Yeni Üyelik
63.
Bölüm

31. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Yoğun bakımdan dışarı çıktığımda karşımda Talha ve Cengiz sandalyelere oturmuş bir şekilde beni bekliyorlardı. Adımlarımı Talhanın yanındaki boş sandalyeye yönelttiğimde ikiside yerlerinde dikleşti. Sandalyeye oturduğumda Cengiz "Gördün mü?" Diye sordu. Kafamı sallayarak onu onayladım ve  "Evet. Sanki üç gece sabahlamış ve en sonunda sızmış gibi uyuyor" diyerek güldüm. Abim mesleğine başlamadan önce sabahlamayı çok severdi ve en sonunda uyuduğunda tamı tamına yirmi saat uyuyabilen birisiydi. Bunu uzun zamandır yapmadığı için büyük ihtimalle tekrar yapmak istemişti ve bu yüzden içeride öylece uyuyordu.


Gözlerimi kapatıp kafamı arkamdaki duvara yasladığımda Talhanın "Cengiz sen de git istersen artık, Damla merak etmesin" dediğini duydum. Başım o kadar çok ağrıyordu ki konuşmalarına katılmak bile istemedim. Onlar aralarında konuşurken telefonum çalmaya başlamıştı ama şu an arayan her kimse onunla da konuşmak istemediğim için ekrana bakmada telefonumu direkt olarak kapattım. Kimsenin geçmiş olsun sözlerine teşekkür edecek halim yoktu. Zaten abimde bir kaç saat içinde uyanırdı muhtemelen. Uyandığında o özenerek yaptığı kaslarının yavaşça eridiğini görünce acaba ne tepki verecekti. O kadar ilaç veriliyordu ki büyük ihtimalle silikleşecektiler ve ben kesinlikle bunu kullacaktım.


"Hilal?" Diye seslenen Talhayla birlikte elimde elini hissettim. Gözlerimi yavaşça aralayıp ona baktığımda ilgili gözleri beni inceledikten sonra ayağa kalktı ve "Kalk hadi Hilal. Bir şeyler yemen lazım" dedi. Olumsuz anlamda salladığım kafamla birlikte "İstemiyorum Talha. Sen de git istersen, nasıl olsa abimin anahtarı vardır sende" dedim. Geldiğinden beri abimle beraber kalıyordu ve eminim abim çoktan Talhaya bir anahtar vermiştir.


Talha beni tınlamayıp ellerimden tutup beni ayağa kaldırdı ve "Seni bırakıp gitmeyeceğimi biliyorsun Hilal. Şimdi kantine iniyoruz, hadi" dedi. Bu adam hala dediğim dedik miydi gerçekten? "Talha gerçekten istemiyorum" diye tekrar söylediğimde beni merdivenlere doğru yönlendirip "İlaç içeceksin daha Hilal. Hem sen Barışla kavga etmemi falan mı istiyorsun" diyerek güldü. Doğru söylüyordu. Eğer abim aç olduğumu ve bir şey yemediğimi öğrenirse kızabilirdi. Bir de yanımda Talha olduğu halde yemek yememişsem okları bana değil ona dönerdi.


En sevdiği kızma şekli de "Lan senin benim kardeşimi aç mı gezdiriyorsun, ayrıl bundan abicim' şeklinde oluyordu. Sonrası da onların atışmasıyla devam ederdi. O anlar aklıma geldiğimde "Abim nasıl oldu da seni hiç dövmedi ya?" Diye güldüm. O da bana katılırken "Aslında çok istediği zamanlar oldu ama senin yüzünden yapmıyordu" dediğinde ona merakla baktım. Kantine doğru yaklaşmamızla "Kavgalarımızın sonu 'dua et kardeşimin sevgilisisin yoksa nokta nokta nokta'" diye güldüğünde bende gülmüştüm. Dövmemesi küfürlerine engel olmuyordu tabiki de.


Talhanın aldığı tostu istemeye istemeye kemirirken aklımdan geçen abimin uyanıp uyanmadığıydı. "O tost bitecek Hilal, öyle kemirip durma" diyen Talhaya göz devirdiğimde cebinden telefonunu çıkarttı ve açıp "Efendim Aydın bey?" Dedi. Ben telefonumu kapattığım için Talhayı arıyordu büyük ihtimalle. Bakışlarım Talhadayken o konuşmasına devam etti ve kısa bir süre sonra telefonu kapattığında bana bakıp "Seni ve Barışı merak etmişler" dediğinde omuz silktim. Merak etmek normal bir şeydi, edebilirlerdi.


"O an sana doğru geleni yaptın ama onları kırdın Hilal" demesiyle zaten yiyemediğim tostu masaya bıraktım ve "Biliyorum" dedim. Onları kırdığımın farkındaydım ama canım burnumda sayılabilecek bir durumdu. Ayrıca sadece onlara değil hiç kimseye tahammül edecek halim yoktu. Beni tanıdığı için daha fazla bu konuyu üstelemezken yanıma sandalye çekilmesi ve birini hissetmemle o tarafa doğru döndüm. Alpayı gördüğüm gibi şaşırmama fırsat vermeden birden bana sarıldı. Ben de öylece kalakalırken Talha "Ben yukarıdayım" diyerek bizi yalnız bırakmayı seçmişti.


Alpay benden uzaklaşıp yüzüme baktığında "Ancak gelebildim, özür dilerim. Barışın durumu nasıl?" Diye sordu. Bakışlarında sadece endişe görüyordum, o yüzden "Yoğum bakımda ama uyanacak bir kaç saate. Hatta uyanmış bile olabilir" diyerek ayağa kalktım. Ben yukarıya doğru adımlarken Alpayda yanımda geliyordu. Yoğun bakımın olduğu kata geldiğimizde Talha elleri belinde yoğun bakımın kapısına doğru bakıyordu. Adımlarım merakla hızlanırken "Ne oldu?" Diye sordum. Talha bana döndüğünde gözlerindeki endişe bütün bedenimi tekrar titretmişti.


Bana "Yok bir şey" diyip Alpaya baktı ve ardından tekrar kapıya döndü. Acaba abim uyandı da tekrar uyutabilirler diye mi söylemiyordu? Abim hakkında bilgi veren doktor açılan kapının arasından çıkarken direkt Talhaya yönelmişti. Kolumda hissettiğim elle Alpaya baktım "Ayakta durup yolu işgal etmeyelim Hilal" diyerek beni boş sandalyelere doğru ilerletti. Ona karşı gelmeyip ilerlediğim bakışlarım bu sefer Talhadaydı. Az öncekine kıyasla daha rahat bir ifadeyle bize doğru geldiğinde "Ventten çıkartmışlar, şu anlık bir sorun yokmuş" dedi.


Ama az önce çok endişeli görünüyordu ki, bunun için niye endişensin yani! "Talha bana yalan söyleme lütfen" diye endişeyle konuştuğumda ellerini dizime koyup önüme çöktü ve "Söylemem Hilal, sadece cihazdan çıkartırken biraz sorun çıkmış o kadar" diye konuştu. Ne gibi bir sorun ki? Sorumu sormadan "Kısa süreli kriz gibi bir şey ama sorun yok, şimdi gayet iyi. Yarın odaya çıkartacaklar" dedi. Krizi falan hemen es geçtim. Abim iyiyse diğer şeylerin bir önemi yoktu.


Alpay elini sırtımda gezdirirken "Artık iyiymiş bak sorun yok" dediğinde kafamı salladım. "Hilal?" diye seslenilmesiyle bakışlarımı Alpaydan çekip seslenen kişiye çevirdim. Atakan, Canan, İpek, Ferdi, Haluk ve Serap karşımda bana doğru adımlıyorlardı. "Yeni haberimiz oldu Hilal. Abinin durumu nasıl?" diye soran Canana "Gayet iyi, yarın odaya alınacak" diye buruk bir tebessüm sundum. Atakan "Ne olmuş ki? Kazadan falan mı?" diye sorduğunda henüz düşünmediğim nedenle bende Talhaya baktım. "Kurşun falan demişti doktor. Tam olarak ne oldu Talha?" diye sordum.


Abimin nasıl yaralandığı hiç mi hiç aklıma gelmemişti bile. Ferdi yanıma gelip omzumu sıktığında "Geçmiş olsun Hilal. Atlatılıp gitti sonuçta, nedenlerini düşünmeye gerek yok" diyerek gülümsedi. Talha ve Alpayda "Evet" diye ona destek çıkınca şimdilik bu konu üstünde durmadım. Nasıl olsa abimden öğrenirdim. Ferdiye bakıp "Galiba burası sevecek bir şey bulamadığın takdirde kendinden soğutmak için çok uğraşıyor" dedim. Adamın burayı sevmemesi için kim bilir neler olmuştu da ben ona zorla sevdirmeye çalışıyordum. Ferdi dediğimle kahkaha attığında "Sonunda beni anlamaya başladın Hilal" dedi.


Kafamı sallayıp onu onayladığımda "Bir daha sana bu konuda baskı yapmıycam" dedim. Ferdi bana kaşlarını çatarken "Şu sıra tek zevk aldığım kavgalarımızı bana mahrum edemezsin hocam! Dibine kadar tartışalım lütfen. Bu bir istek değil ihtiyaç!" diye çıkıştı. Dediği bu sefer beni gerçekten güldürürken "Git başımdan Ferdi ya. Hem senin hastan falan yok mu?" dediğimde yüzünde koca bir sırıtış yerleştirip "Ne oldu hadi bil?" diye sordu. Gözlerini parıl parıl parlıyordu. Bu kadar sevineceği ne olmuş olabilirdi ki? Başka bir şehre mi gidecekti? Ya da maaşına zam falan mı yapılmıştı?


Ferdi konuşacağı sırada İpek "Ay aman Hilal bakma sen Ferdiye. Sabah bir hastası baklava yollamış ondan hava atıp duruyor" dediğinde Serap "Siz sanki kıskandınız gibi İpek hocam?" diye güldü. Ya demek Şirinler baklava yollamışlar. Büyük ihtimalle onlardır çünkü konusu onların yanında geçmişti. Atakan kafasıyla onay verdiğinde "Bu akşam tatlıcıya gidiyoruz" diye mırıldandı. İpek, Atakana dönüp "İstemiyor musun?" diye sordu. Onlar kendi aralarında konuşmaya başlayınca hala önümde oturan Talhaya baktım ve "Talha, abimin durumu iyiymiş. Sen eve geç dinlen lütfen. Hem sabah eşya falan getirirsin" diyerek tekrar şansımı denedim. Burada yorulmasına gerek yoktu sonuçta. Talha bana bakıp "Hilal seni yalnız bırakmıyorum dedim boşuna çeneni yorma" diye net bir şekilde konuşunca başka da bir demedim.


Haluklara bakıp "Siz gidin dinlenin bari. Yarın zaten görüşürüz tekrar" diyerek hepsini yolladığımda kalan kişiler Alpay ve Talhaydı. Alpaya da gitmesini söylediğimde beni tınlamamış ve sandalyeye iyice yerleşmişti. Bende sandalyede oturup zamanın geçmesini beklerken Alpay annemle konuşmuştu, Talhada Cengizle konuşup bilgi vermişti. Bende daha iyi hissettiğim için telefonumu açmaya karar verdiğimde açıldığı gibi gelen aramaya baktım. Yasemin mi? Bu salak beni niye arıyordu diyeceğim ama abim aklıma gelince sebebi net bir şekilde açıklanmış oldu.


Onu meşgule attığımda boğaz temizleme sesi duymam ve Alpayın "Oğuz?" demesi bir olmuştu. Kafamı telefondan kaldırıp Oğuza baktığımda şaşırmıştım. Henüz tam bir şekilde tanışamamıştık ama Polatın kardeşiydi ve iyi biri olduğunu düşünüyordum. En azından öyle bir imaj veriyordu. Bize yaklaştığında bana hafifçe gülümseyip "Geçmiş olsun, az önce teyzemler konuşurken duydum da merak ettim. Kötü bir şey yok dimi?" diye sordu. Henüz tanımadığı birini ziyarete gelmesi beni etkilerken ona sıcak olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim Oğuz. Hayır kötü bir şey yok, yarın odaya alınacak" dedim.


Kafasını ağır ağır sallayıp "O zaman ben artık gideyim" diye gülümsediğinde, ayağa kalktım ve onu kalktığım yere oturttum. Bu hareketime şaşırsa da bir şey dememişti ama ben "Ben daha çok oturacağım o yüzden biraz sen otur, sonra gidersin" dedim. Çünkü çekindiğini düşünüyordum ve bu hoşuma gitmemişti. Gereksiz çekinme olayları beni geriyordu zaten. Bir de Oğuzun çekinmesini gerektirecek bir durum da yoktu. Alpay, bize bakıp "Siz ne ara tanıştınız?" diye sordu. Oğuz ona kısa bir açıklama yaptığında bu sefer de koridorda "Barış!" sesi duyulmuştu. Kaşlarım çatılırken kafamı çevirip bağıran kişiye baktım.


Talha "Bu ne alaka şimdi?" diye bir tepki verdiğinde Alpay "Kim ki bu?" demişti. Yasemin ağlak bir yüzle bize yaklaştığında "Sen nasıl bir insansın ya! Kaç kere aradım cevap vermiyorsun! Barış nerde! Nasıl!" diye konuşunca üstümde var olan hüzün kanatlanıp uçup gitmişti. Yerini ise avını görmüş bir aslan kaplamıştı. Zaten bedenim yeterince gergindi, belki biraz spor beni gevşetirdi. Bana öfkeyle bakan kırmızı gözlere "Sen kimsin de sana haber vereceğim?" dedim. Bana şaşkınca bakıp "Sen ciddi misin? Bu kadar kötü olamazsın" diye bağırdı ve "Barışa karşı olan hislerimi biliyorsun!" diye sözlerine devam etti.


Bu ne değiştirir ki? "Yani Yasemin?" dediğimde sinirle bana doğru atılmıştı ama ben biraz yana kayıp onun havada süzülmesini izledim. Baya baya saldırıya geçmişti ama bu. Ee olur. Yalpalayıp toparlandığında tekrar bana döndü ve "Senden nefret ediyorum!" diye bağırıp üstüme gelmeye başladı. Yıllarımı bu karşımdaki şeye dost diyerek geçirmiştim dimi ben. Allah beni ne yapmasın yani. Alpay ve Oğuz panikle ayaklanırken bana gelen Yaseminin saçlarını sol elimde kavranıp bir güzel doladıktan sonra alçılı elimi bana şaşkınca bakan ikiliye doğru kaldırıp "Aklınızdan bile geçirmeyin!" dedim ve kurtulmaya çalışan Yasemini silkeleyip "Gel biz seninle şurada konuşalım" diyerek malzeme bulunan odaya doğru sürüklemeye başladım.


Arkamdan da Talhanın "Çok hırpalama!" dediğini duymuştum. Tam odaya girecekken "Hilal!" diye seslenen Özgürü de duydum tabi. Şimdi hiç sırası değildi ama Özgür! Stres atacağım burada! Ona baktığımda belki de ilk defa bu kadar şaşkın olduğunu görmüştüm. "Özgür?" dediğimde bana yaklaşıp "Hilal ne yapıyorsun?" diye sordu. Elimin altında iyice debelenen Yasemin "Bakın işte Özgür bey! Kaç kere dedim size, Hilalin gerçek yüzü bu!" diye bağırdığında kafasını biraz daha çekiştirip "Sen kes sesini! Ayrıca sen benim hakkımda dedikodu mu yapıyorsun!" diyerek onu ittirdim. Bu sefer sınırını fazlasıyla aşmıştı ve bende zaten olmayan sabır taşmıştı. Yaseminin üstüne atılmadan önce duyduğum son şey "Bak işte şimdi tutmalıyız!" diyen Talha olmuştu.


&&&


Devamı Part 3 de…


Loading...
0%