Yeni Üyelik
76.
Bölüm

34. Bölüm

@merida_xx

"Artık resmen imkansızlaştı! Kafayı yiyeceğim ya!" Diye bağıran Hilalle, Şinasi bey "Oldum olası sevmemiştim bu kızı zaten! Bir de şu üstten üstten halleri varya beni bitiriyor!" Diye bağırarak Hilale eşlik etti. Hilal, hocası arar aramaz bir taksiye atlayıp soluğu hastanede almıştı. Şimdi de Özgürün odasında bütün sinirini belli ederken bir oraya bir buraya dolanıyordu.


Özgür de sıkıntılı bir şekilde "Adaylığını yapamaması için bir neden aradım, ki buldum da. Pozisyonunun uygun olmamasını kullanabilirdiniz ama.." diye ellerini iki yana açtığında Hilal "Babasından torpili" diyerek Özgürün cümlesini tamamladı. Özgür hoşnutsuz bir şekilde Hilali onayladığında Şinasi bey "Ama onlar Hilalin, Yaseminden daha iyi olduğunu anlayacaklar. Hilali acilde bir görseler zaten olacak bu iş!" Diye elini sinirle sandalyenin kol kısmına geçirdi.


Hilal de saçlarını sinirle geriye atıp "İşime çomak sokmak istiyor işte. Ama ben o çomağı onun gö-" "Öhhhöö! Hilal öhhö!" Diye onu bölen hocasına döndü. Şinasi bey gözleriyle Özgürü işaret edip dikkatli konuşmasını vurguladı ama Hilal, Şinasi beyi umursamayıp "Bir tarafına sokmasını bilirim" diye devam etti. Şinasi bey elini alnına vurup "Yok bu kızdan olmayacak" diye yakındı. Hilal, hocasına omuz silkip "Küfür etmedim hocam. Yumuşakça söyledim" dediğinde Şinasi bey, Hilale bakıp "Allah razı olsun kızım ya. Ya yumuşatmış olmasaydın? Mazallah!" Diye çıkıştı.


"Hilal sen gelmeseydin keşke, gidip çalış istersen" diye söze giren Özgürle, Şinasi beyin telefonu çalmaya başladı. Şinasi bey cebindeki telefonu homurdanarak çıkarttıktan sonra "Bu saatte hayırdır?" Diyerek telefona cevap verdi. Hilal, Özgüre dönüp "Özgür, bu izin için teşekkür edemedim sana da" diye konuştu. Özgür 'önemi yok' diye elini salladı ve "Önemli olan bu başkanlığı alman ve gelişmemize yardım etmen Hilal" dedi. Eğer Hilal seçilebilirse, hastanedeki malzemeleri daha iyileriyle değiştirebilecek ve acil kısmını büyütebiliceklerdi. Bu sayede de daha iyi bir hizmet verebileceklerdi. Ne yatak olmaması gibi bir dertleri ne de ekipman eksikliği yüzünden hasta kaybedeceklerdi.


Yaseminin başkan olması da işine yarardı elbet ama ondan ne kadar verim alabilirdi orasından emin olamıyordu. O yüzden Hilali tercih ediyordu. Şinasi bey bitirdiği telefon görüşmesiyle ayağa kalkıp "Hilal hazırlan gel kızım hadi" dediğinde Hilal ona anlamsız bakışlar attı. Şinasi bey, Özgüre dönüp "Toplantı odasını hazırlatsan iyi olur Özgür. Komite üç saate burada olurmuş" dediğinde Hilal gülmesini tutamamış ve koca bir kahkaha atmıştı.


Özgür, gergince Hilale bakarken Şinasi bey "Delirdi kız sonunda. Hakkın kızım delir!" Dedi. Hilalde hocasıyla aynı fikirde olduğu için gülmeye devam etmeyi seçti. Gülmekten akan gözyaşlarını silerken Şinasi bey "Seni eve götüreyim de hazırlan Hilal. Buraya kadarmış. Toplantıdan kaçamayız maalesef" dedi ve sandalyeye attığı kabanını aldı. Hilalde yapacak başka bir şeyi olmadığı için montunu alıp hocasının yanına ilerledi. Özgür "Bende hazırlıkları tamamlarım siz gelene kadar" diyerek hep birlikte odadan çıktılar.


Hilal, Şinasi beyin arabasıyla askeriyeye doğru giderken bir yandan da toplantıda yaşanacakları düşünüyordu. 'Siz uygun değilsiniz' diyeceklerdi buna emindi. Şinasi bey Hilalin gergin halini fark etti ama onu rahatlatabilecek cümlelerini bulamadı. Çünkü Hilalde, bu işi istediğini söylediği an komite üyelerinin üstüne geleceğini biliyordu. Onu değilde Yaseminin seçilmesi için her yola başvuracaklarına adı kadar emindi.


Şinasi bey askeriyenin yanından geçtiği sırada Hilal "Hocam durun burası" diyerek onu durdurdu. Şinasi bey, Hilale şaşkınca dönüp "Lojmanda mı kalıyorsun sen?" Diye sorduğunda "Hocam emin olun şu an bunları konuşmak için hiç uygun bir zaman değil" dedi ve hızlıca arabadan inip kapıdaki nöbetçi askere doğru adımladı. Şinasi beyde araçtan inip Hilalin yanına ilerlerken Hilalin askere bir kart gösterdiği gördü. Asker kapıyı açıp Hilali içeri aldığında Hilal "Hocam hadi!" Diye kızarak Şinasi beye baktı.


Şinasi beyde kapıdan girdiğinde Hilal "Hocam siz şurada bekleyin ben hazırlanıp geliyorum" diyerek koşar adım eve yöneldi. Şinasi bey etrafa şaşkın bakışlarını yollamaya devam ederken, bahçede bulunan askerlerde aynı bakışları Şinasi beye atıyordu. Aydın bey, giren ikiliyi gördüğü andan beri merakla Şinasi beye bakıyordu. Yavuz bey "Abi bu adamı tanıyor musun?" Diye sorunca Aydın bey cıklayıp "Şimdi tanırım" dedi ve Şinasi beye doğru adımladı.


Aydın bey, Şinasi beyin yanına gelince "Siz kimsiniz?" Diye sordu. Şinasi bey, karşısında dikilen üniformalı adama bakarken "Şinasi Yalçın" dedi. Aydın bey kafasını sallarken "Kızımla olan bağlantınızı sormak istedim aslında" diye sorusunu yineledi. Şinasi bey, anlamsız bakışlar eşliğinde "Kızınız kim ki?" Diye sordu. Aydın bey, Hilalin gittiği yolu işaret ettiğinde Şinasi bey "Ha?" Diye bir tepki verdi.


Aydın bey "Şinasi bey, Hilalle olan bağlantınızı soruyorum işte" diye sertçe konuştuğunda Şinasi bey "Siz kimsiniz acaba?!" Diye aynı sertlikte sordu. Aydın bey sakin bir şekilde "Buraya birlikte geldiğin kızın babasıyım. Şimdi sen soruma cevap ver" dediğinde Şinasi bey "Tövbe estağfirullah. Ne diyorsunuz siz ya?!" Diye bağırmıştı. Hilal üniversitedeyken, onun ailesinin öldüğünü biliyordu. Hatta cenazelerine bile katılmıştı!


Aydın beyde anında "Ne bağırıyorsun lan!" Diye bağırdığında Yavuz bey hızlı adımlarla abisine doğru ilerledi. Şinasi bey "Ses tonunuza hakim olun beyefendi! Ayrıca ne utanmaz bir adamsınız siz! Ölmüş adamı dillendiriyorsunuz!" Diye bağırırken Yavuz bey "Hop! Asıl siz sesinizin tonuna dikkat edin beyefendi!" Diye uyardı ve abisine dönüp "Ne bağırınıyorsunuz?" Diye sordu.


Alpay yemekhaneden aldığı meyve suyunun pipetini dişleriyle ezerken, hava almak için dışarıya adımladı. Revirde otur otur canı sıkılıyordu ve biraz soğuk hava ona iyi gelir diye düşünüyordu. Dışarı çıktığında babasının ve amcasının bir adamla hararetli bir konuşma içinde olduğunu gördü. Hafif kır saçlı adamı daha önce görmediğine emindi ve kim olduğunu çözmeye çalışıyordu.


Şinasi beyin bakışları doktor önlüklü olan Alpayı bulunca kulaklarında Hilalin 'Alpay askeriyede çalışan bir doktor' cümlesi yankılandı. Elini kaldırıp Alpaya salladı ve "Alpay Akabey!" Diye bağırdı. Alpay, Şinasi beyin ona seslenmesiyle elindeki meyve suyu kutusuyla birlikte kendini işaret edip ona şaşkınca baktı.


Bahçede koşusunu tamamlamış olan Hilal timi de zaten oldukça meraklı gözlerle albaylarına bakarken bir de Alpaya bakmaya başladılar. Emre, Alpaya yaklaşıp "Lan ne bok yedin?" Diye sordu. Alpay, şaşkın bakışlarını Emreye çevirip "Hatırladığım kadarıyla bir şey yapmadım ama bilmeden bir bok yemiş de olabilirim" dedikten sonra "Dur bir bakayım" diyerek babasının yanına doğru adımladı.


Aydın bey "Sen niye kıvırıp duruyorsun kaç saattir! Cevap versene" diye yükseldiğinde Hilal beş dakikada hazırlandı ve telefonun kamerasından göz kalemini sürmeye çalışarak apartmandan dışarıya çıktı. Mini sayılmayan uzun kollu siyah elbisesinin üstüne uzun kaşe montunu geçirip boynuna da gri bir şal takmıştı. Ayaklarına da uzun çizmelerini geçirmiş hızlıca evden çıkmıştı.


Ezdiği karlardan gırç gırç gelen sesler eşliğinde göz kalemini çantasına attı. Kafasını hafifçe kaldırıp hocasının olduğu kısma baktığında babasının da orada olduğunu gördü. Yanlarına ulaştığında çantasını amcasına uzatıp tutmasını sağladığında Şinasi bey "Hilal kim bu adam allah aşkına? Babasıyım diyip duruyor! Adam mezardan mı dirildi kızım tövbe tövbe!" Diye sordu. Hilal evden çıkarken çantasına attığı rujunu ararken "Hocam babam değil de ben dirildim! Ya ben size bunları sonra anlatacağım dedim, niye deşip duruyorsunuz?" Diye sinirle baktı.


Gece timi de Hilal timinin yanına geldiğinde küçük adımlarla Aydın beylere doğru yaklaştılar. Şinasi bey sinirle soluyup "La havle!" Diye homurdandı ve Alpaya dönüp "Alpay dediğin kişi bu muydu?" Diye sordu. Hilal bulduğu rujun önce kapağını açtı, sonra da telefonunu babasına verip kendine göre konumlandırıp "Evet o" diye cevap verdi. Ruju özenle dudaklarına sürmeye çalışırken babasının telefonu titremesiyle "Baba telefonu oynatma!" Diye çıkıştı.


Aydın bey, Hilale "Tamam kızım" diye sakince konuştuktan sonra Şinasi beye dönüp "Lan cevap versene!" Diye bağırdı. Yavuz bey elinde tuttuğu çantaya şaşkınca bakıp "Hilal bu ne kızım?" Diye mırıldandı. Alpaysa "Şu an burada ne oluyor?" Diye sorduğunda Şinasi bey "Al benden de o kadar! Hilal ne yapıyorsun şu an!" Diye Hilale bağırdığında Aydın bey "Eğer o dilinin yerinde kalmasını istiyorsan bir daha kızıma bağırma lan!" Diye bağırıp Şinasi beye adımlıyordu ki Hilalin "Babaa!" Diye bağırmasıyla durdu.


Hilal, babasının elindeki telefonu alıp kızgınca ona baktıktan sonra etrafına baktı ve Demire doğru ilerleyip telefonu ona tutturdu. "Abi hareket ettirme tamam mı? Babam yüzünden süremedim" dedi ve dudak çizgilerine dikkat ederek rujunu sürmeye başladı. Demir de telefonu kıpırdatmamaya özen gösterip Hilale baktı. Üstünde olan şaşkın bakışları ise hiç umursamadı. Hilal rujunu sürdükten sonra kapağını kapattı ve ruju amcasına uzattı. Yavuz bey de hiç sorgulamadan ruju alıp Hilale bakmaya devam etti.


Hilal toplu olan saçlarını çözüp kafasını öne eğdi ve eliyle kabartıp kafasını geri kaldırdı. Perçemlerini de düzeltip ona şaşkınca bakanlara döndü ve "Tamam mıyım?" Diye sordu. Karşısındaki tabloya saatlerce gülebilirdi ama şu an başka bir işi vardı. Alpay kafasını sallayıp "Evet tamamsın da, artık ne olduğunu söylesen mi?" Dedi.


Hilal, Alpaya bakıp "Komite bugün geliyormuş Alpay, yani toplantı bugün olacak. Bende onun için  hazırlanıyorum, savaş boyalarımı sürdüm" diyerek öpücük attığında Polat "Hani üç gün sonraydı?" Diye sordu. Şinasi bey daha önce tanıştığı adamı görünce onu da süzgecinden geçirip "Seçilmeyeceğini söylemek için erkene çektiler. Yaseminin babası komite üyesi olduğu için onlar ayarlamıştır kesin. Hilal seçilmesin diye her yolu deneyecekler" dedi.


Hilal gözlerini kapatıp "Hocam şu gerçekleri en azından bugün yüzüme vurmayın lütfen!" Diye bezgince konuşurken Şinasi bey "Hilal gireceğin toplantıda her yolu deneyecekler biliyorsun değil mi?" dedi ve Polata bakıp "Ben o gün iptal etmeliydim işte" Dedi. Hilal, hocasına bir şey demeyip Alpayı yanına çekti ve "Alpay, sende hazır ol tamam mı? Eğer şu toplantıyı olumlu atlatırsam seni de önerdiğim için seninle de konuşurlar" dedi. Alpay, kafasını sallayıp "Tamam konuşalım bakalım!" Diyerek ellerini birbirine vurup ovuşturdu.


"Kardeşim bak cidden işim çok acele! Sen seslen bari, açmıyor telefonları!" diye duyulan sesle Hilal kaşlarını çatıp askeriyenin girişine baktı. "Ferdi?" diye mırıldandığında Ferdi, Hilale sonunda ulaşabildiği için sevinçle "Hilall! Çabuk gel çok önemli şeyler söylemem lazım" diye seslendi. Hilal, babasına dönüp baktığında Aydın bey kapıdaki askere onay verdi ve Ferdi içeriye girmiş oldu. Ferdi hemen Hilalin yanına koşup kolunu tuttuğunda "Bugün geliyorlarmış!" dedi. Hilal kafasını sallayıp "Biliyorum Ferdi. Sen bunun için mi geldin?" diye sordu.


Ferdi, Hilalin kolunu bırakıp arkasındaki insan topluluğuna baktı ve "Yokta, olay mı var Hilal?" diye mırıldandı. Hilal, Ferdiye hayır dedikten sonra "Ferdi konuya mı girsen artık!" diye sabırsızca konuştu. Sonrada ellerini beline koyup "Ama kötü bir şeyse söyleme lütfen. Bugünlük kotamı yeterince doldurdum çünkü" diye bezgince konuştu. Ferdi, Hilalin dediklerini umursamayıp "Komitenin bazı üyeleri zaten buradaymış biliyor musun? Hatta işimize yarayacak bir şey öğrendim" diye heyecanla konuştu.


Hilal, Ferdinin hızlı anlatmasını için kafasını salladığında Ferdi Hilalin arkasındaki kalabalığa tekrar bakıp "Hilal, biraz nahoş bir şey. Azcık uzaklaşsak?" dedi. Hilal de arkasına döndüğünde onlara çatık kaşlarla bakan koca bir kalabalık gördü. Bezgin bir nefes verip "Boşver onları Ferdi! Hadi söyle" diye kafasını ona yaklaştırdı. Ferdi, Hilalin kulağına yaklaşıp "Yasemin, komiteden biriyle otelde görülmüş" dedi ve geri çekildi. Hilal, kafasını Ferdiye çevirip "Şaka?" diye sorduğunda Ferdinin onu reddetmesiyle sevinçle çığlık atıp havaya zıpladı ve Ferdiye sarıldı.


Ferdi de Hilalle birlikte zıpladıktan sonra "Şimdi bu bilgiyle ne yaparsan yap" diye güldü. Hilal, Ferdiden uzaklaşıp parmağını ona doğru uzattı ve "Sen Ferdi! Bundan sonra favori adamımsın!" diye güldü ve Şinasi beye dönüp "Bugün beni izleyin hocam! Beni önerdiğinize pişman olmayacaksınız" diye gülümsedi. Şinasi bey olayı tam anlamamış olsa da "Pişman olacak olsam seni önermezdim zaten Hilal" diyerek Hilale gülümsedi ve "Ne olduğunu söyle ama" diyerek yanlarına adımladı.


Hilal "Hocam bir dakika" dedi ve telefonunu almak için çantasına doğru ilerledi. Yavuz bey elindeki çantayı Hilale uzattığında Hilal ona teşekkür etti ve Ferdinin "Hilall, afet olmuşsun kız!" diye söylediği iltifata karşı kahkaha attı. Hilal, Ferdiye dönüp "Topuklu çizme giyecektim aslında ama bu karda kışta kesin kayar düşerdim o yüzden bunları giydim" diyerek düz taban botlarını gösterip "Bu arada bu afet olmamış halim!" diye saçlarını geriye attığında Ferdinin gerilen yüzüne şahit oldu. Ferdinin bakışlarının arkasına gittiğini fark edince yavaşça arkasına döndü ve Ferdiyi bakışlarıyla çoktan parçalara ayırmış olan sevgilisini gördü.


Hilal "Iıı şey, Ferdi! Seni sevgilimle tanıştırayım" diyerek Polatın yanına geçti. Ferdi yüzünde gergin gülümsemeyle "Merhaba Polat. Tanışmak şimdiye nasip oldu" diye konuştu. Polat, Ferdinin Hilale yaklaşımında art bir niyet olmadığını anlayınca kafasını hafifçe salladı. Hilal, telefonuna baktığında Ferdinin aramalarını gördü ve "Ferdi kaç kere aradın allah aşkına" diye güldü. Ferdi de kalabalığa yaklaşıp "Haber vermek için uğraştım ne yapayım" diye gülümsedi. Hilal, telefonu kulağına koyup Ferdiye beşlik uzattığında Ferdi karşılık vermiş ve Hilalin şu an ne yaptığını düşünmeye başlamıştı.


Hilal, telefon açılır açılmaz "Yasemiin günaydın canım benim" diye güldüğünde Ferdi şaşkınca Hilale baktı. Diğerleri de Hilalin, Yaseminle gülerek konuşmasını sorgulayan bakışlar atmayı eksik etmedi. Telefonun ucundaki Yasemin de şaşkınca "Hilal? Niye aradın?" diye sordu. Hilal az önce edindiği bilginin verdiği zevkle yerinde duramazken "Dün gecen nasıl geçti diye merak ettim canım ya. Toplantıya katılabilecek durumda mısın?" diye keyifle konuştu. Ferdi şokla ağzını kapatırken "Oha! Ne yapıyorsun!" diye hayretle konuştu. Şinasi bey hızla Ferdiye dönüp "Ne oldu hemen söyle" diye kolunu tuttu.


Ferdi zaten Hilal gizleme gereği görmediği için "Yasemini, komite üyelerinden biriyle görmüşler" dedi. Şinasi beyde duyduklarıyla gülümseye başladığında Aydın bey "Ne var ki bunda?" diye merakla sordu. Şinasi bey, Aydın beye bakıp "Yasak. Her hangi bir rüşvet ya da anlaşmanın oluşmaması için komite üyelerinin toplantı öncesi adaylarla konuşmak kesinlikle yasaktır" diye açıkladı ve "Böylelikle adamı komiteden attırıp ona karşıt bir oydan kurtulacak!" diye sevinçle Ferdinin omzuna vurdu. Kalabalıktan hıııı nidaları yükselirken Şinasi bey telaşla Hilale baktı ve "Ee bu niye Yaseminle konuşup haber veriyor?" diye sordu.


Ferdi "Onu bende çözmüş değilim" diye mırıldandığında markete gitmek için dışarı çıkan Aysun hanım ve Belgin hanım, Hilal ve yanındaki kalabalığı görünce onlara doğru adımlamış ve konuşulanlara kulak misafiri olmuştu. Aysun hanım, Ferdiye bakıp "Onu kullanmak varken niye kovdursun ki?" dediğinde bu sefer bakışlar onlara dönmüştü. Ferdi, Aysun hanımı tanıdığı için selam verdikten sonra "Nasıl kullanacak ki? Elimizde fotoğraf falan yok, inanmayabilirler" dedi.


Belgin hanım kollarını göğsünde birleştirip "Çocuğum bunu bilen sizsiniz. Yaseminle o adam elinizde kanıt olmadığını biliyor mu?" diyerek omuz silkti. Aysun hanım da kafasını sallayıp "Yani" dediğinde Şinasi bey "Doğru! Hilal bunu yapar! O hin kafasından bunları geçirdiğine kalıbımı basarım" diyerek Aysun hanım ve Belgin hanımı onayladı. Faruk hafifçe öksürüp "Pardon ama, direkt kovsa daha iyi olmaz mı ya?" diye merakla sordu.


Aysun hanım "Yok oğlum olur mu hiç. Kovarsa sadece bugününü kurtarır" dedi ve bu konuyu biraz düşünüp Belgine döndü. "Aslında Belgin, düşününce bunlar otelde buluşmuşlar ya hani" diye tek kaşını kaldırınca Belgin hanım, Aysun hanımın imasını anlayıp "Evet evet. Adamın amacı farklı olabilir. Aslında çıkarcı biri olabilir" diye kafasını salladı. Yılların dizi pirleri olarak kafalarındaki senaryoları düşünüyorlardı. Ferdi "Yani aslında her türlü alacağını almışta olabilir" diye burun kırıştırdığında yaptığı imayı herkes anlamıştı. Belgin hanım cıkcıkladığında Şinasi bey Ferdiyi dürtüp "Lan düzgün konuşsana kadınların yanında" diye homurdandı.


Hilal, konuşmak için uzaklaştığı kalabalığa seke seke geri gelirken küçük bir dans bahşetti. Dansını babasının önünde bitirip elleriyle babasının yanaklarını tuttu ve "Bil bakalım kim ortalığın anasını ağlatacak baba?" diye güldü. Aydın beye cevap vermesi için zaman bile tanımayıp ellerini havaya kaldırdı ve "Ben!" diye sevinçle bağırdı. Hayalini gerçekleştirme olasılığı yükseldiği için içindeki enerjiyi kontrol etmekte zorlanıyordu.


Aydın bey ve Aysun hanım kızlarını ilk defa saf bir mutluluk ve heyecanla gördükleri için onunla birlikte seviniyorlardı ama belli etmeden. Hilal, Şinasi beye dönüp "Ben demedim mi işime sokmaya çalıştığı çomağı onun b-" "Aaaa!" diye yükselen  Aysun hanım bölmüştü. Hilal, annesine dönüp gülerek "Ne! Yalan mı?" diye omuz silkti. Ferdi "Şimdi ne yapacağız Hilal?" diye sorduğunda Hilal "Sen bana hemen o adamın kim olduğunu bul Ferdi" dedi.


Ferdi bunu beklemediği için "Ha? Nasıl bulayım adamı ben Hilal?" diye şaşkınca sordu. Hilal dudaklarını büzüp "Ne bileyim Ferdi? Git adamların ceplerini kontrol et, kond-" diyordu ki bu sefer Şinasi hocası "Hilall!" diye uyarmıştı. Hilal tekrar bölünmenin getirdiği sinirle "Ne var hocam ya! Tanımadığınız bir kadınla korunmadan birlikte olur musunuz?" diye sorduğunda boş bulup cıklayan Akın, Serhat, Özalp ve Faruk bakışların onlara dönmesiyle "Oldu o zaman. Hilal sana başarılar" diyerek hızlıca oradan uzaklaştılar.


Aysun hanım söze girip "Kızım tamam işte, bu kız kesin senin öğrendiğini adama söyleyecektir" dediğinde Hilal "Evet anne doğru. Kesin söyler" diyerek annesini onayladığında Belgin hanım "Tamam, sende görüşeceğin adamları takip et, elbet bir falsosunu yakalarsın" dedi. Hilal hıılayıp annesi ve yengesini onayladığında Ferdi "Hatta bu adam size asılabilir bile" diye öne atıldı. Aysun hanım ve Belgin hanım, Feriyi onayladığında Aydın bey "Bana geliyorlar bak Aysun!" diye çıkıştı. Demirde "Onayladığınız şeye bakın ya! Bende geliyorum seninle Hilal" diye atıldı ki Hilal "Hayır abi adam bana sağlam lazım. Hem ben kendimi korurum korumasına da adam zaten bana asılmaz" dedi.


Belgin hanım "Evet. Asılacak olsa Yasemine değil Hilale giderdi önce. Sonuçta acilde en iyi aday Hilal" dediğinde Ferdi "Evet evet. İlk Hilali yatağa atmaya çalışırdı" diye Belgin hanıma destek çıktı. Aysun hanım "Harbiden. Niye Hilal değil de Yasemin?" diye sorduğunda Şinasi bey büyük bir hevesle "Çünkü Hilalin babası komite üyesi değil" dedi. Aysun hanım ve Belgin hanım olayı şimdi daha net anladıkları için "Hee ondan" diye birbirlerine bakıp kafalarını salladığında "Lan siz ne diyorsunuz! Yok asılır, yok yatak matak!" diye sesiyle bahçeyi inleten Aydın bey sinirden renk atmıştı. Sanki bir dizi tartışıyor gibi fikirleri havada uçuyordu.


Hilal, babasına masumca gülümseyip bakışlarını Polata yönelttiğinde, babasıyla Polatın tek farkının babasının bağırması olduğunu gördü. Polatta babası gibi renk atmış, elleri sıkı bir yumruk olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Hilal sakin adımlarla Polata yaklaşıp "O yumruğu ona indirmek istediğin her halinden belli oluyor hayatım. Öyle bir şey olursa sana gerek kalmadan ben hallederim söz" dedi ve babasının ve abisinin yanlarında olmasını umursamadan Polatın yumruk olan elinden destek alarak parmak ucuna çıkıp Polatın sıktığı çenesine öpücük bıraktı.


Polatın yumruk olan eli çözülüp Hilali bileğinden tutmuş ve sıkı olan çenesi de gevşemişti. Konuşmalar boyunca kendini müdahale etmemek için o kadar tutmuştu ki Hilalin yaklaşmasıyla gelen koku, taşa dönen vücudunu saniye saniye gevşetmişti. Hilal, bileğini tutan eli sıkıca tutup annesine döndü ve "Anne, babama bir baksan iyi olur gibi. Gözü seğirmeye başladı" diye gülümsedi. Yavuz bey "Kızım bab-" diyordu ki Hilal "Bunu seninle daha önce konuştuk amca. Polata istediğim gibi yaklaşırım. Yer ve zaman fark etmez" diyerek onu böldü.


Yavuz bey konu o olmadığı için "Yok kızım onu biliyorum, onu demeyecektim" dediğinde Hilal "He, ne diyeceksin amca?" diye sordu. Yavuz bey "Bence baban ya da abin gelsin Hilal. Adam, seni seçmemek her yola başvururlar dedi. İhtiyacın olabilir" dediğinde Alpay "Ben gideceğim zaten amca" dedi. Şinasi bey "Çok çene çaldık, vakit kaybettik Hilal. Çıksak mı artık?" diye saatine baktığında Hilal onu onayladı. Polata dönüp "Haber veririm" dediğinde Polat "Dikkatli ol" dedi. İçinden gelen Hilali alnından öpmekti ama ayıp olur düşüncesiyle bunu yapmadı.


&&&


Devamı Part 2 de...


Loading...
0%