Yeni Üyelik
65.
Bölüm

31. Bölüm (Part 4)

@merida_xx

Alpay kulağımın dibinden ayrılıp "Ya böyle genç videolarınız yok mu? Hilalin ergenliğini çok merak ediyorum" diyerek abimlere yöneldi. Abim ve Talhaya "Sakın!" Diye bağırdığımda onlar bu tepkime gülmüş, Demir abim ise "Hilal iyi misin?" Diye biraz endişeli bir sesle sormuştu. Talha ayaklanmış televizyona ilerlerken kafamı koltuğun sırtına yaslayıp "İyi demek isterdim ama rezil hallerim birazdan yüzüme vurulacağı için diyemiyorum" diye konuştum. Gerçekten bu video izleme işi nerden çıkmıştı şimdi!


Demir "Tam anlamadım ama iyisin sanırım" dediğinde "Ya abimdeyiz, küçüklük videolarımızı falan izliyoruz da Alpay büyümüş olduklarımı da izleyelim diye tutturdu" diye durumu açıkladım. Kulağıma gelen iç çekişten sonra "Gelince bende izleyebilir miyim peki?" Diye sorusunu duydum. İçimde garip bir his oluşurken "Olurr. Ama bensiz izleyemezsin, bazı kısımları atlamam gerekiyor çünkü" dedikten sonra "Ne zaman döneceksiniz?" Diye sordum. Zaten yoldayız demişti ve eğer geç olmazsa videoları ona verebilirdim.


"Şimdi dönüyoruz zaten Hilal. Evrak işleri falan olacağı için geç olmadan aramak istedim" dediğinde mutlulukla "Aaa çok iyi. Yani şey hayırlısı olsun, geçmiş olsun" dedim. Alpay bilgisayarın önünden "Dönmüş mü?" Diye bağırdıktan sonra Talhaya "Kablo hala sağlam aç hadi" diye güldü. HDMI kablosu biraz sıkıntılı olduğundan bazen görüntü kayboluyordu ve yenisini almadığımız için bantlamıştık. O yüzden hala sağlam olması iyiye işaretti. "Evet dönmüş" diye gülümsediğimde abim "İşi yoksa gelebilir" diye konuştuğunda ona şaşkınca baktım. Ki ona tek şaşkın bakan ben değildim.


Abim üstündeki bakışları tınlamayıp elindeki kolayı yudumlarken "Ne bakıyorsunuz öyle? Hilal özledi diye diyorum" diyerek omuz silkti. Bakışları bana döndüğünde "Özlemedin mi?" Diye sordu. Kafamı sallayıp dürüst bir şekilde "Özledim" dediğimde kulağımda Demirin "Özledin mi?" Diye soran sesi duyuldu. Abim "Ee çağır işte o zaman" diye tekrar konuştuğunda Demire "Demir, abime gelmek ister misin?" Diye sordum. Gerçi evrak falan demişti ama belki gelirdi.


Demirin birisine bir şey dediğini anlayabiliyordum ama tam olarak duyamıyordum. En sonunda "Olur. Bir saate falan gelmiş olurum o zaman" dediğinde bende olan bakışlara baş parmağımı kaldırıp onayladım. "Tamam o zaman bekliyoruz. Abi şey, Polattan haberin var mı acaba?" Diye sordum. Sedanın bana attığı dönmüşler mesajının üstünden neredeyse üç saat falan geçmişti ama Polattan hala bir haber yoktu. Aramalarıma da dönmemişti, biraz garipti.


Demir "Döndüklerini öğrendik az önce. Niye ki?" Diye sordu. Saklama gereği hissetmediğim için "Şey ya, bana geliyoruz diye mesaj attı ama sonrasında hiç aramalarıma bakmadı. Seda da Yakupla berabermiş az önce, o yüzden merak ettim" diye söyledim. Abim ve Alpay kaşları çatık halde bana baktığında Talha sadece kolasını yudumlamıştı. Onlara laf yapacağım sırada "Gittiğimizde bakarım abicim ama işi çıkmıştır belki" diye konuşan Demire "Neyse sen de bilmiyormuşsun o zaman. Hadi sen dikkatli gel bekliyoruz" diye vedalaşıp telefonu kapattık.


Abim yerinde doğrulduğunda "Aramadı mı seni?" Diye sordu. Demirin dediği gibi belki de bir işi vardır diyerekten "İşi çıkmıştır abi, arar birazdan" dedim ve Alpaya "Demiri bekleyelim. Bana bu eziyeti bir kere yapın" dedim. Talha oturduğu yerden "Acıkan var mı?" Diye sordu. Evet bu sürede belki bir şeyler yiyebilirdik. Abim "Demir gelsin öyle yeriz" dediğinde abime yine şaşkınca bakıp "Abi sen iyisin dimi?" Diye sordum. Alpayda "Çok yerinde bir soru. Yarası enfeksiyon kaptıda kafası mı bulandı acaba?" Diyerek abime baktı. Abim Alpayla ikimize göz devirirken "Ben sadece iyi bir insanım. Abinizden de hala hoşlanmıyorum" diye kendini açıkladığında ona hak verdim. Abim gerçekten kanatsız bir melekti.


....................................................................................


Demir ve Hilal timi askeriyeye giriş yaptığında sakin adımlarla karargaha ilerlemeye başladılar. Yavuz, sırtındaki çantayı çıkartıp elinde taşımaya başlarken "Komutanım, yemeğe falan mı gitsek ya? Uzun zaman oldu gitmeyeli, şöyle güzel bir kebap yeriz?" Diye sordu. Halil guruldayan midesini tutup "Harbiden he. Gitsek mi?" Diye sorduğunda Demir "Ben savcıya gidicem, siz bensiz gidin" dedi.


Emre şaşkın bakışlarla arkadaşına bakıp "Sen? Barışa?" Diye sordu. Demir başını sallayıp onaylarken "Hilal beni özlemiş. Şimdi de orada olduğu için oraya gidicem. Ayrıca Alpayda ordaymış" dediğinde Özalp "Alpayda baya iyi anlaştılar savcıyla" dediğinde Demir "Evet iyi gibiler" diye mırıldandı.


Barışla belki güzel bir başlangıçları olmuş olsa onlarda iyi anlaşıyor olabilirdi ama yaşananlardan sonra buna pek ihtimal vermiyordu. Halil "Ben Hilal bacımı özledim ya. Yarın gelir umarım da az bi konuşup neşelenirim" diye gülümsediğinde artık karargaha girdikleri için onları gören Faruk "Hoop! Hoşgeldiniz aslanlarım" diye gülümseyerek onlara yaklaştı.


Demir sohbet işini kısa kesip üstünü çıkarttığı gibi odasına ilerledi. Emreden evrakları doldurmasını rica etmişti ve o sadece imzasını atıp çıkacaktı. Odaya girdiği gibi sandalyede öylece oturmuş karşıya bakan Polatla şaşırdı. Demir, Ee madem buradaydı niye Hilali görmemişti diye düşünürken "Hey!" Diye Polata seslendi. Polat, duyduğu sesle silkelenip aklındaki düşüncelerden sıyrıldığında karşısındaki Demire baktı. Demir, Polatın donuk haline bakıp "İyi misin sen?" Diye sordu.


Polat boğazını temizleyip ayaklanırken "İyiyim. Siz nasılsınız?" Diye sordu. Demir sadece kafasını sallayarak cevap verdikten sonra doldurulması gereken evraklara imzasını attı ve tekrar Polata dönüp "Hilal seni sordu, aramadın mı?" Diye sordu. Polat, Demirin sorusuyla sadece ona bakmakla yetindi ve "Fark etmedim" diye cevap verdi. Demirin konuşmasına fırsat vermeden de odadan çıktı. Demir, garip bulduğu Polatın arkasından bir süre bakıp "Hayır olsun bakalım" diye mırıldandı ve Barışın evine doğru gitmeye başladı.


Demir, Barışın evine giderken yolda annesiyle konuşurken amacı döndüğünü, iyi olduğunu söylemek olsada annesinden öğrendiği Barışın vurulma haberine kısa bir şaşkınlık yaşadı. Yol üstündeki kapanmak üzere olan manavdan geçmiş olsun muzu aldıktan sonra eve doğru adımlamaya devam etti. Zile basıp yukarı doğru çıkmaya başladığında evin kapısını Hilal açtı ve içeriden gelen gülüşmeleri duydu.


Hilal, abisini karşısında görünce gülümseyerek ona baktı. Burada kaldığı sürece düşünmesi için oldukça zamanı olmuştu ve artık sevdikleriyle daha çok ilgilenmeye karar vermişti. Mesela büyük bir gelişme olarakta telefonlarını açmadığı anne babasıyla oturup konuşmuştu ve artık daha ılımlı yaklaştığı için araları daha iyi denilebilirdi. Özellikle de babasıyla. Aralarındaki ders konularında da baya bir ilerleme kaydetmiştiler. Hatta Hilal, Aydın beyden ufak tefek dövüş hareketleri bile öğreniyordu. Abisi, Hilale yararı olacağını düşündüğü için fikir sunmuştu ve Hilal bu fikre balıklama atlamıştı. 


Demir, Hilali kendine çekip sarılırken karşılık olarak ona sarılan kardeşiyle içinde oluşan tarifsiz bir sevgiyle kollarını daha sıkı doladı. Hilal "Hoşgeldin" diyerek geri çekildiğinde Demir, kardeşinin yanaklarına öpücük kondurdu ve "Hoşbuldum" diyerek içeriye girdi. Elindeki poşeti Hilale uzattırken "Gelirken annemle konuştum, Barışın durumundan bahsetti. Bende geçmiş olsun muzu aldım" dedi. Hilal, gülerek teşekkür edip poşeti aldığında direkt olarak salona geçti. Elindeki poşetten birer muz çıkartıp herkese fırlatmaya başladı.


Hepsi muzları havada yakalarken Hilal "Kendimi hayvanat bahçesinde maymun besleyen kişiler gibi hissettim" diye güldükten sonra kendine de bir tane alıp koltuğa geçti. Demir de salona girdiğinde ilk önce Barışa adımladı ve "Geçmiş olsun. İyisindir umarım?" Diye sorduğunda Barışta ayağa kalkıp elini Demire uzattı. Barış "İyiyim sağol. Sana da geçmiş olsun" dediğinde Demir uzatılan eli sıkıp "Sağol" dedi ve Talhayla da el sıkışıp selamlaştı.


Alpay oturduğu yerden kollarını açtığında Demir "Ağzını sil lan!" Diye kızıp Hilalin yanına geçti. Alpay kolları açık bir şekilde abisine bakarken "Sen harbiden artık beni siklemiyorsun he!" Diye çıkıştı. Demir, Alpaya sinirle bakıp "Hilalin yanında küfür etme lan!" Diye çıkışınca Hilal, elindeki muzu Demire doğru sallayıp "Evet! Sen ne diye benim ikizimi siklemiyorsun?" Dedi ve sonrada Alpaya dönüp "Sen de niye benim yanımda küfür ediyorsun!" Diye çıkıştı. Ardından abisine ve Talhaya bakıp elindeki muzu göstererek "Muz?" Diye sordu.


Barış ve Talha "Yolla" diye cevap verdiğinde onlara birer tane daha muz atıp arkasına geri yaslandı. Demir, gülerek kafasını iki yana salladığında Hilalin yarım muzunu onun elinden alıp yemeğe başladı. Bölünen konuşma tekrar devam ettiğinde Demir, Hilale bakıp "Polat, karargahtaydı bu arada Hilal. Her hangi bir sorun yoktu" dediğinde Hilal yavaş bir şekilde kafasını salladı. "Baktığın için teşekkür ederim. Her halde şu an konuşmak istemiyordur" diye mırıldandı ve düşüncelerinden sıyrılıp acıkan karnıyla ayağa kalktı.


"Öncelikle herkes hazır olsun!" Diye yükseldi ve "Taş kağıt makas yapıyoruz ve kaybeden yemeği ısmarlıyor" dedi. Herkes elini hazırladığında Hilal "Taş kağıt makas!" Diye bağırdı ve elini taş yapıp öne uzattı. Merakla diğerlerinin eline baktığında Alpay hariç herkesin kağıt yaptığını gördü. Alpayda taş yapmıştı. Alpayla hüzünlü bir bakışma yaşadıktan sonra "Şu telepati zırvalığı niye kötü konularda kendini gösteriyor?" Diye mırıldandılar. Barış "İkiniz ödeyeceğinize göre güzel bir şeyler alın" diye gülümsedi.


Hilal Alpayla beraber yemek sitelerinde gezerken gelen Polatın aramasıyla hızlıca telefonu açtı. "Polatı-" diye sevinçle konuşacakken "Hilal dışarıdayım biraz gelebilir misin?" Diye Polatın onu bölmesiyle kaşlarını çattı. Duygusuz gelen sesine mi şaşırsa yoksa onu bölmesine mi anlayamamıştı ama "Tamam geliyorum" diyerek kapıya adımladı. Alpay ona merakla bakınca "Polat gelmiş" dedi. Diğerleri bir sohbette oldukları için onları bölmeyip söylemeden dışarıya çıktı.


Polat, Barışın evinin önünde Hilali beklerken apartmanın kapısı açılıp ona doğru gülümseyerek gelen kadını izledi. Hilal, Polatın sert ifadesini görsede yine de gülümseyerek ona doğru adımladı ve tam sarılmak için hamle yapacağı sırada Polat kendini bir adım geriye çekti. Hilal artık iyimserliği bir kenara bırakıp kaşlarını çattı ve "Neler oluyor?" Diye sordu. Polat derin bir nefes alıp "Önce konuşalım" dediğinde Hilal "Konuş" diyerek merakla Polata baktı.


Polat önce bir etrafa bakıp sonrasında Hilale bakabildiğinde "Hilal, ilişkimiz seni üzüyor mu? Ayrılmak ister misin?" Diye sordu. Hilal, Polatın konuşacağı konuyu bilmiyordu ama konuya ayrılıktan gireceğini de hiç beklememişti. Şaşkın bir şekilde Polata bakmayı sürdürürken sadece "Ne?" Diye bir tepki verdi. Polat düz bakışlarını takınmayı sürdürürken Hilal şaşkınlığı atlatıp "Ne diyorsun sen be? Daha birlikte olduğumuz bile söylenemeyecek kadar kısayken ne ayrılığı?" Diye sordu.


Polattan cevap gelmediğinde ise "Ben değil ama sen istiyor gibisin?" Diye konuştuğunda Polat hiç beklemeden "Evet" cevabını verince bu sefer Hilal Polattan bir adım geriye doğru gitti. Hilal aldığı yanıtla önce gözlerini kırpıştırıp alayla güldü ve sonra "Peki" diyerek kafasını salladı. Polat, sessizliğini korumaya devam ederken sadece Hilalin tepkilerini izliyordu. Hilal kendini toparlayıp ciddi bir duruşa geçince elini kaldırdı ve "Bak, sadece tek bir şey sormak istiyorum. Bu soru seni durdurmak veya saçmaladığını söylemek için değil. Bana sadece neden bunu istediğini söyler misin?" Diye sordu.


Polat, karşısında ne kadar dik dursada gözleri yavaşça dolan Hilale bakıp yutkunduğunda Hilal "Bu ayrılma isteğinin bu kadar kısa sürede gelmesini sağlayan ne oldu?" Diye tekrar sordu. Polat, gerçeği söylemek yerine "Çünkü beni değiştiriyorsun" diye konuştuğunda Hilal, Polatın yalan söylediğini o düz, duygusuz bakışlara rağmen anlayabildi. Polatı az çok tanıyordu ve böyle saçma bir neden söylemeyeceğini biliyordu. En azından öyle bir sebebe sığınıp böyle bir karar vermezdi. Polatın ona yalan söylediğini bildiği için soruyu tekrarlamak istemedi. İlişkilerine başladıkları zaman ona 'yalan olmasın' diye söylemişti ama yine de ona gerçeği söylemekten kaçınan Polata bu soruyu tekrar sormadı.


Hilal, derin bir nefes çekip dolu gözlerindeki yaşları geriye yolladığında "Teşekkür ederim" diye mırıldandı. Polat beklemediği tepkiyle "Ne için?" Diye sorduğunda Hilal "En azından sana çok fazla anlam yüklemeden beni bıraktığın için. Sayende o kadar da üzülmeyeceğim, bunun için teşekkür ederim" diye cevap verdi ve gülümsedi. Kırılan kalbine rağmen burukta olsa gülümseyebildi.


"Abimin yaralanması konusunda istemeye istemeye yanımda durup birden bırakmadığın için teşekkür ederim" diye tekrar konuşunca Polat, "Yine yanında olu-" diyordu ki Hilal "Abim, sen benimle birlikte olduğun sürece seni ilgilendiren birisiydi. Şimdi ben seni ilgilendirmediğime göre abim de ilgilendirmez" diye net bir şekilde konuştu. Polat, boğazında düğümlenen kelimeleri yutarken yanlarına gelen motora baktı. Hilal gelen motorun siparişleri olduğunu anlayınca kuryeye "Siparişler benim. İkinci k-" diyerek apartmanı göstermişti ki onlara yaklaşan Talhayla durdu.


Talha, kuryeye yaklaşıp elindeki kartı uzattı ve poşetleri aldı. Kafasını yanındaki çifte çevirip baktı ve "Dışarısı soğuk, içeri geçsenize" dedi. Hilalin bakışlarını farkettiğinde ise kaşlarını çatıp "Bir sorun mu var?" Diye sordu. Hilal kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır önemli bir şey değil. Sen niye dışarı çıktın?" Diye konuşunca "Seni merak ettik, bir de Alpay kartını bana verip tuvalete girdi" dedi. Kurye elindeki post cihazını "Abi şifre" diye uzattığında Talha şifreyi girdi ve kartı almak için bekledi. Hilal, Talhaya sorgulayıcı bir bakış atıp "O kart senin miydi?" Diye sordu.


Kurye, kartı verip motora geri bindiğinde Talha kartı cebine atıp "Hayır değil" dedi ve Hilalin kast ettiği şeyi anlayıp "Alpayın da şifresi doğum günüymüş, merak etme benim kartım değil" dediğinde Hilal onu onayladı ve Polata bakıp "Oldu o zaman kendine iyi bak" dedi. Talha bir sorun olduğu belli olan çifti baş başa bırakması gerektiğini düşünürken "Dediğim gibi yukarıda konuşun isterseniz, hem sen de görevden gelmedin mi açsındır. Alpayın payını yersin" diye yanlarından geçip kapıya yaklaştı. Elbette Polatla anlaşamadıkları bir gerçekti ama Hilal için bunu görmezden geliyordu.


Adımlarını durduran şey Hilalin "Bunu kabul edecek kadar yakın değiliz" cümlesi olmuştu. Şaşkınca arkasına dönüp Polat ve Hilale bakmayı sürdürürken Hilal yanına gelip "Soğuyacaklar" diyerek poşetleri aldı. Zile basıp kapı açıldığında ise Hilal içeriye girdi. Bu sürede Talha hala Polata şaşkınca bakmayı sürdürüyordu. En sonunda "Tahmin ettiğim şeyi yapmadım de bana" dediğinde Polat, gökyüzündeki bakışlarını Talhaya çevirip "Defol git başımdan" diye çıkıştı ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Talha bu duruma sevinmiş olsa da Hilalin üzülme ihtimali yüzünden sevincini baltalıyordu.


Talha, giden Polatın arkasından "Seni akıllı bir adam sanmıştım!" Diye bağırdığında Polat zaten sinirli olduğu için tereddüt bile etmeden arkasına dönüp Talhaya adımladı. Karşısına dikildiğinde ise "Hiç bir sik bilmiyorsun o yüzden o sesini kes!" Diye bağırdı. Talha "Bunun için bir sebebin bile yoktu?" Diye kendi düşüncelerini dile getirirken ona kızgınca bakan gözlere "Beni bahane edemezsin Polat. Hilalin sadakatini bildiğim için ona asla o yönde yaklaşmadım bile. Bunu seninde bildiğini biliyorum, o yüzden o kısma girme" diye konuştu.


&&&


Devamı Part 5 de…😂😂


Loading...
0%