Yeni Üyelik
61.
Bölüm

30. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

Alpay yattığı koltukta artık ufaktan horlamaya başlayınca Aydın bey elindeki kumandayla oğlunu gösterip "Aysun bu çocuk bu seste nasıl böyle uyuyabiliyor?" Diye sordu. Hayriye hanım yüzünden açık olan televizyon sesi bütün evde yankılanıyordu ama Alpayın umurunda değildi. Aysun hanım eşine bakıp güldü ve "Asıl annene bak sen, o çoktan üçüncü rüyasına geçiş yaptı" dedi. Aydın bey annesine baktığında onunda kafasının öne eğilmiş bir halde uyuduğunu gördü. Televizyonu kapatıp eşine elini uzattı ve "Hadi bizde yatalım o zaman" dedi. Aysun hanım, kaynanasına bakıp "Anneni uyandırmayacak mıyız?" Diye sordu. Koltukta iki büklüm yatıyordu kadın, bir yeri tutulabilirdi.


Aydın bey eşini kolunun altına alıp "Televizyonu kapattık ya uyanır birazdan" diye gülümsedi. Odalarına ilerlerken arkalarından "Allah rahatluk versun" diye seslenişini duyunca birbirlerine gülümsediler. İkili üstlerini değiştirince yatağa girdiler ve Aysun hanım, eşinin göğsüne sokuldu. Aydın bey eşini sarmalarken "Hilalle konuştuk bugün" dedi. Aysun hanım içinden sevinç çığlıkları atmaya başlarken başını kaldırıp eşine baktı ve "Artık kavga etmiyorsunuz o zaman?" Diye sordu. Aydın bey bunu ne kadar çok istesede olmayacağını bildiği için "Biz kavgasız duramayız hatun. Sadece etsekte yarasız kalmayı amaçlayacağız. Hilal bana baba olmayı, ben de ona kızım olmayı öğreteceğim" diye konuştu.


Aysun hanım eşinin göğsünden tamamen kalkıp "O ne demek Aydın? Nasıl kızın olmayı öğretecekmişsin?" Diye şaşkınca sordu. Aydın beyde doğrulup sırtını yatak başlığına yasladı ve "Hilal dedi Aysun. Bende kimsenin kızı olamadım dedi, sen de bana öğretirsen olur dedi" diye açıklama yaptı. Aysın hanım hüzünlü bir şekilde eşine bakarken "Hilal kendini o yaşta bile yadırgamış mı yani?" Diye sordu. Aydın bey olayı bu açıdan düşünmediği için eşinin söylemiyle içine yine koca bir öküz oturmuş gibi hissetti ve eşine bakıp "Bile niye dedin sen?" Diye sordu.


Aysun hanımda sırtını yatak başlığına yaslayıp  "İlk zamanlarımızda bizi kabul etmiyordu, hani siz kızımı hain diye düşünüyordunuz ya!" Hüzünlü başlayan sesi son cümlede sinirle kaplanmıştı. O anlar aklına geldiğinde hepsini evire çevire dövmek istiyordu. Aydın bey dertli bir nefes verip "Aysun kaç kere daha anlatmam gerek, o öyle değil" dedi ama Aysun hanım elini kaldırıp eşini susturdu. "Boş şeyler anlatma bana, sen kızına güvenmedin bitti gitti. Neyse onu demiyordum ben, ilk başlarda bizimle aile olabileceğini düşünmüyordu işte onu diyecektim" dedi ve "Gerçi hala hissetmiyor, diğer ailesiyle de böyle hissettiğini bilmiyordum" diye ekledi.


Aysun hanım, Hilalle vakit geçirdiğinde sohbet arasında diğer ailesinin konuları geçerdi ve onlardan bahsederken bile mutlu olduğunu görürdü. Şimdi böyle söylemesi onu biraz şaşırtmıştı. Aydın bey, eşinin söylediklerini düşünürken komodinin üstüne attığı kamerayı fark etti. Kasetlere uygun kamerayı karargahtan bulmuştu ve eve geldiğinde biraz izleyebilmişti. O şerefsizler Hilalin anlarını videoya çekmişlerdi ve bir de numara numara sıralamışlardı. İzlediği anlar kafasında tekrar canlandığında gerilen bedenini Aysun hanım fark etmişti.


Aysun hanım eşinin baktığı yeri görünce de "O ne Aydın?" Diye sordu. Aydın bey eşine fark ettirmemeye çalışıp "Önemli bir şey değil Aysun, hadi uyuyalım artık" dedi ama Aysun hanım eşinin üstünden uzanıp kamerayı aldı. Aydın bey eşinin elini yakalayıp kamerayı tuttu ve eşinin bırakması içinde "Görevle ilgili Aysun, bırak şunu" dedi. Aysun hanım önce elindeki kameraya baktı, sonrada çatık kaşlarıyla eşine bakıp "Sen, Hilal kaçırıldığından beri eve görevle ilgili bir şey sokmazsın!" Diye çıkıştı. Aydın bey, kamerayı tekrar çekerken "Aysun bırak şunu!" Diye yükseldi. Eşinin bunu öğrenmesi hiç iyi olmazdı. Aysun hanım, iyice meraklanmaya başlamıştı ki kamerayı bir hışımla çekip aldı.


Aydın bey, kamerayı eşinin elinden almaya çalışsada Aysun hanım kamerayı açmış ve küçük ekrana bakıyordu. Ekranda beliren küçük kızı gördüğü gibi kamera ellerinin arasından çekildiğinde hızla eşine dönüp "Kim o kız?" Diye sordu. Aydın bey kamerayı çekmecesine koyup yattığında Aysun hanım hala eşine bakıyordu. Cevap alamayınca da onu dürtüp "O kız kim dedim Aydın?" Diye tekrar sordu. Aydın bey sadece "Uyu hadi Aysun" diyerek Aysun hanımın ayaklanmasına sebep oldu. Çekmeceyi ulaşıp açmaya çalışan Aysun hanımı durduran tek şey eşinin çekmeceyi tutmasıydı.


"Bırak şunu be adam!" Diye kızıp Aydın beyin koluna vuruyordu. Aydın bey, görmeden rahatlamayacağına emin olduğu eşine "Hilal" diye mırıldandı. Aysun hanımın eli havada kalırken duyduğu isimle "Ne?" Diye sordu. Aydın bey biraz doğrulup eşini yanına çekti ve "O kız Hilal Aysun" dedi. Aysun hanım eşine bakıp "Ama o Demirin kamerası değil ki, hem biz onları cdye aktarmıştık Aydın, bu nerden çıktı?" Diye sordu. Aydın bey derin bir nefes alıp "Demirin çektiği video değil o Aysun" dedi ve "Onların çektiği videolar" diye ekledi. Aysun hanım sonunda anlayınca ellerini dizlerine koyup sıktı ve "Bir de kayda mı almış köpekler!" Diyerek ağmalaya başladı.


Aydın bey, eşini kendine çekip sarıldığında Aysun hanım "İzleyelim Aydın. Kızıma neler yaptıklarını görelim ve saralım o yaraları" diye konuştu. Aydın bey boğazında oluşan yumruyu yuttuktan sonra "Biz kızımıza geç kaldık Aysun, o yaralarını kendi sardı" dediğinde Aysun hanım eşinden uzaklaşıp "Bakıcam Aydın, bilmek istiyorum. Hastanede gördüm ben zaten yaralarını. O zaman çok üzüldüm şimdi bakarsam çok üzülmem" diyerek onu ikna etmeye çalıştı. Aydın bey hiç istemeye istemeye eşini onayladı ve kamerayı aldı. Aysun hanım da ıslanmış yüzünü hızlıca silip nefeslerini düzene soktu.


Aydın bey ve Aysun hanım kızlarının onlardan koparıldığı gün en kötü günlerini yaşadıklarını düşünmüşlerdi ama asıl bu gece onların en kötü gecesi olmuştu. Kızlarının yaşadıklarını an be an izlemişlerdi ve o saatler ömürlerinden yıllarını almış gibi hissettirmişti. Sabah güneş ışıkları odaya girmeye başlamıştı ama Aysun hanım ve Aydın bey için o parlayan ışıkların artık bir anlamı kalmamıştı.


Hilal ve Polat hala aynı şekilde uyuyorlardı ki Polatın çalan telefonu ikilinin gözlerini aralamalarını sağladı. Polat, gözlerini açtığında kulağına gelen sesten ziyade yattığı göğüsten kafasını kaldırdı ve uykulu gözlerle ona bakan sevgilisine baktı. Gözüne o kadar güzel gelmişti ki onu böyle saatlerce izleyebilirdi. En son ona şarkı mırıldandığını hatırlayınca yeni uyandığı için çıkan tarazlı sesiyle "Bir şarkı daha söyler misin güzelim?" Diye sordu. Hilal, Polat üstünde uzanmasına rağmen yine de vücudunu esnetmiş ve "Günaydın Polatım ve maalesef öyle her zaman söyleyemiyoruz" diye gülümsemişti.


Polat kafasını tekrar Hilalin göğsüne yatırınca Hilal kıkırdayıp "Çocuk muyum ben Hilal, böyle uyunur mu!" Diye Polatı taklit etti. Polatta Hilale katılıp gülerken "Yani beş dakika kestirmişim, sanki uyudum" diye çıkışıp Hilalin omzunu saran kolunu hafifçe ısırdı ve sonrasında ısırdığı yeri öptü. Hilal masada titremekten bir hal olmuş telefona bakıp "Açsan mı ki?" Diyerek Polatı dürttü. Polat rahatının bozulmasından dolayı telefondaki kişiye şimdiden sinirlenmişken Faruğun ismini görünce "Ben bu adamı dövmeden rahatlamayacağım gibi" diye homurdandı ve telefonu açıp "Ne var lan akşam akşam!" Dedi.


Faruk önce yanındaki arkadaşlarına baktı sonrada kafasını duvardaki saate çevirdi. Ardından da "Komutanım ne akşamı, saat yediye geliyor" diye konuştuktan sonra Akına dönüp "Bu saat doğru dimi lan?" Diye sordu. Arkadaşlarından onay alınca da "Evet komutanım saat yedi, Aydın albay ve Yavuz albay birazdan gelecekler, sizi göremeyince arayalım dedik" dedi ve sonra panikle ayaklanıp "Pusuya falan mı düştünüz yoksa komutanım! Hemen gelelim, nereye gelelim!" Diye bağırmaya başladı. Komutanı bir kez olsun bile geç kalmadığı için bu ihtimali düşünmemişti ama düşününce pusu işi mantıklı gelmişti.


Faruğun panikle ayaklanması üzerine hepsi endişeyle ayağa kalktı. Safa "Lan ne oluyor!" Diye Faruğu dürterken Emir "Ben dedim işte komutanım asla geç kalmaz diye!" Diyerek silahını kontrol etti. Faruk hepsine eliyle durdururken kulağına gelen "Hilal saat kaç?" Cümlesiyle "Komutanım ben Faruk" dedi ve sonrasında duyduğu "Hii, Polat saat yedi olmuş neredeyse! -Ne!" İle komutanının Hilalle olduğunu anlayabilmişti. Yüzünde son derece imalı bir sırıtış yerleşirken kalktığı yere geri oturdu ve "Komutanıımm" diye imayla konuştu. Polat "Faruk siktir git!" Diye bağırıp telefonu kapattığında, endişeli bakışlarla ona bakan arkadaşlarına dönüp "Komutanım çok feci düşmüş arkadaşlar" diye sırıttı.


Safa, Faruğa sinirle bakıp "Lan ne diye gülüyorsun o zaman! Kalk gidelim!" Diye bağırınca Faruk işaret parmaklarını havaya kaldırıp kalp çizdikten sonra "Pusuya değil arkadaşlar, aşka düşmüş" diye güldü. Ona anlamsız bakan gözler yavaşça anlam kazanınca hepsi hıı layıp yerlerine geri oturdu. Akın kısa bir gülüşten sonra "Böyle bir şeyi söyleseniz asla inanmazdım lan. Ey aşk sen nelere kadirsin! Komutanımın ayarları bile tepe taklak olmuş" dedi ve aralarında kısa bir gülüşme yaşadılar.


Polat, timine katıldıktan sonra albaylarıyla gerekli konuşmalarını yapmış ve tören için gerekli hazırlıkları tamamlamışlardı. Vakti geldiğinde gerçekleştirilen tören sonrası ilk önce Hilal timi, sonrasında da Gece timi göreve çıkmıştı. Hilalde Sedayla birlikte annesine yardım ediyordu. İlk başlarda 'gelen çok olmaz' diye düşünmüşlerdi ama pekte öyle olmamıştı. Törende oluşan kalabalığın neredeyse çoğu mevlite katılmıştı. Burada ikamet eden askerler ailelerine haber vermiş ve silah arkadaşlarının büyük bir kalabalıkla defnedilmesini sağlamışlardı.


Mevlit bittiğinde Aysun hanımın evinde kalan kişiler Belgin hanım ve belli başlı tanıdıklardı. Polatın ailesi de bu kişilerdendi. Ülker hanım etrafa dolanıp duran Hilali izliyordu ama şu an yeri olmadığı için ablasına  bir şey diyemiyordu. Amaçları onlar için şehit olanlara dualar okumaktı ve öyle kalması daha doğru olurdu. Seda ve Hilal misafirler için hazırladıkları küçük erzakları giderken onlara teslim ediyorlardı. Paketi uzatan Hilal "Ruhuna gitsin inşallah" diye buruk tebessüm eden kadına "Amin teyzecim" diyerek yanıt verdi. Yerini Sedaya devrederken arka cebinde deli gibi titreyen telefonu açıp daha sakin olan salona geçti.


"Efendim Özgür?" Diye konuşunca Özgür "Hilal şu an sana çok ihtiyaç var! Şehrin girişinde iki otobüs kaza yapmışlar. Hastaneden üç ekip yolladım ama sende gitsen iyi olur. Bir doktor olarak orada olman  yararlarına olur!" Diye panikle konuştuktan sonra "Yedek ameliyathane odaları oluşturun hemen!" Diye de yanındaki personellere bağırıyordu. Hilal, kafasını hızlı bir şekilde sallayıp "Tamam ben hemen gidiyorum! Siz elinizdeki ambulansları hemen oraya gönderin durumu kritik olanları göndeririz!" Dedi ve telefonu kapatıp başındaki çemberi çıkarttı.


Aysun hanım kızının sesini duyunca panikle ona yaklaştı ve "Kızım ne oldu?" Diye sordu. Salonda oturan Asiye hanımlarda konuşmaları duyduğu için merakla Hilale bakıyorlardı. Hilal elindeki çemberi annesine uzatıp "Anne şehrin girişinde iki otobüs kaza yapmış oraya gitmem gerekiyor" dedikten sonra eli aklına gelince "Alpay beni bıraksın diyeceğim ama hastaneden buraya gönderebilecekleri doktor yoktur, burayı boş bırakamaz" dedi ve elini sinirle yanındaki sandalyenin sırt kısmına geçirdi. Aysun hanım korkuyla kızının elini hızlıca kavrayıp "Hilal yapma!" Diye bağırdı.


Hilal elini annesinden kurtarıp "Ne yapma anne ya! Şu hale bak, birisinin yardımı olmadan bir yere bile gidemiyorum. Ki bu yüzden şu an orada kim bilir kaç kişi yardıma muhtaç bir şekilde beni bekliyor!" Dedi ve "Bu okunan duaların bir kısmını beddua olarak Eylüle yollayabilirim dimi?" Diye sordu. Hanife hanım "Tövbe estağfirullah! Dema öyle kızum günahtur!" Dedi ve ayaklanıp Hilalin yanına gitti. Hilalin öfkeden kararmış bakışlarını görünce "Ha bu gözlerundeki öfkeyi merhametlen değiş hemen! Sana ihtiyaç var isa gideceksun ve yardum edeceksun! Ha bu halinle bile onlara merhem olmayı öğreneceksin, hayde bekleme daha burada!" Diye yükseldi ve gelinine dönüp "Ara şu uşağu da gelsin götursun Hilali" dedi.


Aysun hanım ve Hilal durumu anlamayıp boş boş bakınca Hanife hanım "Damat ula damat! Ne idi adu? Talha miydi?" Diye elini salladı. Hilal "Talhaya damat diyip duruyor ya!" Diye çıkıştı ama başka şansı olmadığı için de telefonunu çıkarttı. Ülker hanım, tanıştığı kızın karşısındaki kız olduğuna emin olduğu için bahsi geçen damatın Polat değilde Talha diye bir adam olmasını garipsemişti. Hilalinde kızgın halini gördüğü için "Kızım, araba lazımsa eğer Oğuz bizi eve götürmek için aşağıda bekliyordu. Sorun olmazsa o bıraksın seni?" Diye sordu. Hilal onunla konuşan kadına dönünce yeni farkettiği Ülker hanıma "Ülker hanım?" Diyerek baktı.


Ülker hanım, Hilali onaylayıp "Evet benim Hilalcim. Oğuz, Polatın kardeşi. Bıraksın seni istersen?" Diye tekrar sordu. Hilal telefonunu kapatıp "Eğer sorun olmazsa çok isterim" dedi ve Ülker hanımla birlikte  hızlıca evden çıktıklarında çardakta telefonla konuşan Oğuza yaklaştılar. Ülker hanım "Oğuz! Hemen Hilali şehrin girişine götürmen lazım!" Diye konuştu. Oğuz, telefonu kapatıp teyzesine baktı ve "Hilal? Abimin güzeli Hilal?" Diye şaşkınca sordu. Hilal kaybettiği vakti düşünürken "Oğuz tanışma kısmını şimdilik atlasak? Kaza olmuş oraya gitmem lazım" dedi. Oğuz da kafa sallayıp "Tamam tamam. Gel hadi" dedi ve ikili arabaya binip oradan uzaklaştılar.


Aysun hanım, içinde büyüyen sıkıntıyla koltuğa çöktüğünde aklında dün gece izledikleri videolar dönüp durmaya başlamıştı. Yanına gelen Sedaya "Seda, telefonumu versene bana kızım" dedi ve Sedanın uzattığı telefonu alıp eşini aradı. Telefon açıldığı gibi de "Aydın, kaza olmuş" dedi. Aydın bey, eşinin panik dolu sesini duyunca "Evet Aysun biliyorum" diye konuştu ve ardından "Hilal de gitti oraya Aydın. Bir şey olmaz dimi?" Diye gelen soruyla iç çekti. "Olmaz Aysun korkma sen. Zaten jandarmalar da oradadır, sakin ol" diyerek kendi rahat olmasa da eşini rahatlatmaya çalıştı.


Aysun hanım biraz da olsa rahatlarken Belgin hanım "Belki haberlere düşmüştür" diyerek televizyonu açtı. Aysun hanım da telefonu kapatıp televizyona bakarken salondakilerin bakışları da televizyonda buluşmuştu. Belgin hanım aradığı kanalı bulduğunda bekledikleri kaza haberi yerine başka bir haberle karşılaşmışlardı. Seda televizyonda gördüğü resimle çöktüğü yerden hızlıca kalktı ve "Bu da ne demek?" Diye sordu. Aysun hanım eliyle ağzını kapatıp şaşkınca ekrandaki resme baktı. Belgin hanım televizyona biraz ses verdiğinde spikerin sesi salonda duyulmuştu.


"-ler değişse bile insanlar ne yazık ki değişmiyor sayın seyirciler. K. T adlı şahıs kızının yaşamış olduğu taciz sebebiyle açılan davada hakim tarafından verilen kararı yeterli görmeyip, adliye koridorlarında terör estirdi. Çıkan arbedede ise kendi taraflarında olan savcı B.K'nın ağır bir şekilde yaralanmasına sebep oldu. Evet sayın seyirciler, aldığımız son bilgilere göre aynı şehrin girişinde yolların tuzlanmaması sebebiyle iki otobüs kontrollerini kaybetti ve kaçınılmaz olan kazayı gerçekleştirdi. Olay yerine ulaşan çok sayıda ambulans ve ekipler gerekli müdahaleleri yapmaya başladılar. Umarım can kaybının olmadığı bir kazadır diyoruz."


&&&&


Evett bir bölümün daha sonuna geldikk 💁🏼‍♀️.


Biraz kötü bir yerde kesmiş olabilirim ama çok kesilesi bir yerdi dayanamadım 😅😅.


Bu arada Talha ve Polat hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum. Paylaşırsanız sevinirim ☺️


Neyse diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar, yorumlarınızı bekliyor olacağım... 🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%