Yeni Üyelik
73.
Bölüm

33. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Anneme geldiğimde beni durgun ama bir o kadarda sevgiyle karşılamıştı. Şimdi hazır zamanım varken şu geçmişime nasıl hakim olduklarını öğrensem iyi olurdu. Önce "Seda yok mu anne?" Diye sorduğumda "Yok kızım, düğüne dört gün kaldı ya, davetiye falan onları dağıtıyorlardır" dedi. Kafamı sallayıp "O zaman yengem de gelmeden konuşsak iyi olur" diye koltukta dik bir konum aldığımda bana merakla baktı.


"Ne konuşacağız annecim?" Diye sorduğunda "Geçmişimi nasıl öğrendiğinizi konuşacağız anne" dedim. Merakının yerini şaşkınlık aldığında "Babam Polatla konuşmuş. Amacı kötü değilmiş ama sonuç olarak bir ayrılığın kıyısından döndük diyebilirim. Ona geçmişte yaşadığım şeylerden bahsetmiş ve Polatta kendince saçma sapan kararlar falan vermiş. Neyse konumuz bu değil, ben yaşadıklarımı nasıl öğrendiğinizi merak ediyorum" diyerek merakla anneme baktım.


Sessizliğe gömülüp ben hariç her yere bakmaya başladığında "Baban bulmuş" diye mırıldandı. Babam bulmuş? Peki babam nerden bulmuş? Dolu gözleri sonunda yüzümü bulduğunda "Nasıl buldu gerçekten bilmiyorum kızım. Sadece onu yakaladım ve birlikte izledik. Doğru söylüyorum inan bana lütfen" diyerek oturduğu yerden kalkıp yanıma doğru adımladı.


Elimi tutup gözlerime uzun uzun baktığında yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla bakışlarımı ondan kaçırdım. Annem "İnanmıyorsun?" Diye mırıldandığında ona cevap vermedim çünkü buna inanıp inanmadığımdan emin değildim. Bir yanım ne kadar inanmak istiyor olsa da yapamıyordum işte.


"Sorun değil kızım. Anlıyorum ben seni, zamanında sana güvenmediğimizi düşündüğün için senin bize güvenmemeni anlayabilirim. Ben sana en başından beri güvenmiş olsamda olsun kızım" diyerek elini elimden çekti. Bu sadece kendimi korumak için aldığım bir önlemdi. Tekrar yara almamak için aldığım küçük bir önlem.


Anneme dönüp "Yine de bunu Polata söylemek onun hakkı değildi. Hatta bana sormadan izlemeniz bile hakkınız değildi anne" dedim. Geçmişi geride bırakmaya çalıştığım zamanlarda bir şekilde bana hatırlatılıyordu ve artık bu durum beni oldukça rahatsız ediyordu. Tamam belki aldığım ilaç sayesinde kabus olarak geri dönmüyordu ama zihnimde yine de canlanıyorlardı. En azından hatırlayabildiklerim.


Annem bana olumsuz anlamda kafa salladıktan sonra "Hakkımız. Bunu kabul etsen de etmesende hakkımız Hilal! Sen bizim kızımızsın ve başına gelenleri bilmek bizim hakkımızdı!" Diye çıkıştı. İşte bir diğer konu da bu. Hakları mıydı gerçekten? "Bize inanmamanı ve güvenmemeni anlayabilirim ama üstünde hakkımız olmadığını iddia edemezsin kızım" diye yanımdan kalkıp kalktığı koltuğa geri gitti. Yanaklarını sildikten sonra tekrar bana baktığında "Edemem mi?" Diye sordum. Kararlı bakışlarla bana bakıp "Edemezsin" dediğinde ona sadece bakmakla yetindim.


"Ben sadece kızımla vakit geçirmek istiyorum. Onun bana gelip gününü anlatmasını, gerektiğinde akıl almasını istiyorum Hilal. Sen bugün beni arayınca ne kadar mutlu oldum haberin var mı? Tabi bu mutluluk 'sizlik bir şey yok' dediğin ana kadar sürdü orası ayrı" dediğinde "Ne oliyi?" Diyerek yanımıza gelen babaannemi takmadan anneme bakmaya devam ettim. Dediğine karşılık "Çünkü sizlik bir durum yoktu" dediğimde gözyaşları tekrar akmaya başladı. Artık bu duygusal anlar canımı ciddi anlamda sıkmaya başladı ama!


Elimde olmadan "Neden sürekli ağlayıp duruyorsun anne?!" Diye yükseldiğimde "Konuşmak istemediğim için!" Diye bağırması bir oldu. "Aysun!" Diye atağa kalkan babaannemi bu sefer ikimizinde umursamadık. "Konuş o zaman! Ağlamaktan sıkılmadın mı!" Diye yükseldiğimde "Ben yıllardır ağlamaktan sıkılmadım! Bu gözyaşları yıllardır senin için aktı, yine öyle akıyor!" Diyerek ayağa kalktı. "Benim kollarımdan bir evlat çekip aldılar! O günden beri bu gözyaşları dinmiyor Hilal! Anladın mı! Dinmiyor!" Diye bağırmaya devam ettiğinde bende ayağa kalkıp karşısına dikildim.


"Ben seni kaybetmenin acısını en derinlerimde hissettim. Baban kollarında sen sandığımız bir kızla geldiğinde o görüntüyü bu kafamdan silmek için neler yaptım haberin var mı? Kaç kere bu bir halüsinasyon diye kendimi avuttum biliyor musun?! Kendimi ona o kadar çok inandırmaya çalıştım ki artık gerçekten halüsinasyon görmeye başladım!" Diye bağırıp eliyle arkamda kalan koridorun girişini gösterdi ve "Ne zaman evde olsam kaç kere şu koridordan koşarak yanıma gelip benden bir şey istedin biliyor musun? Uyuyamadığım gecelerde kaç kere yanıma gelip 'uyu da büyü anne' diye saçlarımı okşadın haberin var mı?!" Diye bağırıp derin bir nefes aldı.


"Kaç kere sana dediklerimi bana söylediğinden, yaptığından haberin yok! Senin yokluğunda delirdim ben! O yüzden seninle ilgili her şeye hakkım var! Biz seni toprağa verirken seninle birlikte o toprağa gömülen babanın sende hakkı var! O mezarın başından günlerce ayrılmayan, 'bizden çok ayrı kaldı anne daha fazla korkmasın' diye yanında yatan abinin sende hakkı var! Diğer yarısını o mezara gömen Alpayın sende hakkı var!" Diye bağırdığında canımın yandığını hissettim. Belkide ağlamayı seçmesinin nedeni buydu. Konuştuğunda yakıp yıkmaktan kaçınmadığı içindi.


"En başta da sen bizim ailemiz olduğun için hakkımız var" derken sesi bu sefer daha sakindi. Rahatlamıştı her halde. Onun adına mutlu olabilirdim. "Unuttuğun şeyler var ama anne. Atladığın kısımlar var" dediğimde sesimin bok gibi çıkmasıyla benimde ağladığımın farkına vardım ama üstünde durmadım. "Dedin ya hani evladımı kollarımdan çekip aldılar diye, kollarından çekip alınan o evlat bendim. Annesinin kolları arasından çekip alınan, ailesinden koparılan kişi bendim. Ne izledin ne gördün bilmiyorum ama onlar sadece senin gördüklerindi. Sadece izledin, yaşamadın!" Diye zorlanarak konuştum. Boğazımdaki şu lanet yumru konuşmama engel oluyordu.


"Evet çoğu şeyi hatırlamıyorum, yıllar önceydi ve iyiki de hatırlamıyorum. Hatırladıklarım bana fazlasıyla yetiyorken diğerlerine hiç gerek yok. Ayrıca o gömdüğünüz kız kimdi bilmiyorum ama onu ben sanmanız iyi olmuş!" Dediğimde belkide ilk defa bana öfkeli gözlerle baktı. "Benimle birlikte mezara gömülen babam, mezar başında aklınca beni korumaya çalışan abim ve bir parçasını benimle gömen Alpay benim öldüğümü kabullenmişler. Sen hariç herkes kabullenmiş! Seninde kabullenmen lazım artık anne! Şu koridordan yanına gülerek gelen kızın sırtına indiği her darbede öldü! Her darbeden sonra anne baba diye ağlayarak öldü! Senin o küçük kızın öleli çok oldu anne!" Diye bağırdım.


Artık bunu kabul etmesi gerekiyordu. Benden beklediği şeyleri belki o küçük kızı yapabilirdi ama ben yapamazdım. Gözlerindeki acı içimi delip geçiyordu ama kabul etmesi gerekiyordu. "Ben o kadar şeye rağmen nasıl yeniden başlayabildiysem, sen de yapıcaksın anne! Kabullen artık, Hilal Akabey kollarından koparıldığı an öldü" diyerek kendimi gösterdim ve "Artık elinde sadece Hilal Karay var. Ona da annelik yapmak zorunda değilsin, benim kızım öldü diyip benimle bağlarını koparabilirsin. Yeter ki artık o kızının öldüğünü kabul et. Ben o değilim, onun yaptıklarını dediklerini yapamam. O artık sadece bir anı olarak kalmak zorunda" diyerek konuşmamı noktaladım.


Artık ikimizden de ses çıkmıyorken sadece birbirimize bakıyorduk. Annemin bu bakışlarını unutamayacağıma emindim. Aynı onunda bu konuşmayı unutamayacağı gibi. Acıyla harmanlanmış o bakışları zihnimin bir köşesinde daima olacaktı. Bakışlarını daha fazla görmek istemediğim için "Herkes gibi sende kabul et artık. Sonra görüşürüz" diyerek arkamı döndüğümde başka kızarmış gözlerle bakan yengemle karşılaştım. Kapıya doğru adımlarken "Bir şey olursa haber verirsin yenge" diyerek evden çıktım. Arkamdan babaannemin "Kizum dur!" Dediğini duymuştum ama kapıyı kapattığım an sesler kesilmişti. Keşke kafamdaki sesler de böyle kaybolabilseydi.


İçime çektiğim nefes bana yetmemeye başladığında hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladım. Apartmandan dışarı çıktığım gibi derin bir nefes alırken "Hilal?" Diyerek yanıma gelen kişiye, eğdiğim kafamı kaldırarak baktım. Kaandı. Belkide üçüncü defa falan gördüğüm kuzenimdi. Kolumu tutup endişeyle bana baktığında "Hilal iyi misin?" Diye sordu. Hayır desem ne yapabilirdi ki. Bir kere de doğruyu söyleyip iyi değilim desem ne yapabilirdi?


"İyiyim Kaan" diye doğrulduğumda "Biraz buradan uzaklaşmak ister misin?" Diye sordu. Yapacak tonlarca işim varken mi? Kafamı olumsuz anlamda sallayıp "Yok sağol. İşim var benim zaten, onunla uğraşmam gerek" diye kolumu elinden yavaşça çektim. "Hilal!" Diye bağıran sese döndüğümde bu sefer Demirin telaşla bize doğru geldiğini gördüm. Şu an hiç kimseye açıklama yapmak istemediğim için oflayarak arkamı döndüğümde Kaan "Gel hadi, çok durmayız" dedi. Mantıklı geldiği için kafamı salladığımda elimi tutup ilerlemeye başladı ve bende onu takip ettim.


Kaan, bize yaklaşan Demire "Sorun yok, sen eve çık" diyerek uzakta kalmasını sağladı. Beni arabaya oturtturken ellerimizi farketmiş olmalı ki "Aa şey pardon Hilal. Alışkanlık" dedikten bir kaç dakika sonra o da arabaya yerleşti. Arabada sessizlik hakimken sadece camdan dışarıya bakıyordum.


Araba durduğunda geldiğimiz yere bakındım ve koca bir boşluk beni karşıladı. Kaan arabadan indiğinde bende arabadan indim. Bir tepe gibi bir yerdeydik ve önümüzdeki koca boşluk karlarla örtülüydü. "Bu tarafa gel Hilal" diyen Kaana döndüğümde koca bir taşın üstüne oturmuş bana baktığını gördüm. Yanına ulaşıp bende oturduğu taşın yanına oturdum ve az önce ki boşluğa bakmaya başladım.


Kar dün gece yağmıştı her halde. Gözlerim karın beyazlığında dalıp giderken zihnim tekrar konuşmaya başladı. 'Delirdim ben delirdim!' Diye bağıran annem tekrar bağırdı. 'Seninle birlikte gömülen babanın hakkı var', 'yanında yatan abinin hakkı var', 'diğer parçasını gömen Alpayın hakkı var' 'hakkımız var' cümleleri de ona eşlik etmeye başladı. Gözlerimi yumup sesleri susturmak istediğimde çakmak sesi duyunca geri açtım. Kaana baktığımda sigarasını içine çekerken rahatlamış ifadesi yüzüne yayılmıştı.


Ona baktığımı anlamış olmalı ki bana dönüp gülümsedi ve sigara paketini uzattı. Alkole okeydim ama sigara olmazdı. Nedeni ise yoktu. "Sağlıksız, biliyorsun dimi?" Diye saçma bir neden söylediğimde sadece omuz silkmişti. "Sağlıksız şeylerde bazen iyi gelebilir" dedikten sonra uzattığı paketi cebine koydu. Önüme dönmeyip Kaanın yüzünü incelediğimde amcama benzediğine kanaat getirdim. Yengem kocasının kopyasını doğurmuş resmen. Acaba biz niye hiç Kaanla karşılaşmıyoruz? Sanki lojmanda kalmıyordu? Öyle hatırlıyorum.


"Şey, önemli bir işin varsa dönebiliriz" dediğimde bana anlamsız bakışlar attı. Adam teklif etti buraya gelmeyi Hilal, sence işi olsa teklif eder miydi! "Yani seni askeriyede neredeyse hiç görmedim de, önemli bir işin olduğu için gelmişsindir diye dedim" diye kendimi açıkladığımda "İşim önemli evet ama gün bitimine kadar yapabilirim sorun olmaz" dedi. Kafamı sallayıp tekrar önüme döndüğümde "Kavga mı ettiniz?" Diye sordu. Hayır demek istesemde beni ağlayarak yakaladığı için inandırıcı olmazdı.


"Evet" diye kafamı salladığımda "Anlatmak istersen dinlerim" diye mırıldandı. Ufak bir cızırtı da ona eşlik ederken sigarasını bitirdiğini anladım. "Seninle benim olayımız neydi Kaan?" Diye sordum çünkü hatıralarımda Kaana dair hiç bir iz yoktu. Bana gülümseyerek döndü ve "Bizim mi?" Diye sordu. Onay verdiğimde de "Biz aslında gariptik. Beni koruyucun gibi görüyordun sanırım. Mesela sen Demirin eşyalarını sakladıktan sonra koşa koşa yanıma gelip saklanırdın ama sonra Demir seni yakaladığında bütün suçu benim üstüme atardın. Pekte koruyucu olarak görmüyormuşsun aslında" dedi ve kendi de yeni farkediyormuş gibi kafasını salladı.


Bahsettiği şeyi yapıyor olmam oldukça muhtemeldi. Kendimde o potansiyeli görüyorum o yüzden doğru söylediğine inanmayı seçiyorum. "Açıkcası aramızdaki şey senin açından nasıldı bilemem ama ben seni kardeşim yerine koyuyordum. Sen benim olmayan kardeşimdin" diye sözlerine devam etti.


Beni kardeşi olarak gören birini hatırlamıyor olmak biraz garipti doğrusu. Kaan tekrar sessizliği tercih ettiğinde belki düşüncelerimi paylaşmak iyi gelir diye "Annemle ilk kavgamızı etmiş olabiliz. Hatta ettik. Hatta baya baya büyük bir tartışma yaşadık" diyerek dizlerimi kendime doğru çekip çenemi dizime koydum.


"Yengemle mi?" Diye şaşkınca bana döndüğünde "Şaşırdın dimi" diye güldüm. Bence de şaşırtıcıydı. Birbirimizi tanıdığımızdan beri kavgaya yönelik bir şey yaşamamıştık ama yaşamadığımız için birikmişlik dolu bir kavga olmuştu. "İçimizde birikenleri kustuk gibi bir şey oldu" diye ona döndüğümde yüzünde hala şaşkın bir ifade vardı. "Konuyu merak etmiyor musun?" Dediğimde "Ediyorum ama söylemek istiyor musun emin değilim" diye cevap verdi. "Aslında bir konu yoktu biliyor musun. Babamla beraber videolarımı izlemişler, nerden buldukları-" parmağını kaldırıp "Video?" Diye sorduğunda "Kaçırıldıktan sonra yaşadıklarım. Galiba beni videoya çekmişler ve babamın eline ulaşmış, o konuyu hala bilmiyorum ama sonuç olarak onu izlemişler" dedim.


"İşte ben ona biraz inanmayınca ufak bir tartışmayla başladı. Şimdi sen sormadan söyleyeyim, yani bir düşünsene yıllardır ortada olmayan video nasıl bir anda meydana çıkabilir? Bu kafamı kurcaladığı için annem dediklerine inanmadığımı anladı. Sonra da hakkı olup olmadığı konusu işin içine girince malum durum olmuş oldu. Kavga" diyerek ellerimi iki yana açtım. Kaan "İzledikleri için mi hakkın yok dedin?" Diye sorduğunda "Evet. Bana sormaları gerekiyordu. Bir de ben bunu öğrenmemiş olsam bana asla söylemeye niyetleri yoktu biliyor musun?" Diyerek Kaana baktım.


Hafif bir gülümsemeyle önüne dönünce "Niye güldün?" Diye merakla ona baktım. Komik bir şey söylememiştim ki. "Sana ne diye söyleyeceklerdi Hilal? 'Kızım biz senin neler yaşadığını öğrendik haberin olsun' mu diyeceklerdi? Sencede saçma olmaz mıydı?" Diye güldükten sonra gülüşü solmaya başlarken "Ayrıca neler yaşadığını izlemeleri zaten zor olmuştur. Çocuğunun gördüğü işkenceyi sen izleyebilir misin Hilal?" Diye sordu. Düşüncesi bile beni sinir etmeye yettiğinde "Hayır tabikide. İzleyemem" dedim. "Bu konuda haksız mıyım o zaman?" Diye seslice düşündüğümde "Neden senin üzerinde hakları olmadığını düşünüyorsun ki?" Diye bir soru sordu.


"Hakları olmadığını düşünüyor değilim. Sadece bilmiyorum işte. Hala garip geliyor, farklı geliyor. Sanki onların yanındayken ben ben olmaktan çıkıyor gibiyim. Sürekli bir şey yapmak, birine sataşmak istiyorum. Hatta bazen şımarmak bile istiyorum. Ya ben yirmi üç yaşındayım, şımarmak ne! Bunlar çok garip geliyor işte. Ben böyle birisi değilim, belki de bende bu etkiyi yarattıkları için bir sınır çekmek istiyor olabilirim" dedim. İçimden geçenleri söylemek biraz da olsa iyi hissettirmişti. Ufak bir rahatlama da denilebilir.


Kafasıyla beni onayladığında yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. "Belki içinde kaldığı için öyle davranmak istiyorsundur. O zamanları hatırladığım için bu kadar net konuşacağım, sen çok şımarık bir kızdın Hilal. Sürekli istediğinin olması gerekirdi yoksa bütün askeriyeyi çığlığa boğardın. Ayrıca yirmi üç değil yirmi dört yaşındasın" dediğinde kaşlarımı çattım. Ceketinin cebinden küçük bir paket çıkartıp taşın üstüne bıraktı ve "Mutlu yıllar Hilal. Uzun bir süre sonra sana çiçekten başka bir hediye aldım, umarım beğenirsin" dedi. Bu da ne demekti? Benim doğum günüme daha dört ay vardı.


"Erken bir hediye mi? Ayrıca çiçek?" Diye paketi elime aldım. "Erken hediye değil. Bugün sizin doğum gününüz" dedi. Hala anlamsız bakışlar attığımda "Şu anki kimliğinde hangi tarih var bilmiyorum ama normalde bugün doğum gününüz. Lojmana da bu yüzden geldim, Alpayın hediyesini bırakacaktım" dediğinde elimdeki pakete sadece bakabildim. Bugün mü doğmuştum yani? 11 Aralık mı? Bahsettiği çiçekte büyük ihtimalle mezarım içindi. Ne kadar da garipti dimi.


Paketi sakince açıp içindekinin avucuma düşmesini sağladım. Ortasında beyaz bir taşın olduğu ipli bir bileklikti. İpinin siyah olması taşı daha da güzel kılmıştı. Ben taşı daha dikkatli incelerden Kaan "Beyaz kalsedon. Başarı ve güç sembolü olarak görülüyormuş. Uyku sorunlarınında da yardımcı oluyormuş. Satan kız öyle dedi, ne kadar doğru orasını bilemiyorum" diye güldüğünde bakışlarımı ona çevirdim. Bu adam fazla mı düşünceliydi. "Bu çok güzel. Teşekkür ederim Kaan" diye gülümsedim ve bilekliği hemen bileğime geçirdim.


"Beğenmene sevindim" diyerek bana güzel bir gülümseme sundu. "Alpaya ne aldın?" Diye merakla sorduğumda gülümsemesi yine solmuştu. "Her zaman aldığım şeyi aldım" diyerek önüne döndü. Bugün doğum günü kutlaması vardı ve annemle kavga etmiştim resmen. Allahtan Alpayın haberi yoktu, bu mutlu günde üzülmesini hiç istemezdim. "Alpaya bir şey alsam iyi olur. Beni hediyelikçiye bırakabilir misin?" Diye sordum. Acaba nasıl bir şey alsam mutlu olurdu?


"Almana gerek yok Hilal. Alpay doğum gününü kutlamıyor. Bende zaten yastığının altına bırakıyorum" dediğinde şaşkınca ona baktım ve "Niye kutlamıyor?" Diye sordum. Cevap vermek yerine bana uzunca bakmayı seçtiğinde içime öküz oturmuş gibi hissettim. Benim yüzümden hiç doğum gününü kutlamamış mıydı gerçekten? Hiç mi dilek dileyip mum üflememişti? En sonunda "Benim yüzümden mi?" Diye mırıldanabildiğimde "Belkide. Kutlamak istediğimizde sürekli bağırıp dururdu. Bizde kutlamayı bıraktık" diye cevap verdi.


Derin bir nefes aldığımda telefonum çalmaya başladı. Montumun cebinden çıkarttığım gibi ekranda Polat yazısını gördüm ve telefonu açtım. "Yavrum yaklaşıyorum, bir eksik var mı?" Diye konuştuğunda Kaana baktım. Kaan, kafasını sallayıp ayaklandığında bende ayağa kalktım ve "Yok Polat. Bende şimdi Alpaya geçeceğim" dedim. Arabaya bindiğimde Polat "Hilal sen iyi misin? Sesin bir tuhaf geliyor sanki" diye sordu. Artık beni yavaşça tanımaya başlıyordu ve bu beni çıkmaza sokacak gibiydi.


"Bunu sonra konuşuruz Polatım. Şimdi Kaanlayım, Alpaya geçiyorum" dedim ve telefonda bu konuyu deşmemesini diledim çünkü aklıma geldikçe içim bir tuhaf olup duruyordu. Polattan bir süre ses gelmediğinde "Tamam, sizde konuşuruz güzelim" dedi. Polatla vedalaşıp telefonu kapattıktan sonra evde bir eksik var mı diye düşünmeye başladım. Yoktur büyük ihtimalle ya. Kaanla süren on dakikalık yolculuk iyi denilebilecek gibiydi. Konudan konuya geçip durmuştuk ama kafamı dağıttığı bir gerçekti. Kaan için olan düşüncem iyi bir durumdaydı. O iyi bir dert ortağı olurdu.


&&


Devamı Part 3 de...


Loading...
0%