Yeni Üyelik
68.
Bölüm

32. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Polat "Bu denetleme nasıl oluyor?" Diye sorunca bunun cevabını hocamın vermesine izin verdim. "Komite üyeleri gelip önce Hilalle konuşacaklar, girdiği vakalar, operasyonlar derken nasıl bir doktor olduğunu anlamaya çalışacaklar. Hastaneye acil gelen bir hastaya da müdahalesini gözlemleyip ona göre sonuca varacaklar. Ben başkan olarak gösterdiğim için hakimiyetine falan daha çok dikkat ederler ama yine de istedikleri şekilde bir doktor olması lazım" dedi. Yani diyor ki, her şeyi yapabilen bir doktor! Şu an olmadığım hani!


Polata baktığımda ağır ağır kafasını salladı ve "Tamam. Üç gün mü dediniz?" Diye sordu. Neye tamam Polat? Hocam "Evet üç gün ama iptal ederim birazdan" deyince ben bu durumu kabullenip elimi sıkarken Polat "Hayır ya ne iptal etmesi! İptal miptal etmeyin!" Diye çıkıştı. Polata "Polat ne yapıyorsun?! İptal edecek tabiki! Bu halde ne yapabilirim?" Diye istemeden çıkıştığımda Polat bana bakıp "Sen bir dur güzelim." Dedi ve hocama dönüp "Siz hiç bir şeyi iptal falan etmeyin. Her şey olması gerektiği gibi olsun" dedi. Zaten olmayacak bir şey için bu kadar diretmesi beni biraz sinirlendirmeye başlamıştı.


Hocam, Polatı onayladığında "Ben o zaman az önce konuştuğum adamın yanına geçiyorum. Patronun galiba, Özgürdü adı sanırım. Belgelerini ayarlamaya başlayalım" dedi ve bana dönüp "Diyelim ki geçtin, kafanda isim var mı?" Diye sordu. Daha yeni haberim olan bir şey için nasıl isim bulabilirdim acaba! "Daha beş dakika önce öğrendiğim bir şey için nasıl isim verebilirim hocam?" Diye sakince sordum. Dediğim mantıklı olduğu için kafasını ağır ağır sallayıp "Tamam o zaman, akşam haber verirsin. Onlarında belgesini ayarlamamız lazım" dedi ve hastaneye doğru adımladı.


Sıkıntılı bir nefes verip Polata döndüğümde "Neden öyle dedin Polat? Boş yere insanları toplayacağız!" Dedim. Sesimdeki ufak titremeyi yakalamış olmalı ki kaşları hemen çatılmıştı. Elleri yanaklarımı avuçladığında "Hilal, asıl sen ne yapıyorsun? Kendine gelir misin güzelim! Çabalamadan çekilmek de neyin nesi?" Diye sordu. "Polat ne çabası! Yapamıyorum dedim, olmuyor artık işte!" Diye çıkıştığımda gözlerimin dolduğunu hissettim. Hayalim elimden alınmıştı ama sanki bunu bilerek yapıyormuşum gibi konuşması beni daha da üzüyordu.


Sanırım biraz daha bu konuşma devam ederse ağlayacağımı anlamıştı çünkü konuyu kapatmak için "Tamam bunu akşam konuşalım güzelim. Sen şimdi bunu düşünme" diyerek avuçladığı yanaklarımı öptü. Ellerini çektiğinde yanaklarıma vuran soğuk hava beni üşütürken "Tamam olur" diye mırıldandım ve bende onun yanaklarına öpücük bıraktım. Polattan uzaklaştığımda "Akşam almaya gelirim güzelim, işin bitmeye yakın haber ver" dedi ve onu onaylayınca ikimizde ayrıldık. Şimdilik bu konuyu rafa kaldırmayı düşünürken "Hilal hocam günaydın" diyen Melekle odamın kapısından girdik. "Günaydın Melek. Nasılsın?" Diye sordum.


Montumu askıya asarken Melekte aynı işlemi yapıp "İyiyim teşekkür ederim. Bugün neden geç başlıyoruz acaba?" diye baktı. Meleği sevmiş olmasam 'sanane' diye geçiştirirdim ama dediğim gibi Melek tatlı mı tatlı bir kızdı ve ben onu seviyordum. Önlüğümü giyerken "Ailevi bir durum oluştu da o yüzden gelemedim" dediğimde Melek panik bir halde "Aa şey ben özür dilerim. Özel bir sebep olacağını düşünemedim" dedi. Ona 'sorun yok' gibisinden gülümsedikten sonra sandalyeme oturup "Haydi Melek! Bismillah de başlayım!" Diye hevesle konuştum. Aynı heves Melekten de gelince hastalarımı almaya başladık.


....................................................................................


Belgin hanım ve Aysun hanım saatlerdir kaynanalarına Polatla Hilali anlatmaya çalışıyordu ama Hanife hanım nuh diyor peygamber demiyordu. "Yok dedum olmaz! İrezil olduk hep millete! Bir de senun o çarpuk bacaklu kızin demesun mi adama 'gitmeyecek uşak' diye! Ula insan yavuksina başka heriflerden bahseder mi hiç!" Diye yakınmaya devam ediyordu. Seda, yeni bir kolonya kutusunu açıp kolonyayı Belgin hanıma uzattığında Belgin hanım "Annem, Polat biliyor o çocuğu, yok öyle dediğin gibi şeyler! Hem sen ne demeye kadının bastonunu savuşturdun?" Diyerek kolonyayı önce kendi bileklerine sonra da kaynanasının bileklerine döktü.


Aysun hanım da karşı koltukta oturmuş Sedanın yaptığı kahveyi yudumluyordu. Belgin hanım, Aysun hanıma şaşkınca bakarken "Abla sen de bir şey desen mi?!" Diye çıkıştı. Eve geldiklerinde Seda kısa bir özet geçtiğinden beri üçüncü kahvesini yudumluyordu. Aysun hanım kıvırdığını dizini serbest bırakıp elindeki fincanı orta sehpaya bıraktı ve "Belgin, hani şimdi Songül hanım Hilali görmeye geldi ya acaba ciddi mi düşünüyor bunlar? Baksana kadın kalkmış gelmiş" diye merakla sordu.


Belgin hanım şaşkınlıkla baktığı Aysun hanımın dediklerini düşünüp "Yani bence ciddi. Dediğin gibi bakmaya geldiyseler Polat bahsetmiş demektir. Ee bu çocuk eğlenmek için dememiştir anasına babasına, kesin ciddi düşünüyor!" Diye kafa salladığında Hanife hanım "Tövbe yarabbi! Ben ne deyrum siz ne deyisunuz! Ayruca o bastonlu bunak kizun oralarini buralarini elleyidi!" Diyerek ellerini bacaklarına dokundurdu. Aysun ve Belgin hanımın kaşları çatılırken Seda "Aa aa o niye?" Diye sordu. Belgin hanım kafasını sallayıp "Niye olacak kızım, kontrol ediyor aklınca" dediğinde Seda yine anlamamış bir şekilde bakınca bu sefer Aysun hanım "Eskiler biraz öyledir kızım. Tövbe estağfirullah ama ele geliyor mu falan diye bakınırlar!" Diye onaylamaz mırıltılar çıkardı.


Seda duyduklarıyla şoka girerken elinde olmadan kendi bedenini inceledi. Aklından da acaba Yakubun babaannesi de öyle yapar mı diye düşünüp duruyordu. Aysun hanım, Sedanın kendine baktığını görünce "Kızım maşallahın var senin, bakınma kendine" diye güldü. Belgin hanımda "Kızım zaten eskiden olan bir şeydi o" dediğinde Hanife hanım kafasını sallayıp "Hee eskiden öyleydi ama benu dinleyen olmadi maalesef!" Diye gelinlerine bakınca iki gelininden de "Anne!" Diye bir tepki aldı. Seda atışan kaynana gelinle kısa bir güldükten sonra "Aysun teyze, şu davetiye işleri için ben Yakupla görüşeceğim de eksik gedik var mı?" Diye ayaklandı.


Aysun hanım kaynanasındaki bakışları Sedaya yöneltip "Yok kızım sağolasın. Selam söyle Yakup oğluma" diye gülümsedi. Hanife hanım, Sedaya bakıp "Çok eyleşmeyin kizum" diye imayla baktığında Belgin hanım onu dürtüp "Anne!" Diye kızdıktan sonra "Sen anneme bakma kızım bugün pek ayılamamış o!" Diye Sedaya gülümsedi. Seda da gülümseyip onayladığında kapıya doğru ilerledi. Hanife hanım "Yoo pek te eyi ayuldim. O çarpuk bacaklida gelsun hele onun da kulaklarıni çekmek lazum. Laf söz olacak!" Diye tekrar yakınmaya başladığında bu sefer Belgin hanımda kaynanasını boşvermiş, bacak bacak üstüne atıp Aysun hanıma dönmüştü.


Aysun hanım salladığı ayağını durdurup "Belgiinn, acaba hazır Polatın ailesi de buradayken yemeğe mi çağırsam? Yanlış mı anlaşılır ki? Kızını hemen vermek istiyor gibi olmaz dimi?" Diye sordu. Hanife hanım kafasındaki çemberi düzeltirken "Sankim değilsun. Elunde olsa topuklarin götune vura vura gidip oğluma haber edecesun 'düğunumuz var' diye" dediğinde Aysun hanım hemen Belgine bakıp "Öyle mi duruyorum ben Belgin?" Diye sordu.


Belgin hanım "Yok abla o kadar da değil ama biraz meraklı gibi durduğunu inkar edemem" diye konuştu. Aysun hanım, Belgin hanımı onaylayıp "E çünkü meraklıyım Belgin. Bir tane kızım var, e onun da ilişkisi var. Hep bakıyorum millete ne yapıyor ne ediyor diye. Zaten kızıma kavuşalı çok olmadı, yanlış bir şey yapıpta aramız tekrar bozulsun istemiyorum" diye cevap verdi. Aysun hanım nasıl davranmasını gerektiğini hala tam olarak netleştirebilmiş değildi. Tam diyordu ki kızım bana benziyor ona göre yaklaşayım diye ama sonra aldığı tepkiyle de karşısında hemen kocasını görüyordu. Vereceği tepkiler çok değişiklik gösterdiği için bir şey yapmadan elli kere düşünür olmuştu.


Belgin hanım, ablasına hak vermeye başladığında Hanife hanım "Yaşı da geldu zaten. Ben onun yaşınayken elumde Yavuzum vardi" diyerek Belgine baktı. Belgin hanım da oğlunu ne zaman doğurduğunu düşünürken "Ay abla, bende Kaanı o yaşlarda almıştım kucağıma hatırlarsan" diye kafa salladı. Aysun hanım onaylamaz şekilde homurdanıp "Sakın ha! Öyle bir şey demeyin Hilale. Onlar elbet bilirler işlerini ama bir ağız da yoklamak lazım" dedi ve "Şu düğünden sonra Polatın ailesi köye gitmeden yemeğe çağırayım ben en iyisi" diye kendi kendine planlarını kurdu.


*


Yakup yaslandığı arabada annesiyle telefonda konuşurken ona doğru gülen yüzüyle gelen Sedayı gördü. Annesinin hala konuştuğunu bilmesine rağmen "He anam he öyle ederiz tamam. Haydi ben şimdi kapatayım Seda geldi, davetiye işini halledicez" dedi ve 'ben listeyi atayım!' Diyen annesine "Tamam annem haydi." Dedi. Telefonu kapattıktan sonra karşında duran kadına içli içli bakıp "Sedam, bu ne güzel bir gülümseme böyle" diyerek yanağına hızlı bir öpücük bıraktı.


Seda, Yakubun koluna vurup etrafa bakarken "Ya Yakup! Biri görecek şimdi" diye gülümsediğinde Yakup "Hadi bin arabaya da görmesinler o zaman" diyerek güldü. Seda, arabanın diğer tarafına geçerken cıkcıklayıp "Sen niyeti iyice bozmaya başladın Yakup" diye cilveyle konuştu. Yakup, gelen cilveyi gülümsemeyle karşılayıp "Bozduranlar sağolsun be Sedam" diye konuşup arabaya bindi. Seda da koltuğa yerleştiğinde Yakup kemerini bağlamadan "Gel bir öpeyim seni" diyip bu sefer nişanlısından uzun bir öpücük çaldı. Seda mutlulukla kıkırdayıp cama döndüğünde Yakup "Ee de bakalım nedir bu neşenizin kaynağı Seda hanım?" Diye sordu.


Seda, arabayı çalıştırıp yola koyulan Yakuba bakıp "Aysun teyzeler, Hanife babaanneyle atıştılarda onlar yüzünden keyfim yerinde" dediğinde Yakup "Sedam, sen kaostan mı beslenmeye başladın yoksa? Gerçi bende ki soru, bize benzemeye başladın iyice" diye kendi sorup kendi cevapladığında Seda küçük bir kahkaha atıp "Hayır aşkım ya! Çok tatlı atışıyorlar o yüzden eğlendim" dediğinde Yakup biraz da olsa rahatladı. Sevdiğinin değişmesini hiç mi hiç istemiyordu. Sedaya kalbini bu çekinik, ürkek halleri yüzünden kaptırmıştı ve açıkcası diğerlerine benzeyip bozulmasını istemiyordu. Değişse bile severdi ama yine de istemiyordu işte.


Seda, bugün yaşananları ufak bir özet geçtiğinde Yakubunda keyfi katlanmıştı. Davetiyecinin önüne geldiklerinde "Hilal alem bir kadın cidden ya. Bir de babaanneler işe girmiş ya iyice şenlenmiş ortam" diye güldü. Seda da Yakuba katılıp güldükten sonra "Yakup ben bir şey söylemek istiyorum ama yanlış anlamandan korkuyorum aşkım" diye konuşunca Yakubun gülen ifadesi anında kayboldu ve hızlıca Sedaya döndü. Yakup "Sedam, korkuyorum da ne demek? Seni ürkütecek bir şey mi yaptım ben?" Diye kendini sorgulamaya başladığında Seda hemen "Hayır aşkım öyle bir şey değil. Yanlış anladın" dedi ve başka bir yanlış anlaşılma oluşmadan "Yakup ben Eylülün düğüne gelmesini istemiyorum" diye konuştu.


Yakupta görevden döndüğünden beri bunu düşündüğü için sıkkın bir şekilde kafasını geriye attı. Seda, canı sıkılan Yakuba "Yanlış anlama beni Yakup ama, Eylülle Hilali kıyaslarsam benim için baskın gelen Hilal olur ve Hilalin, Eylül düğüne gelirse gelmeyeceğini düşünüyorum" dedi. Yakup, Sedayı onaylayıp "Ben de dünden beri bunu düşünüyorum Sedam. Bir tarafta eski de olsa silah arkadaşım Eylül diğer tarafta beni sevdiğime kovuşturan Hilal var. Allah var bende Hilali daha üstte tutuyorum ama Eylül duyarsa ayıp olur diye kafam çok karışık" dedi.


Yakup, eğer Eylülü düğüne çağırırsa Hilalin düğüne gelmeyeceğine kalıbını basardı. Eylülle konuşup gelmemesini istese de ayıp olacağını düşündüğü için eli kolu bağlanmış bir durumdaydı. Seda, Yakubun elini tuttuğunda "Ben o yüzden Eylül düğüne gelsin istemiyorum Yakup. Dersen ki olmaz çağırmamız lazım, o zaman da bir şey diyemem. Sonuçta kaç yıllık arkadaşın. Ama benden ona yakın olmamı falan bekleme sakın Yakup. Hilale yaşattıklarını sineye çekemem! O perişan bağırışları hala kulaklarımda" diyerek Yakuptan bir cevap bekledi.


Sedanın dedikleriyle, Hilalin bahçedeki bağırışları tekrar Yakubun zihninde canlandı. Kafasını silkelediğinde "Sen o zamanlarda burada değildin ki Sedam. Hilal mi söyledi?" Diye sorduğunda Seda, Yakubu onaylayıp "Kabuslarını sormuştum, hani bir ara düşüp kalmıştı ve hastaneye götürülmüştü. Her neyse işte o zaman demişti böyle böyle diye. Her gece o anları tekrar tekrar yaşıyormuş Yakup. Hem başka şeyler de mi oldu?" Diye merakla sordu. Seda sadece Hilalin evde bahsettiği kadarıyla olaylara hakimdi. Öncesinde yaşananları bilmiyordu.


Yakup "O kısımlar çok karışık Sedam. Savcı, Hilali buradan götürmeye falan çalıştı, ki götürdüde. Biz Hilali yurtdışında sanarken bir baktık iki saat ötede hastanede çıktı. Buraya döndüklerinde Hilal, Eylülle bahçede karşılaştı. Sonrası zaten tahmin edersin, Hilal herkesi payladı. Öyle şeyler dedi ki Seda, aklıma geldikçe içim bir tuhaf olur. Belki saç baş dalsa daha az hasar verirdi ama o sözleriyle kesip biçti" diye kısa bir özet geçtiğinde Seda neler olmuş olabileceğini düşündü. Yakubun Barış için dediklerine "Barış abi yapmaz öyle bir şey" diye konuştuğunda ise Yakup sinirli bir gülümseme koyverdi.


"Bekle yapmaz. Bas baya yaptı. Bir de Hilalin durumunu bile söylemedi. Albayım ve Aysun hanımlar falan helak oldular. Allah korusun, öldü mü kaldı mı hiç bir bilgi vermedi" diye sinirlendi. Seda duyduklarıyla şaşkına dönerken "İnanmam. Yok. Yapmaz Barış abi öyle şey. Hilal için canını bile verir o" diyerek Yakubun dediklerini kabul etmedi. Buraya geldiğinden beri Barışın ne kadar iyi birisi olduğunu görmüştü. Yakup kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Onda haklısın, Hilal için her şeyi yapar. Ama sadece Hilal için yapar. Albayım olsun, Demir olsun hatta Aysun hanım olsun gözünün yaşına bile bakmaz. Ki bakmadıda" dedi.


Demir komutanının o ruh gibi gezinen halleri gözünün önüne gelince yine sinirleniyordu. Seda iyice Yakuba döndüğünde "Acaba Hilale bir şey yaptıklarını mı düşündü? Çünkü öyle düşündüyse bu dediklerinin hepsini yapar" diye merakla sordu. Yakup, Hilal geldiğinden beri olan şeyleri düşünürken "Gibi gibi" diye mırıldandı. O yaşananları düşününce belki suçlu olabilirlerdi.


Seda onu onaylayan Yakubun koluna sinirle tokat atıp "Ee o zaman daha ne! Adam haklı işte" çıkıştı. Yakup, Sedaya bakıp "Sedam ben mantıklı bulmuyorum. Neyse ya biz niye bunu konuşuyoruz şimdi, yaşandı bitti gitti" dedi. Sedada Yakubu onaylayıp "Evet. Bu konuda farklı düşünüyoruz aşkım. Barış abiyle Hilalde çok zorluklardan geçmişler. Dediğin gibi bunu boşverelim. Farklı taraflardayız. Bu arada düğüne Barış abiyi ve Cengizi de çağıracağım" diye mırıldandığında Yakup duyduğu isimle kaşlarını çattı.


Sonra aklına komutanının 'Kim bu Cengiz' diye kızdığı anlar gelince "Harbiden kim lan bu Cengiz?" Diye çıkıştı. Seda bir anda çıkışan adama şaşkınca bakıp "Barış abinin arkadaşı" diye cevap verdi ama bu cevapla yetinmeyen nişanlısına "Adam evli Yakup! Barış abi hastanedeyken eşiyle ziyarete geldiler. Kadınlada iyi anlaştık ve laf arasında düğünden bahsettik. Çağırıcam" dediğinde Yakup 'adam evli' cümlesinden sonrasına önem vermediği için "Tamam çağır" dedi ve arabadan inmek için hazırlandığında aklına gelen şeyle "Ama bana sakın Talhayı da çağırıcam deme Seda!" Diye çıkıştı.


Seda, Yakuba göz devirip "Hayır çağırmıycam Yakup. Zaten çağıramam da, adam yurtdışına gidecekti" dedi. Aslında niyetinde Talhayı da çağırmak vardı ama yurtdışına döneceğini bildiği için onu listeden elemişti. Yakup bu sefer arabadan indiğinde "Gitsin artık yeter. Onun yüzünden komutanımla uğraşan biz oluyoruz" diye yakındı. Faruğun, komutanını sinir etmem için söylediği şeyler ve karşılığında da komutanının ona ceza olarak tuvalete çıkmama emri verdiği gelince ufak bir kahkaha attı. Seda arabanın kapısını kapatırken merakla Yakuba baktığında, Yakup "Boşver güzelim, bizim Faruk işte" diyerek Sedanın elini tuttu ve "Hadi şu işi de halledelim" diyerek birlikte dükkana doğru adımladılar.


*


Demir, Hilalle vakit geçirmek için öğle molasına doğru elinde dürümlerle hastaneye giriş yaptığında Hilalin odasını aramaya başladı. Boş olduğu sürece kardeşiyle arasını iyi tutmak istiyordu. Düz mantık düşününce acile yakın olur diyerekten koridoru geçerken bir kapının kenarında yazan Dr.Hilal KARAY yazıyla gülümsedi. Kapıyı çalacağı sırada açılan kapı ve karşısına çıkan kadınla biraz geriye adımladı. Melekte karşısındaki koca bedenle gerilerken kaşlarını çatıp "Buyrun?" Diye sordu.


Demir "Ben Hilale bakmıştım ama?" Diye odadan içeriye bakmaya çalıştığında Melek kapıyı kapatmıştı. Demir, bu hareketle kaşlarını çattığında "Siz kimsiniz?" Diye sordu. Melek, kollarını göğsünde bağlayıp "Asıl siz kimsiniz? Randevunuz var mıydı?" Diye sordu. Hastanede edindiği duyumlara göre Hilal hocası bazı şeyler yaşamıştı ve çoğu kaçırıldığına dairdi. O yüzden tanımadığı bu adama şüpheyle yaklaşmaktan başka bir şey yapmayı düşünmüyordu.


Demir "Hayır randevum yok. Kardeşime öğle yemeği getirdim, izin verirsen?" Dedi ve Meleği kapının önünden diğer tarafa geçmesi için işaret verdi. Melek, Hilalin abisini geçenlerde hastanede ziyarete geldiği için karşısında bulunan adamın kesinlikle farklı amaçlı olduğunu düşünüp "Kardeşin demek?" Diye sorgulayıcı bakışlar attı. Demir, henüz kim olduğunu bilmediği kadına bakarken "Evet. Şimdi çekilir misin şu kapının önünden?" Diye tekrar hareketlenmişti ki Melek elini kaldırıp "Kimlik?" Dedi.


Demir yüzüne doğru uzatılan ele şaşkınca bakıp "Ne?" Diye sorduğunda Melek tekrar "Kimlik beyefendi kimlik! Kafa kağıdı da der eskiler!" Diye çıkıştığında Demir artık yükselmeye başlayan sinirini hissetmeye başladı. Dudakları sinirle kıvrılırken "Hanımefendi siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Hilal kardeşim diyorum, ben abisiyim" diye konuştu. Melek düz bir şekilde Demire bakarken, Demir inatla ona elini uzatan kadına homurdanıp arka cebinden cüzdanını çıkardı ve kimliğini kadına gösterdi.


"Şimdi çekilebilirsin" diye ileri adım attığında, Melek "Nah çekilirim!" Dedi ve kapıda yazan soyismin altını parmağıyla çizdi. "Bak! Burada ne yazıyor...Karay! Bir de senin kimliğine bakalım...bak Akabey! Ne abisiyim diye yalan atıyorsun!" Diye yükseldiğinde Demir sinirle yüzünü sıvazlayıp "Allahım beni ne ile sınıyorsun yarabbim!" Diye homurdandıktan sonra Meleğe baktı ve "Bakın hanımefendi! Aile konularını size anlatacak değilim, abisiyim diyorsam abisiyim!" Diye çıkışınca Melek "Güvenlik!" Diye bağırdı.


Demir artık sinirli değilde şaşkınca kadına bakarken "Güvenlik mi?" Diye mırıldandı ve "Ya sen Hilali bir çağırsana buraya! Hem bak yemek getirdim!" Diye poşetini havaya kaldırınca Melek korkuyla geri çekilip "Bomba mı o yoksa?" Diye mırıldandı. Demir duygudan duyguya hızlı geçişlerini yaparken tekrar sinirli hale gelip "Hee bomba! Dürümün içine koydum bombayı, ısırdığında pimi dişine takılır da patlar diye!" Diyerek poşeti salladı. Melek tekrar "Güvenlik!" Diye bağırdıktan sonra "Bir de dürümün içine mi koydun! Yazık!" Diye Demire kınayıcı bakışlar yolladı.


Demir artık sinirden gülmeye başlarken "Allahım sabır! Alt tarafı kardeşime yemek getireyim dedim şu olana bak! Ya hanımefendi çağırsana sen Hilali buraya!" Diye konuştuğunda koluna giren iki güvenlikle şaşkınca onlara baktı. "Melek hanım sorun ne?" Diye soran güvenliğe "Bu adam Hilal hanımı dürümle öldürmeye çalışacaktı. İçine bomba koymuş, Hilal ısırdığında pimini çekip patlatacakmış!" Diye cevap veren Melekle, güvenliklerde dahil olmak üzere Demir "Ne!" Diye bağırdı. Demir, karşısındaki kadının manyak olduğuna emin olmuştu. Melek, Demire bakıp "Valla öyle dedi! Yalan mı?" Diye sorduğunda Demir, kollarını çekmeye çalışıp "Ben onu o anlamda demedim ki!" Diye çıkıştı.


Güvenlik, Demirin elindeki poşeti alıp açarken Melek "Havaya uçmayalım!" Diye çıkıştı. Demir tekrar sabır çekerken güvenlik "Melek hanım, bu gerçekten de dürüm, bomba falan yok" dedi. Melek, duyduğu şeyle şaşırırken "Nasıl yani?" Diye merakla poşete baktı. Karşısında gerçekten de iki dürüm görünce başını kaldırıp "Evet gerçekten de dürüm. Hemde zurna. Yoksa? Zehir mi kattın?!" Diye sordu. Demir artık iyice sinirlenirken "Lan saçma salak konuşup durma! Ne zehiri ne diyorsun! Dürüm dürüm! Anam babam usulü dürüm!" Diye yükselince Melek "Evet öyle görünüyor. Hemde zurna" diyerek Demiri onaylayıp kendi kendine mırıldandı.


&&&


Devamı Part 3…


Loading...
0%