık payın var" dedim. Açtığımız boşluğu beni kendine doğru çekerek kapatınca bu hareketi beklemediğim için ona yapışmış bulundum. Yüzüme yüzüme de "Nazlanmıyorum ben, sadece arkamdakilerin gitmesini bekliyorum" diyince bir kaç saniye sadece gözlerine bakabildim. Beynim şu anda sadece yüzündeki bütün ayrıntıyı kodlamak için izlememi istiyor gibiydi. Dediğini sonra idrak edip kafamı yana eğdim ve çalıların arasındaki üç tane gülen suratla karşılaştım. Gelen flaşla beraberde gözlerimi kapatıp, kafamı tekrar Polatın karşısına getirdim. "Birinden net eminim, Faruk. Ama diğerlerini bilemedim" diyerek güldüm.


Polat da kafasını sallayıp gülümsemişti ama gülümsemesi pek mutlu bir gülümseme gibi değildi, sanki sinirini yansıtma şekli gibi bir şeydi. "Diğerleri Emir ve Alpay" dediğinde bunu nasıl anladığı kısmını geçip "Alpay mı?" Diye sordum ve kafamı tekrar eğip çalıların arasındakilere baktım. Harbiden de Alpaydı. Yine geri yerime döndüğümde bizi izleyenleri pek takmayıp "Bence onlar gitmeyecek" dedim ve dudaklarına hızlı bir öpücük bırakıp hemen apartmana girdim. Tepemdeki ışık yandığından dolayı büyük ihtimalle Polat beni görecekti ama yaptığım şeyin yarattığı heyecanla merdivenleri koşarak çıktım.


....................................................................................


Polat, kolları arasında onu öpüp kaçan Hilalin arkasından bir kaç saniye bakakalmıştı. Hilali arkasındakiler yüzünden öpememişti ama Hilal bunu pek umursamamıştı ve Polatın şaşıp kalmasını sağlamıştı. Merdivenlerdeki koşan karartıyla derin bir nefes aldı ve yüzündeki aptal gülümsemeyi noktalamış oldu. Bir kaç kere de öksürüp kendini toparladıktan sonra az önce yaşanan şeylerden ötürü ne kadar mutlu olsada sinirle arkasını döndü ve yaşanabilecek olayın katillerine baktı. Çalıların arasındaki üç kafa kendini geri çekip yüzlerini saklarken Polat, adımlarını çoktan onlara yönlendirmişti.


İlk çıkan kişi Alpay olmuştu ve çıktığı gibi de "Ben dokunulmazım Polat" diyerek Polatın yanından hızlıca yürüyüp geçmişti. Alpay, Hilalin ikiziydi ve kendini dokunulmaz ilan etmişti. En azından kendi çağında. Polat, giden Alpaya bakarken çalıların arkasındaki ikili de oradan çıkmış ve koşarak karargaha ilerlemeye başlamışlardı. Polat koşan ikilinin arkasından "Alıştırma olsun tabi koşun bakalım!" Diye homurdandı ve şimdilik giden ikiliyi boş verip içindeki mutlulukla karargaha doğru adımladı. Nasıl olsa onlardan elbet hesap sorardı, şimdi içindeki mutluluğu yaşayabilirdi.


Yavuz bey, Bülentin önündeki resme bakarken Aydın bey düşüncelerini tartıyordu. Bülent "Komutanım, Hilale söylememiz doğru olur bence" diyerek fikrini sunup, karşısındaki komutanlarına baktı. Onun şansına da hep ucu Hilale dokunan istihbaratlar denk geliyordu. Bunları bildirirken yaşadığı gerginlik yüzünden ömründen saatler eksildiğine emindi ama elinden bir şey gelmiyordu, görevi buydu. Yavuz bey, önündeki fotoğrafları sinirle abisinin önüne atarken "Bu şerefsizi gebertmemiz lazımdı!" Dedi. Aydın bey önündeki Şiyarın resmine bakarken kardeşiyle aynı görüşteydi. O zaman ellerinden kaçmayı başarmıştı ama bu sefer buna izin vermek gibi bir niyeti yoktu. Tıpkı teslim etmek gibi niyeti olmadığı gibi.


Bülent gergin bir nefes daha alırken "Komutanım, daha bitmedi" diyerek elindeki diğer dosyayı yavaşça komutanlarının önlerine bıraktı. Aydın bey dosyayı açıp okuduğunda, sinirle Bülente döndü ve "Bu ne Bülent!" Diye bağırdı. Yavuz bey, abisinin elindeki dosyayı çekip alırken okuduğu kağıt onu da sinirlendirmişti. Bülent, bakışlarını yere indirip "Komutanım, Şiyar en son Barselonada tutuklanmış, sonrasında da nasıl yaptığını bulamadığım bir şekilde kaçmayı başardığı için İspanyada onun peşinde. Silahlı Kuvvetleri de Şiyarın yakalanması için emir çıkarmış. Şimdi burada görüldüğü için de bana bildirilen bilgiyi söyledim" diyerek kağıdı açıkladı. İstihbaratın ona verdiği bilgiye göre İspanyadan görevli askerler Şiyarı almak için buraya gelecekti. Orada da suça karışması işleri biraz karıştırmıştı çünkü artık onlarda Şiyarı istiyordu.


Aydın bey dilini tutamayıp küfürlerini sıralarken Bülent, komutanları ondan uzaklaştığı için rahatça nefes almaya başlamıştı. Yavuz bey de ayaklanıp "Şimdi bu siktiğimin şerefsizini bizden alacaklar mı?" Diye yükseldiğinde Aydın bey "Bulurlarsa alırlar" diye mırıldandı ve Bülenti odadan gönderdi. Yavuz, abisine bakıp "Ne düşünüyorsun abi?" Diye sorduğunda Aydın bey "O şerefsizi alıp götürmelerine izin vermemem Yavuz. Artık Hilal konusunda riske girmek gibi bir seçeneğim yok. Aysuna bir süre buralarda olmayacağımı söylersin ama konuşmayı çok uzatma çünkü anlar. Hilale de göz kulak olmayı unutma, şu sıra başını belaya sokmadı her an bir şey yapabilir" dedikten sonra odadan çıkıp teçhizat odasına ilerledi. Yılların birikmişliğinden kurtulması gerekiyordu.


Yavuz bey, abisinin ne yapacağını tahmin ettiği için burada kalıp onun eksikliğini tamamlamak durumunda kalıyordu. Bir kaç dakikadan sonra Aydın bey hazır bir şekilde odadan çıktığında kimseye görünmeden askeriyeden çıkıp yıllar önce yaptığı gibi dağlara doğru adımladı. Yavuz bey abisinin çıktığını duyduktan sonra ona duasını okuyup yengesinin evine doğru adımladı. Şimdilik en zor kısım ona kalmıştı. Bloklara ulaştığında tam içeri girecekti ki arkasından "Yavuz, bu saatte ne diye dışarıdasın sen? Aydın nerede? Bak eğer o çocuğu araştıracak dersen vallahi eve sokmam artık sizi!" Diye çıkışan yengesine döndü.


&&&


Devamı Part 3 te…


Loading...
0%