Yeni Üyelik
58.
Bölüm

29. Bölüm (Part 5)

@merida_xx

Polat, Hilali rahatsız etmeden zile basıp kapının açılmasını bekledi ve açıldığında da merdivenlerden yavaşça çıkıp Hilalin kapısına ulaştı. Kapıda gördüğü Seda, onları gülümseyerek karşılayıp kapıyı daha da açtığında Polat çevik bir hareketle postallarını çıkarttı ve eve girdi. Aysun hanım merakla gittiği kapıda gördüğü tabloyla şaşırdı. Polat, onlara bakan Aysun hanıma gülümseyip yanındaki Sedaya döndü ve "Sen Hilalin odasında kalıyordun dimi Seda?" Diye sordu. Seda kafasını sallayıp "Evet evet. Hilal de Alpayın odasında kalıyor" diyerek Alpayın odasına doğru ilerledi. Kapıyı açıp geri çekildiğinde de Polat kucağında Hilalle odaya girip, kısa sürede uykuya dalan Hilali yavaşça yatağa bıraktı.


Göğsüne tutunan elleri istemese de kendinden uzaklaştırmaya çalışırken Hilalin kızgın homurtuları Polatı gülümsetmişti. Hilalden uzaklaşmadan önce saçlarını tekrar öpmeyi ihmal etmemişti. Üstüne de kenardaki örtüyü örttüğünde odadan çıkıp ona şaşkınca bakan Aysun hanıma baktı. Seda gülen yüzüyle Polata "Çay falan ister misin?" Diye sorduğunda Polat "Yok Seda sağol. Aysun hanım vaktiniz varsa biraz konuşabilir miyiz?" Diye sordu. Aysun hanım, kafası son derece karışmış bir halde Polatı onayladıktan sonra salona geçti. Polatta salona geçtiğinde koltukta oturan Talha ve Alpayı gördü ama onlara bir şey demeden Aysun hanımın karşısına geçip oturdu.


Aysun hanım "Hayır olsun inşallah oğlum? Bir sorun yok dimi?" Diye sorduğunda Polat "Yok Aysun hanım kötü bir şey söylemeyeceğim" dedi ve rahatlayan kadına "Aysun hanım, kusura bakmayın daha önce hiç pratik falan yapmadım ama en iyisi direkt söylemek" dedi. Aysun hanım yerinde gergince kıpırdanıp "Söylesene oğlum, meraktan öldürecek misin beni?" Diye çıkıştı. Polat, yine gerilmeye başlayan bedeniyle acaba tekrar Hilale mi sarılsam diye düşünmeden edememişti ama bu konuşmayı ne kadar erken yaparsa o kadar iyi olacağını bildiği için de düşüncelerinden sıyrıldı ve "Aysun hanım ben Hilali seviyorum ve biz Hilalle birlikteyiz" diye direkt olarak söyledi.


Aysun hanım duydukları yüzünden kocaman açtığı gözlerle karşısındaki Polata baktı. Ne demek kızıyla birlikteydi? Kızı Talhayla beraber değil miydi? Talha, Aysun hanımın yüzündeki şaşkın ifadeyle öksürerek ilgiyi kendinde topladı. Aysun hanım ona döndüğünde ise "Konuşmama müsaade etmediniz Aysun hanım. Hilalle aramda bir şey yok, sadece sabah beraberdik" diye konuştu ve yanlış anlaşılmayı düzeltmek istedi. Alpay da "Bir dinlesen anlatacağım anne ama lafı ağzıma tıkıp duruyorsun!" Diyerek çıkıştı. Koşturarak peşlerinden gelmişti ama annesi sürekli Talhayla konuştuğu için onun konuşmasına izin vermemişti.


Aysun hanım "Ee ama Seda, sabah bana Hilal Talhayla beraber kahvaltıya gitti dedi" diyince Polat, bunun nedenini bildiği için "Dün ki konu için görüştüler Aysun hanım. Yani aralarında bir şey yok" diyerek hastane konusuna değinmedi. Aysun hanım tekrar Polata döndüğünde "Oğlum ne desem bilemedim ki ben şimdi. Hiç aklıma gelmemişti böyle bir şey" dedi ve hem mutlu hem de heyecanlı bir şekilde ayağa kalkıp camı açtı. Kızı, güvendiği bir adamla beraberdi ve bunu onu sevindirmişti. Düşünceleriyle hissettiği mutluluk bir anda sönmüş ve hızla Polata bakıp "Ee Aydın! Aydına ne diyeceğiz oğlum! Daha dün akşam Talhanın topuklarına sıktı bile!" Diye panikle konuştu.


Alpay, Talhaya şaşkınca bakıp "Babam topuklarına mı sıktı?" Diye sorduğunda Talha da şaşkınca "Yok, sıksa bilirdim" dedi ve topuklarını kontrol etti. Gayet sağlıklı olduğunu görünce Aysun hanıma baktı ve Aysun hanım eliyle 'amann' işareti yapıp "Anladınız işte siz. Hem madem aranızda bir şey yok ne diye kızımın yanındasın sen sabah sabah?" Diye sordu. Sonra da Polata dönüp "Oğlum asıl sen yürek mi yedin? Tamam allahıma şükür senden yana asla şüphem yok, kızımla beraber olmanıza da nasıl sevindim anlatamam ama Aydını nasıl görmezden geldin?" Diye sordu.


Kimsenin konuşmasına müsaade etmeden de "Ben daha dün akşam adamı Talhaya alıştırmaya çalışıyordum şimdi sen çıktın. Gerçi asıl kişi senmişsin, boşa gitti emeklerim. Hayır, dün gece de gitti ne zaman gelir şüpheli. Ben nasıl hazırlayacağım kocamı bu duruma!" Diye kendi kendine konuşurken Seda onu bölüp "Aysun teyze sen sakin ol. Aydın bey iyi birine benziyordu çok bir şey demez bence" diyerek olumlama yapınca Aysun hanım "Kızım duymadın mı sen beni az önce. Talhada bile celallendi diyorum, ki bu çocuk sevgilisi bile değildi. Şimdi ben nasıl diyeyim Hilal, Polatla birlikte diye" diyerek gergince arkasına yaslandı.


Alpay, annesinin paniğine gülüp "Anne Hilal bile bu kadar düşünmüyordur" dediğinde Aysun hanım hafifçe doğrulup "Oğlum zaten Hilal niye düşünsün ki. Baban Hilale ters gitmemek için süt dökmüş kedi gibi duruyor ama sonra evde deli dana gibi gezip kuduruyor!" Diye çıkıştı. Eşi, kızıyla araları daha da bozulmasın diye ona hiç ters düşmemeye çalışıyordu ama eve geldiği gibi eşinin başının etini yiyordu. Alpay annesinin dediğine daha da gülerken "Doğru. Babam Hilalden bir tık tırsıyor. Gerçi amcamda tırsıyor olabilir, az önce o da dut yemiş bülbül kesildi aşağıda" dedi.


Aysun hanım "Ne!" Diyerek göğsünü tuttu ve "Yavuz da mı biliyor?" Diye panikle sordu. Yavuzun öğrenmesi demek bütün sülalenin öğrenmesi demekti. Polat söze girme ihtiyacı hissedip "Aysun hanım, ben zaten konuşacağım Aydın albayımla da, siz o konuyu merak etmeyin lütfen" dediğinde Aysun hanım Polata dönüp "Oğlum, karşında albayın olmayacak biliyorsun dimi sen! O azar çeken albayı mumla arayacaksın haberin yok!" Diyerek ayaklandı. Polatta yavaştan ayağa kalkıp "Biliyorum Aysun hanım ama ben bunu düşünmüyorum sizde düşünüp kendinizi boş yere germeyin. Hem ben her şeye kabulüm" dedi ve "Kusura bakmayın ama artık gitmem lazım" diyerek kapıya doğru ilerlemeye başladı.


Alpay panikleyen annesini sakinleştirmek amacıyla "Annem bir sakin ol lütfen ya. Onu babam gelince düşünürüz, hem sen söyle bakayım, sevdin mi yeni damat adayını?" Diyerek gülümsedi. Aysun hanım ellerini iki yana açıp "Vallahi önce bir sevindim ama sonra Polatın çekeceklerini düşününce çok kararsız kaldım" dediğinde Talha kaşlarını çatıp "Ama bende çok sevinmiştiniz?" Diye sordu. Aysun hanım, Talhaya mahcup bir şekilde bakıp "Oğlum kusura bakma ama seni çok tanımıyorum o yüzden çekeceklerin beni pek etkilemezdi" dediğinde Alpay ve Seda kahkaha atarken Polat bıyık altından gülmüştü. Tek gülmeyen kişi ise Talhaydı, biraz incinmişti.


Polat, Talhaya bakıp "Seninle biraz konuşalım Talha" dediğinde Talha onu onaylayıp ayaklanırken Aysun hanım Alpaya bakıyordu. Alpay, annesini yanına çekip "Sultanım sakin ol, bir şey yapmayacak" diye fısıldadı. Aysun hanım, oğlunun kolunu itekleyip "Nasıl yapmayacak? Seda dedi bu çocuk öpmüş ya Hilali!" Diye çıkışınca Polat duyduklarıyla aniden durup Aysun hanıma döndü ve "Öpmüş derken!" diye sordu. Alpay gözlerini kapatıp "Annem allahın adını verdim daha fazla konuşma sen! Adam bir şey yapmayacak olsa bile zorla yaptıracaksın!" Diye atarlanıp Polata döndü ve "Yok öpme möpme Polat. Yanlış şey olmuş işte" diyerek ayaklandı.


Talha umursamaz bir şekilde omuz silkip "Evet öptüm" dediğinde Aysun hanım ve Seda aynı anda "Hii!" Demişti ki Alpay "Canım sen mermiden hızlı koştuğunu falan mı düşünüyorsun acaba?" Diyerek Talhanın omzunu hafifçe sıkarak uyarmaya çalıştı. Tamam Polat şu an sakindi ama şu an sakindi işte! Talha, Alpaya bakıp "Niye yalan söyleyeyim ki?" Dediğinde Aysun hanım, Seda ve Alpay aynı anda "Ölmemek için" diye konuştuğunda Polat, atmaya başlayan damarıyla birlikte Talhayı yakasından kavrayıp "Gel şimdi de ben öpeyim seni!" Dedi ve onu bırakıp dışarıya gelmesini için işaret verdi.


Aşağıya indiklerinde Polat taşan öfkesine rağmen kendini sakin tutmaya çalışıp "Önce Hilalin durumundan bahset" diye konuştu. Talha, öğrendiği şeye rağmen hala Hilalin sağlığını düşünen Polata gülümseyip "Gözüm arkada kalmayacak desene" dediğinde Polat hızlı bir şekilde Talhaya yaklaştı ve "Bak elimde kalacaksın zaten, beni daha fazla sınama da soruma cevap ver! Hilalin nesi var?!" Diye sinirle soludu. Dün geceden beri Hilalle ilgilendiğini bilmese sormadan dalacaktı ama önce bilgi almalıydı. Talha kafasını sallayıp "Ama azcık sakin olman lazım. Sen sinirli Hilal sinirli, olmaz böyle" diye güldüğünde Polat "Lan ben senin!" Diyerek Talhanın yakasına tekrar yapıştığında Talha ellerini havaya kaldırıp "Tamam lan bir dur!" Dedi.


Polat, sabır çekerek Talhayı geriye ittirdiğinde "Konuş!" Diye çıkıştı. Talha, artık konuya girmeye karar verip "Büyük ihtimalle panik atak" dedi. Polat, ayrıntı vermesi için Talhaya bakmayı sürdürünce "Gördüğü kabuslar sayesinde o anlara tekrar gidiyor ve sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi hissediyor. Bu yüzden dolayı da korkuyor, hem de fazlasıyla. Uyandığında gördüğü halüsinasyonlar da bunu iyice tetikliyor olmalı ki sonrasında bedeni bu duyguları kaldıramayıp kendini kapatıyor, bayılıyor" diyerek durumu açıkladı. Dünden beri düşünüp bir sürü testler yapmıştı ve elinde kalan tek sonuç bunu gösteriyordu.


Polat, Talhayı oldukça dikkatli dinlerken "Tedavisi peki? İlaç falan var mı?" Diye sordu. Talha, kafasını sallayıp "Evet, gece uyumadan önce düşük doz bir uyku ilacı alacak ve yine aynı korkuyu ya da panik haline geçince içmesi için başka bir ilacı var onu içecek" dedi. Polat derin bir nefes verip düşünmeye başlayınca her ihtimal kafasında dönmeye başlamıştı ve "Ya içmezse? Yani içemezse? O sürede bunu yapamazsa?" Diye sordu. Daha önce panik atağı olan birine denk gelmişti ve kriz esnasından titremekten yürüyemeyecek hale geldiğini hatırlamıştı. Talha kafasını sallayıp "O zaman yine bayılır. Ama bu ataklar ilerlerse daha kötü sorunlara yol açar" dedi ve Polat sormadan "Panik atağı ileri seviyelere giderse ki buna oldukça müsait, Demirin yanında olmuş. Nefes almada güçlük falan derken ölüme kadar yolu var" dedi. Sonra da elini yumruk yapıp apartmanın dışına 'allah korusun' diyerek vurdu.


Oluşabilecek ihtimaller Polatın aklını şimdiden didiklemeye başlarken telefonunu cebinden çıkartıp Talhaya uzattı ve "Göstersene sen şu ilacı bana" dedi. Her ihtimale karşı yanında bulundursa iyi olurdu. Talha, telefonu alıp ilacın görselini açtığında "Öyle alabileceğin bir ilaç değil yalnız" dedi ama Polat telefonunu geri alıp "Ben alırım" diye konuştu. Sonra da telefonu kaldırıp "Şimdi gelelim diğer konuya" diyerek Talhaya adımladı ve "Geldiğin yere ne zaman dönüyorsun?" Diye sordu. Talha gelen soruyla binaya doğru yaslanıp "Bilmiyorum, biraz keyfime bağlı. Ee tabi keyfimde Hilale bağlı" diye rahatça konuşunca Polat artık kendini tutma zahmetine girmeyip Talhanın yüzüne yumruğu geçirmişti.


Talhayı yere düşmeden de yakalayıp sertçe duvara yasladığında kolunu boynuna dayadı. Yüzüne yaklaşıp "Eğer o ağzından bir daha Hilalle ilgili saçma bir şey çıkarsa, sana sözüm olsun son konuşmanı gerçekleştirmiş olursun!" Diye soluduktan sonra Talhadan uzaklaştı. Talha kanayan dudağını eliyle sildikten sonra elindeki kana bakıp gülümsedi. Bakışlarını ona hala sinirle bakan Polata çevirdiğinde Polat "Ne yaparsın bu da benim öpücüğüm" diye omuz silkti ve "Sadece bir kere uyarırım, sonrasında şaşırma" diyerek karargaha doğru adımladı.


Aydın bey, elindeki dürbünü çantasına geri koyduktan sonra silahını hazır konuma getirdi ve yavaşça bulunduğu yerden çıktı. Karargahta öğrendiği bilgilere göre Şiyarın saatlerdir gözetlediği bu yerde olduğunu biliyordu ama görünürde onun itlerinden başka kimse yoktu. Kesin yine bir delikte saklandığını düşündüğü için yavaşça onlara doğru yaklaşıyordu. Karanlık sayesinde hızla ulaştığı binanın açık camından içeriye süzüldüğünde uyuklayan iki teröristi etkisiz hale getirip Şiyarı bulmak için sessizce ilerlemeye başladı. Geçtiği yerleri de temizlerken kirlenen kasaturasını üstüne silip kaldığı yerden yoluna devam ediyordu.


Bir kapının önünden geçerken içeriden duyduğu kahkaha sesiyle sırtını duvara yaslayıp sesi dinledi. "Ez nu hatim, bombe amade ne?(yeni geldim, bombalar hazır mı)" diye konuşan sese oldukça aşinaydı. Kızının videosunu defalarca izlemişti ve bu ses kesinlikle Şiyara aitti. Aydın bey, kapıyı hafifçe aralayıp içeriye baktığında Şiyarın elinde telefonla gülerek konuşurken gördü. Şiyarın "ere, li Spanyaye. Ew e xwe breve bibin (Evet, İspanyada. Kendileri yönetecekler)" diye tekrar iğrenç gülüşünü duyduğunda buna katlanmak istemeyip Şiyar arkasını döndüğü anda hızlıca odaya girdi.


Şiyar, arkasını döndüğü gibi karşısında gördüğü Aydın beyle kalakalırken Aydın bey önce telefonu alıp duvara atıp kırdı ve sonra da Şiyar sesini çıkaramadan boğazına yapıştı. Elinde çırpınmaya başlayan Şiyar, Aydın beyi kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu ama Aydın bey karşısında pek şansı yoktu. Aydın bey, karşısında nefes alamadığı için kızarmaya başlayan yüze gülümseyip "Sakın son duanı falan okumaya çalışma bunun için sana zaman bile tanımayacağım! Yarım kalmasın." dedi ve temizlediği kasaturasını çıkartıp önce karnına bir kaç darbeyle yara açtı ve sonra bıraktığı gibi yere düşen bedenin üstüne çıkıp bıçağı boğazına dayadı.


Şiyar acı inlemeler eşliğinde konuşmaya çalışınca Aydın bey karnına bir yara daha açarken "Seninle saatlerce ilgilenmek isterdim ama buna vaktim yok ne yazık ki" dedi ve kızının yaralarını görmemiş olsa bile Alpayın söyledikleri kadarıyla bıçağını bu sefer Şiyarın sağ tarafına saplayıp boylu boyunca koca bir kesik oluşturdu. Eğer onu almak için İspanyadan gelmeyecek olsalardı kızına yaşattığı her şeyin mislini yaşatırdı. Dışarıda duyduğu birkaç tıkırtıyla elini Şiyarın ağzına daha da bastırdı. Şiyar, hissettiği acıdan dolayı akan gözyaşlarıyla Aydın beye bakıp, ilerideki bir yeri işaret edip duruyordu. Artık öleceğinin farkına varmıştı.


Aydın bey, Şiyarın kafasını zemine bastırırken göz işaretlerini fark etti ve elini biraz geri çekip ona yaklaştı. Şiyar, alamadığı nefesleri almaya çalışırken üstünde ona gülümseyen Aydın beye bakıp zorlanarak "Beni öl-düreceni bilirdim. Amma tek gitmeycem as-ker. Or-daki gaseti al, pe-şim sırağ gelacahsın" diye kıvrandığında Aydın bey daha fazla onun sesini duymak istemediği için bıçağını Şiyarın boğazına geçirdi ve boydan boya kesti. Hem ellerinin hem de yerin kırmızıya boyanmasıyla derin bir nefes verdi. Artık bitmişti işte kızının intikamını almıştı. Bir süre altındaki leşe baktıktan sonra ayağa kalktı ve odadaki cama doğru gidip dışarıya baktı.


Camdan dışarıya baktığında duyduğu bazı İspanyolca kelimelerle hızlanması gerektiğini anlamıştı. İspanyolcası yoktu ama hangi dilde konuştuklarını bilecek kadar bilgisi vardı. Kendini camdan dışarıya atacakken yerdeki cansız bedene tekrar baktı, kana bulanmış bir halde dönük olan kafa az önce gözleriyle işaret ettiği yeri gösteriyordu. İçinde oluşan merak duygusuyla kendini tekrar içeriye çektiğinde adımları küçük çekmeceye doğru yöneldi ve içini açıp baktı. Sadece üç tane eski tür kasetin bulunduğu boş bir çekmeceydi. Kasetleri alıp üstlerini okuduğunda Keça Leşker(Askerin kızı) yazdığını ve bir iki üç diye numaralandırıldığını görmüştü.


Kapının dışındaki sesler çoğalınca kasetleri hemen cebine atıp camdan dışarıya çıktı. Daha fazla vakit geçirirse yakalanabilirdi. Etrafı kolaçan ederek oradan uzaklaşmaya başlarken duyduğu çatışma sesleriyle arkasını dönüp baktı ve az önce çıktığı yerin ışıklarının yandığını gördü. Dürbününü eline alıp oraya baktığında Şiyarı öldürdüğü odanın camından birinin dürbünüyle etrafa baktığını gördü. Dürbününü indirip çantasına geri koyduktan sonra yüzünde oluşan gülümsemeyle buraya gelirken kullandığı yolu geri dönmeye başladı. Şiyarı başka bir ülkeye gönderip risk alamazdı. Kızının artık rahat bir süreç geçirmesini istiyordu ve ona göre bunun için büyük bir adım atıp en büyük sorunu kökten halletmişti . Şimdi tek yapması gereken şey kızıyla arasını düzeltip hayatına devam etmekti.


&&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar, yorumlarınızı bekliyorum...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%