Yeni Üyelik
67.
Bölüm

32. Bölüm

@merida_xx

"Bakacağum dedum!"


"Bakmayacağsun dedum!"


"Bakacağum dedum!"


"Bakmayacağsun dedum!"


"Ula sana mı soracağum ne edeceğumi fuşki yiyenin oğli! Bakacağum dedum! Çekil ayağumin altundan!" Diye bağıran Songül hanımla birlikte Polat, teyzesine sinirle baktı. "Teyze ne diye babaannemi getirdin ki sen!" Diye çıkışınca Ülker hanım ellerini 'ben masumum' edasıyla yukarı kaldırıp "Oğlum babaanneni bilmiyormuş gibi konuşma. Mevlitte konuşamamış tutturdu şimdi bakacağım konuşacağım diye!" Diyerek topu annesine attı.


Songül hanım elindeki bastonla Polatın bacağını dürtüp "Sen koşmay misun? Yürü hayde git koş!" Diyerek torununu evden göndermek istedi. Sonra Ülker hanıma dönüp "Sende ara bakayum şu kızi, gelsun göreyum nasi biri" dedikten sonra petekleri yanmayan evden dolayı Polata dönüp "Uşağum sen niçun açmaysun bu kombiyi? Nasul yataysun bu soğuğa?" Diye sordu. Polat sakin kalmak için burun kemerini sıkarken çalan telefonuyla kapattığı gözlerini açıp telefonunu baktı. Ekrandaki Hilal ismiyle beklemeden açtı ve "Hilal, efendim güzelim?" Dedi.


Hilal çıktığı balkondan dışarıya bakarken "Durumlar nasıl Polatım, merak ettim. Babaannen nasıl?" Diye sordu. Karşılaşan iki yaşlı kadın torunlarını övme ve gelin-damat adaylarını gömme girişimine girince tansiyonları yükselmişti. Polat karargaha giderken bahçede gördüğü bastonlu savaş yüzünden hemen yanlarına gidip babaannesini eve getirmişti. Aynı şekilde Hanife hanımı da Hilal eve götürmüştü ve sakinleştirmeye çalışmıştı.


Polat anlık babaannesine bakıp "Yanii iyi sayılır, Hanife hanım nasıl?" Diye sordu. Hilalde balkon kapısının camından çemberiyle yüzünü yelleyen babaannesine bakıp "Yanii burası da iyi gibi" diye mırıldandı. Songül hanım Polatın telefonuna bakıp "O kimdur?" Diye sordu. Polat, teyzesine baktığında Ülker hanım annesinin konunu dürtüp "Anne tamam da! Uzattun iyice he!" diye konuştu. Songül hanım kızgınca kızına dönüp konuşmaya başladığında Polat artık dikkatini telefonuna verdi.


Polat "Sen çıkıyor musun güzelim? Valiz falan vardı elinde" diye sorduğunda Hilal kapının dibindeki askerin yanında bıraktığı bavuluna baktı. Camı açıp bavulunun yanında bekleyen Halile "Halilll!" Diye bağırdı. Aslında aralarında baya bir mesafe vardı ama sonuçta Halil de askerdi dimi, duyardı, ki zaten duymuş ve Hilale doğru dönmüştü. Halil elini 'ne oldu' anlamında salladığında Hilal de elini 'beş dakikaya geliyorum' şeklinde salladı. Camı kapatırkende "Evet. Abimde kıyafetim pek yoktu oraya götüreceğim" diyerek Polatı yanıtladı.


Polat, babaannesi ve teyzesinin tartışmasına katlanmak istemediği için evden çıktığında "Temelli mi gidiyorsun yani?" Diye sordu. Abisi iyileşene kadar orada kalacağını düşünmüştü ama galiba temelli gibicekti. Hilal telefonda olmasına rağmen kafasını sallayıp "Şu an orada kalmak istiyorum. Geldiğimden beri abimle çok vakit geçiremedim, biraz özlem gidermem lazım" dedi. Balkon kapısından içerinin durumuna baktığında Sedanın, babaannesinin bileklerine kolonya döktüğünü gördü. Hanife hanım ise "Oyy ben nerelere gideyum Sedaa! Ben ha bu kızı başkasuylan sanaydim, gitmiş oğlumun askeriylen işi pişurmiş! Oy Seda oyy! Geldu içume fenaluk!" Diye ayılıp bayılmaya devam ediyordu.


Hilal kafasını olumsuz anlamda sallayıp içeriye girdiğinde duyduklarıyla yükselen siniri sayesinde "Babaanne ne biçim konuşuyorsun ya! O ne demek öyle işi pişirmiş falan!" Diye çıkıştı. Telefonun diğer ucunda olan Polat konuşulanları dinlemeye devam ediyordu. Hanife hanım kafasını koltuğun sırt kısmından kaldırıp "Kizum sen aptal misun! Sen o Talha midur ne dur onunla aynı evde kaliysun kaç gündur! Ben yavuklun o diye ses etmedum ama tövbe estağfirullah!" Diye kolunu Sedaya uzattı. Seda da Hilale 'ne yapıcaz' bakışlarını atıp Hanife hanımın bileklerine kolonya dökmeye devam etti.


Polat zaten sinirliyken duyduklarıyla daha da sinirlendi. İçinden de 'keşke ilişkimizi daha önce duyursaydık' diye geçiriyordu. Herkes bir şekilde bri şeyleri yanlış anlayıp duruyordu. Polat, kapıyı açıp kendini apartmandan dışarı attığında "Hilal ne zaman gidecek bu Talha ya!" Diye sordu. Zamanı belli olmayan süre zarfında onunla birlikte yaşıyor olacak olması kanını kaynatmaya yetiyordu. Hilal, babaannesinden önce Polata "Bilmiyorum Polat, gitmeyedebilirmiş. Özgür iş teklifi falan mı ne yapmış galiba" diye cevap verdiğinde Hanife hanım "Vuuu! Ne diyi adama!" Diye bağırmış, Polatta yürüdüğü yolda adımlarını durdurup "Ne demek gitmeyecek?" Diye sormuştu.


Hilal, Hanife hanıma sinirle bakıp "Babaanne düzgün konuş! Ne demek istediğini önce kulakların duysun!" Diye kızdıktan sonra Polata "Bilmiyorum Polat, abim hastanedeyken konuşmuşlar falan işte. Kabul etmeyecek büyük ihtimalle ama Özgür ikna etmeye çalı-" diye konuşurken Polat "Etmesin! Ne diye ikna ediyor ki!" Diye yükselmişti. Hilal, Polatın sesiyle kaşlarını çatarken babaannesi "Allahum ben nerelere gideyum! Adumuz çıkacak!" Diye yakınmaya devam ediyordu. Hilal, Sedaya bakıp "Seda, allah aşkına ben çıkıp gidiyorum ya. Şu an hiç uğraşamam!" Dedi ve Polata "Bekle Polatım geliyorum" diyerek telefonunu kapattı.


Polat yüzüne kapanan telefonla "Sakin ol Polat. Siktir olup gidecek buradan! Yok burada kalmak falan!" Diye kendi kendine konuştu. Askeriyenin bahçesinde koşan askerlerini görünce kolundaki saate baktı. Saatin ona geldiğini görünce de izinde olduğuna sevindi. Akın ve Faruk çarşıya gitmek için bahçeden geçerken komutanlarının durduğu yerde sinirle adımladığını gördüler. Akın, saçlarını son kez geriye yatırdıktan sonra "Niyeyse burnuma bok kokusu geliyor Faruk" diye konuştu.


Farukta yakasını düzeltip "O koku bana da geldi de, senden geliyordur diye bir şey demedim" diye güldüğünde Akın, Faruğun omzuna yumruk geçirip "Siktir ordan! Komutanımı diyorum!" Diyerek kafasıyla Polatı işaret etti. Faruk omuz silkip "Bana her zamanki gibi göründü lan. Komutanım hep sinirli ki" dedi. Yakınlarından gelen tıkıtık sesiyle arkalarını döndüklerinde elinde valizle onlara yaklaşan Halili gördüler. Halil, Faruk ve Akına yaklaştığında "Napıyosunuz lan?" Diye gülümsedi.


Faruk parmağıyla valizi gösterip "Hayırdır lan kaçıyor musun? Dur hemen ihbar edeyim!" Diye telefonunu çıkartıyordu ki Halil "Lan benim değil! Hilal bacımın valizi bu" dedi. Faruk ve Akın bir valize bir de Polata bakıp "Hee öylelii!" Diye aynı anda konuştuklarında Halil boş boş karşısındaki dostlarına baktı. Faruk, Akını kolundan itip "Lan ayrıldılar mı yoksa!" Diye sorduğunda Akın "Yok lan daha bismillah ne ayrılığı!" Diye cevap verdi.


Halil olayı anladığında "Yok lan ayrılık falan! Hanife teyzeyle, Songül teyze karşılaştılar. Ortam tuhaf bir şekilde karıştı ama halletmişlerdir" diye saçma düşüncelerin oluşmasına engel oldu. Faruk "Ee valiz?" Diye sorduğunda Halil "Hilal bacım savcıda kalacakmış, eşyaları bunlar" diyerek valizi işaret etti. Akın, Faruğa bakıp "Lan biz savcıya bir geçmiş olsuna gitsek iyi olur" dediğinde Faruk kafasıyla onaylayıp "Dönüşte gideriz" dedi.


Hilal dışarı çıktığında önce sol tarafında bulunan Halil, Faruk ve Akın üçlüsüne sonra da sağ tarafta sinirle dolanan Polatı gördü. Halilin valiziyle niye gezdiğini düşünmeden edemedi ama önceliği Polata verip ona doğru adımlarken Polat arkasını dönüp Hilali fark etti. Hilal ona yaklaştığı gibi de arkasında onlara bakan üçlüyü gördü.


Hilal, Polata bakıp "Babaanneme tahammül edemedim o yüzden sinirle kapattım Polat, kusura bakma" dediğinde Polat "Önemli değil güzelim, gel bırakayım seni" diye arabasını işaret etti. Araba da konuşmayı seçmişti. Hilal, Polatın neden sivil olduğuna sorgulayıcı bakış attığında Polat "Görevden yeni geldiğimiz için bir kaç gün izinli sayılıyoruz güzelim" diyerek bakışlara cevap verdi.


Hilal, Polatı onayladığında Halil valiziyle beraber tıkır tıkır yanlarına geldi. "Hilal bacım, emaneti teslim edeyim" diyerek uzattığı valizi Polat aldı ve "Sağol Halil" dedi. Hilal de "Teşekkür ederim Halil. Sonra görüşürüz" diye gülümsedikten sonra Polata bakmıştı ki Akın "Hilal! Akşam kaç gibi müsait olursunuz? Barışa geçmiş olsuna gelelim diyoruz" diye konuştu. Hilal hastaneden kaçta çıkacağını düşünürken "Bilmiyorum ki Akın. Yani çıkış saatim duruma göre değişebilir ama siz abime gidebilirsiniz. Evde bugün, hem Talhada evde olur kapıda kalmazsınız" dediğinde Polat, duyduğu isimle "Gömücem ben onu o eve ama bakalım ne zaman!" Diye homurdandı.


Hilal, Polatın ne dediğini anlayamamıştı ama diğer üçlü anladığı gibi hemen birbirlerine bakıp "Heee demek ondann" diyerek kafalarını salladılar. Hilal kafasını üçlüye çevirdiğinde Polat "Hadi nereye gidiyorsanız gidin!" Diye çıkışınca yanlarından tüyen üçlüye şaşkınca baktı ve Polata dönüp "Bunu bana da öğretsene Polat. Beni de böyle hemen dinlesinler" diye gülümsedi. Polat, Hilalin tatlı hali karşısında kolunu Hilalin omzuna atıp kendine çekti ve alnına uzunca bir öpücük kondurdu. Hilal de Polatın yanağına bir öpücük bırakıp burnunu yanağına bastırdı ve "Hatırlat bir dahakine şu losyonunu çalıcam" diyerek güldü.


Polatta Hilale katılıp gülerken "Aga ben bunu kullanırım yalnız. Bak uçtu gitti komutanımın siniri, gördünüz dimi?" diye duydukları sese döndüler. Faruk, dirseğini Akının omzuna dayamış inanamaz bir şekilde komutanına bakıyordu. Polat bu sefer neşeden uzak bir gülümsemeyle Faruğa baktığında Hilal hemen "Hadi Polatım ama ya! Bak saate! Ben çok geciktim farkında mısın? Beni bekleyen hastalarıma günah değil mi?" Diyerek Polata belinden sarılmış bir şekilde arabasına doğru ilerletti. Tabi bu ilerletme Polat izin verdiği için oluyordu ama sonuçta ilerletiyordu.


Polat valizi arkaya koyduktan sonra şoför koltuğuna geçti ve Hilalde hemen yan koltuğa konumlandı. Hastaneye doğru gitmeye başladıklarında Polat "Güzelim bu Talha gerçekten burada mı kalacak?" Diyerek söze başladı. Hilal konunun yine Talhaya gelmesiyle sıkılmış olsa da bozuntuya vermeyip "Ne bileyim ki. Hastanedeyken Özgürle konuşmuşlar, Özgür hastanede doktor eksiğimiz var gel falan demiş. Pek oralı olmadı gerçi ama belli olmaz" diye açıkladı.


Polat sıkıntılı bir nefesle kafasını sallarken Hilal de derin bir nefes aldı. Polatın bacağındaki elini tutup "Sende babaannem gibi başlama lütfen" dediğinde Polat elindeki ele parmaklarını geçirdi ve "Duydum Hanife hanımı ya. Formundaydı yine" diye gülümsedi. Hilal, gülerek kafa sallayınca "Ama şu Talha sinirimi bozuyor Hilal. Kendine başka bir ev bulsa olmaz mı?" Diye sordu. Hilal omuz silkip "Bilmem. Dedim ya daha belli değil diye, hem eğer kalmak isterse kendine başka bir ev bulur. Abim o kadarda izin vermez" dedi.


Polat, Hilalin eline dikkat ederek vites değiştirdiğinde "Yani bencede başka yerde kalsın. Ne bu böyle sürekli sizinle kalacak değil ya!" Diye tekrardan sinirlenmeye başladı. Hilal ufak bir kıkırdama koyverip "Dimi ama Polatım! Mazallah abimi falan baştan çıkarır, aman yarabbi!" Dediğinde Polat kısa süreli Hilale bakıp tekrar yola döndü. Hilal "Hiç bakma bana öyle Polat. Kıskanmıyorum diyorsun ama konu Talha olunca da babam gibi homurdanıp duruyorsun" diye tekrar güldüğünde Polatta ufak bir gülüş bırakmıştı.


En sonunda da "Hilal anladığın belli işte! Ne diye söyletmeye çalışıyorsun?" Diye çıkıştığında Hilal bu sefer sesli bir şekilde güldü. "Söyleyene kadar üstüne gideceğim Polat, söyle de kurtul işte" dedi. Polat, geldikleri hastanenin bahçesine arabayı park etti ve arabayı durdurup Hilale baktı. Hilal, ona bakan kahvelere son derece istekle baktığında Polat, Hilale istediği verip "Tamam kabul. Kıskanıyorum, oldu mu?" Dediğinde Hilal kafasını hevesle sallayıp "Çok güzel oldu hemde" diye konuştu.


Hilal ve Polat birbirlerine bakarken onların bakışmasını bölen şey Hilalin çalan telefonunu oldu. Hilal bezgince telefonuna baktığında Özgür yazdığını gördü. Geciktiğinin farkındaydı ama zaten sabah bunun için haber vermişti. Özgürün o yüzden aramadığını bildiği için "Efendim Özgür?" Diyerek telefonu açtı. Polatta meraklı gözlerle Hilali incelerken yüzüne gelen yarım perçeme uzandı. Hilal çatık kaşlarıyla Özgürü dinlerken saçıyla oynayan Polata odaklanmamaya çalıştı. Odaklanırsa dikkati kesinlikle dağılabilirdi.


Polat, Hilalin saçını kulağının arkasına sıkıştırmak yerine oynamayı seçmişti ki parmakları arasından su gibi akıp giden saçlara dalmış bulundu. Galiba artık yeni bir hobi daha bulmuştu. Hilal "Tamam..tamam gelmiş olurum birazdan, beklesin lütfen" diye telefonu kapattığında Polata bakıp "İnatçı galiba, yerine koyamadın" diyerek saçını işaret etti. Polat, Hilali onaylayan mırıltıyla "Hıhı öyle. Aynı sahibi gibi. İnatçı ama bir o kadar da güzel" dediğinde Hilal kafasını kafalık kısmına dayayıp "Sen hayırdır böyle ya? Tamam seviyoruz dedik ama aşık etmeden de rahat vermeyecek gibisin Polat bey" dediğinde arabada Polatın kahkahası yankılandı.


......................................................................................


Polatın gülüşüyle bende gülerken Polat elimi tutup üstüne öpücük bıraktığında, aslında Polatın romantik biri olma ihtimalini düşünmeye başladım. Yalnız ben hiç romantik falan değilim umarım o da çok değildir. Gözleri yüzümü tararken "Valizin bende kalsın güzelim, akşam ben bırakırım seni eve" dedi. Aslında Alpay gelicekti ama ona haber verebilirdim sanırım. "Senin işin yok mu? Ne yapacaksın bugün?" Diye sordum.


Sıkıntılı bir nefes verip "Önce babaannemi teyzeme bırakırım, sonra da seni beklerim" deyince bu bezgin hali beni güldürdü. İnsanlara tahammülü benim gibi sınırdaydı, her kim olursa olsun. Gülüşümle dudakları iki yana kıvrıldığında "Sen ne diye gülüyorsun acaba?" Diye sordu. Omuz silkerek "Ben Sedaya bırakıp kaçtım, şimdi kim bilir nasıl fanaluklar geçiriyordur" diye babaannemin taklidini yaparak kollarımı iki yana açtığımda ikimizde gülmüştük.


Polatta bana katılıp "Getur gelinumi bana fuşki yiyeğin oğli!" Diye konuştuğunda bende kahkahamı tutamadım. Fuşki yiyenin oğluda neyin nesiydi? Gülmemi bastırdığımda "Fuşki yiyen de ne demek?" Diye sordum. Polat soruma omuz silkip dudak büzerken "Tam olarak bende bilmiyorum ki. Sinirlendiğinde söyleyip duruyor, iyi bir şey değildir ama ona eminim" dedi ve "Bakıyorum da gelin lafına bir şey demedin?" Diye göz kırptı. Yanii şimdi hoşuma gitmedi desem yalan olurdu. Polatın oynadığı perçemlerimi geriye atarken "Yani ufaktan hoşuma gitti gibi" dedim.


Polatın gülümsemesi büyürken "Bak sen? Ee bu böyle hoşuna gittiyse gerçekleştirelim hemen" dediğinde "Tabiii. Bir de yapıştıralım peş peşe çocukları miss" diye elimle 'mükemmel' işareti yaptım. Polat dediğimi hemen onaylayarak "Tabii olur. Hemen işlemlere başlayalım" dediğinde o kaslı koluna hafifçe tokat attım. Polat ona vurduğum elimi tutup öptükten sonra "Elinin durumu nasıl oldu güzelim?" Diye sordu. Bakışlarım elindeki elime gidince yavaşça omuz silktim. "Normal muayenelerde bir sorun çıkartmıyor ama bir hastayı entübe etmeye çalışırken sıkıntı yarattı. Kasılıyor ve ağrı yapıyor" diye üzgünce açıkladım.


Mavi sargım olmasına rağmen yaramın üstünden masaj yapınca ona gülümsedim. Polatın yüzündeki gülümseme uçup kaşları çatıldığında arkamda bir yere baktığını fark ettim. Benimde kaşlarım çatıldığında arkamı dönüp baktığı yere bakmak istedim. Cama döndüğümde birisinin bize doğru baktığını gördüm ve ardından "Tanıyor musun?" Diye soran Polatı duydum. Şaşkınlığımın el verdiği kadarıyla kafamı sallayıp "Evet. O benim hocam" diye cevap verdim. Hocam bize doğru gelmeye başladığında "Neden burada ki?" Diye mırıldandım.


Cidden onun burada ne işi vardı? Polat "İnip öğrenelim" dedikten sonra kapısını açıp arabadan indi ve bende kendime gelip arabadan indim. "Kızım kaç saattir seni bekliyorum, işe başlar başlamaz kaytarıyor musun ne yapıyorsun sen?!" Diye hem gülüp hem kızdığında "Hocam siz neden buradasınız?" Diye sordum. Hocam olumsuz anlamda kafasını sallayıp "Bir insan hiç mi değişmez. Öncelikle hoşbuldum kızım ve buraya gelme amacıma gelirsek, iyi bir şey için geldim. Senin için geldim" diye gülümsedi.


Ben hala şaşkın bir şekilde ona bakarken Polatın "O ne demek?" Diye sorduğunu duydum. Kafamı sallayıp şaşkınlığımı üstümden atmaya çalıştım ve Polata bakıp "Aa şey tanıştırayım hayatım, Şinasi hocam üniversitede benden sorumlu hocamdı" diyip hocama baktım "Hocam, sizi de sevgilim Polatla tanıştırayım" dedim. İkisi el sıkışıp birbirleriyle tanışmaktan memnun olduklarını söyledikten sonra hocam "Hilal için geldim derken ona hayallerini gerçekleştirme fırsatını yakaladığından bahsetmeye geldim" dedi.


Hayallerim? Polatın bakışlarını üstümde hissettiğimde ona dönüp anlamsız bir bakış attım. En ufak bir fikrim yok desem. Tekrar hocama döndüğümde bana "Travma merkezi" diyerek gülümsedi. O bu dediğine gülümsedi ama dediği şey bende bu etkiyi yaratmadı, çünkü bu hayalimi gerçekleştirebilecek durumda değildim. Hocam benim tepkisizliğim karşısında "Ee hani sevinç çığlıkları? Hani teşekkürler, sarılmalar?" Diye sorduğunda derince bir iç çektim. Gerçekten hayat bana kıçıyla gülüyordu! Şakasız kıçıyla gülüyordu!


Dudaklarımı birbirine bastırıp sargılı elimi yukarı kaldırdığımda hocamın gülümseyen yüzü saniye saniye bozulmuş ve yerine şaşkınlık gelmişti. Polat "Hilal?" Diye sırtıma dokunduğunda elimi indirip ona doğru döndüm ve "Benim hayalimdi. Bir travma merkezinin başkanı olmak, sorumlusu olmak en büyük hayalimdi. Tabii iki ay öncesine kadar!" Diye sinirle elimi gösterdim. Üniversite zamanlarımda staj için görevli olduğum yerlerden biriydi ve adeta oraya aşık olmuştum. Oradaki mücadele ve yaşama isteği beni çok derinden etkilemişti. O yüzden de mezun olduğumda öyle bir yerde sorumlu doktor olmak istemiştim.


Atanmadan önce kontrol ettiğimde ise oraya alım yapılmıyordu ve bende o yüzden abim burada diye listemi ona göre hazırlamıştım. Şimdi böyle bir şansın ayağıma kadar gelmiş olması ve benim şu an bok gibi bir doktor olmam, hayatın eğlencesinden başka bir şey değildi. Bu halde orada çalışamazdım çünkü adı üstünde orası travma merkeziydi! Acil hastaların geldiği ve her an her şeyi yapacağın bir yerdi! Bu elimle benim tek yapabileceğim şey ise 'aç bakalım ağzını' diyerek bademcik kontrolüydü!


"Bu ne böyle Hilal? Elini mi kestin?" Diye soran hocama döndüm. Onu sadece cıklayarak reddettiğimde "Eline ne yaptın!" Diye bağırması bir olmuştu. Polat da hiç beklemeden "Yavaş!" Diye yükseldiğinde onun kolunu tuttum ve "Polat" diyerek sakin kalmasını diledim. Bizi kale almayan hocam ise "Açıklama bekliyorum!" Diye tekrar yükselince Polat "Önce o sesinin ayarına dikkat et!" Diye karşılık verdi. Baş ağrım yine kendini belli ederken derin bir nefes aldım. Bana rahat bir nefes almak haram falan mıydı ki?!


Elimle başımı ovalamaya başlarken çantamdaki ilacı almak için arabanın kapısını açmaya çalıştım. Kapıyı açtığımdada çantamı elime almıştım ki Polat "Hilal? Güzelim iyi misin?" Diye yanımda belirdi. "Başım ağrıdı, ağrı kesici alıcam Polat" dediğimde bir şeyler yaptı ama ben çantamı incelemekten ne yaptığına bakmadım. Omuzlarımdan tutulmamla çantamın elimden çekilip koltuğa oturtulmam bir oldu. Polat karşımda çömeldiğinde "İç bunu güzelim" diyerek elime bir hap verdi. Hapı ağzıma attığımda dudaklarıma getirdiği şişeden su içip hapı mideme gönderdim.


Sonrasında derin bir nefes aldığımda karşımda bana endişeli gözlerle bakan Polatı gördüm. Elleri yanaklarımı bulup "Güzelim iyi misin?" Diye sordu. Bileklerini tutup "İyiyim Polat. Sadece başımın ağrısı daha da artmadan ilaç içmek istedim" dediğimde olduğu yerde yükselip alnımı öptü ve ayağa kalktı. Bende koltuktan kalkıp tekrar hocama baktığımda "Bu nasıl oldu?" Diye sordum. Hocam hafif sinirli haliyle "Yeni bir travma merkezi açacaklarını ve önerebileceğim biri olup olmadığını sordular, ben de seni söylemiştim" diye konuştu.


Sonra da "Elinin durumunu artık anlatır mısın Hilal? Üç gün sonra adamlar komiteyle beraber gelip seni denetleyecekler!" Diye ekledi. "Burada mı açacaklarmış?" Diyerek sorusunu geçiştirdiğimde kafasını sallayarak beni onayladı. "Yönetim kurulunuz başvuruda bulunmuş galiba, listede hastanenin adı vardı. Ee tabi şehri görünce de aklıma sen geldin" diye devam etti. Demek bu travma merkezi Özgürün işiydi. Adam hastaneyi geliştirmekten helak olacaktı neredeyse ama işini çok güzel yapmasıyla da ona olan saygım arttı.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%