Yeni Üyelik
57.
Bölüm

29. Bölüm (Part 4)

@merida_xx

Demir hızlıca Polatın yakalarına yapışınca Polatta aynı şekilde Demirin yakasına yapışmıştı. İki timde zaten bekledikleri kavganın bilincinde oldukları için ikisini de tutup birbirinden ayırmaya çalıştılar. Demir "Ulan! Bırakın beni geberticem şunu! Bir de bugün söyleyecekmişmiş! Siktir lan ordan!" Diyerek onu tutan kollardan kurtulmaya çalışıyordu ama ne kadar güçlüde olsa başaramıyordu.


Polat da sinirle Safayı sırtından yakalayıp onu önünden diğer tarafa fırlattığında bu sefer Faruk ve Yakup onu tutmaya çalışmıştı. Polat ise "Gel lan! Gel de bütün sinirimi senden çıkartayım gel!" Diye Demire doğru ilerlemeye çalışıyordu. Emre de Polatla Demirin ortalarında durup kudurmuş halde birbirinin üzerine atlamaya çalışan hallerini izlerken "Kesin lan artık! Herkes buraya bakıyor, insan olun azcık!" Diye bağırdı. Sonra da Demire bakıp "Hani sen sakin kalacaktın lan! Törpüleniyordun ne oldu?" Diye sordu. Demir, ona laf söyleyen arkadaşına bakıp "O törpüyü bunun bir tarafına sokucam! Güvendiğim adama bak, kardeşime göz koymuş haberim yok!" Diye bağırdı ve tekrar Polata atılmaya çalıştı. Halille Serhat iki taraftandan da sıkıca onu tuttuğu için sadece yaylanabiliyordu.


Polat sonunda Demire adım atabildiğinde "Lan düzgün konuş! Ne yapmışım ben de böyle salaklıyorsun!" Diye bağırdı. Emre, Faruklara ilerleyip yardım etti ve Polatı geriye itekledi. Sonrada yaklaşan diğer tarafa dönüp Demiri de geriye doğru ittirdi. Emre önce "Polat bir sakin ol sende!" Diye çıkışıp sonra Demire döndü ve "Sende kendin diyorsun işte güveniyorum diye, ne lan bu öfke o zaman?" Diye bağırdı. Onları tutan kişilere de "Bırakın şunları sizde, ne bok yerse yesinler!" Diye çıkışınca onun da artık canına yetmişti. Çok meraklılarsa kozlarını paylaşsınlar diye düşündü.


"Asker!" Diye bahçede yankılanan sesle Demir ve Polat hariç hepsi sesi tanıyıp hazırola geçmişti ama Demirle Polat sinirle birbirlerine bakıyorlardı. Yavuz bey bahçede duyduğu seslerle camdan dışarıya baktığında kavgaya tutuşan ikiliyi görünce oldukça şaşırmıştı. Bazı askerlerin arasında elbette sürtüşmeler çıkıyordu ama bu kişilerin Polat ve Demir olması onun oldukça garibine gitmişti. Adımlarını onlara doğru ilerletirken ikisininde gözlerinde yanan ateşi gördü ve "Ne oluyor asker!" Diye bağırdı. Demir ve Polatta sonunda hazırola geçtiklerinde düz bir şekilde Yavuz beye bakmışlardı.


Yavuz bey sessizliğe gömülen askerlerine bakıp "Rahat!" Dedi ve "Derdiniz ne lan sizin?" Diye daha samimi bir şekilde sordu. Karşısında askerleri olabilirdi ama sonuçta çocukları gibi gördüğü askerleriydi. Demir de rütbeden çıkarak "Yok bir şey amca!" Diye konuşunca Yavuz bey bakışlarını yiğeninden çekip Polata yöneltti. Polat, Hilal için sorun olmadığını da öğrenmenin verdiği rahatlıkla ona bakan Yavuz beye "Komutanım, Demir Hilalle olan ilişkimi öğrendiği için ufak bir tartışma yaşıyoruz" diye konuştuğunda, orada bulunan herkesin bakışları şaşkınca Polata dönmüştü.


Yavuz bey kafa sallayıp "İyi işte ne güzel, ne diye kavga- İlişki mi dedin sen?" Diye Polatı onaylıyordu ki dedikleri kafasına oturunca şaşkınca Polata baktı. Ne ilişkisi? Yiğeni olan Hilalle mi? Polat, duruşunu bozmadan net bir tavırla "Hilalle aramdaki ilişki komutanım" diye konuştuğunda Yavuz bey, Polata yaklaşıp "Hasta mısın Polat geçmiş olsun aslanım, neyin var?" diye konuştu.


Demir, amcasının dediğiyle istemsizce gülerken Polat, kısa süreli Demire bakıp tekrar Yavuz beye döndüğünde "Hasta değilim komutanım" diye yanıt verdi. Yavuz bey, elinde olmadan kaynamaya başlayan kanıyla "O zaman ne ilişkisi benim güzel askerim? He canım askerim? Söyle bakayım komutanına" diye sordu.


Polat ciğerlerine derin bir nefes çektiğinde tam Yavuz beye cevap verecekti ki "Amca!" Diye bağıran Hilalin sesini duyunca susmayı seçti. Hilal hastanede emar işini halledince eve gelmek istemişti ve geldiğinde de bahçede görünen kalabalık hoşuna gitmemişti. Adımları o tarafa doğru yöneldiğinde Yavuz bey yaklaşan yiğenine baktı ve onun arkasından gelen kişinin de abisinin dün bahsettiği Talha denen çocuk olduğunu anladı. Hilal, Polatın yanına geldiğinde ona bakıp "Polatım günaydın" diye gülümseyip amcasına döndü ve "Sana da günaydın amca" dedi. Yavuz bey, yiğenine tatlı tatlı gülüp "Günaydın Hilalim. Kulaklarım, Polatım dediğini duydu galiba birtanem. Öyle diyerek ne demek istedin amcasının ay parçası?" Diye sakince sordu.


Hilal konumunu Polatın önünde olacak şekilde değiştirip amcasının karşısına geçti ve amcasının gözlerine bakıp "Sen ne anladıysan o amcaların en köselisi" Diyerek güldü. Amcasını görünce babaannesinin yanında kaldığı sürede, amcasından bahsedildiği her an babaannesinin 'o benum bi danecik kösem' diyerek sevmesi aklına gelmişti. Küçükken amcasının köse olduğunu o zaman öğrenmişti ve bunu kullanıp amcasını kızdırmak için can atmıştı. Tabi şu an durum komik olmasa da aklına geldiği için yine de söylemeyi seçmişti.


Yavuz bey, karşısında fındık kadar burnuyla ona diklenen yiğenine bakıp derin bir nefes aldığında, Polat Hilalin arkasında öne geçmek için hareketleniyordu ki Hilal elini arkaya uzatıp Polatı durdurdu. "Sen akıllı bir adamsın benim canım amcam. Ama bu yaptığın hiç hoşuma gitmedi. İnsan yiğeninin sevgilisini sorguya çeker gibi konuşur mu hiç?" Diye sahte bir üzgünlükle cıkcıklayıp amcasına baktı. Alpay, Hilalin net duruşunu görünce o da destek adına Hilalin yanına geçip "Dimi ama amca, hiç yakıştıramadım sana" dedi.


Hilal, konunun uzamayıp kapanması için amcasına "Anlatabildiysem ne mutlu bana amcacım" dedi ve arkasını dönüp Polata gülümsedi. "Müsaitsen konuşalım mı Polatım?" Diye sorduğunda şu an bunun için uygun olmayacağını düşündü ve "Ya da dur sonra konuşuruz şimdi seni alıkoymuş olmayayım" diye ekledi. Sonrada hepsini arkasında bırakıp eve doğru adımladı. Onu geldikleri yerde bekleyen Talhayı görünce onu dinlenmesi için gönderecekti ki "Talha! Çocuğum günaydın!" Diye onlara doğru koşturarak gelen annesini gördü.


Yavuz bey daha bismillah kendisine diklenen yiğenini atlatamadan Talhaya koşturan yengesini görünce içinden koca bir sabır çekti. Abisi tam da gidecek zamanı bulmuştu! Aysun hanım kızının ve Talhanın yanına gelince "Nasılsınız çocuklar?" Diye sordu ve konuşmak üzere olan Talhanın koluna girip "Hadi evde konuşuruz oğlum, zaten dün yemek için çağıracaktım ama fırsatım olmadı. Şimdi güzel güzel çayımızı kahvemizi içelim, bir güzel tanışalım." Dedi ve onu eve doğru götürmeye başladı.


Hilal, kol kola giden ikilinin arkasından şaşkınca bakarken Alpay, Hilalin yanından hızlıca geçip "Anne dur o iş öyle değil!" Diyerek annesine yetişmeye çalışıyordu. Hilal, arkasına döndüğünde onun gibi şaşkın olan yüzlere baktı ama sinirden gözleri parlayan Polatta durdu. İçinden işlerinin neden hiç rast gitmediğini düşünüyordu.


Demir, kardeşine bakıp "Sedaya, annem panik yapmasın diye Talhayla kahvaltıya gittiğini söylemesini istemiştim" diyince Hilal derin bir nefes aldı ve "Bravo abi ya! Şimdi koca gün Talhayı sorgulacak" dedi. Sonra da Polata gülümseyip annesinin arkasından koşturdu. Polat, hem şu an olanlardan dolayı hem de Hilalin nesi olduğunu henüz öğrenememesinden dolayı yerinde duramazken Yavuz beye dönüp "Komutanım, benim ufak bir işim var. Hemen geleceğim" dedi ve hızlı adımlarla Hilalin evine doğru adımladı.


Yavuz bey artık sinirden gülmeye başlarken Halil, Özalpin kulağına eğilip "Adam kafayı yedi" diye fısıldadı. Özalpte Halile yaklaşıp "Ben asıl Aydın komutanımı merak ediyorum" diyerek karşılık verdi. Yavuz albayları neyse de, Aydın albayları daha bir başkaydı. Yavuz bey, askerlerine bir şey demeden arkasını dönüp karargaha doğru adımlarken "Ulan karışamıyorum da! Ah abi, harbiden gidecek zamanı buldun! Kızının en sevdiğin askerle beraber olmasına bakalım ne diyeceksin?" diye kendi kendine gülerek konuştu.


Polat, Hilal kapıyı kapatmadan yetiştiğimde "Hilal" diyerek ona seslendi. Hilal, duyduğu sesle kapıyı kapanmadan son anda tuttu ve ona seslenen Polatı gördü. Kendini dışarı attığında Polatın endişeli bakışları bedenini taramıştı. Polat, tarama işlemini bitirince "Hilal, arıyorum arıyorum niye açmıyorsun be güzelim! Kafamda kaç tane senaryo kurdum haberin var mı?" Diye biraz sert bir sesle sordu. Hilal, normalde bu çıkışa tepki gösterebilirdi ama baktığı gözlerde gördüğü endişe için bunu yapmadı.


Hilal, Polatın kolunu tutup "Telefonum evdeydi Polatım, o yüzden aramalarından haberim bile yok" dediğinde Polat kafasını iki yana sallayıp "Tamam onu boşver o önemsiz, senin neyin var? Ne oldu dün gece, iyi misin? Demir emar falan dedi" diyerek asıl merak ettiği konuya giriş yaptı. Gördüğü kadarıyla bir şeyi yoktu ama emin olmak istiyordu. Hilal, uykusuzluğun getirisi olarak küçük bir esnemeden sonra "Biliyor musun bilmiyorum ama bir süre önce sürekli kabus görüp duruyordum. Hatırlamaya başlayınca yani. Tabi kabuslardan sonra halüsinasyon da görüyordum" dediğinde Polat bilmediği durumla oldukça şaşırdı. Kabusları az çok tahmin edebilirdi ama halüsinasyon olayını bilmiyordu.


Üstündeki şaşkınlığı atınca "Nasıl yani?" Diye sordu. Hilal, baktığı gözlerdeki yoğun endişeden ötürü önce "Bir sorun yok Polat. Bakma bana öyle, iyiyim" dedi ve sonra "Şu kaçırılmadan sonra artık görmemeye başlamıştım ama dün gece tekrar gördüm. Yine fazla etkilendiğim için kendime gelmek adına banyo yapayım dedim ama bayılmışım. Seda beni bulup abimle konuşmuş, abimlerde geldikleri gibi beni hastaneye götürdüler" dedi. Polat, Hilali dikkatle dinledikten sonra kafasını sallayıp onayladı ve "Nedenmiş peki belli mi güzelim?" Diye sordu. Hilal, cıkladıktan sonra "Daha belli değil ama tümör kaynaklı değilmiş, o yönden rahatım. Emar sonucu temiz çıktı" diye gülümsedi.


Polat, tümör lafını duyunca Hilalden bir adım geri çekilip "Hilal ne tümörü, ne diyorsun sen allah aşkına!" Diye hem sinir hem de panikle çıkıştı. Sevdiği kadın karşısında tümör değil diyordu ama böyle bir ihtimalin bile olması içinde garip bir huzursuzluk oluşturmuştu. Aynı zamanda da Hilal ile ilgili bilgisinin yetersizliği ile yüzleşti. Hilal, gerilen sevgilisine yaklaşıp "Polat, konusu falan hiç geçmemişti ki bahsedeyim. Durduk yere nasıl bahsetmemi beklemiyorsun her halde?" Diye konuştu. Polat gergin olmasına rağmen gayet rahat bir tavırla omuz silkip "Direkt söyleseydin Hilal. Gelip direkt pat diye söyleseydin" diye çıkıştı ve "Her şeyi şimdi öğrenmekten iyidir!" dedi.


Hilal, biraz haklı bulduğu Polat karşısında sessizliği tercih etmişti çünkü ne dese de ikna olacak gibi bakmıyordu. Polat, bakışlarını kaçıran Hilali fark ettiğinde kendisini sakin tutmaya çalıştı ve Hilali omuzlarından çekip ona sarıldı. Hilalle tartışmak istememişti ama ona bir şey olacak hissi bedenini ele geçirince dayanamamıştı. Hilal de sanki bunu bekliyormuş gibi kollarını hemen Polata dolamıştı. Polat bir elini Hilalin sırtına, diğer elini de saçlarına yerleştirip sevmeye başlamıştı. Parmakları sayesinde burnuna dolan çiçeksi koku gerim gerim gerilmiş olan vücudunu her saniye gevşetirken Hilal de kafasını Polatın göğsüne yaslamıştı.


Polatla ilk defa sarılıyordu ve bu hissi oldukça sevmişti. Zaten hali hazırda olan uykusu da Polatın saçlarında gezinen parmaklarıyla daha da gelirken "Şu an böyle uyusam ne olur ki?" Diye mırıldandı. Polat, kafasını ona iyice yaslayan Hilali daha çok sarmalamıştı. Şu an adeta kendine inanamıyordu, birisi ona bu şekilde saatlerce kalmak isteyeceksin dese ona kıçıyla gülerdi ama kollarının arasındaki kadın bütün dengesini bozmaya yemin etmiş gibi bunu istemesini sağlıyordu. Polat da "İnan seninle saatlerce böyle kalmak isterim güzelim" diye fısıldayıp Hilalin saçlarını öpüp biraz geri çekildiğinde Hilalde kapattığı gözlerini açmıştı.


Polat, Hilalin yüzünü avuçlayıp ona dikkatle baktığında "Senin gerçekten de uykun var" diyerek gülümsedi çünkü avuçlarının arasındaki güzelliği küçük bir kedi gibi mayışmış bir şekilde bakıyordu. Hilal başını sallayıp "Evet, hastanede de pek uyuduğum söylenemez" dedi ve elini Polatın göğsüne koyup "Burayı sevdim, güvenli ve huzurlu hissettiriyor. Uyuyayım mı burada azcık? İki üç dakikacık" diye mırıldandığında Polat, sıcak bir gülümsemeyle Hilali tekrar göğsüne çekti ve kendi içinin de huzurla kaplanmasına izin verdi. Hilal yine aynı konumunu alırken Polat biraz eğilip Hilali kucağına almıştı. Hilal kucaklandığını hissettiğinde minik bir kıkırtı çıkartıp Polatın kollarında iyice yerleşti. Polat, göğsünde kıvrılmış kadınla derin bir nefes alıp kalbini zapt etmeye çalıştı. Umarım kalbinin sesi Hilali rahatsız etmezdi.


&&&&


Devamı Part 5 de…


Loading...
0%