Yeni Üyelik
71.
Bölüm

32. Bölüm (Part 5)

@merida_xx

Daha önce bu kadar ince düşünüldüm mü acaba diye düşünmeye başladığımda, acı sonuç beni etkiledi. Evet abim beni kesinlikle düşünürdü ama bu denli bir düşünmeyi ondan bile görmemiştim. Adam resmen sırf elim alışsın diye bilmem kaç kilo tavuk göğsü almış ve maket getirmişti. Çenemin titrediğini hissettiğimde ağlamamak için bakışlarımı etrafta rastgele gezdirmeye başladım. "Yavrum?" Diye bana yaklaşan Polata bakmamak için çaba sarfetsemde yanaklarımdan tutup ona bakmamı sağladı. Yüzümü inceleyip "Yavrum ağlıyor musun sen?" Diye şaşkınca konuştuğunda yine de ağladığımın farkına vardım.


....................................................................................


Hilal iç çektiği esnada Polat yanlış bir şey yaptığını zannedip "Hilal, istemiyorsan yapmayız güzelim ağl-" diye konuşup Hilalin ağlamasını durdurmak istemişti ama Hilal, Polatın ellerini yanağından ittirip ona sıkıca sarıldı. Başını Polatın göğsüne yaslayıp "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim" diyerek ağlamaya devam etti. Polat kendisine sıkıca sarılan Hilalle kısa bir süre kalakaldıktan sonra kollarını Hilale sardı. Bir eli Hilalin saçlarını okşarken ne yapacağını bilemez bir halde "Yavrum, teşekkür et ya da ağla diye yapmadım ben bunu. Ağlama" dedi.


Polat, Hilali ilk defa ağlarken gördüğü için zaten içinde oluşan duyguya isim veremiyordu. Bir de ona sürekli teşekkür etmesi Polatı iyice altüst etmişti. Hilal, burnunu çekip Polattan geri çekildiğinde "Bunun için yapmadığını biliyorum ama bu yaptığın benim için çok şey ifade ediyor Polat" diye dolu gözleriyle konuştu. Polat, Hilalin dolu gözleriyle karşılaşınca "Hilal ben bunu sevemedim! Bakma bana şöyle!" Diye sinirlenip Hilali tekrar göğsüne çekti. "Ağlamanı istemiyorum ama ağlayacaksan da burda ağla. O gözleri bir daha öyle görmek istemiyorum" dedi ve ardından da "Sıçtın ağzıma iki dakikada be yavrum" diye de kendi kendine mırıldandı.


Hilal, Polatın mırıltısını duydu ama yine de bir şey demedi. Sadece sarılıp gözyaşlarını akıtmaya devam etti. Polat, göğsünde ağlayan kadının saçlarını okşamayı bir an bile kesmemiş, arada da öpücük bırakmayı ihmal etmemişti. "Yavrum ağlama ama artık. Valla atıcam şimdi her şeyi camdan aşağı!" Diye çıkışan Polatla, Hilal bu sefer yaslandığı göğüsten gülerek uzaklaştı. Yanaklarını silip "İnsanlara gökten tavuk yağıyor mu dedirteceksin?" Diye sordu. Polatta Hilale yardım edip parmaklarıyla yanaklarını sildi ve "Kimin ne diyeceği umurumda değil, şu ağlaman dursun yeter ki" diye çıkıştı.


Hilal, Polata baktığında çatık kaşlı ve bir hayli sinirli görünen yüzle daha çok güldü. Polat karşısında gülen Hilale çatık kaşlarla baktığında Hilal "Polatım niye sinirlendin sen?" Diye sordu. Polat burnundan bir nefes verip "Ne bileyim. Ağlaman canımı sıktı, şuraya bak gözlerinin içi bile kıpkırmızı olmuş!" Diye çıkıştı ve "Ağlamanı yasaklasam çok mu ileri gitmiş olurum?" Diye sordu. Hilal az önceki duygusallığını hiç yaşamamış gibi güldüğünde "Ağlamak bir ihtiyaç Polatım ve ben bu ihtiyacımı çok profesyonel bir şekilde yapıyorum. Ama yine de senin için çabalarım" dedi.


Hilal, hala üstünde olan montunu çıkartıp koltuğa attıktan sonra "Madem yavuklum benim için kilo kilo tavuk göğsü almış, hemen işe koyulsam iyi olur" dedi ve masadaki malzemelere ilerledi. Polatta Hilalin arkasından ilerleyip Hilalin saçlarına uzun bir öpücük bıraktı ve "Yavuklun yer seni. Hangisinden başlıyoruz?" Diye sordu. Hilal, kafasını arkaya çevirip dibindeki dudaklara hızlıca öpücük bırakıp gülümsedi. Polat yüzünde oluşan salak gülümseyle Hilalin çenesini tutup tavuklara geri çevirdi ve "Konudan şaşmayalım yavrum" diye gülümsedi. Hilal tekrar Polata dönüp "Şaşsak?" Diye göz kırptığında Polat "Sonra şaşabiliriz ama önce şu tavuklarla ilgilenmemiz lazım" dedi ve çenesinin altındaki omuza öpücük kondurdu.


Saatlerini tavukları kesip dikmekle geçiren ikiliden Polat, kucağında oturmuş önündeki mankenin ağzına tüp sıkıştıran sevgilisinin dağılmış topuzuna bakıp gülümsedi. Hilal, elindeki aleti mankenin ağzında bırakıp elinin kasılması geçsin diye elini salladığında Polat, Hilalin salladığı elini tutup ovalamaya başladı. Hilal sırtını Polatın göğsüne yaslayıp ona doğru döndüğünde "Bugünlük yeter sanki?" Diye soran Polata kafasını sallayarak onay verdi. Eli gerçekten iyice ağrımaya başlamıştı ve bu ağrı hareketlerini yavaşlatıyordu.


Hilal, oturduğu Polatın kucağında yan bir şekilde konumlanıp kafasını Polatın omzuna yerleştirdi. Polatta kolunu Hilalin sırtına koyup onu sardıktan sonra Hilalin saçındaki kalemi çekip zaten dağınık olan topuzun tamamen dağılmasını sağladı. Hilalin saçları çözüldüğü gibi de burnuna dolan çiçeksi kokuyla gülümseyip omzuna yaslanmış başa öpücük bıraktı. Hilal, hem yorgunluğun hem sırtında gezinen el sayesinde yavaş yavaş mayışmaya başlarken o da burnunun dibindeki boyna hızlı bir öpücük bıraktı. Kafasını tekrar Polatın omzuna koymak yerine de, kaldırıp Polatın yüzüne baktı. Boştaki elini kaldırıp Polatın yüzüne yerleştirdi ve  parmaklarını yavaşça gezdirmeye başladı.


Polatsa yine Hilal tarafından yıkılan duvarına bir şey diyemedi. Aslında yüzüne dokunulması hiç hoşuna gitmiyordu ama Hilalin bunu yapmasından bir gram bile rahatsız olmamıştı. Aksine, parmaklarının geçtiği yer sanki kalbini okşuyor gibi hissettiriyordu. "Napıyorsun yavrum?" Diye mırıldandığında Hilal "Seviyorum Polatım. Sen napıyorsun?" Diye cevap verdi. Polatta gülümseyip "Bende seviyorum yavrum" dedi ve Hilalin yüzünde oluşan gülümseyi izledi. Hilal, Polatın yüzüne yaklaşıp parmaklarının geçtiği yerlere ufak ufak öpücükler bırakmaya başlarken dudaklarının altında gerilen yanaklardan Polatın gülümsediğini hissetti. Aklına gelen şeyle de geri çekilip "Hayret! Çocuk muyum ben ne yapıyorsun Hilal demedin?" Dediğinden Polat, omuz silkip "İnsan hiç yavuklusunun onu sevmesine karışır mı yavrum? Ne kadar ayıp!" Diye cıkcıkladı.


Hilal, Polatın dedikleriyle gülerken "Sanki hiç karışmamışsın gibi dimi?" Dediğinde Polat "O cahillik zamanlarımdı yavrum. Şimdi nasıl istersen öyle sevebilirsin" dedi. Hilal, Polata dikkatle bakıp "Bu büyük gelişimi neye borçluyuz peki?" Diye sorduğunda Polat, elini Hilalin saçlarına götürüp parmaklarından kaymasını izin verdi ve "Valla yavrum, o çektiğim huzurlu uykudan sonra kendime dedim ki, 'ulan Polat bu kadın ne yaparsa sana huzur veriyor, bir daha bu kadının işine karışırsan...' diye devam ettim ama gerisi biraz argo içerikler içeriyor yavrum. Bilmesen de olur" dedi. Hilal, Polatı gülümseyerek dinledikten sonra "Aferin kendine Polatım. Seni iyi uyarmış" dedi ve "Ben sevmeme devam edeyim" diyerek yarım bıraktığı işe devam etti.


"Ohh burası eksik kalmasın" diye Polatın yanaklarından tutup alnını öptüğünde "İsmimden de öptüğüme göre rahatlayabilirim" dedi. Polatsa artık gülmeyi bırakıp kahkaha attığında "Alın yazımsın yani?" Diye konuştuğunda Hilalde gülerek "Tabi Polatım. Görmüyor musun kocaman Hilal yazıyor" diye ciddi bir şekilde konuştu. "Nasıl gördün o yazıyı sen?" Diye soran Polata son derece gururlu bir ifadeyle "Gönül gözüyle" diyince Polat "Senin o gönlünü yerim ben" dedi ve bu sefer o, Hilalin yüzüne yaklaşıp "Bakalım sende de Polat yazıyor mu?" Dedi.


Polat, Hilalin yüzüne aynı Hilal gibi ufak ama etkili öpücüklerini bırakırken "Ama senin yüzün küçücük be yavrum, bana yetmez" dedi ve dudaklarını Hilalin boynuna doğru yönlendirdi. Hilalse halinden son derece mutlu bir şekilde "Hile yapıyorsun ama hadi neyse" diyerek güldü. Polatında dudakları kıvrılmışken dudaklarının değdiği tene uzunca bir öpücük bıraktı. Hilal boynunda gezinen dudaklarla gözlerini kapatırken Polatın burnunu ensesine yakın bir yerde hissettiğinde hemen kafasını eğip Polatın kafasını boynuyla kafası arasında sıkıştırdı. "Polat orası olmaz! Orası olmaz!Bak orad-ahahahh...Ya huylanıy-ahahah..Polat" diye zorla Polatı boynundan uzaklaştırdı. Huylandığı yer karıncalandığı için elini oraya atıp "Huylanıyorum diyorum ama sen hala öpüyorsun" diyerek Polatın omzuna hafifçe vurdu.


Polatsa son derece keyifli bir halde "Hiç umurumda değil Hilal. Bundan sonra orada saltanatımı ilan ediyorum, çok sevdim orayı" dediğinde Hilal "Neyini sevdin ya? Huylanıyorum ben oradan" diye omuz silkti. Polat, Hilalin elini az önce öptüğü yerden çekip "Ama nasıl sevmeyeyim ki? Hem senin mis gibi kokun burnumda hem de gülüşlerin kulağımda. Mümkünatı yok öpmeden durmam" diye gülüp tekrar Hilalin boynuna yöneldi. Aynı yeri hızlıca öpüp çekildiğinde ona kısık gözlerle bakan Hilalle gülümsedi. Hilal sakin bir sesle "Sen şimdi naneyi yemedin mi?!" Diye mırıldandığında Polatta hemen kucağında Hilalle ayağa kalkıp "Hadi artık uyuyalım yavrum" diyerek daha önce uyudukları koltuğa doğru adımladı.


Hilal, Polatı duymazlıktan geldi ama aklına gelen şeyle de bir şey demedi. Polat, Hilali kucağından indirip koltuğa uzandığında kolunu açıp Hilali yanına çağırdı. Hilal hemen Polatın yanına uzanıp ona sıkıca sarıldı. Bakıştığı Polatın boynuyla da kıkırdayınca Polattan "Aklından bile geçirme!" uyarısını duyması bir oldu ama hiç umursamayıp dişlerini Polatın adem elmasına geçirdi. Polat boğazında hissettiği dişlerle tepeden tırnağa titrediğini hissedip hemen Hilali kendinden uzaklaştırdı. Hilal, Polata gülüp ona sırtını döndü ve "Şimdi uyuyabiliriz Polatım" diye mırıldandı. Polatın sol koluna da üstüne çekip sarıldı.


Kulağına gelen homurdanmalara da sadece gülerek cevap verdi. Polat, kendini dizginleyebildikten sonra Hilali iyice sarmalayıp burnunu Hilalin saçlarına yerleştirip gözlerini kapattı. Kendisini huzur bulduğu kokuya teslim edecekken alt taraflarında hissettiği kıpırdanmayla derin bir nefes alıp "Yavrum götün rahat dursun!" Diye mırıldı. Hilal de kısa bir kıkırdamadan sonra rahat durmayı seçip güvende hissettiği kolların arasında kendini uykuya teslim etti. Bir kaç dakikaya ikiside derin uykuya geçiş yaptılar.


....................................................................................


"Ha onlar kimdur ki beni durdurabilsunler! Ben! Ben ki köyun deli Songülü! Ula siz gideğiken ben döniydum!" Diye kapıyı açması için Emire kısık gözleriyle baktı Songül hanım. Sabah güneş doğar doğmaz evden gizlice çıkmış ve soluğu askeriyede almıştı. Bahçede de elinde ekmekle gördüğü Emire bağırmış ve onu Polata götürmesini söylemişti. Kafasına bir kere takmıştı, Hilalle tanışmadan durmaya niyeti yoktu.


Emir de apartmana girene kadar tim arkadaşlarına mesaj atıp Polat komutanına ulaşıp haber vermelerini istemişti. Elindeki anahtarı sıkıp "Songül sultan, gel ben sana bir kahvaltı ısmarlayayım. Komutanım nerde bilmiyorum" diye son kez şansını denemek istedi. İçeride nasıl bir tablonun onları beklediğinden habersiz olduğu için son derece gergindi. Hayır, içeri girmeseler güzel bir baston dayağı yiyeceği kesindi ama girerselerde komutanının neler yapacağı onu daha çok korkutuyordu.


Songül hanım çemberinin ucuyla alnını silip "Siz bi bohlar yiyisunuz bellu! Aç ula şu kapiyi" diye kızdığında Emir anahtarı şangır şangır salladıktan sonra belki komutanı duyar diye kapıyı sertçe açmaya başladı. "Allahım sen koru beni" diye mırıldanırken Songül hanım "Şş ne diyusun, duymayrum az yüksek konuş?" Diye Emiri dürttü. Sonra kafasında dönen şeylerle "Anaa! Ula yoksa kız eve midur? Ondan mi boyle kıvranaysun! Kızi eve mi atti o uşak! Oyy allahum! Yoksa kızi koynina mi aldu! Oyy nenem bayulacağum ya ben!" Diye yanındaki duvara yaslandı.


Emir ayılıp bayılan Songül hanımı kollarından tutup destek olurken bir ayağıyla da kapıya vurmaya devam ediyordu. "Tövbe Songül sultan o ne biçim laf olur mu hiç öyle şey! Komutanım yapmaz öyle şeyler, hem Hilal de asla öyle biri değil. Neler kuruyorsun kafanda sen!" Diye cıkcıkladı.


Songül hanım, Emire bakıp "Yapmaz demi uşağum?" Diye sorduğunda Emir kafasını sallayıp "Tabi ya! Olmaz öyle şe-" diye Songül hanımı sakinleştiriyordu ki "Polatt! Kapı çalıyor sanırım bakayım mı?" Diyen Hilalin sesi kulaklarına ulaştığında panikle Songül hanıma baktı. Kollarından tuttuğu kadının gözlerinin kocaman açılıp "Vuu!" Diyerek bayılmasıyla da ellerine beline koyup "Al işte! Hani yaşlıların kulakları iyi duymazdı!" Diye sinirle konuşup gözlerini kapattı.


&&&&


Yorumlarınızı belirtmeden bir yere gitmeyin lütfenn 😘😘


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%