Yeni Üyelik
56.
Bölüm

29. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

Aysun hanım ona dönen Yavuzun yüzüne bakınca üstündeki tatlı sinir yerini endişeye bırakmıştı. Ona doğru adımlayıp "Ne oldu Yavuz?" Diye sorduğunda Yavuz bey "Yenge, abimin biraz işi var. Bir süre buralarda olmayacak, bir şey olursa ben buradayım. Hadi sana hayırlı geceler yenge" diyerek içeri girdi ve kendi katlarına doğru adımlamaya başladı. Aysun hanım, yine bir şeyler döndüğünü anlamıştı ve içinden eşine dualarını yollamaya başlamıştı. Böyle durumlarda tek yapabildiği şey sadece dualarını ona göndermekti. Yine öyle yapmaktan başka çaresi yoktu.


Hilal eve girdikten sonra annesini yollamıştı ve kısa bir duşun ardından kendini uykunun kollarına bırakmıştı. O kadar yorgundu ki hemen uykuya dalmıştı. Seda, Hilalin odasında yattığı için yan odada yankılanan telefon sesi gözlerini açmasını sağlamıştı. Açılmayan telefonla yataktan çıkıp uykulu adımlarla Hilalin kaldığı odaya doğru gitti. Telefon sesi kapının dışından bile duyuluyordu ama Hilalin hala telefonu kapatmaması Sedayı biraz germişti. Kapıyı hafifçe tıklatıp "Hilal?" Diye seslendiğinde telefon sesi kesilmişti ama sonra tekrar çalmaya başlamıştı. Hilalden ise hala ses yoktu. Seda "Hilal içeri giriyorum" diyerek kapıyı araladığında boş yatakla karşılaştı. Adımları içeri girdiğinde komodinin üstünde parlayan telefona ilerledi ve ekrandaki Abim ⚖️🫠 yazısını okudu.


Açsam mı açmasam mı diye düşünürken önemli olduğunu düşünüp telefonu "Alo?" Diyerek yanıtladı. Barış, duyduğu yabancı sesle uzandığı koltuktan kalkarken "Sen kimsin?" Diye sordu. Seda, etrafa bakınıp Hilali görmeyi amaçlarken "Şey ben Seda. Hilalle kalıyorum, sürekli arayınca önemlidir diye açtım" diyerek kendini açıkladı. Başkasının telefonunu izinsiz açmıştı ve bu hiç onluk bir hareket değildi. Barış "Anladım. Hilal nerede peki?" Diye sorduğunda Seda odadan çıkıp ışığı yanan banyoya doğru adımlamaya başladı. "Geldiğinde uyumaya geçmişti ama şimdi oda boş. Biraz beklersen banyoya da bakıp haber ver-Hilal!" Diye banyoda baygın bir şekilde yatan Hilali görünce korkuyla çığlık atmıştı.


Barış, çığlık sesiyle ayaklanırken onu izleyen Talhada panikle ayaklanmıştı. Barış "Alo? Seda ne oldu?" Diye sorularını sıralamaya başlayınca Seda hemen Hilalin yanına çöküp onu ayıltmaya çalışıyordu. Telefonda yükselen sese ise "Bayılmış sanırım ama ayılmıyor!" Diye bağırarak cevap vermişti. Barış telefonu kapatıp hızlıca kapıya koşarken Talhada onun arkasından ilerlemişti. Seda, son derece panik halde Hilali ayıltmaya çalışıyordu ki Hilal yavaşça gözlerini aralamıştı. Yanaklarına inen tokatlarla birlikte "Hilal, iyi misin lütfen bir şey söyle! Ne yapmam gerekiyor şu an! Ambulansı mı aramalıyım!" Diye telaşla konuşan Sedaya baktı.


Dirseklerinden destek alarak doğrulmaya çalışırken Seda ona yardım etmişti. Hilal, Sedanın yardımıyla oturduğu klozette zar zor dengede dururken "Sorun yok Seda, başım döndü sadece" diye mırıldanmıştı. Başına giren inanılmaz ağrı yine kabusunun getirisiydi. Uzun zaman sonra tekrar kendini gösteren küçüklüğünü bu sefer daha normal karşılamıştı ve kendine gelmek adına soğuk bir duş almak için banyoya ilerlemişti ama gerisini hatırlamıyordu. Hilal, Sedanın desteğiyle odaya gitmek yerine daha yakın olan salona ilerlemişti ve koltuğa hemen uzanmıştı. Seda, Hilalin yanına çökmüş alnını kontrol ediyordu. Ateşi yoktu ama alnı boncuk boncuk nemlenmişti.


Hilal, elini Sedaya doğru uzatıp "Seda telefonumu verir misin?" Diye sordu. Seda, yere koyduğu telefonu Hilale uzatırken "Abin geliyor büyük ihtimalle Hilal. Kusura bakma sürekli aradığı için önemlidir diye açtım ve senin bayıldığını söyledim. O an çok panik yapmıştım kusura bakma lütfen" diye konuşuyordu ki Hilal "Seda, sorun yok. Bende onu arayacaktım zaten" dedi ve abisi gelene kadar gözlerini kapatmaya karar verdi. Eve geldiğinde onu aramadığı aklına banyoya giderken gelmişti. Seda da oturduğu yerden kalkıp diğer koltuğa geçtiğinde biraz da olsa sakinleşmişti ama hala tam olarak rahatlamış değildi.


Barış, son hızla geldiği askeriyenin kapısında içeriye girebilmek için nöbetçi askerle konuşurken Talha, Barışın telefonunu almış rehberde tanıdık bir isim arıyordu. Okuduğu Demir(Hilal) ismiyle hiç düşünmeden arama tuşuna bastı. Ondan önce Aysun hanım yazısını görmüştü ama kadını korkutmak istediği için onu geçmişti. Demir duyduğu telefon sesiyle gözlerini açtığında, ekranda gördüğü Savcı ismiyle yatağından hızla doğruldu. Saat neredeyse üç buçuğa geliyordu ve Barışın onu bu saatte araması pek hayıra alamet değildi. Telefonu açıp "Ne oldu?" Dediğinde Talha "Demir, ben Talha. Askeriyenin önündeyiz bizi içeri alabilir misin? Bu saatte almıyorlar içeri" demişti. Barış, hızlıca Talhaya dönerken Talha "Hilali görmemiz lazım. Önce bizi içeri alsan da sonra mı konuşsak?!" Diyerek telefona çıkışmıştı.


Demir, üstüne bir şey de almadan dışarı çıktığında kapıdaki arabayı gördü ve başında bekleyen askere izin vermesi için el işareti yaptı. Barış, içeri girdiğinde Demirin yanına sürüp hızlıca park etti. Arabadan indiklerinde Demir "Bu saatte ne oluyor?" Diye sordu ama Barış onu cevapsız bırakıp ilerlemeyi seçmişti. Talha da "Hilal bayılmış, Seda söyledi" diyerek kısa bir özet geçti. Demir de, Talhanın söyledikleriyle adımlarını Hilalin evine doğru yönlendirmişti. Seda, izlediği Hilali kapı sesi sayesinde bırakıp, kapıyı açamaya gitti. Açtığı gibi karşısına çıkan üç adamla da geriye çekilip onlara yol verdi.


Hilal, duyduğu ayak sesleriyle gözlerini tekrar aralarken karşısındakilerle "Hepiniz mi geldiniz?" Diyerek doğruldu. Barış, Hilalin yanına geçip "Abicim iyi misin ne oldu?" Diye endişeyle konuşunca Hilal kafasını sallayıp "İyiyim abi. Kabus görmüştüm o yüzden duş alayım dedim ama alamadan bayılmışım" diye açıklama yaptığında Talha hemen Hilalin yanına gidip ateşini kontrol etti. Ateşi olmadığını görünce de yanaklarını avuçlayıp kendisine bakmasını sağladı. Gördüğü solgun yüz onu endişelendirirken "Serum falan var mı evde?" Diye sordu. Hilal hayır anlamında kafa sallayıp "Hayır yok. Serumu ne yapacaksın?" Diye sorduğunda Talha "Şu halini bir görsen nedenini anlardın. Hastanen gönderir mi?" Diye sordu.


Demir endişeli bir halde Hilale "Yine aynı şey mi oldu?" Diye sorunca Talha ona dönüp "Yine derken?" Diye sordu. Demir de "Daha önce de olmuştu. Böyle midesi falan bulanmıştı, bayılacak gibiydi" dediğinde Talha, Barışa döndü ve "Hastaneye niye götürmedin!" Diye yükseldi. Barış, bunu şimdi öğrendiği için "Benim bir şeyden haberim yok, bana sadece kabus gördüğünü ve uyuyamadığını söyledi!" Diyerek Hilale döndüğünde, Hilal geriye doğru yaslanıp gözlerini yumdu. Bu bağırışlar sadece ağrıyan başını daha da ağrıtıyordu.


Talha, Barışa doğru "Hastaneye gidiyoruz" dedi ve Hilali kucağına aldı. Barışta hızlıca kapıya ilerlerken Hilal "Talha iyiyim dedim" diyerek gözlerini tekrar açtı. Talha ona yorgun bakışlar atan Hilali biraz daha  yukarı kaldırıp omzuna yaslanmasını sağladı. Alnına öpücük bırakırken de  "Yaslan sen, kapat gözlerini" dedi ve dışarıya adımladı. Demir, derin bir nefes çektiğinde onları izleyen Sedaya dönüp "Seda, büyük ihtimalle annem sabah erken gelir. Rica etsem ona bunu söylemesen olur mu? Panik falan yapar, sen ona şey de...Talhayla kahvaltıya gitti falan de" dediğinde Seda "Tamam abi öyle söylerim. Ben gelmiyim o zaman?" Diye sordu. Demir, Sedaya hafif bir tebessüm edip "Yok Seda biz hallederiz sağol. Haber veririz gelişmeleri. Hadi sana iyi geceler" dedi ve o da hızla dışarı çıkıp Barışın arabasına bindi.


Sabah güneş ışığı evin içine girmeye başladığında Seda evi toparlamış ve koltukta oturmuş Hilalden bir haber bekliyordu. Gelen kapı tıkırtısıyla yerinden kalktığında kapıya gitti ve kapıyı hızla açıp, Aysun hanımla karşılaştı. Aysun hanım o açamadan açılan kapıyla karşısındaki Sedaya bakıp "Erken uyanmışsınız kızım, bende kahvaltı hazırlamak için gelmiştim" diyerek gülümsedi ve içeriye adımladı. Seda da Demirin söylediklerini hatırlayıp, Aysun hanıma gülümseyerek "Günaydın Aysun teyze. Hilal erkenden çıkınca beni de uyku tuttmadı bir türlü" dedi.


Aysun hanım elindeki ekmeği Sedaya uzatırken "Hilal nereye çıktı ki bu saatte?" Diye merakla sordu. Seda içeriye doğru geçip "Talhayla beraber kahvaltıya gittiler az önce Aysun teyze" diyerek yalanını söylemiş oldu. Aysun hanımın şaşkın ama bir o kadar da heyecanlı gözlerini görüncede, uçakta Hilalle oturan adamı düşünmeden edemedi. İçinden 'nasıl kurtarıcam ben bu durumu' diye düşünüp duruyordu zaten. Aysun hanım "Seda, sen ciddi misin?" Diye sevinçle konuşunca Seda "Hıhı" diyerek gülümsedi ve daha fazla yalan söylememek için "Ben kahvaltı hazırlayayım Aysun teyze" diyerek mutfağa kaçtı. Aysun hanımda sabah sabah öğrendiği haberin mutluluğunu yaşayarak hemen Belgini aradı.


Sabahki sporlarını tamamlamış olan askerler kahvaltı için yemekhanedeydiler. Hilal ve Gece timi de kahvaltı için aynı masayı paylaşıyordu ve keyifli bir şekilde kahvaltılarını yapıyorlardı. Halil, ekmeğine sürdüğü reçeli ağzına atarken "Benim canım konutanım nerede acaba konutanım?" Diyerek Emreye bakmıştı. Emre de yediği zeytinin çekirdeğini çıkartıp "Ne bileyim gece çıktı gitti" diye konuştu. Evden çıkarken Demirin sesini duymuştu ve o zamandan sonra görmemişti. Serhat, Yakuba bakıp "Hayırlı olsun bu arada Yakup. Söz işini yeni öğrendik" diye tebrik ederken Yakup yüzüğünü gösterip "He valla öyle oldu. Sağolasın Serhat" diye gülümsedi.


Tebrik faslı biterken Demir, elinde tabldot ve kulağında telefonla boş olan sandalyeye oturdu. Masadaki bakışlar merakla onda toplanırken Demir arkasına yaslanıp "Tamam ama bana haber ver Talha...Tamam, söyleyeceğim mecbur...Talha, Hilal sana emanet bak, en ufak şeyde haber veriyorsun" dedi ve telefonu kapattı. Sonra da üstündeki bakışlara dönüp "Ne oldu?" Diye sordu. Emre, parmağıyla telefonu işaret edip 'hayırdır' anlamında kafa sallarken Polat "Hilal?" Diye sordu. Faruk "Talha?" Diyerek Polata destek çıktığında Yavuz da "Emanet?" Demişti. Halil, yuttuğu ekmeğin ardından parça parça söylenilen kelimeleri toplayıp  "Komutanım siz Hilal bacımı Talha denen zibidiye mi emanet ettiniz?" Diye sordu.


Demir, gelen sorularla kafasını sallayıp "Evet öyle yaptım. Artık kendimi törpülemeye çalışıyorum yoksa kardeşimden olacağım" diye üzgünce konuştu. Annesinin çıkışından sonra kum torbasında sinirini atarken ona haklılık payı vermişti. Böyle giderse zaten araları bozuk olan kardeşiyle iyice kopacaklardı. O yüzden onun için ne kadar zor olsa da Hilale fazla karışmamaya çalışacaktı. Emre, konuşan kişinin Demir olduğuna emin olmak için ona dik dik bakmayı sürdürürken "Sen? Hilal ve Talhayı? Bıraktın? Baş başa?" Diye sordu. Demir, önündeki suyu kafasına dikerken "Şunu bastıra bastıra söyleme amına koyayım! O kısımları düşünmekten kaçıyorum" diye sinirle konuştu.


Özalp, komutanına şaşkınca bakarken "Konutanım, iyisiniz dimi?" Diye sordu. Demir, askerine sinirle bakıp konuşacakken masaya gelen Alpay "Ulan şimdi annem aradı, Hilal Talhayla kahvaltıya mı gitti?!" Diye sorunca onu bölmüş oldu. Polat artık sinirden çatlamak üzereyken çatalını sertçe masaya bıraktı. Çıkan sesle birlikte ona dönen bakışları umursamayıp Demire döndü ve "Hilal neden onunla?!" Diye sordu. Faruk, yanında neredeyse ateş püskürtecek olan komutanından sandalyesini biraz uzaklaşıp diğer yanında oturan Halile "Allah için yer değiştirelim, çatalı götüme sokacak gibi hissediyorum" diye fısıldadı.


Yakup, telefonunun titremesiyle Sedadan gelmiş olan mesajı okudu ve Polata dönüp "Aaaa! Komutanım yengeyi dün akşam hastaneye götürmüşler ya! Bayılmış. Barış ve Talha götürmüş, Talha da Hilali öp- yok yok bir şey yapmamış yanlış şey etmişim ben, hastanedelermiş" diye Sedanın yazdığı mesajları direkt okuyordu ki son cümleyi son anda değiştirmişti. Az kalsın Talhanın Hilali öptüğünü söyleyecekti.


Polat, Yakuba baktığında Demir "Seda mı dedi? Beni de Talha ardı dün gece, kapıdan onları alıp geçtik Hilale, sonra da hastaneye götürdük işte. Emar falan çekilecekmiş birazdan, dünden beri bir sürü test yapıp duruyor. Çok pimpirikli biri ama Hilali sevdiği de belli, o yüzden be-" diye konuşuyordu ki Yakubun dediği kelime kulaklarında yankılanınca aniden susup "Yenge mi? Ne yengesi lan?" Diyerek Yakuba baktı.


Polat, Demiri boş verip telefonunu çıkardı ve Hilali aramaya başladı. Hilalin emara girecek kadar hasta olması onu oldukça endişelendirmişti. Açılmayan telefonla daha da paniklerken Demir "Lan ne yengesi!" Diye bağırmıştı. Polat, Demire sinirle bakıp "Önce Hilalle konuşucam! Bekle az!" Diye bağırdı. İki timde masada sessizliğe gömülürken Emre elinde olmadan gülmeye başlamıştı. Bu olayın konuşulması için en olmayacak zaman seçilmiş gibiydi. Emre burun kemerini sıkıp, önce Polata baktı ve "Önce senin kalbine sokayım" dedi, sonra da Demire bakıp "Sonrada senin törpülenme zamanına sokayım!" Diye çıkıştı.


Emre tartışan ikiliyi yemekhaneden dışarı çıkartıp ve bahçeye götürmüştü. Aksi takdirde yemekhanede kalsalardı büyük ihtimalle iyi şeyler olmayabilirdi. Polat, bahçede tekrar tekrar aramalarını yaparken telefonun açılmamasıyla endişesinin yanında siniri de artmaya başlamıştı. Demir de kardeşinin beklenmedik ilişkisi öğrenmeyle beraber Emreye "Lan ne demek Hilal, Polatla beraber! Ne zaman oldu bu! Ben nerdeydim! Ayakta uyutmuşlar beni resmen!" Diye yükselip duruyordu.


Polat, Demire bakıp "Daha kaç kere diyeceğim lan sana, bugün söyleyecektim diyorum!" Diyerek yükseldi. Şayet bir sorun olmamış olsaydı bugün Demirle konuşup her şeyi anlatacaktı. Demir, ona bağıran Polata yönelip "Bak hala konuşuyor!" Diye atıldı ki Polatta aynı sinirle Demire ilerleyip "Bak Demir zaten canım burnumda, Hilale ulaşamıyorum. Siktirme belanı bana!" Diye bağırdı.


&&&


Devamı Part 4 de…


Loading...
0%