Yeni Üyelik
62.
Bölüm

31. Bölüm

@merida_xx

Aysun hanım televizyonda duyduğu haberle hemen ayaklanıp karargaha doğru koşturmaya başladı. Arkasından da Seda onu takip ediyordu. O sırada Aydın bey kardeşiyle beraber timlerinin gittikleri görevden bahsediyorlardı. Yavuz bey, abisinin "Dediğim gibi Polat o kısmı daha hızı halleder" demesiyle henüz bilmediğini düşündüğü yiğeninin ilişkisinin durumunu merak etti ve "Abi, Hilalin bir ilişkisi var mı ya?" Diye sordu. Aydın bey beklenmedik gelen soruyla kaşlarını çatıp "Ne alaka lan şimdi!" Diye çıkıştı.


Yavuz bey omuz silkip "Damat var mı falan diye sordum be abi. Celallenme hemen" dediğinde Aydın bey daha sakin bir halde "Talha var işte. Dün tanıştık görüştük, şerefsiz iyi biri gibi" dedi. Yavuz bey, Polatın adını duymayı tabiki beklemiyordu ama Talhayı da beklememişti. Oturduğu yerde biraz kıpırdanıp "Abi peki sen ne düşünüyorsun?" Diye sordu. Aydın bey kardeşine sorgulayıcı bakışlar atıp "Sen niye bu konuda bu kadar meraklısın?" Diye sorduğunda Yavuz bey "Yiğenim o benim çünkü. Ayrıca ben Hilali başkasıyla yakıştırıyorum. Bize asker damat gelmeli" dedi.


Aydın bey kafasını olumsuz anlamda sallayıp "O hayatta olmaz" diye konuştu. Yavuz bey bu net tavıra şaşkınca bakıp "Bana sakın askere kız vermem deme lan!" Diye çıkıştı. Bu kadar net olması onu farklı düşüncelere itmişti. Aydın bey kardeşine sinirle bakıp "Niye yapayım lan öyle bir şey! Hilal askerle yapamaz sadece, o yüzden olmaz dedim" diye konuştu. Yavuz bey bunun nedenini sorgularken "O niye ki?" Diye sordu. Aydın bey bezgince derin bir nefes çekip "Hilal çok fazla eksiklikle büyüdü Yavuz. En baştaki eksikliği ise biz, ailesiyiz. Şimdi biriyle aile kurmak istese o kişinin hep yanında olmasını o eksikliği kapatmasını ister diye düşünüyorum. Bir askerle bunu yapamaz" dediğinde Yavuz bey düşünmediği durumla yüzleşti.


Aydın bey kardeşine baktığında düşünceli halini gördü ve Polattaki değişimlerden dolayı şüphelendiği durumla "Polatı biliyorum Yavuz. Olacağını sanmıyorum" dedi. Yavuz bey, abisine şaşkınca bakıp "Nerden biliyorsun?" Diye sordu. En başından beri bilmediğini düşünmüştü ama abisi aslında biliyor muydu diye düşünürken abisini onaylamış oldu. Aydın bey kardeşine tam cevap verecekken açılan kapıyla bunu yapamadı. Karşısında beliren eşiyle yerinden kalktı ve "Aysun ne oldu?" Diye endişeyle sordu. Kapıyı bile çalmadan odaya daldığına göre iyi bir şey olmamıştı.


Aysun hanım nefesini düzene soktuktan sonra "Barış yaralanmış! Hastanedeymiş!" Diye konuşunca Aydın bey, eşinin arkasındaki endişeli Sedaya baktı. Seda da kafasını sallayıp onayladığında "Evet Aydın bey. Kaza haberine bakalım diye televizyonu açtık ama haberlerde Barış abinin resmi vardı ve yaralı falan diyorlardı" diye hızlıca anlattı. Aydın bey hemen daha önce numarasını aldığı Özgürü arayıp neler olduğunu sormak istedi ama aramasına yanıt veren olmamıştı. Sonra da şansını dün aldığı Talhanın  numarasını aramaya başladı ama ondan da yanıt alamamıştı.


Yavuz bey cevapsız kalan abisine bakıp "Abi hastaneye gibin isterseniz" dediğinde Aydın bey onu onaylayıp Aysun hanım ve Sedayla birlikte arabaya ilerleyip hastaneye sürdü. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde hastaneye ulaşmak istiyordu ama yollar kazadan dolayı ambulanslarla dolu olduğundan başarılı olamıyordu. Aysun hanım da eşinin yan tarafında sürekli "Allahım nolur bir şey olmasın" diyerek dua ediyordu.


Sonunda hastaneye ulaştıklarında görebilecekleri bir tanıdık aradılar ama herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Aydın bey en sonunda hatırladığı simayla oradan oraya koşturan Haluğa doğru ilerledi. Köyde yaralanan askerine karargahta kan verdiğini hatırlıyordu.


Haluk ittirdiği sedyeyi yerine yerleştirince "İpek hocam hastanın BT si tamam!" Diye bağırdı ve başka bir hastaya yönelecekken ona yaklaşan üniformalı adamı gördü. Aydın bey, yaklaştığı adama tam Barışı soracakken arkasından "Haluk, kaç saat sürecek şu ameliyat?" Diye konuşan adamla durdu. Aysun hanım sese döndüğünde tanıdığı yüzle "Cengiz! Barış iyi mi ne oldu?" Diye konuşarak Cengize doğru ilerledi. Cengiz, Hilalin annesini görünce ilk önce şaşırsada sonrasında "Ameliyata alındı Aysun hanım" diyerek açıklama yaptı. Sonrasında da "Hilal burada mı?" Diye sordu. Hilalle konuşup arkadaşının durumunu öğrenebilirdi.


Haluk artan kalabalığa bakıp "Bilmiyorum Cengiz bey" dedi ve hastalarına geri yöneldi. Aydın bey, dişer tanıdığı simaya dönüp "Tam olarak ne oldu?" Diye sorduğunda Cengiz "Burada ayak altında durmayalım, bekleme yerine geçelim" dedi ve o kısma doğru ilerledi. Diğerleri de arkalarından geldiğinde, yakını ameliyathanede olan bekleyenlerin yanına oturdular. Cengiz, endişeyle bakan Aysun hanım ve yanındaki kadına bakıp durumu anlatmak istedi. "Barışın ilgilendiği bir taciz davası vardı, verilen sonuç adamın hoşuna gitmeyince davanın sonunda suçlu adama saldırdı. Nasıl yaptı anlamadık ama güvenliğin elinden silahı almış, kaptığı gibi de karşı tarafı vurdu. Güvenlikler adamın elinden silahı alırlarken de silah patlayıp Barışa denk geldi işte" diyerek açıkladı.


Seda, olayı anlatan Cengize hüzünle bakıp "Yarası ciddi mi peki?" Diye sordu. Barışla çok vakit geçirmemişlerdi ama hani birini ilk görüşte görüp güvenirsiniz, bir abi hissi yayardı ya işte Barışta tam olarak Sedaya bunu yapmıştı. Seda da Hilalin abisini, sevip saydığı için şu an bir şey olacak diye oldukça korkuyordu. Cengiz derin bir nefes çekip "Tam göremedim ama göğsündendi büyük ihtimalle. Gömleği anında kanlanmaya başladı ki tam olarak hatırlamıyorum" diye konuştu. Durumun kötü olduğunu anlaşıldığında ise Aydın bey bir şey yapıp yapamayacağını düşündü.


Ameliyathaneden çıkan doktorla ayaklanan Cengiz, doktorun "Cansu Göktepe?" Demesiyle yerine geri oturdu. Bekleme salonundan bir adam çıkıp doktorun yanına ilerlemişti. Salondan çıkan adamın yerini Talha aldığında, hemen Cengizin yanına gitti ve "Cengiz, Barışın durumu nasıl?" Diye sordu. Cengizden haberi aldığı gibi katıldığı konferansı bırakıp hızlıca hastaneye gelmişti. Cengiz, Talhaya da kısa bir özet geçtiğinde Talha "Özgür beni içeri alır mı ki?" Diye sordu. Burada çalışan bir doktor değildi ama belki Özgür izin verebilirdi. Cengiz "Bilmiyorum. Özgürü de göremedim zaten, kazadan dolayı koşturup duruyor o da" dediğinde Talha sıkıntılı bir nefes çekti.


Cengiz, Hilalin abisinin durumu öğrenirse ne kadar etkilenebileceğini düşünürken "Hilal bilmiyor dimi?" Diye sorduğunda Aysun hanım "Yok. Kazaa yerine gitmişti o yardım için, bilmiyordur" diye cevap verdi. Talha kafasını sallayıp kafasını çevirdiğinde bir ekiple beraber sedyeyi ittiren Hilali gördü ve "Hasiktir!" Diye mırıldandıktan sonra tam arkasını dönmek istemişti ki Hilal, Talhayı görmüştü. Sedyeyi ameliyata yolladıktan sonra önce Talhaya sonra da yanındakilere bakınca gerilmişti. Kazada tanıdık biri mi vardı diye düşünerek adımlarını onlara yönelttiğinde Talha "Siz karışmayın ben söylerim" diyerek yanındakileri uyarıp kendini hazırladı.


Hilal hepsinde gezdirdiği bakışları Talhada durdurup "Ne oluyor?" Diye sordu. Talhanın burada olmasını anlayabilirdi belki tezi için birisiyle görüşmek için gelmiş olabilirdi ama babası, annesi, Seda hatta Cengizin burada olmasınına bir sebep bulamamıştı. Talha derin bir nefes alıp "Hilal, boş bir yer var mı güzelim orada bir konuşalım" diye sorduğunda Hilal kötü bir şeyler olduğunu anladı. Aklına gelen ilk şeyi yapıp telefonunu çıkarttı ve abisini aramaya başladı. Tele sekretere düşen telefonla birlikte içine de ateş düşmüş gibi hissetmişti ve aynı işlemi sürekli tekrarlamaya devam etti. Açılmayan telefon Hilal panik bir biçimde Cengize bakıp "Abim nerde Cengiz?" Diye sordu.


Talha, Hilalin kollarını tutup "Hilal hadi gel dışarıya çıkalım" dediğinde Hilal "Talha abim nerde?" Diye tekrar sordu. Talha, ona korkuyla bakan gözleri fark edince derince yutkundu ve "Dışarıda söylemem daha iyi olur" dedi. Hilal artık panikleyen bedenini zapt edemezken "Talha abim nerde!" Diye bağırdı. Talha, Hilal belki daha sakin olur diye durumu açıklamak üzereyken "Barış Karay?" Diye seslenen doktorla bunu yapamadı. Hilalin ailesinde gezinen gözlerinin yaşlarla dolması saniyeler içinde gerçekleşmişti. O bakışlar hepsinin içini yakarken Hilal "Talha lütfen yine olmasın" diye fısıldadı. Bu olayı ailesinde bir kere yaşamıştı ve tekrar yaşamak istemiyordu. Doktordan yine "Maalesef kurtaramadık" cümlesini kulakları tekrar duysun istemiyordu.


Hilal, Talhanın kollarını sıkı sıkı tutarken Talha "Sakin ol Hilal, bir şey yok" diyerek Hilali sakin tutmaya çalışıyordu ama ellerinin altında titremeye başlayan bedenin iyiye işaret olmadığını biliyordu. Doktorun "Barış Karayın yakınları burada mı?" Diye tekrar seslenmesiyle Cengiz gergin adımlarla doktora yaklaşıp "Benim, yani biziz. Durumu nasıl?" Diye sordu. Doktor, önce konuşan Cengize baktı ve  sonrasında arkadaki kişilere baktı. Hilali gördüğünde ise ufak bir aydınlanma yaşayıp "Abin?" Diye sordu. Hilal, ayakta tutmakta zorlandığı bedenini Talhaya yaslarken kafasını sallayıp arkadaşını onayladı.


Aydın bey de durumu hızlandırmak için kızının yanından ayrılıp doktora ilerledi ve "Durumu nasıl?" Diye sordu. Doktor sıkıntılı bir nefes verip Hilale baktı ve "Hilal, kurşun aksiller artere isabet ettiği için abin bize getirildiğinde zaten çok kan kaybetmişti" dedi. Hilal, tanıdık gelen bu konuşmayla gözyaşlarını tutamazken kafasını Talhaya yaslanıp "Söylemesin Talha. Lütfen kötü bir söylemesin. Tek o kaldı. O da gitmesin" diye fısıldadı. Talha, Hilalin kriz geçireceğini düşünüp onu sıkıca sarıp "Çıkıyoruz" diye fısıldadı ve Hilalin ayakta duramayan bedenini kucağına aldı. Hilal, şu an yaşanan şeyleri sorgulayamazken titreyen çenesiyle "Abim iyi olsun lütfen, o da beni bırakmasın" diye sayıklıyor ve Talhanın montunu sıkıyordu.


Aysun hanım kızının haliyle korkarken o da Talhanın peşinden gitmişti. Aydın bey önce Barışın durumu öğrenip öyle Hilalin yanına gitmek istediği için doktorun konuşmasını bitirmesini bekledi. Doktor, karşısında ona bakan iki adama "Kurşunu çıkarttık ve hastayı kaybettiği kandan dolayı yoğun bakımda tedavi altına aldık. Dediğim gibi yarası tehlikeli bir bölgede olduğu için yirmi dört saat gözetim altında tutmamız gerekiyor. Şu an her şey hastanın savaşıp savaşmamasına kalmış durumda. Bir gelişme olduğunda size bilgi verilecektir" dedi ve diğer hastalarına bakmak için onları yalnız bıraktı.


Aydın bey bu haberi kızına nasıl vereceğini düşünürken Cengiz telefonunu çıkartıp Talhayı aradı. Hilale bunu söyleyebilecek kişinin o olduğunu biliyordu ve ona haber vermesi gerekiyordu. Talhayla Barış sayesinde tanışmıştı ve Hilalin Talha için anlamını biliyordu. Telefon açıldığında "Ben Seda" diye bir ses duydu ve "Talha şu an Hilalle ilgileniyor o yüzden ben açmak zorunda kaldım. Barış abinin durumu nasılmış?" Diye ağlamaklı bir ses konuşmaya devam etmişti. Cengiz "Yoğun bakımda gözetim altında tutuyorlarmış. Kan falan veriyorlarmış galiba çokta bir şey anlayamadım ama yaşıyor" diye konuştu. Seda hemen Hilali sakinleştirmeye çalışan Talhaya "Talha, Barış abi iyi yaşıyor!" diye sevinçle konuştuğunda Aysun hanım da rahat bir nefes vermişti.


Talha, Hilalin ağlamaktan kızarmış yüzünü tutup "Hilal bana bak! Barış gayet iyi tamam mı güzelim. Sakin ol artık" diyerek alnını alnına dayadı. Hilal, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışırken "O iyi, abim iyi" diyerek kendi kendine konuşuyordu. Talha da Hilalin gözyaşlarını silip "Evet o iyi. Bir şey olmadı, olmayacakta" diye mırıldanıp Hilali onaylıyordu. Hilal gözlerini aralayıp Talhanın gözlerine baktı ve "Bırakmadı beni. Gitmedi" diye tekrar onay beklediğinde Talha kafasını sallayıp "Evet bırakmadı" dedi. Hilal titreyen vücudunu durdurmak için derin nefesler aldığında Talha, Hilalin bu haline daha fazla dayanamadı ve onu kendine çekip sıkıca sarıldı.


Hilal ona sarılan Talhaya sarılıp sakince ağlayarak kendini toplamaya çalıştı. Aysun hanım da gözyaşlarını silip kızının kahrolmuş haline baktığında derince iç çekti. Kızının kendisi yerine Talhanın sakinleştirmesine baktı ve elinden bir şey gelmediği için kendini fazlalık gibi hissetti. Bulundukları odada tek yaptığı şey ağlamak olmuştu ve varlığı kızı için bir şey ifade etmemişti. Aysun hanım içinden eşine hak verirken yavaşça kapıya adımlayıp odadan çıktı. Aydın bey haklıydı, Hilalin onlara ihtiyacı yok gibiydi. Kızı tek başına her şeye göğüs germeye alışmış olmalıydı ki o yüzden yanında ki kimseyi görmüyordu. Seda da telefonu yatağın kenarına bırakıp odadan çıktığında sandalyede oturan Aysun hanıma doğru ilerledi.


Aysun hanım, yanına oturan Sedaya bakınca Seda buruk bir tebessümle "Böyle yapma Aysun teyze. Talha olmasaydı senden destek alırdı biliyorsun" diye konuştu ve "Hilal ailesini, yani şey diğer ailesini kaybedince Talha ve Barış abi yanındaymış. O zamanlarında da onlar sayesinde toparlanabilmiş, o yüzden bunu yanlış anlama lütfen. Hilal sadece Talhanın desteğine alışık olduğu için sizi görmedi" diye konuştu. Haftasını geçirdiği kadının böyle üzgün görünmesi onu üzüyordu ve en azından sözleriyle yardım etmek, iyi hissettirmek istiyordu.


Aysun hanım Sedaya gülümseyip "Biliyorum Seda. Ben sadece kızıma geç kalmış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. En çok ihtiyacı olduğunda yanında olamadım. Şimdi de benden değil de Talhadan destek almasına ne diyebilirim ki. Duymadın mı? Nasıl içi yana yana 'bir tek o kaldı, o da gitmesin' dedi. Elim kolum bağlı, yine kızım için hiç bir şey yapamıyorum" diye konuştu. Seda bu sefer diyecek bir şey bulamayıp sadece Aysun hanımın elini tutarak destek olmaya çalıştı.


Aydın bey ve Cengiz, Aysun hanımların yanlarına ulaştığında Talhada yanında Hilalle birlikte odadan çıkmıştı. Hilal, sanki az önce hiç bir şey olmamış gibi odadan çıktığında ilk olarak Cengize baktı "Teşekkür ederim Cengiz" dedi ve sonra da babasına bakıp "Size de teşekkür ederim baba. Gerisini ben hallederim burada beklemenize gerek yok" diye konuştu. Talha hariç hepsi Hilalin bu değişimine şaşkınca bakarken Talha da "Ben buradayım zaten, bir şey olursa size haber veririm" dedi. Aysun hanım "Yanında ol-" diye ayaklanmıştı ki Hilal büründüğü soğuklukla "Gerek yok anne. İyiyim ben, boşuna yorulma hiç" diyerek onu böldü.


Hilal, ona bakan bu tuhaf bakışları tekrar tekrar görmekten artık sıkılmıştı ve onlar böyle baktıkları sürece kendini kötü hissediyordu. Aydın bey kızına adımlayıp "Yine de kalalım kızım. İhtiyacı-" diye konuşurken Hilal "Baba, şu an babalık dersleriyle uğraşamam, bana öyle bir bakıyorsunuz ki, çıldırıcam resmen! Böyle bakıp duracaksanız çıkın gidin" diye çıkıştığında Talha "Hilal!" Diyerek Hilali  uyardı. Bu çıkışının içindeki üzüntüyü boşaltmak için olduğu biliyordu ama o biliyordu işte. Aydın bey ve Aysun hanıma bakıp anlamalarını istedikten sonra "Emin ol şu an ne yapacaklarını bilmiyorlar Hilal. Böyle yapma, sonra yine sen üzülüyorsun biliyorsun. Anlayışlı olmaya çalış biraz." dedi.


Hilal çatık kaşlarıyla Talhaya dönüp "Sürekli ben mi anlayışlı olmak zorundayım ya! Hayat zaten sürekli bana kıçıyla gülüp duruyor! Tamam artık diyorum hayat beni de güldürecek sevindirecek, ama yok! Hep bir şeylerden vazgeçmek zorunda bıraktı! Hep eksilen taraf benim ve artık bunu istemiyorum Talha! Anladın mı artık istemiyorum! Benim abim şu an yoğun bakımda hayatıyla savaşıyor farkındaysan, şu an kimseyi anlamakla uğraşamam! Biraz da siz beni anlayın ve saygı duyun artık ya yeter!" Diye bağırdı ve kimseye bakmadan yoğun bakımların olduğu kısma doğru ilerledi.


Kafası o kadar berbat bir haldeydi ki kimseyi anlamak için kafa yoramazdı. Tek düşündüğü şey abisi Barıştı. Ailesi gibi abisinin de onu bırakıp gittiğini düşünmek içinde inanılmaz bir üzüntünün büyümesine sebep oluyordu. Barış, Hilal için aile kavramının karşılığıydı. Kimseyle kıyaslanamayacak kadar değerliydi, buna gerçek ailesi de dahil. Ona bir şey olmasındansa kendine olmasını yeğlerdi. Hilal yoğun bakıma ulaşınca kartıyla içeriye girdi ve gözleriyle abisini aramaya başladı. Sedyede makinalara bağlı yatan abisini görünce de kendini sakin tutmaya çalışarak yanına ilerledi.


Yanına ulaştığında önce abisinin solgun yüzünü uzun uzun inceledi ve sonra soğumuş elini tuttu. Cansız duran parmaklarını avucuna alıp sıkarken "Şimdi seni anlıyorum galiba abi" diye mırıldandı. "Sende böyle mi hissettin bilmiyorum ama ben şu an oldukça kötü hissediyorum. Böyle sanki o gün ki gibi. Babamların bizi bıraktığı gün gibi, kötü" diye zorlanarak konuştu. Konuşmasıyla beraber gözyaşları tekrar akmaya başlamıştı.


"Ama onlar beni bırakıp giderken yanımda sen vardın abi. Şimdi ise yanımda olmak yerine burada böyle yatıyorsun! Yine yanımda olup bana sıkıca sarılman gerekiyordu! Uyandığında bununla ilgili çok ciddi yaptırımlar uygulayacağım sayın savcım haberin olsun!" Diye kızdı ve hıçkırdıktan sonra "Bir de ben senden özür dilemek istiyorum abi. Sanırım farkına varmadan seni ikinci plana atmışım. Bunun için çok özür dilerim. Ama söz bak! Bundan sonra tependen inersem ne olayım! Bıksan bile yanından ayrılmayacağım. Abi biliyorsun ki maalesef burada çok kalamam, o yüzden şimdi çıkmam gerekiyor. Ben yine sık sık seni ziyarete geleceğim ama bir dahakine beni gülümseyerek karşıla tamam mı?" Diyerek Barışın alnına uzun bir öpücük bıraktı ve soğuk yanaklarını sevip yoğun bakımdan çıktı.


&&&


Devamı Part 2 de….


Loading...
0%