Yeni Üyelik
79.
Bölüm

35. Bölüm

@merida_xx

Gözlerimi araladığımda önce bir nerede olduğumu hatırladım sonra da üstümde hissettiğim ağırlıkla gözlerimi aşağıya doğru kaydırdım. Evet o ağırlık şimdi belli olmuştu. Polat kafasını göğsüme koymuş dur dur, sadece kafası da değil vücudunun yarısını  üstüme koymuştu. Bu adam hani sürekli erken kalkıyordu?


Biraz kıpırdandığımda Polat istifini bozmayıp, aksine kafasını boynuma koyup uykusuna devam etmeyi seçti. Bir dakika! Benim tişörtüm nerde? Kafamı kaldırıp bakmak istediğimde Polat yüzünden bunu yapamadım. Bir kolunu yastığın altına, diğerini belime sarmış gayet rahat bir şekilde uyuyordu. Uyandığında dün ben tişörtümü çıkartacakken bana engel olmasını ona seve seve hatırlacaktım.


Gözüm, şiş omuzlarına takıldığında ardından biçimli sırtına baktım. Vallahi maşallahtı! Allahım özene bezene yaratmıştı yavuklumu. Altından kurtarabildiğim sol kolumu omuzlarına koyup saçlarına götürebildiğimde, yumuşak saçlarını sevmeye başladım. Benimkinden yumuşaklardı, acaba hangi şampuanı kullanıyor? Şu tıraş losyonunu araklarken onu da aradan çıkartsam iyi olabilirdi.


Diğer elimi de belimi saran kolunda gezdirmeye başladığımda gayet huzurlu olduğumu hissettim. Bunu daha önce hissettiğim zaman yine onunla birlikteydim, ki o da sanırım günler önceydi. Kaç gündür yaşadığım gerginlik umarım bana kötü bir dönüş yapmazdı. Dün ki şu zımbırtıdan da ümidimi kesmiştim. Zaten ümitlenmem gerekmiyordu ama ne yapayım? Umut fakirin ekmeğiydi.


Gerçi işin içine torpil girmese başarabilirdim ama olmamıştı işte. Acaba Polatı hayal kırıklığına uğratmış mıydım? Sonuçta benim için maket olsun, tavuk olsun çok uğraşmıştı. Belki onu da hayal kırıklığına uğratmıştım. Abim de uğramıştır belki. Hatta babamlar falan. Şinasi hocamı söylemiyorum bile! Adam beni kendisi önermişti ama fos çıkmıştım.


Bunları şimdilik düşünmek istemediğim için dikkatimi Polata vermek istedim. Kafasını da boynuma gömmüştü ki arkadaş, yüzünü de doğru düzgün göremiyorum! Yüzünü görmek için biraz daha kıpırdandığımda, Polat derin bir nefes alıp üstümden çekildi ve bana arkasını dönüp uyumuya devam etti. Tamam ama amacım bu değildi ki!


Tam yüzüne bakmak için hareket edecektim ki Polat tekrar bana doğru dönüp gözleri kapalı olmasına rağmen yaklaşıp beni göğsüne çekip sarıldı. Bunu hemen üstüme alınmam lazım. Bu adam kesinlikle bensiz uyuyamıyordu. Bundan sonra bunu da kullanacağım. Saçlarımın arasında bir öpücük ve ardından da Polatın burnunu hissettim. Aa gerçekten de bensiz yapamıyor bu adam! Yerim ama ben bunu!


Acaba uyandı mı diye kontrol edecektim ama gözümün önünde sakince inip kalkan göğüs hala uyuduğunun habercisiydi. Ayrıca mis gibi de kokuyordu. Dudaklarımı dün öptüğüm yerle tekrar buluşturduğumda aklıma dün yaşananlar gelmişti. Allahın cezası Alpay! İki keyif yapacaktık ama onun acıkan midesi yüzünden baltalanmıştı. Neyseki ona kızmam gerektiğini hala hatırlıyorum! Bir de gururla bütün poğaçaları yedim demişti! İnsanlar ikizleriyle nasıl anlaşıyordu ya?! Gerçi ben böyle diyorum ama seviyordum keratayı. Her zaman benim tarafımı tutuyordu.


Saat kaç olmuştu acaba? Polatın beni saran kolları arasında yavaşça dönmeyi başardığımda komodindeki saate baktım. Saat on buçuğa geliyordu. Bu arada da sırtım Polatın göğsüne yaslandığı için sıcak bir dalgalanma yaşadım. Polatın işi falan var mıydı ki? Dün hiç bir şey söylemediğine göre yoktur herhalde. Parmaklarımı yine Polatın kollarında gezdirmeye başladığımda bu sefer kıpırdanan taraf oydu. Uyandırdım büyük ihtimalle.


Derin bir nefes aldığını hissettiğimde "Günaydınn" diye mırıldandım. "Günaydın yavrum" diye duyduğum sesle içimden 'o nasıl ses!' Diye geçirdim. Bu adamın kusurlu bir şeyi yoktu galiba. Ses tonuyla bile etkilenebilirdim ki etkilenmiştimde. Biraz daha konuş desem yanlış anlar mıydı ki? Anlasın canım banane, sonuçta yavuklum değil miydi.


"Biraz daha konuşsana Polatım" diyerek yüzüne bakmak için tekrar döndüm. Bir kolu başımın altında kalırken diğeri hala belimdeydi. Yüzüne baktığımda gözlerini yeni yeni açıyordu. Yaa, dev gibi adam şu an nasıl da tatlı görünüyordu. "Biraz daha mı konuşayım?" Diye sorduğunda tekrar bir maşallah dedim. Elimi yüzüne koyup sabahtan beri beklediğim görüntüye baktım. Anneme diyim de bir nazar duası okusun yavukluma, ben bilmiyorum ne yazık ki.


Yanağına bir öpücük bırakıp doğrulmak istediğimde "Nereye?" Diyerek beni yine göğsüne çekmişti. Kıkırdarken "Senden önce uyandım ben Polat, yat yat sıkıldım. Hadi kalk sende" diye kollarından çıkmak istediğimde "Yok boşver iyi böyle" dedi ve yanağımdan öptü. Ya bak böyle sürekli öpüp durursa çizgimden çıkarım yalnız ben. "Sen böyle sürekli öp, sonra da 'kıyıdan döndüm Hilal', 'senden uzak durucam Hilal' de dur!" Diye çıkıştım.


Polatın gülmesini duyduğumda "Yavrum ama öpmeyeyim mi?" Diye sordu. Kollarını gevşettiği anda hemen yataktan çıktım ve "Öpme mi dedim ben allah aşkına" diyerek ellerimi belime koydum. Polat, elini kafasının altına koyup bana baktığında gözlerini bedenimde hissettim. Bende üstüme baktığımda karşısında sütyenimle duruyordum. He o konu! "Polatım ya, sen benim giydiğim tişörtü gördün mü?" Diye yalancı bir merakla sordum.


Polat kaşlarını kaldırıp "Hiç bir fikrim yok güzelim. Ya sağda ya da solda bir yerdedir" dedi ve gülerek parmağıyla sağ ve sol tarafı gösterdi. Ona cıkladıktan sonra dolaba ilerledim ve bugün ne giysem diye düşünmeye başladım. Bazı kıyafetlerim abimde olduğu için burada genellikle pijamamsı ve elbisemsi şeyler vardı. Bugün hastaneye de uğrayacağım için rahat bir şeyler giysem iyi olurdu. Elbise olur diyeceğim ama çizmem hastanede ki!


"Ne oldu güzelim?" Diye gelen soruyla elbiselerime bakmayı sürdürüp "Elbise giyeceğim ama çizmem hastanede kaldı. Burada ki botlarımın üstüne ne giyebilirim diye düşünüyorum" dedim. Gri renk kazak elbisem bana el salladığını onu askıdan aldım. Polat "Dün çok güzel olduğunu söyleyememiştim" diye konuşunda elimde elbisemle ona doğru döndüm. Sırtını yatak başlığına dayamış, bacaklarını da üst üste atmış beni izliyordu.


"Söylemene gerek yoktu Polatım çünkü bakışların yeterince söyledi" diye gülümsedim. Bazen bazı şeylerin sözlü söylenmesine gerek yoktu, bakışları yeterince anlatıyordu. "Olsun. İçimde kalmasın, çok güzeldin yavrum. Gerçi güzel olmadığın bir zamana daha denk gelmedim" dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Yok bu böyle olmaz ama ya. "Böyle şeyler söyleyip durmasana" diye mırıldandım.


Polat "Bana utandım deme Hilal" diye güldüğünde elimdeki elbiseyi ona attım. "Utanmıyorum ama sen yine de deme" diye yalan sıktıktan sonra "Elbisemi geri alayım" diyerek elimi uzattım. Elindeki elbiseye baktıktan sonra "Ee çizmem yok demiştin yavrum" dediğinde "Çizme değil bot giyeceğim hayatım" dedim. Elbiseye bakmaya devam ederken kaşları çatılmaya başladı. Haydi bakalım!


"Ne oldu?" Diye gülerek sorduğumda "Hiçç" diye cevap verdi ama yüzü onu yalanlıyordu. Elindeki elbisemi alıp "Önünde giyinsem?" Dediğimde kısa bir süre bana baktı ve omuz silkti. Altımdaki eşofmanı çıkartırken kafasını başka yöne çevirmesiyle gülümsedim. Böyle yapacağını tahmin ettiğim için bunu demiştim zaten. Polat benden daha çok iradeliydi. Ben olsam izlerdim ama o ben değildi.


Elbiseyi üstüme geçirince sonunda bakışları tekrar beni buldu ve tepeden tırnağa süzmeye başladı. Bacaklarımda biraz daha fazla zaman geçiren gözleriyle tam karşısında geçtim ve "Oldu mu?" Diye sordum. Polat kaşının kenarını kaşırken "Sence oldu mu?" Diye sordu. "Bence kesinlikle oldu" dediğimde "O zaman olmuştur" diye cevap verdi. Tamam elbise biraz kısa olabilirdi, çizmelerim olduğunda kısalığı o kadar belli olmuyordu ama botlarla kesinlikle olurdu.


Aslında bugün çalışacak mıyım bilmiyorum da. Ben en iyisi hiç riske atmadan daha güzel bir şeyler bulsam iyi olurdu. Çalışırken götüm başım açılsın istemem sonuçta. Tekrar dolaba dönüp kıyafetlerime bakarken Polat "Hilal?" Diye seslendi. "Efendim Polatım" diye ona döndüğümde "Şimdi sana bu kıyafeti" dedi ve üstümdeki elbiseyi gösterip "Yok etmek istediğimi söylesem, sevgilisine karışan o adamlar gibi olur muyum?" Diye sordu.


Soruş ve söyleyiş tarzı komiğime gitmişti ama gülmemi kendime saklayıp "Yanii, bilemiyorum" diye dudak büzdüm. "Yavrum karışmamak için çok bekledim zaten, şuna bak!" Diyerek elini açıp "Etek diye koydukları şey bu kadar! Bir karış!" diye çıkıştı. Yataktan kalkıp yanıma adımlarken de "Hayır yani dünki çizme mi bot mu onu giysen bacakların kapanacak ama, onu giymeyeceğim dedin! Nasıl kapanacak o bacaklar?" Diye sordu.


Kendini haklı çıkarmaya yönelik çaba sarf etmesine dayanamayıp güldüğümde bana bakmaya devam ediyordu. "Kapanmasına gerek var mı ki Polatım?" Diye sorduğumda kaşlarını çatıp "Benimle oynuyorsun dimi?" Diye sordu. Cevabımı gülerek vermeyi seçtiğimde "Tabiki de oynuyorum Polat. Bu hava da bu giyilir mi?" Diyerek arka kısımda kalan bol pantolonumu ve askıdaki gömleğimi aldım.


"Konu sen olunca her şeye ihtimal veriyorum yavrum ne yapayım" dediğinde ona kısık gözlerle baktım. Resmen senden her şeyi bekliyorum diyordu. Gerçi haklıydı ama olsun. Yüzüme bakıp gülümserken "Yalan mı?" Dedi ve dudaklarıma hızlı bir öpücük bırakıp kendi tişörtünü aramaya başladı. İkimizde giyindikten sonra şaçımı tepeden topladım ve son kez kendime baktım. Daha dişlerimi bile fırçalamadığım için makyajı sona bırakmayı seçmiştim ve onun dışında gayet iyiydim.


Polat yatağı topladıktan sonra oturup beni izlemeyi seçmişti. "Hilal bir şey sorucam sana güzelim" dediğinde merakla ona döndüm. Elini bana doğru uzattığında düşünmeden elini tuttum ve beni kucağına çekmesine izin verdim. Kucağında yan bir şekilde otururken "Yakup ve Sedanın düğününe katılacak mısın?" Diye sordu. Hıı o mevzu. Eylülü henüz görmemiştim ama düğünde kesinlikle karşılaşacağımıza emindim.


En başından beri ondan kaçmadığım için düğüne gitmemek gibi bir düşüncem olmamıştı ama Yakup ve Sedaya kırılmıştım. Aramıza mesafe koymaya da kararlıydım. Tamam Eylül yıllardır silah arkadaşı olabilirdi ama en azından bana haber verebilirdi. Gerçi niye versin ki, beni o kadar önemsemedikleri an be an ortadaydı. Polata bakıp "Katılacağım tabi" diye cevap verdim. Polat "Bunu söylemem doğru mu bilmiyorum ama Eylülü Yakup çağırmamış güzelim. Dün söyledi bana da, aslında onu çağırmayacakmış ama Eylül kafasına göre gelmiş" dediğinde omuz silktim.


"İlgilenmiyorum Polat. Siz ileri görüşlü insanlarsınız o yüzden Eylülün bu tarz bir şey yapacağını tahmin edebilirlerdi. Seninde aklında bulusun, onlarla arama mesafe koymaya karar verdim" dedim. Bu konuda çok nettim. Sonuçta bunu düşünüp öyle davranabilirlerdi. "Sen bilirsin güzelim, bir şey diyemem. Yakup seninle konuşmak istiyordu ama?" Diyerek gömleğimin üstünden omzumu öptü.


"Konuşmak istediğimi zannetmiyorum. Ben o ikinci şansı zaten sana ve aileme verdim. Başkalarına o şansı vermek gibi bir niyetim yok Polat. Normalde eyvallahım olmadığını söylemiştim zaten, siz istisnasınız ama başkaları değil. Madem beni seviyorlar, direkt üstlerini çizmediğime sevinebilirler" diye net bir şekilde konuştum. Kimseye tolerans geçemezdim. Artık olmazdı.


Polat, kafasını sallayıp beni onaylarken "Biliyorum yavrum. Saygı duyuyorum, istediğini yap" dedi. Bende kafamı sallayıp onu onayladıktan sonra "Şu travma merkezi işi ne oldu peki güzelim? Sabah yorgunsundur diye sormak istemedim" dediğinde "O iş olmadı büyük ihtimalle Polatım. Beni onaylamadıklarını söylediler ve önüme bir sürü boş sebep sundular. Sonra da zaten Cizreye gittik, ne oldu ne bitti bilmiyorum" diyerek durumu açıkladım.


Sıcak eli yanağımla buluştuğunda "Sonuçta sen elinden geleni yaptın, üzülme yavrum" dedi ve diğer yanağıma sıkı bir öpücük bıraktı. Daha fazla karamsarlığa bürünmek istemediğim için "Onlar kaybetti hayatım. Çıtır bir patronları olacaktı ama peh" diye gülerek burun kıvırdım. Dediğimle birlikte Polat gülerek "Yerim o çıtırı" dedi ve boynumdan öpüp ayaklandı. Beni de yere indirdiğinde "Artık gideyim ben. Evrak işleri beni bekler ve büyük ihtimalle baban da beni bekliyor" diye gülümsedi.


Bu sefer ben gülerek "Selam da söyle ama" dediğimde "Direkt topuklarıma sıksın istiyorsun sen?" Diye güldü. Odadan gülerek çıktığımızda Alpayın odasından horlama sesi geliyordu. Dün bizi bölmesi aklıma geldiğinde adımlarım odasına yöneldi ve kapıyı pat diye açtım. Bir kolu yataktan sarkmış, yatakta yanlamasına yatıyordu. Arkamda Polatın varlığını hissettiğimde "Alpay!" Diye seslendim. Ses gelmediğinde tekrar aynı şekilde seslendim ve bu sefer "Hııı?" Diye cevap verdi.


"Horluyorsun aptal!" Dediğimde "Hilal siktir git allah aşkına" dedi ve diğer tarafa döndü. Bir dakika daha dolmamıştı ki "Hilal seni geberteceğim ya! Uyandıktan sonra uyuyamıyorum dediğim güne lanet olsun!" Diye bağırdığında kapıyı gülerek kapattım. Polatta bana katıldığında onu evden gönderdim ve tamamen hazırlandım.


......................................................................................


Evrak işlerini halleden Polat, evrakları Yavuz albayına teslim edip duşunu almaya gitmişti. Yavuz bey odasında evrakları yerleştirirken kapısı açıldığında kafasını çevirip, odaya giren abisine baktı. Dosyayı dolaba ittirip "Hayırdır?" diye sordu. Aydın bey masanın karşısındaki sandalyeye geçip "Bir şey olmadı. İlla bir şey mi olması lazım?" diye sordu. Yavuz beyde kendi sandalyesine oturduğunda "Ne bileyim abi, genelde bir şey olur ya ondan dedim" diye güldü.


Aydın bey kafasını 'bir şey yok' anlamında salladığında Yavuz bey "Eee Hilal ne yapmış dün? Olmuş mu başkan?" diye merakla sordu. Aydın bey derin bir nefes çekip "Onu bilmiyorum. Daha konuşmadık, dün yeterince şey oldu zaten" diye konuştu. Yavuz bey, abisinin bu haline "Valla he. Başladın artık sınanmaya desene" diye gülmekle yetindi. Aydın bey kardeşine sinirle bakıp "Ne gülüyorsun oğlum!" diye yükseldiğinde Yavuz bey "Kötü konuları açmayacağım abi, artık gülüp oynama zamanım geldi" diye gülmeye devam ettiğinde Aydın bey anlamsız bakışlarla kardeşine bakmaya devam etti.


Yavuz bey "Polat az önce evrakları teslim etti" diye güldüğünde Aydın bey 'yani' der gibi kafasını salladı. Sonra ise anlamsız bakışları anlam kazanmaya başlayıp, hızla yükselen siniriyle "Ne demek az önce verdi? Sabah gelmedi mi bunlar?" diye yükseldi. Yavuz bey otuz iki diş gülümsemeye devam edip "Hee sabah geldiler ama Polat şimdi teslim etti" dedi ve "Belki evrağı teslim etmeyi unutmuştur" diye ekledi. Aydın beyin elleri yumruk olurken "Polattan bahsediyoruz lan! Geldiği gibi evrak işlerini halleder o!" diye sinirle soludu.


Yavuz bey, eliyle dudaklarını kapatıp gülmesini tutmaya çalışırken Aydın bey, Polatın kızıyla mı beraber olup olmadığını düşünüyordu. Polattı bu. Evrak işini asla ertelemezdi. Ama kızını da sevdiğini biliyordu, geldiği gibi ona gitmiş olma ihtimali daha ağır basıyordu. Yavuz bey "Abi rahat ol ya. Hem Alpay evde değil miydi? Gitmemiştir yanına" dedi ama bunun aksinin olduğunu o da biliyordu. Sadece abisini yatıştırmak için söylemişti.


Kapının tıklatılmasıyla bakışlar oraya döndü ve gelen Bülenti gördüler. Yavuz bey "Gel Bülent" diyerek onu içeriye davet etti. Bülent içeri girdiğinde "Komutanım, dün Hilal hanımla gelen adam tekrar geldi ama bu sefer içeride değil dışarıda bekliyor. Ne yapalım?" diye gergince sordu. Aydın bey "Hocası mı?" diye sorduğunda Bülent "Evet komutanım. Arabasında oturuyor ama nöbetçi asker dünden tanıdığı için haber verdi" diye durumu açıkladı. Yavuz bey "Tamam Bülent. Biz çıkarız şimdi yanına, sen işinin başına dön" dediğinde Bülent selamını verip odadan çıktı.


Aydın bey ve Yavuz bey ayaklanıp dışarı çıktıklarında, Aydın bey önünde ilerleyen Polatı gördü ve "Polat!" diye bağırdı. Polat hemen arkasını dönüp hazırola geçerken Aydın bey sinirli adımlarla ona adımladı. Yanına yaklaşınca "Dün saat kaçta geldiniz asker!?" diye sordu. Polat hala hazıroldayken "Saat 04.19 da askeriyeye iniş yaptık komutanım!" diye cevap verdi. Aydın bey, Polata biraz daha yaklaşıp "Evrakları niye şimdi teslim ettin lan o zaman!?" diye sorduğunda Polat "Şimdi tamamladım çünkü komutanım!" dedi.


Yavuz bey, yanından geçen Emreyi durdurup "Fındığın var mı asker?" diye sordu. Emre hemen cebindeki fındıklardan çıkartıp uzattığında "Tamam sağol. Şimdi keyif çatacağım git sen işine" diyerek fındıkları alıp abisi ve Polatı izlemeye başladı. Aydın bey "Niye şimdi tamamladın lan? Sen hep anında tamamlardın!" diye bağırdığında Polat "Dediğinizi yaptım komutanım!" diye cevap verdi. Aydın bey hem sinirli hem de şaşkın bir şekilde Polata bakıp "Benim dediğimi mi? Ne demişim lan ben sana!" diye sordu.


Polat "Komutanım siz bana ilk görevlerimde 'görevden geldiğinde ertesi günde evrak teslimi yapabilirsin, git dinlen, kendine vakit ayır' demiştiniz. Ben de öyle yaptım" dediğinde Aydın bey burnundan soluyup "Lan ben sana kendine vakit ayır dedim! Kızıma mı ayır dedim!" diye bağırdı. Böylelikle kızıyla olup olmadığına da öğrenebilirdi. Polat duruşunu bozmadan "Aynı şey komutanım" diye cevap verdiğinde Yavuz bey ağzındaki fındığı yemeyi bırakıp koca bir kahkaha atmıştı.


Aydın bey, Polatın omzuna sert bir yumruk geçirdikten sonra "Çek git şuradan Polat yoksa sıkıcam bir taraflarına!" diye sinirle soludu. Polat "Emredersiniz komutanım" diyip yanlarından uzaklaştı. Aydın bey gülen kardeşine elinde tuttuğu fındıktan alıp fırlatırken "Kes lan sende! Fındıkla boğarım seni!" diye çıkıştı. Yavuz bey gülmesini durdurup yoluna devam ederken abisinin "Bir de aynı şey diyor! İt herif! Sanki sen demek kızım demek!" diye homurdanmalarını duydu ve tekrar gülmeye başladı. Aydın bey, Yavuz beye döndüğünde Yavuz bey "Allahım çok şükür. Senin bu kıskanç hallerini görmeyi ne kadar bekledim biliyor musun abi?" dedi ve abisinden kaçmak için adımlarını hızlandırdı.


Hilal koltuktaki yastığı Alpaya fırlatıp evden çıktıktan sonra arabasına doğru ilerledi. Arabayı çalıştırıp kapıya doğru sürdü ve kapının orada hocasının ve babasının konuştuğunu gördü. Arabayı durdurup onlara doğru adımlarken kendini farkettirmek için öksürmüştü. Babası ve amcası ona döndüğünde "Günaydın, tünaydın. Hocam yine niye geldiniz?" Diye sordu.


Şinasi bey, Hilale göz devirip "Ne güzel karşıladın sen beni" diye güldü ve "Konuşmamız lazım" diye ekledi. Hilal kaşlarını çatıp "Ne konuşacağız?" Diye sorduğunda "Komite seninle tekrar görüşmek istiyor" dedi. Hilal şaşkınlıkla hocasına bakarken, beklemediği durumla "Ha?" Diye bir tepki verdi. Dünden beri o işin kapanıp gittiğini düşünüyordu.


Aydın bey de Şinasi beye aynı şekilde baktığında "Dün yaşananlardan sonra senden etkilenmişler ve seninle çalışmak istiyorlarmış. Hatta Zuhal hanım konuşmak için seni bekliyor" diyerek arabasını gösteren Şinasi beyle, Hilal "O kim?" Diye sordu. Şinasi beyin arabasından inen Zuhal hanım sakin adımlarla onlara doğru yaklaşırken Hilal "Hocam buraya kafanıza göre insan getiremezsiniz!" Diye yükseldi.


Kapıdan girecek olan kadını eliyle durdurup "Dışarıda kalın" diye uyardı. Zuhal hanım şaşkınca kapının önünde kalakaldı. Hilal garip bir hırsla dışarıya çıkıp Zuhal hanıma baktı. "Buraya gelmenizin sebebi nedir? İzinsiz hemde!" Diyerek hem hocasına hem kadına baktı. Hocasının, kadını buraya getirmesine sinirlenmişti. Zuhal hanım "Hilal hanım, eğer müsaitseniz konuşabilir miyiz?" Diye sorduğunda Hilal "Müsait olup olmamı pek umursuyor değil gibisiniz" dedi ve buraya gelmesini kastetti. Sonra da "Ne söyleyecekseniz hızlı söyleyin lütfen. İşlerim var" diye kadına baktı.


Onlar konuşmalarını devam ettirirken Hilal timi günlük çalışmalarını tamamlamış, bahçede geziniyorlardı. Emre, albayına verdiği fındıklar yüzünden boş boş dudaklarını kemiriyordu. Demir, çattığı kaşlarla babasının bulunduğu yere bakarken oturduğu yerden kalktı ve oraya adımladı. Hilali oldukça kızgın bir ifadeyle görünce durumu öğrenmek için "Hilal?" Diyerek ona seslendi. Hilal, abisine dönüp baktığında "Sana da söyleyeyim abi. Dün beni reddetmek için gelen komite bugün beni kabul etmek istediğini söylüyor. Onlara göre dün ki çabam ve kontrol yeteneğimden çoook etkilenmişler" diye sinirle güldü.


Demir, bakışlarını kadına çevirip baktığında Zuhal hanım "Hilal hanım, anlıyorum sinirlisiniz. Dün bize verilen bilgiler ışığında size öyle davranmak durumundaydık. Dün siz ayrıldıktan sonra hocanız sayesinde dosyanızı daha iyi inceledik ve uygun olduğuna kanaat getirdik" diye konuştu. Hilal, hırsla kadına dönüp "Tamam kabul ediyorum. Getirin kağıtları imzalayalım ve bu iş kesinleşsin" dediğinde Zuhal hanım hızlıca arabaya gidip çantasındaki evrakları aldı.


&&


Devamı Part 2 de...


Loading...
0%