Yeni Üyelik
78.
Bölüm

34. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

"Zaten düğüne katılmayacağım Yakup. Sadece tebrik etmek istedim" diyen Eylülle, Hilal timi bir sabır çekti. Eylül geldiği için zaten hoşnut değillerdi bir de düğün için kalması iyice saçmalıktı. "Yani Yakup, sana ne desem bilemiyorum" diye konuşan Halil, Yakubun ona dönmesiyle "Ayıp bu yaptığın" diye ekledi. Eylülü Yakubun çağırdığını düşünüyorlardı ama Eylül kendi kafasına göre gelmişti. Eylül sertçe nefes verip Halile döndü ve "Bitmedi mi hala bu tavırlar!" diye çıkıştı. Emre sinirle "Kiminle nasıl konuştuğuna dikkat et Eylül! Karşında seni alttan alan kişiler yok artık!" diye yükseldi.


Eylül, Emreye bir şey diyecekken Yakup "Tamam Eylül. Sağol tebriğin için" dedi ve Hilalle konuşmasını gerektiğini düşündü. Öğlen bahçede karşılaşmışlardı ama Hilalin işi olduğu için bu konuda konuşamamış sadece ona kırgın baktığını görmüştü. O bakışları da canını bir hayli sıkmıştı.


Polat tekrar telefonuna baktığında yine bir haber göremediği için telefonu sıkıntıyla masaya bıraktı. Akın, komutanına bakıp "Komutanım yok mu bir haber?" diye sorduğunda Polat olumsuz anlamda kafa salladı. Serhat "Komutanım bina falan da çökmüş ya, işi gücü vardır" diyerek ayaklandı ve televizyonu açmak için kumandayı aldı. Faruk "O nasıl bir hata arkadaş ya. Yazık o kadar insana" diye cıkcıkladığında Demir "İşini düzgün yapmadığı için kim bilir kaç cana mal oldu" diye konuştu. Eylül, bakışlarını Demire çevirdiğinde Demir "Ne oldu Eylül? Yalan mı söyledim" diye güldü.


Emre "Tamam hadi kesin artık! Ses ver sende  şuna Serhat" dedi ve küçük ekrana odaklandı. Safa, ekranda gördükleriyle "Allah bu nedir ya? Allah yardımcıları olsun" diye üzüntüyle yüzünü buruşturdu. Emir "Bağırmasalar ya şöyle" diyerek gelen kuru gürültüden yakındı. "Valla ya. İnsanlar ses duymaya çalışıyor orada" diyen Özalp, Emire destek çıkmıştı. Faruk "Lan! Şu kadın Canan yenge değil mi?" diye ekranı gösterdiğinde Safa, ekranın köşesinde birini kaldırmaya çalışan Cananı görmüş oldu.


Safa, oturduğu yerden hızla kalktığında "O niye orda?" diye endişeyle konuştu. Canan, yardım ettiği adamı ekibe bıraktığında arkasındaki enkaza dönüp baktı. Safa vakit kaybetmeden Cananı aradığında hala ekranda onu görebiliyor konumdaydı. Canan yeleğinin cebinden telefonu çıkartıp açtığında "Safa" diye üzgünce mırıldandı. Safa "Canan, sen orada ne yapıyorsun yavrum?" diye sorduğunda Canan "Ne?" diye sorup arkasına döndüğünde onları çeken kameraları gördü.


Canan "Bu her kanalda yayınlanıyor mu?" diye panikle sorunca Safa "Canan, kurban olduğum titriyorsun bak" diye endişeyle ekrana baktı. Ekrandan bile Cananın titremelerini görebiliyordu. Canan bir şey demek için konuşacakken hemen telefonu kapatmasıyla Safa şaşkınca telefona ve ekrana baktı. Özalp "Komutanım ne oldu?" diye sorduğunda Safa "Bilmiyorum!" diye mırıldandı. Halil "Yardıma gittiler her halde ya" dediğinde ekrandaki görüntü yer değiştirmeye başladı.


Bu sefer Canan değilde Özgür ve Şinasi bey kamera açısına girmişti. Şinasi bey hararetli bir şekilde telefonla konuşuyor, Özgür de kurtarma ekibinden birisiyle konuşuyor olarak görünüyordu. Görüş açılarını bozan şey elinde mikrofonla kameraya giren basın mensubu olmuştu. "Hala bir haber alınamadığını üzülerek söylemek durumundayım" diyerek üzgün bakışlar atıyordu. Adamın yanındaki başka bir basın mensubunu "İkinci çöküş sonucu enkaz altındakilerle olan bağlantıyı tamamen kaybetmiş bulunuyoruz" dediği duydular.


Emre "Hassiktir. İkinci kere mi çökmüş?" diyerek oflamıştı. "Kaç saat geçti aslında, boştur belki ya" diyerek umut aşılayan kişi Akındı. Polat içinde oluşan sıkıntıyla "Boş olsa niye uğraşsınlar" diye konuştu. Telefonuna tekrar baktığında yine bir haber olmadığını görünce daha da geriliyordu. Cananı ekranda görmüşlerdi ama Hilalin nerde ve ne yaptığını bilmemek canını sıkıyordu. Ekranda koca bir sessizlik olduğunda "Telefonun sesini duyuyoruz!" diye bağıran bir adamla Emir "Aga tüylerim diken diken oldu yine!" diyerek oturduğu yerde kıpırdandı.


Basın mensubu kısık sesle "Son on dakikadır sadece doktorların telefon sesini duyabildiklerini bildiriyorlar. İkinci çökmeden önce doktorların yanından çıkartılan öğrencinin verdiği bilgiye göre kendisi dahil toplam dört kişi olduklarını söylemişti. Doktorların da hala orada olduklarını göz önünde bulundurursak şu an altı kişiye daha ulaşılması gerekiyor" dediğinde Demir "Çöken bina dershane değil miydi?" diye sorduğunda ekranın altında dershane yazısını okumuştu. "Abi doktorlar kesin yardıma indiler! Kadere bak anasını satayım!" diyerek camı kapatmaya giden kişi Faruktu.


Polat, Hilali aramak için telefonuna uzandı ve direkt olarak aradı. Çalan ama açılmayan telefonla, ekrandan "Meşgule düşüyor!" diye bir ses duyulmuştu. Ardından da "Hayır telefon sesini hala duyuyoruz!" diye başka bir ses ona eşlik etmişti. Polat bakışlarını ekrandan yavaşça telefonuna getirdiğinde, aklına gelen ihtimalle tekrar aramaya başladı. Bu sefer meşgule düşen Polat olduğunda alnını ovalayıp "Safa, Cananı ara ve Hilalin nerede olduğunu sor" dediğinde Demir "Dur Alpayı arayayım, o yanındadır" dedi ve o da aramanın meşgule düştüğü gördü.


Demir "O da meşgul" diye mırıldanırken Safa, Cananı arıyordu. Safanında telefonu açılmadığında sinirle kalktığı yere çöktü. Ekranda ki görüntü yine hareket ettiğinde Şinasi bey tekrar ekranın ucunda görünmüştü. Yavuz "Komutanım bu adam sabah ki adam değil mi ya? Bir tanıdığı mı vardı ki orada?" diye merakla sorduğunda Polat ve Demirin bakışları hemen birbirini buldu. Vücutlarında aniden beliren panik ve endişeyle ikisi de ayaklanmıştı. "Ben Özgürü arıyorum!" diyen Demir, korkuyla telefonun açılmasını bekledi.


Gözlerini bir an olsun ekrandan ayırmazlarken açılan telefonla Demir "Hilal nerde?!" diye sordu. Özgür de Demirle birlikte "Demir" diye sıkıntılı bir nefes çekmişti. Ekranda Özgürün panik dolu hallerini gördüklerinde Polat endişeli sesiyle "Demir" diye yükseldi. Demir de, gözlerini ekrandan ayırmadan "Özgür düşündüğüm şeyi söyleme!" diye yükseldi. Özgürün bakışları yerdeki kanlardan kameraya ulaştığında "Demir, gelsen iyi olur. Alpay ve Hilal enkaz altında kaldılar" demiş ve telefonu kapatmıştı.


Polat, Demire yaklaşıp "Lan ne dedi konuşsana!" diye bağırdığında Demir hala kulağında duran telefonu yavaşça indirip "Gitmem lazım benim" diye mırıldandı. Kapıya doğru adım attığında bacaklarındaki güç bir an da çekilmiş gibi olduğu yerde sendeledi. Emre hemen Demiri tuttuğunda telaşla "Demir ne oluyor?" diye sordu. Demir kolunu Emreden kurtarıp "Oraya gitmem lazım benim" dedi ve "Hilal ve Alpay ordaymış. Gitmem lazım" diyerek bu sefer daha güçlü adımlarla kapıya adımladı.


Demir, kapıyı açtığı anda ekrandan "Bir şeyler oluyor sanırım!" diye bağıran basın mensubuyla, hızla ekrana döndüler. Adam, kameramanı tutup bir yere doğru götürürken "Evet! Bunlar içerideki doktorlar! An itibariyle-" diye konuşacaktı ki omzuna çarpıp geçen Şinasi beyle başka bir tarafa savrulmuştu. Herkes ekrana pür dikkat bakarken çoğalan seslerin arasından Alpayın "İyiyiz" diyen sesini ayırt edebilmişlerdi.


*


Ambulansın içinde pansumanları yapılan Hilal ve Alpay, yanlarında onlara bağırıp duran Şinasi beyi duymamazlıktan geliyorlardı. "Siz iki salak, ne bok yemeye giriyorsunuz oraya! He! Bilmiyor musunuz önce sizin sağlığınız sonra hastaların sağlığı!" diye bağırmaya devam eden Şinasi beyle, Alpay Hilale bakıp "Senin de ağzında beton tadı var mı Hilal?" diye sordu. Hilal, Alpayın sorusuyla dilini emip ağzına gelen tadı yorumlarken "Ben de demir tadı var sanırım" dediğinde Alpay gülerek "Salak o kan tadıdır" dedi.


Alpayın gülüşleri ciğerlerine dolan tozdan dolayı kesildiğinde bu durum Hilali "Aptal çocuk!" diyerek güldürmüştü ama Hilalin gülüşleri de aynı şekilde kesildiğinde Şinasi bey "Lan ben kime diyorum! Farkındaysanız geberiyordunuz ikinizde!" diye bağırmaya devam etti. Hilal yüzünü buruşturup "Ayy hocam. Zaten kafamızı vurmuşuz oraya buraya, bağrınmayın!" diye çıkışarak ambulanstan indi. Sadece kafalarına darbe aldıkları için baş ağrısı ve baş dönmesi yaşıyorlardı.


Alpayda ambulanstan indiğinde elindeki küçük oksijen tüpünü Hilale uzattı ve "Hadi gidelim artık" dedi. Hilal tüpü alıp ağzına sıkarken "Olur olur" dedi ve Silopiye gidecek olan ambulanslara doğru yol aldılar. Çıktıkları zamandan beri kırk dakika falan geçmişti ve enkaz tamamen boşaltılmıştı. Artık kalan yaralılar sarı ve yeşil bileklikli olanlardı ve onlarında durumu iyiydi. Ambulansa yaklaştıklarında "Yürüyün hadi ben bırakırım sizi!" diye bağıran Şinasi beye baktılar.


Alpay kaşlarını çattığında Hilal "Özünde iyi insan ama çok sinir bozucu" dediğinde Alpay "Onu anladım" diyerek onay vermişti. Şinasi bey, Hilal ve Alpayın içeriye girdiğini öğrendiği anda hemen oraya gitmişti ve enkazın altında kaldığını öğrenince ömründen ömür gitmiş gibi hissetmişti. O yüzden yaşadığı korkuyu sinire çevirip bağırarak atıyordu. Hilal ve Alpay arabaya binecekleri sırada önlerinde ani frenle duran araçla, bakışlarını araca çevirdiler. Arabadan inen Demiri görünce diğer açılan kapıdan Aydın bey çıkmıştı.


Demir koşar adım yaklaştığı kardeşlerini hemen kendine çekip sıkıca sarıldığında "Çok şükür" diyerek derin bir nefes vermişti. Hilal ve Alpayda Demire sarılıp geri çekildiğinde bu sefer Aydın bey çocuklarını göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Aydın bey bu sefer bir evladıyla değil iki evladıyla sınanınca be yapacağını şaşırmıştı. "Baba biraz fazla sıkıyorsun" diye mırıldanan Hilalle, Aydın bey kollarını gevşetti ama çocuklarını bırakmadı.


"Kalbime iniyordu! Sizin orada ne işiniz var!" Diye sinirle konuşunca, Alpay "Baba, valla kafamız ağrıyor ya! Yarın sabah çekersin azarı!" Diye çıkışıp Aydın beyden uzaklaştı. Aydın bey, olanları Demirden öğrendiğinde başından aşağı kaynar su dökülmüş gibi hissetti. Aysun hanım duyar duymaz bayılmış kalmıştı. Şu an evde Belgin hanım ve Yavuz beyle çocuklarının dönmelerini bekliyorlardı.


Arabaya yerleştikleri gibi Demir eve doğru sürmeye başladı. Alpay ve Hilal arkada havalarını solumaya devam ederken Hilal, Polata haber vermesi gerektiğini düşünüp "Abi, telefonunu verir misin? Polatı aramam lazım" dedi. Demir dikiz aynadan Hilale bakıp "Hilal, onlar göreve çıktılar abicim. Ulaşamazsın" dediğinde Alpay "Ee düğün?" Dye sordu. Aydın bey "Sabaha dönmüş olurlar kızım, bir kaç saatlik bir görev" diye bilgi verdi. Hilal "Peki" diyerek kafasını Alpayın omzuna yasladığında Alpayda Hilale yaslanıp gözlerini kapattı.


Lojmana geldiklerinde gözlerini aralayan ikili sakince arabadan indiler. Onların geldiklerini gören Özalp "Tamam iyi görünüyorlar. Rahatlayabiliriz" diyerek camdan geri çekildi. Hilal timi rahatça nefes verdiğinde "Çok şükür. İki dakika da neler hissedeceğimi şaşırdım varya. Allah korumuş" diyerek ayaklanan Halili diğerleri onaylamıştı. Hilal ve Alpayın enkaz altında kaldığını sonra da çıkarıldığını öğrenmeleri iki dakika içinde yaşanmıştı ama onların etkilenmelerine yetmişte artmıştı.


"Polat komutanıma da üzüldüm şimdi. Adam Hilali göremeden göreve gitti. Aklı kalmıştır" diyen Yavuz, arkadaşlarından destek aldı. Emre "Hayırlısıyla sabaha gelmiş olurlar, o zaman kadar aklı kalacak mecbur" diye mırıldandı. Halil "Allahtan iyi olduğunu duydu." Dediğinde Emre "Sen görmeden inanır mıydın?" Diye sordu. Halil kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Yok komutanım" dediğinde Emre "O da inanmaz" diyerek omuz silkti.


*


Hilal, yatakta bir sağa bir sola dönerken duyduğu tıkırtı sesiyle hafif olan mayışıklığından ayıldı. Kafasını yastıktan kaldırıp etrafa bakındı ama karanlık olan odadan dolayı bir şey göremedi. Elini komodine uzatıp telefonu aldı ve bu sefer feneri açıp baktı. Yine bir şey göremediğinde içini rahatlatmak adına evi dolaşmak istedi. Yataktan kalkıp odasının ışığını açtığında kapısı birden açılmıştı.


Hilal, korkup geriye kaçarken gördüğü sevgilisiyle derin bir nefes verdi. Hilal kısık sesle "Ödüm koptu Polat. İnsan gibi gelsene" diyerek baş parmağıyla damağını ittirdi. Sonra da Polatı görmenin sevinciyle "Hem senin sessiz olman gerekmiyor mu böyle şeylerde? Senin maşallahın var Polatım takır takır" derken tekrar bir tıkırtı duydu. Polatta aynı ses tonuyla "Yavrum sesi ben yapmadım ki, Alpay mutfakta bir şeyler yiyor" dedi.


Hilal, Alpay için göz devirdiğinde Polatı odasına aldı ve kapıyı sakince kapattı. "Seni nasıl farketmedi diyeceğim ama mesleğinin hakkını veren bir asker olduğun için sadece seninle gurur duyuyorum" diye gülümseyerek saate baktı. Saat sabah dört buçuk falandı. Polata döndüğünde hala üniformalarıyla olduğunu gördü ve direkt olarak yanına geldiğini anladı. Evrak işlerini de halletmeden geldiyse baya bir merak etmiş olmalıydı.


Polat, Hilali süzgecinden geçirirken iyi olduğuna emin olmak istiyordu. Hilal, üstündeki endişeli bakışları farkedip Polata yaklaştığında "Ben gayet iyiyim Polatım. Bakma öyle" dedi. Polat, Hilali kendine doğru çekip sarılırken "Aklım çıktı Hilal. Sadece iki dakika da aklımı oynatacaktım" diyerek öğlen içinde ukte kalan öpücüğü bıraktı. Hilalde Polata sıkı sıkı sarılırken "Biraz rahatla lütfen. Nasılda gerim gerim gerilmişsin" dedi ve kafasını Polatın göğsünden kaldırıp karşısındaki boynu öptü.


Polat, Hilalden biraz geri çekilip Hilalin yüzünü avuçlarına arasına aldı ve "İyisin dimi güzelim? Yaralandın mı? Hem senin orda ne işi-" diyordu ki Hilal "Polatım gerçekten iyiyim. Sadece kafamı vurdum, zaten yarım saat olmadan çıkmışız. Bir şey olmadı yani" diyerek Polatı böldü. Polat kafasını sallayıp Hilalin alnından öpüp tekrar göğsüne çekti. Eli Hilalin saçlarında sakin sakin turlarken biraz  rahatladığını hissediyordu. Askeriyeye iner inmez üstünü bile değiştirmeden soluğu burada almıştı.


Hilal "Sen iyi misin peki Polat? Yaralandınız mı?" Diye geriye çekildiğinde Polat "Artık iyiyim. Yaralımız da yok" diye cevap verdi. Polat, Hilalin perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırıp yüzünü daha net incelerken Hilal "Gel hadi" diyerek yanında dikildikleri yatağa oturup geriye doğru kaydı. Polat "Seni merak ettiğim için direkt geldim yavrum, üstümü değiştiremedim" derken üstündeki tozları kast etti.


Hilal omuz silkip "Çıkart o zaman" diye gülümsedi ve "Bugün seninle uyumak istiyorum" diye ekledi. Polat, olumsuz mırıltılar çıkartmaya başladığında ise Hilal yataktan kalkıp Polatın karşısına dikildi. Polat, Hilalin kendisine uzanan ellerine bakarken Hilal, Polatın üstündeki üniformayı çıkartıp "Üstündeki toz umurumda değil ama seninde rahat uyumanı istiyorum..o yüzden" diyerek Polatın yardımıyla tişörtten kurtuldu.


Polat "Aslında tişört kalsada olurdu" diye mırıldandığında Hilal "Aa hayır. Onu tamamen kendim için çıkarttım" diye kıkırdadı. Polat "Allah allah" diye gülümsediğinde Hilal, gözlerini Polatın vücudunda gezdirdi. Bedeninin sıcaklığını bu mesafeden bile hissederken "Nasıl bu kadar sıcak olabiliyorsun?" Diye merakla sordu. Polat, soruyu anlayamadığında Hilal soğuk elini kaldırıp Polatın göğsüne koydu. Elinin altında hızlınan kalple kendi kalbinin de hızlandığını hissetti.


Polat "Demek ki her zaman rahatlatmıyormuş" diye sessizce mırıldandığında Hilal "Ne?" Diyerek bakışlarını koyulaşmış kahvelere çıkarttı. Polat sıkıntılı bir nefes alırken "Dokunuşların beni hep rahatlatırdı ama bu sefer öyle olmadı" diye cevap verdi. Hilal, Polatla aralarında olan mesafeyi bir karışa indirip dudaklarını elinin altındaki göğse değdirip "Haklısın, hiçte rahat değilsin" diye fısıldarken Polat "Hilal" diyerek gözlerini kapatıp sakin kalmayı amaçladı.


Hilal, gözleri kapalı olan Polata "Efendim?" Dediğinde Polat gözlerini açıp "Yapma güzelim" diye fısıldadı. Hilal parmak ucunda yükselip kollarını Polatın boynuna dolayıp alnını alnına yasladı. "Bir şey yapmıyorum ki" dediğinde Polat "Aa hayır, çok şey yapıyorsun" diye karşı çıktı ama elleri çoktan Hilalin belini bulmuştu. Hilal, Polatın dediğinine gülerek "Yapıyorda olabilirim, sağım solum belli olmaz" diye fısıldadı.


Polat aklını dağıtmak için "Sen niye uyumuyordun?" Diye sorduğunda Hilalden "Babam, senin sabaha karşı geleceğini söylediği için seni bekledim" cevabını aldı. Zaten bulanmaya başlayan aklı bir de Hilalin 'seni bekledim' lafıyla pekte iyiye gitmemişti. "Beni mi bekledin?" Diye sorduğunda Hilal dudaklarını Polatın dudaklarına değdirip "Evet" dediği anda Polat, sabrını sınayan dudaklara kapandı.


Hilal, dudaklarıyla hırsını çıkaran Polata ayak uydurmaya çalışırken elini Polatın boynuna koyup öpüşünü derinleştirdi. Polatın elleri de tişörtün altından Hilalin tenine değdiğinde iç çekmiş, Hilalde belini kavislendirmişti. Hala parmak ucunda olan Hilal normale dönecekken belindeki eller tarafından kaldırılınca bacaklarını Polatın beline sardı ve kalçasını saran elleri hissetti.


Polat yatağa oturduğunda Hilalde kucağında oturuyordu. Dudakları birbirinden ayrıldığında Hilal, Polatın kucağında geriye çekilip artık siyaha çalmaya başlayan gözlere baktı. Elleri Polatın ensesindeki saçlarını sevdi. Polat, Hilalin kalçasındaki elleriyle onu kendine daha da yaklaştırırken, Hilal hızlı bir şekilde kendi tişörtünü çıkartıp kenara atınca Polat, karşısında gördüğü siyah sütyen ve göğüslerle "Siktir" diye homurdanıp kucağındaki sevgilisine baktı.


Hilal tekrar Polatın dudaklarına yaklaştığında Polat, ona gelen dudakları yarı yolda karşıladı. Hilal, kalçası ve sırtı arasında gezinen ellerle Polata daha çok sokulup tenlerini birbirine değmesini sağladı. Sırtı yatakla buluştuğu anda "Hilal? Sende mi acıktın lan?" Diyen Alpayın sesi kapının önünden gelmişti. Hilalin, Polatı üstünden yana atması ve Polatın yere atlaması senkronize bir şekilde olmuştu.


Hilal yatağın üstüne koyduğu Polatın tişörtünü kafasından geçirdiğinde kapı tıklatılmadan açılmıştı. Alpay elinde soda şişesiyle Hilale bakarken "Günaydın zekiye naber?" Diye güldü. Hilal yüzüne sakin bir gülümseme yerleştirip "İyi gerizekalı sen? Bu saatte niye ayaktasın?" Diye sordu ve bağdaş kurdu. Alpay omzunu kapıya dayayıp "Başım ağrıdı ya. İlaç içmeye kalktım, kalkmışkende sabah yaptığın poğaçalardan yedim" dediğinde Hilal "Sabaha da bıraksaydın" dedi.


Alpay bitirdiği soda şişesini kapının yanındaki masaya bırakıp "Yoo bırakmadım. Ondan geldim zaten, acıktıysan yemek için bir şey yok" dedi ve gülümsedi. Hilal, buna sonra kızacağını kafasının köşesine ekleyip "İyi tamam" diye mırıldandı. Alpay, kaşlarını çatıp "Bu abimin tişörtü falan mı?" Diyerek Hilalin üstündeki tişörtü gösterdiğinde Hilal "Polatın" diye Alpayı düzeltti.


Alpay kaşlarını daha da çatıp "Nasıl Polatın?" Diye sorduğunda Hilal "Evinden çaldım" diyerek omuz silkti. Alpay "Hee tamam" diye güldüğünde "Hadi ben yatıyorum, yarın izinliyim zaten öğlene kadar yatarım. Sabah beni kaldırmazsın" dedi ve cevap beklemeden kapıyı kapatıp gitti. Hilal kapı kapandığı gibi yere atlayan sevgilisine döndüğünde Polatı yerde keyifli bir şekilde yatarken gördü. Polat, Hilale seyirlik bir manzara sunduğunun farkında değildi ama yine de keyifliydi.


Hilal, Polatın kaslı karnına yavaşça vurup "Çık yukarı hadi" diye güldüğünde Polat yerinden doğrulup "Bu bir mesajdı Hilal" diyerek Hilalin yanına çıktığında Hilal "Ne mesajı?" Diye sordu. Polat belindeki kemer uyurken rahatsız etmesin diye kemerini çıkartırken "Sizin evdeyken senden uzak durmam gerektiği mesajı" dedi. Hilal, Polatın dediğini anlamadığı için Polat "Uygunsuz yakalanabiliriz" diye kendini açıkladı.


Bu ihtimal Hilale mantıklı gelirken "Doğru" diyerek Polatı onayladı ve "Ama uyuyabiliriz" diye ekledi. Elleri üstündeki tişörtün ucuna giderken Polat onu durdurup "O kalsın yavrum. Kıyıdan döndüm zaten" dedi ve Hilali kendine doğru çekip göğsüne yatmasını sağladı. Hilal uzandığı yerde keyifle kıkırdarken "O zaman iyi geceler Polatım" diye mırıldandı ve Polattan "İyi geceler güzelim" karşılığını alınca gözlerini huzurla yumdu.


&&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%