Yeni Üyelik
77.
Bölüm

34. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Odamdaki küçük aynadan son kez kendime baktığımda Melek "Hocam benim size inancım tam. Siz yaparsınız" diyerek aklınca bana gaz veriyordu. Gaza da geliyordum ya neyse. Dolabın kapağını kapatıp Meleğe döndüm ve "Yapacağım zaten Melek. Arkana yaslan ve bekle" diyerek odamdan çıktım. Toplantı odasına doğru ilerlerken koridorda Atakan ve Cananla karşılaştım ama konuşmadan sadece gülümseyip yanlarından geçtim. Dikkatimi dağıtmamam gerekiyordu sonuçta beni bekleyen koca bir kurtlar sofrası vardı.


Kapıyı tıklatmadan içeriye girdiğimde uğultular son bulmuş bütün dikkatler bende toplanmıştı. Uzun bir masayı evraklar ve dosyalarla donatmışlardı. Anlaşılan derslerine çalışıp gelmişler. Masanın diğer ucunda oturan Özgür ayağa kalkıp "Size iyi görüşmeler" dedi ve yanıma yaklaşıp fısıltı şeklinde bol şanslar diledi. Şinasi hocam, Özgürün kalktığı yere oturduğunda "Evet artık başlayabiliriz" diyerek eliyle karşısındaki yani benim önümdeki sandalyeyi işaret etti.


Sandalyeye oturduğumda öncelikle masada oturanların yüzlerine baktım. Bir kaçı hariç hepsi avını görmüş kaplan gibi bana bakıyordu. Sağımda oturan adam "Görüşmeyi erkene çekme nedenimiz s-" diye konuşurken "Beni seçmek istememeniz, biliyorum" diyerek onu böldüm. İlk atak bundan geldiğine göre Yasemin kesin bununla yatmıştır. Zaten kumral saç ve biçimli yüzüyle abime de benziyordu. Kesinlikle bununla yatmıştır.


Adam "Evet bu. Aklınızda soru işaretleri kalmaması için sebepleri yüz yüze söylemek istedik" diye konuştu. Bak sen bak! "Sebeplerinizi bende oldukça merak ediyorum, buyurun lütfen" diyerek henüz çizgimden çıkmamaya karar verdim. Adam önündeki kağıtlara bakar gibi yapıp "Önce kendimi tan-" elimi kaldırıp "Buna gerek yok. Bir saatlik görüşme için kendimi bir daha görmeyeceğim birisini tanıyarak meşgul edemem" dedim. Adam bana sinirli gözlerle bakıp "Doğru karar verdiğimizi tekrar anlıyorum" diye konuştu.


Az kaldı az. Konuş sen böyle. Ona gülümseyip "Devam edin" dediğimde önüme bir kağıt bıraktı ve "İlk sebep geçirdiğiniz operasyon sonucu elinizi kullanamadığınız" dedi. Başka bir kağıdı önüme bırakacakken "Tek tek gidelim. Böylelikle aklımdaki soru işaretleri net bir şekilde cevap bulur" dediğimde eli havada kalmış, yüzünde sinirli bir gülümseme belirmişti. Bakışlarımız buluştuğunda "Peki" diye gülümsedi ve arkasına yaslandı.


Önümdeki kağıdı masanın ortasına doğru yavaşça ittirip "Bu gördüğünüz kağıt sizinde bildiği üzere elimi" diye elimi kaldırdım ve "Fonksiyonel olarak yüzde yüz kullanamayacağımın kanıtı. Ama elini kullanamazsın diye bir bilgi içermiyor" dedim. Masanın orta kısmındaki adam "Yani elinizi kullanabildiğinizi mi söylemek istiyorsunuz?" Diye sordu. Onu kafamla onaylayıp Yaseminin babasına döndüm ve "Eksik bilgilerle sebep üretmeye çalışmışsınız" diyerek gülümsedim.


Arkama yaslanıp sağımdaki adama dönüp "Bu sebep bana yeterli gelmedi, diğerine geçelim mi?" Diye sordum. Adam diğer kağıdı önüme daha sert bir şekilde bırakırken "Siciliniz çok kabarık. Hali hazırda beş davanız var" diye konuştu. Bunu beklediğimi söyleyemeyeceğim şimdi! Bu kadar mı araştırma yaptılar cidden?! Ben konuşmak için niyetlendiğimde "O davaların hepsi hastasının iyiliği için açılan davalar" diye konuşan hocama baktım.


Hocam önündeki dosyayı açıp beş farklı dosya çıkarttı ve ilkini masanın ortasına uzatıp "Cüneyt Batak. 56 yaşında, geçirdiği trafik kazası sonucu hastaneye getiriliyor. Getirildiği sırada hematoraks kaynaklı solunum durması yaşıyor ve acilde doktor olmamasından kaynaklı Hilal Karay tarafından müdahale ediliyor. Hilal hastaya gerekli müdahaleleri yapıyor ve hasta stabilize oluyor. Şimdi diyeceksiniz ki bunda sorun ne? Sorun olarak gösterilen şey Hilalin o sırada mezun olmamış olması. Başında bir yetkili yokken müdahale ettiği için hastanın yakınları dava açmış" diyerek durumu açıkladı.


Bu benim ilk davamdı gerçektende. Bunların hepsini ezberlemiş mi? "Hastayı kaybetmişsiniz sonuç olarak. Bu da müdahale anında yanlış bir girişim olabileceği ihtimallerini doğuruyor" diyen kadına döndüm. Nasıl hastayı kaybetmişiz? Şinasi hocam "Ne kaybetmesi hanımefendi? Cüneyt bey hayatta. Hatta, Hilale dava açan çocuklarını vazgeçirmeye çalıştı ama başaramadı" diye şaşkınca konuştu. Aaa davayı geri mi çekeceklerdi? Ee ne güzel. Benim dava işlerime abim baktığı için bu konuda bir bilgim yoktu.


Kadın gözlerini kırpıştırıp "Nasıl hayatta?" Dedi ve ortadaki dosyayı alıp incelemeye başladı. Şinasi hocam diğer dosyaları da masanın ortasına bırakıp "Bu davalardan da bahsedeyim. En soldaki, Melike Olgan. 15 yaşında bir kız, o da gördüğü şiddet sonucu hastaneye geliyor. Şiddeti ailesinden gördüğünü yapılan muayene sonucu fark ediyorlar ama kızın babası doktorlara tehditler yağdırdığı için ne yazık ki doktorlar korkup polise haber verememişler. Kız, onu kontrole gelen Hilale her şeyi anlatınca Hilal şikayetçi oluyor ama bu sefer de kadın 'kocam yapmaz, iftira atıyorsun' diye Hilalden şikayetçi oluyor" dedi. O kadına nasıl ayar olduğumu anlatamam ama!


"Onun yanında Uygar Tanın davası var. O d-" diye konuşacak olan hocamı başka bir adam "Her davayı açıklayacaksınız galiba?" Diye sordu. Bu sefer hocama gerek kalmadan ben konuşmayı seçip "Yalan yanlış sebepler bilgilerle buradasınız belli ki. Bırakın da en azından sizi aydınlatalım" dedim. Sağımda oturan adam da doğrulup Şinasi hocama "Sizi dışarı alabilir miyiz Şinasi bey?" Diye sordu. Kaşlarımı sinirle çatıp "Sebep?" Diye sorduktan sonra "Ama bu seferkiler lütfen mantıklı olsun" diyerek gülümsedim.


Adam bana yine aynı sinirle bakıp "Sizi öğrencisi olduğunuz için bu denli savunması doğru değil. Burada olmaması gerekiyor" dediğinde bendeki sabır barı çoktan dolmuş oldu. Kafamı sallayıp onu onayladım ve "Hocam siz dışarı çıkın lütfen, ama çıkarken kapıyı kapatmayın çünkü arkanızdan bu beyefendi ve" dedikten sonra Yaseminin babasını göstererek "İlker bey de size eşlik edecek" dedim. Masadaki bir başka adam "O niye?" Diye çıkışınca ona dönüp "Şinasi beyin beni öğrencisi olduğum için koruduğunu söyledi ya hani, biraz mantıklı düşününce benden sonra görüşeceğiniz Yasemin hanımında koruyucularını odadan çıkartalım" dedim.


Hala dosyayı inceleyen kadın gözlüklerini çıkartıp "O ne demek?" Diye sorunca, İlker beyi gösterip "Bu beyefendi o adayın babası oluyor. Şu yanımdaki beyefendiye gelirsekte" diyip adama baktığımda sinirden kızaran yüzüne bakıp "Bunu söylememi ister misiniz beyefendi? Eğer söylersem yaptığınız karaktersizliği diğerleriyle paylaşmış olacağım. Bu sizinle aramızda sır olarak kalabilir?" Diye gülümsedim. Ses tonumu normal tuttuğum için masadakilerin hepsi dediğimi duymuştu ve sorgulayıcı bakışlarla bize bakıyorlardı.


İlker bey "Diğer sebebe geçelim!" Diye yükselince keyifle arkama yaslandım ve "Hocam sizde arkanıza yaslanın lütfen, bu arada içecek bir şey ister misiniz?" Diye sordum. Şinasi hocam da arkasına yaslanıp bana gülümsedi ve "Ben bir su alayım Hilal. Konuklarımıza da soda söyle" dediğinde oturduğum yerden kalkıp kapıya adımladım. Kapıyı açarken masadan gelen uğuldamalar beni gülümsetirken kapıyı açtığım gibi karşımda dikilen Atakan, İpek, Canan, Melek, Ferdi, Haluk ve Serapa baktım. Hepsi meraklı gözlerle bana bakarken "Ne oldu bitti mi?" Diye yanımıza gelen Alpay ve Özgüre döndüm.


Olumsuz anlamda kafa sallayıp "Özgür bey, Şinasi beye bir su, diğer konuklarımıza da soda alabilir miyiz lütfen? Hazımsızlık yaşıyorlar" dediğimde hepsinin bakışları odanın içine sızmıştı. Özgür, "Tamam yolluyorum şimdi" diye güldüğünde "Acile kim bakıyor?" Diye merakla sordum. Bu manyaklar buradaysa orada kim vardı? Atakan "Hilal buranın tek doktoru biz miyiz? Akşamcı ekiple yer değiştirdik, onlar var" dedi.


İçeriden "Doktor Alpay!" Diye bir ses geldiğinde arkama baktım. Yine benimki konuşuyordu bak! Adam ayaklandığında "Eğer geçebilseydiniz oluşturacağınız ekipte ikizinizinde yer alacağını belirtmişsiniz. İkizinize karşı bir torpil söz tonusu" dediğinde şaşkınca Alpaya bakıp "İkiz mi? Biz mi?" Diye sordum. Alpayda kısa bir şaşkınlıkla yaşayıp  "İkiz miymişiz?" Diye bana ayak uydurduğunda gülmemeye çalışarak masaya adımladım. Adama bakıp "Siz bu görüşme için pek hazırlanmamışsınız yalnız" dedim.


Masadaki sorgulayıcı bakışlara "Aklınızdaki şu soru kabarcıklarını yok edeyim. Alpay bey, rica etsem kimliğinizi verebilir misiniz?" Diye elimi ona uzattım. Alpay kimliğini bana uzattığında benimkini de yanına koyup masada ilerlettim ve "Bizim Alpay beyle alakamız yok. Beyefendi ikiz dedi ama gördüğünüz üzere soy isimlerimizden tutun doğum tarihlerimiz bile farklı. Ne ikizi?" Dediğimde hocamın kafasını önüne eğdiğini farkettim ama ona bakmadım. Bakarsam koca bir kahkaha atmam çok muhtemeldi.


Adam son bir çabayla bizi gösterip "Bu benzerliğinizi nasıl açıklayacaksınız peki?" Diye sordu. Ona üzgünce bakışlar atarken Alpay "İnsanlar çift yaratılır derler bilmiyor musunuz?" Dediğinde odanın dışında atılan kahkahayı duymamaya çalışıp "Alpay bey, siz beyefendinin kusuruna bakmayın" diyerek kimliği Alpaya geri verdim. "Her şeyi ayarladın dimi!" Diye bağırarak içeriye giren Yasemine gülerek baktım. Gel bakalım gel sen!


Yasemin bana deli gibi bakarken ben oldukça sakin bir şekilde onu izliyordum. "Bıktım artık senden ya! İçimde bitmek bilmeyen bir nefretin sahibisin!" Diye bağırdığında "Sana sadece acıyorum Yasemin" dedim. "Sırf bana olan nefretin yüzünden yapmadığın şey kalmadı. Hayır bir de yaptığın şeyler ucuz, amaçsız. Sen bana gerçekten zarar verebileceğine inandın mı ki? Beni alt edebilecek kadar o kafanı kullanabiliyor musun?" Diyerek onu süzdüm. Yazıktı.


Bana adımlayıp hamle yapacağı sırada "Bunu yapma Yasemin. Bu odadaki kişiler seni başkan seçmek için burada toplanmışken kendini daha da rezil etme" diye onu uyardım. Kapıdan aceleci bir şekilde giren başka biri Özgür olup "Şu an bu toplantı ya da her ne haltsa umurumda değil. Cizrede bir bina çökmüş ve doktora ihtiyaç varmış. Gitmeniz gerekiyor!" Diye panikle konuştu. Deprem mi olmuştu? Ne zaman? Hissetmedim.


"Burada yaralı var mı?" Diye sorduğumda "Deprem değil Hilal. Kontrollü yıkım yapıyorlarmış ama sanırım yanlış bir girişim olmuş. Başka bir bina da birden çökmüş" diye açıkladığında hemen Özgürü onaylayıp kapıda bize bakanlara döndüm. "Atakan, acilde yerimize bakanlar var dedin ama sen ve İpek yine de burada kalın" diyip Canana döndüm. "Canan hemen hepimiz için acil çantası hazırlanmasını sağla. Biz seninle oraya gidelim" dediğimde Canan hemen "Tamam" demiş ve gitmişti.


Özgüre dönüp "Özgür, bizde oraya giden ambulanslarla gideriz. Hastaları yeşil, sarı, kırmızı ve siyah diye ayırırız. Kırmızı olanları direkt buraya göndeririz, yedekte ameliyathane ve malzemeleri hazır tutarsın" dedikten sonra hocama döndüğümde  "Sen git Hilal. Bende burada olacağım, yardım ederim" dedi. Onu onaylayıp üstümü değiştirmek için odama koşturdum.


....................................................................................


Enkaza geldiklerinde orada bulunan doktorlar ve itfaiyeyle konuşup hemen kendilerine bir bölge ayarlamışlardı. Kurtarma ekipleri hastaları ambulansa taşıyıp işleri kolaylaştırıyordu. Hilal nabız alamadığı bir hastanın bileğine siyah bilekliği sardıktan sonra çöktüğü zeminden kalktı ve etrafında yardım isteyen başka birini aradı.


Çöken bina bir dershane binası olduğu için yaralı ve ölülerin büyük bir çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Hilal, yerde yatan birinin başında ağlayan çocuğu görür görmez hızlıca oraya koştu. Yere çöktüğü gibi "Nesi var?" Diye sorduğunda genç çocuk "Bi-bilmiyorum. Zorla çektim, üstünde beton vardı" diye ağlamaya başladığında Hilal hemen stetoskobuyla yerdeki gencin akciğerlerini dinledi.


Kulağına kesik kesik gelen seslerle kafasını kaldırıp "Biri buraya baksın!" Diye bağırdı. Haluk, duyduğu çığlık ve ağlama sesleri arasından duyduğu Hilalin sesiyle oraya doğru koşmaya başladı. Hilal yanına gelen Haluğa "Entübe etmemiz lazım!" Dedi ve çocuğun baş kısmına doğru geçti. Haluk hemen gerekli malzemeleri çantadan çıkartırken Hilal eline eldiven geçirmişti bile. Şu an ki konumlarından dolayı çocuğun soluk borusunu göremeyeceği için yerde biraz yatar konuma gelip Haluğun uzattığı laringoskopu aldı.


Çocuğun çenesini açıp aleti konumlandırmaya çalışırken, çocuğun ağzından sızan kanlarla Haluk hemen gazlı bezle temizlemişti. Yanlarındaki çocuk daha da ağlarken Hilal, Haluğa elini uzatıp "7 ver" dedi. Haluk tüpü hemen uzattığında Hilal, tüpü soluk borusuna yerleştirdi ve "Ambu" dedi. Haluk onu da verdikten sonra Hilal çocuğun akciğerlerini tekrar dinlediğinde bu seferki seslerin normal olması yüzünü güldürdü. Yanındaki çocuğa dönüp "Ağlama artık, arkadaşın iyi" dedi ve bilekliğe bulguları yazıp "Haluk, çocuğu hemen hastaneye yollaman lazım" diyerek yerden kalktı.


Ağlayan çocukta ayaklandığında "Bende onunla gidebilir miyim?" Diye sordu. Hilal çocuğu süzüp ufak çizikler dışında bir hasar görmeyince "Olmaz. Senin yerine başka yaralıları göndermemiz gerekiyor. Sen, şu yerde yeşil örtü olan alana geçip bekle" dedi ve Haluğa işaret verip başka bir hasta bulmak için enkazı taradı. Birileriyle konuşan kurtarma ekiplerine yaklaştığında "İçeride sadece dört kişi kaldı! Birinin durumu kötüymüş daha hızlı ilerlememiz gerekiyor" dediğini duydu.


Hilal merakla "İçeriye girebildiniz mi?" Diye sorduğunda adam Hilale bakıp "Evet doktor hanım ama yaralıyı çıkartamıyoruz" dediğinde, Hilal bakışlarını telefona çevirdi. "Konuşabilir miyim?" Diye sorduğunda adam hemen telefonu uzattı. Hilal "Ben Doktor Hilal Karay. Yaralının durumunu anlatabilir misin?" Diye sordu. Telefonun ucundan "Yaralının bacaklarının üstünde koca bir beton parçası var" cümlesini duyunca "Bilinci açık mı ?" Diye sordu. Telefondan "Hayır değil. Görebildiğimiz kadarıyla karnında ciddi bir ezilme var. Yanındaki çocuklarından biri astım hastasıymış, ilaçları başka bir betonun altında kalmış" dediğinde Hilal, aklına gelen ihtimalleri elemeye başladı.


"Biraz dayanın tamam mı? Çıkartacaklar sizi" dedikten sonra telefonu adama uzatıp kendi telefonunu çıkarttı. Şinasi hocasını ararken Alpayda Hilale doğru ilerledi. Geldikleri zamandan dört saate yakın bir süre geçmişti ve hepsinin üstü başı toz olmuştu. Hilalin yanına ulaştığında, Hilalin saçındaki küçük taşları silkeledi. Hilal, Alpaya baktığında "Hocam şu an yaşıyormuş diyorum. Adamlar müdahale edemiyor sadece, bence içeri girebilirim. Hem astımı olanlarda varmış" dedi.


Hilal telefonu kulağından çekip yüzünü buruşturdu ve "Çok bağırıyor" diyerek telefonu kapattı. Alpay "Ne oldu? Bahsettiğin kişi enkaz altında mı?" Dediğinde Hilal "Evet. Az önce konuştuk, büyük ihtimalle hematomu var. Bacağında da betonlar varmış, kaldırıldığı anda bir pıhtı atması çok olası" diye üzgünce mırıldandı. Alpayda sıkkınca nefes verip "Onlar onu çıkarana kadar çoktan ölmüş olur" diye konuştuğunda Hilal "Ben içeriye girsem? En azından çıkartana kadar hayatta tutabilirsem sonrası bizim için daha iyi olur" diye umutla baktı. Alpay "Birlikte girelim o zaman" diye Hilali onayladığında ikisi de hızlıca kurtarma ekibine doğru yöneldi.


&&&


Devamı Part 3 de....


Loading...
0%