Yeni Üyelik
70.
Bölüm

32. Bölüm (Part 4)

@merida_xx

Salon hıncahınç dolu bir şekilde beni karşıladığında, koltukta oturan Cengizi gördüğümde "Hoşgeldin Cengiz" diye gülümsedim. Abimin oturduğu koltuğun kol kısmına oturmaya ilerlerken birinin "Komutanım o Cengiz bu Cengiz. Evliymiş" dediğini duydum ama pek odaklanmadım. Geçmiş olsun dileklerini söyledikten sonra biraz sohbet ettik ve Akınla beraber yaptığımız kahveyi Emir ve Faruğun yardımıyla herkese dağıttık. Koltuğun kol kısmında oturmanın verdiği rahatlığın sefasını yaşarken Cengiz "Hilal yarın hastaneye gideceksin dimi abicim? Damla kontrole gidecek kontrol amaçlı, belki Hilale uğrarım diyordu" diye sordu.


Onu kafamı sallayıp onaylarken Polat "Maalesef. Üç gün boyunca hastanede olmayacak" diye cevap verdi. Pardon? Anlamsız bakışlarım Polatı bulduğunda Polat, bendeki bakışlarını abime çevirdi ve "Barış, üç gün Hilali senden alıyorum" dedi. Ben bugün salaklaştım mı ne oldu bana ya! Abim "Valla işime gelir Polat da, sebep?" Dediğinde Polat "Önemli bir işimiz var" diye cevap verdi. Hay işimize de, anlamayan aklıma da! Bana gerek kalmadan kahvesini höpürdeten Emir "Ne işi komutanım?" Diye masumca sordu. Tabii sonrasında Polatın bakışlarıyla buluşunca "Emredersiniz komutanım" diyerek sessizce arkasına geri yaslandı.


Abimin dedikleri kafamda dank ettiğimde "Abi! Ne demek işine gelir?" Diye yükseldim. Kolunun yanında oturduğum için yakın olduğumuzdan bakışlarımı net olarak görmediğini düşünüp biraz geri çekildim ve gülen yüzüne baktım. Ha bir de gülüyordu! Abim sorumu es geçip "Aa haberin yoktur senin, Talha gitti" dedi. Sorumu cevapsız bırakması beni sinirlendirirken Talhanın gitmesi olayına "Biliyorum, ben hastaneden çıkmadan aradı" dedim. Uçakta yer bulduğu gibi bilet almış, o yüzden görüşmeye gelemeyecekmiş.


Cengiz "Aa! Ee teklifi reddetti o zaman?" Diye sorduğunda "Zaten kabul etmezdi ki. Kaç yıldır orada, bir düzeni var. Ben olsam bende kabul etmezdim" diyerek omuz silktim. Akıl var mantık var sonuçta. Cengiz "Neyse yolu açık olsun diyelim." Dedi ve fincanını masaya bıraktı. Telefonum çalmaya başlayınca bakışlar telefonuma kitlendiğinde ekrandaki Şinasi Hocam yazısı bana el salladı. Abim "Şinasi Hocan?" Diye merakla bana döndüğünde fincanımı abime uzatıp masadaki telefonumu aldım. Aramayı "Hocam iyi akşamlar" diye cevapladığımda "Hilal şu an çok işim var kızım, hemen bana isimleri verir misin?" Diye direkt konuya girince gergince oturduğum yerden kalktım.


"Hocam ben-" diye konuşacaktım ki "Hilal işim var diyorum kızım hadisene!" Diye azar çekmesi bir oldu. Adamı seviyordum ama hala gıcıklığından bir şey kaybetmemişti. "Tamam hocam ya! Yazın söylüyorum. Doktor olarak Atakan, İpek, Canan ve Alpay. Hemşire olarakta Ferdi, Serap ve Haluk!" Diye aklıma gelen ve sevdiğim kişileri saydım. Telefondan gelen kağıt seslerinden başka Sefanın "Ceylan gözlümden mi bahsediyor?" Diye fısıldadığını duydum. Hocam "Alpay kim? Bulamadım." Dediğinde "Alpay hastanede çalışmıyor hocam. Askeriyede doktorluğunu devam ettiriyor ama benim kadar olmasa da oldukça yetenekli bir doktordur" diye cevap verdim.


Telefondan hocamın gülüşüşü duyduğumda "Kendini de hemen öv!" Diye kınayıcı bir şekilde konuştu. Sonrada "Tamam şimdi kapat hadi, senin dosyalarını ayarlıyoruz" dedi ve cevap vermemi beklemeden pat diye telefonu yüzüme kapattı. Telefonu yüzümün hizasına getirip sinirle homurdandığımda bacağımdan dürtülmemle "He?" Diyerek abime döndüm. Kaş göz yapıp "Şinasi hoca? Şu üniversitedeki mi?" Diye merakla sordu. Kafamı salladım ve "Evet o" dedim. Kaşları kısa süreli çatıldıktan sonra gözleri kocaman açılıp "Yoksa!" Diyerek heyecanla ayaklandı. Zeki adamın hali bir başka oluyor.


Abime bugün yaşanan durumu kısa bir özet geçtikten sonra gelen tebrikleri sadece gülümseyerek aldım. Safa "Şey Hilal, ceylan gözlüm ne alaka acaba?" Diye sordu. Safaya bakıp "Şimdi Safa şöyle ki, bu travma merkezi denilen yer aslında bakarsan hastanenin acil kısmının büyük bir hali olarak düşünebilirsin. Ee mantıklı olarakta orada çalışacak doktorlar da çoğunluklu olarak acil doktorları yani az önce saydığım kişiler. Eğer ben bu komiteyle anlaşabilirsem, kabul edilirsem, bana bir ekip oluşturma hakkı veriliyor. Komitenin gönderdiği çalışanlar dışında bende bu bahsettiğim orada çalışacağım" dediğimde Safa "He yani sen kabul edilirsen ceylan gözlümde mi orada çalışacak?" Diye sordu.


"Aslında kabul edilmeyeceğim kesin gibi bir şey ama" diyerek sargılı elimi kaldırdım ve "Yine de isim vermem gerekiyordu. Kabul edileceğimi düşünmediğim için de daha onlara söylemedim bile. Boş yere heyecanlanmasınlar" diye omuz silktim. Seçilmeyeceğim için insanları boşu boşuna heveslendirmek istemiyordum. "O belli olmaz. Hilal bir işin yoksa kalkalım mı?" Diye konuşan Polatla "Şu bardakları halledelim öyle kalkarız" dedim ve bardağımı alıp mutfağa ilerledim. Bardağımı çalkalayıp makinaya koyduğumda elinde bardaklarıyla gelenlere makinanın kapağını açıp baktım. Önde olan Serhat, elindeki bardakla direkt makinaya yönelince "Ooov! Önce çalkalayalım Serhatcım" diyerek musluğu gösterdim. Bana şaşkınca bakıp "Makinanın amacı yıkamak değil mi zaten" diye homurdandı ama yine de dediğimi yaptı.


Arkasından gelen Cengiz göğsünü gere gere "Bunları öğrenmen lazım Serhat. Bana çok yararı dokunmuştu" diye gülümsedi. Kalıbımı basardım ki Damla sayesinde böyle bilge edasıyla konuşuyordu. Çünkü daha öncesinde kesinlikle iş yapmayan bir insan tipi vardı. "Atma Ziyaa!" Diye güldüğümde o da gülüp mutfaktan çıkmıştı. Hepsi makinaya bardaklarını bıraktıktan sonra abimin yanaklarını koca koca öpüp onunla vedalaştım ve evden çıktık. Polatla beraber arabaya doğru ilerlerken "Komutanım, acaba bizi de bırakabilir misiniz acaba?" Diye mırıldanan Yakuba döndük.


Polat "Sen arabanla gelmedin mi?" Diye sorduğunda "Yok komutanım. Sedayı eve bırakınca askeriyeye bıraktım arabayı da" diye cevap verdi. Halil "Komutanım biz biraz kafayı çekeceğiz, siz de buyurun gelin diyeceğim ama işiniz var?" Diye konuşunca hevesle Halile dönüp "Pavyona mı gidiyorsunuz Halill!" Diye sordum. Konu birden askeriyeden pavyona evrilince Halil "Yok tövbe Hilal bacım! Biz insan insan içeceğiz sadece, ne pavyonu!" Diye telaşla konuştu. Püü. Ne güzel gidecektim işte, stres atardım. Özalp, Yavuzun kolunu dürtükleyip bana döndü ve "Pavyona gitsek gelirdin dimi?" Diye sordu. Ona göz devirip "Deli misin Özalp?" Diye sordum.


Yavuz "Ben demiştim" diye kafa salladığında "Bunu kaçırır mıyım sence ben" diye gülümsedim. Özalp gülerek Yavuza el hareketi çekti ve "Bak! Ver lan paramı!" Diyerek elini uzattı. Bunlar iddiaya mı girmişti yoksa? Yavuz bana üzgünce bakıp cebinden cüzdanını çıkarttı ve Özalpe iki yüz lira uzattı. Yuh! Bir de iki yüz liraya mı iddiaya girmişlerdi! Özalp parayı Yavuzdan aldığında bende hemen onun elinden kaptım. Özalp bana şaşkınca baktığında "İddia benim üstümeyse payımı alırım" dedim. Sonra da Emre ve bazılarının kahkahasını duydum.


Safa "Ulan pavyon konusu açılmadı bile ne ara iddiaya girdiniz?" Diye sorduğunda Serhat "Bunlar gözleriyle anlaşıp girmişlerdir" diye güldü. Bende onlara güldükten sonra Halile yaklaşıp "Şşş" dedim. Halil, gülen yüzüyle bana dönüp "Hilal bacım?" Diye göz kırptı. Elimdeki iki yüz lirayı Halilin avucuna sıkıştırıp "Al koçum. Erkek adamsın yanında bulunsun. Bir bardakta benden içersin" diye kolunu patpatladığımda sokakta tekrar kahkahalar yankılandı. Halil de hemen bana uyup "Senin yerine de içeceğim o zaman Hilal bacım. Merak etme." Diye parayı gösterdiğinde ona alayla baktım. İki yüz liraya ancak bir bardak içebileceğinden haberi yok muydu?


Emre "Aynen canım aynen! İstersen iki şişe içersin" diye dalga geçtiğinde Akın "Halil, en son ne zaman içtin kardeşim sen?" Diyerek güldü. Polat "Kim dönüyor o zaman bizimle?" Diye sordu. Yakup, Akın ve Emir elini kaldırdığında "Hadi gidelim o zaman" diyerek arabaya doğru adımladı. Kafalarını çekmeye gidecek olan ekiple vedalaşıp arabaya geçtik ve askeriyeye doğru yola çıktık. Sohbet ede ede askeriyeye geldikten sonra diğerleriyle de ayrılıp Polatla birlikte lojmana doğru adımlamaya başladık. "Polatım, Emir ve Safa evde olmayacak mı?" Diye sorduğumda "Yok yavrum. Onlar karargahta kalacaklar" diye beni yanıtladı.


Bizim ne işimiz vardı ya? Bir plan yapmadığımıza da eminim yani. Binaya girip eve doğru merdivenleri çıktığımızda Polat kapıyı açtı ve önce beni içeriye yönlendirdi. Ayakkabılarımı çıkartıp daha önce geldiğim eve bilmiş bir edayla ilerledim ve salona ulaştım. Salona girdiğimde beni ortada koca bir masa karşıladı. Yemek falan yiyeceğiz desem, aç değildik. Anlamsız bakışlarımı Polata çevirdiğimde "Bir dakika güzelim" dedi ve bir yere doğru adımladı. Elinde iki koca poşetle salona tekrar girdiğinde poşetleri masanın üstüne bıraktı.


Poşetten koca bir insan maketi çıkarttığında şaşkınca Polata baktım ama Polat beni boşverip poşetleri boşaltmaya devam etmeyi seçti. İki tane çanta ve bir sürü tavuk göğsü çıkartınca bana dönüp "Şu beyefendiyi" diye maketi gösterdi ve "Alpaydan aldım. Şu çantalarıda aynı şekilde" diyerek çantaları açtı. Çantaların içindeki dikiş seti ve entübe malzemeleriyle bakışmamı sağladı. Son olarakta paketli tavuk göğüslerini kaldırıp "Bunlarda insan etine en yakın et olarak geçiyormuş. Acilde de entübe dediğin şey ve dikiş nakış işleri ağırlıklı olduğu için şu denetim olayı gelene kadar pratik yapıp elini ısıtabiliriz diye düşündüm" dediğinde ne hissedeceğimi bilemedim. Ciddi anlamda bilemedim ve Polata avel avel baktığıma gayette emindim.


"Polat" diye mırıldanıp masadaki eşyalara tekrar baktığımda "Bu üç gün bununla uğraşalım diye Özgürle konuştum ve hastaneden izin aldım. Beni yanlış anlamanı istemiyorum yavrum. Sadece elimizden gelen her şeyi yapmış olmak istedim. Önce biz bir elimizden geleni yapalım, olmazsa zaten yapacak bir şey yok. Hiç bir şey senden önemli değil sonuçta. Hayalini gerçekleştirmek gibi bir seçeneğimiz varken bunu değerlendirmemiz gerekiyordu" dedi. Tamam. Bunu gerçekten beklemiyordum. Sadece Polattan da değil hiç kimseden beklemiyordum.


&&&


Part 5….


Loading...
0%