Yeni Üyelik
81.
Bölüm

35. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

Barış ve Hilal, masada ilerledi. Aysun hanım kızını süzüp ayaklandığında "Annecim maşallah, çok güzel olmuşsun" diyerek Hilale sarıldı. Hilalde gülümseyip onlara bakan babasına "Ne şanslısınız Aydın bey. Bir afetin kocası, diğerinin babasısınız" diye takıldı. Aydın bey de ayağa kalkıp "Gel buraya" diye güldü ve yanına gelen kızına sarılıp öptü.


Hanife hanım "Tamam da hayde abartman!" Diye çıkışınca Hilal babasından ayrılıp "Sana da merhaba babaanne!" Diye gülümsedi. Hanife hanım "He he ondan" dedi ve Hilali süzüp Belgin hanıma döndü "Ha bu kizun geyinişini hiç beğenmeyrum" dedi. Belgin hanım "Anne! Nesi var kızımın, maşallah yengecim" diyerek Hilale gülümseyip öpücük attı. Hilal, babaannesi ve yengesine yaklaşıp "Sağol yengecim sende çok şıksın" dedi. Sonra da babaannesine eğilip "Hanife hanımcım, ama böyle yaparsanız herkes beni kıskandığınızı anlar" diyerek yanağından bir öpücük aldı.


Hanife hanım yüzünü buruşturup "Şapur şupur mübarek! Neyini kıskanacağısam!" Diye masadakilere döndü. Songül hanım "Yanağın hep boyandu" diye konuşunca Hanife hanım "Vuu! Bilerek etmuştur kesin" diyerek Hilale dönmüştü. Hilal, masum bir gülümseme takınıp abisine doğru ilerledi. Demirde ayağa kalkıp Hilali öptüğünde Hilal "Sizin bu karizma halleriniz ciddi mi?" Diyerek masadaki erkekleri kast etti.


Yavuz bey "Ancak gölgem olur onlar kızım" diye güldüğünde Hilal, amcasına gülüp "Katılıyorum amca" dedi. Hilal, Alpayın yanından geçerken onun özenle yaptığı saçlarını hafifçe çekip "Dediğini duydum canım ikizim. O kuşlar kafana sıçarlar umarım" diye gülümsedi. Alpayda aynı gülümsemeyi takınıp "Elimdeki meyve suyunu kafandan aşağı dökmemem için bir sebep ver" dedi. Hilal, Alpaya yaklaşıp "Çünkü seni öldürürüm aptal çocuk" dediğinde Alpay ayaklanıp "Ah salak kız, gel bir sarılayım" dedi.


Hilal ve Alpay hem didişip hem de sarılırken ki halleriyle masadakileri güldürmüştü. Hilal, Alpaydan ayrılıp Polata baktığında "Polatım" diye mırıldandı ve ona dalıp giden sevgilisini ayılttı. Oğuz "Ben dedimm" diye gülerken Polat oturduğu yerden ayaklandı ve Hilale doğru adımladı. Gitmeden de kardeşinin ensesine tokat yapıştırmayı eksik etmedi.


Polat kolunu Hilalin beline sararken "Yavrum akıl bırakmadın, bu ne güzellik" diye mırıldandı. Hilal, Polata gülümseyip yanağına yöneldi ve "Kendine bakmadan böyle konuşman hiç hoş değil" diyerek dudaklarını o bayıldığı losyon kokusuna bastırdı. Masada bir kaç öksürük sesi geldiğinde Hilal, Polattan biraz uzaklaştı ama Polatın eli hala belindeydi. Hilal masaya baktığında üstündeki beğeni ve kıskanç bakışların sahiplerini görüyordu. Kıskanç bakışlar ailesindeki erkeklerden, beğeni dolu bakışlar ise masadaki kadınlardan geliyordu.


Hilal ve Polatta yerlerine oturunca düğün nihayet başlamış oldu. Nikahları kıyıldıktan sonra Yakup ve Seda ilk danslarını yapmak için ortaya geçmişti. O sırada Hilal, aklına gelenle Polata dönüp "Seninkiler ayılmış" diye güldü. Polat, masanın ucundaki gülüşen timine sinirle bakıp "Ağızlarıyla içemediler ama ben ağızların getirdim yavrum" diye konuştu. Hilal, dün gece Polatta konuştuğunda oldukça yaratıcı küfürlerine şahit olmuştu.


Daha önce Hilalin arkadaşlarıyla beraber gittiği mekana gitmişlerdi ve Polat, askeriyeye gelene kadar hepsini pataklamıştı. Sarhoş olana kadar içmişlerdi ve cozutmuşlardı. Polatta üstlerinde yeni hareketler denemişti. Hilal, başını Polatın omzuna koyup gülmeye devam ederken Polat "Hatırlatma bana o anları Hilal. Kalkıp bir tur daha dövesim geliyor" diye çıkıştı ve "Hadi kalk" diyerek Hilali omzundan kaldırdı.


Hilal "Niye kalkayım ki? Rahattım ben orada" dediğinde Polat gülümseyerek "Oraya istediğin kadar kalabilirsin ama dans etmek istemez misin?" Diye sordu. Hilal kaşlarını kaldırıp "Biz?" Diye sorduğunda Polat sandalyesini geriye ittirdi ve ayağa kalkıp elini Hilale uzattı. "Tövbe yarabbi!" diye yükselen nidanın sahibi Songül hanımdı. Hilal, önündeki uzatılan ele gülümsedikten sonra elini uzatarak Polatın elini tuttu. Ayağa kalktığında "Asiye! Bu kız uşağuma büyü müyü mü etti?" Diyen Songül hanıma bakıp gülerek "Tabi Songül hanım. Ada çayı yakıp evde 'Polat Polat' diye koşturdum" dediğinde tüm masa kıkırdamıştı.


Asiye hanım annesine dönüp "Ana laf edip duracağına çocuklara bir nazar duası oku!" Diye çıkıştı ve sonra oğluna bakıp gülümsedi. Polat, Hilali belinden ortaya doğru yönlendirirken "Hadi yavrum, hadi güzelim. Uzaklaşalım şuradan yoksa bana geliyorlar yine" diye homurdanıyordu, Hilal ise sadece gülüyordu. Yakup ve Sedanın yanına gelince Hilal kollarını Polatın omzuna koyarken, Polatta ellerini Hilalin beline yerleştirmişti.


Aysun hanım, kızına ve Polata hiç hoş bakmayan eşini dürtüp "Aydın insan gibi baksana" diye onu uyardı. Aydın bey bakışlarını eşine çevirip "Ne yapayım Aysun? Kızım adamın biriyle dans ediyor diye zevkten dört köşe mi olayım?" Diye çıkışınca Hanife hanım "Uslubuna dikkat et ula! Karşunda karın var. Madem böyle kıçına kurt kaçmış gibi kıvranaysun o zaman önce sen kalduraydın kizuni oynamağa!" Diye karşılık verdi. Aysun hanım "Bırak ana ya. Kudursun oturduğu yerde. Müstahak buna" diyerek kaynanasına katıldı.


Aydın bey eşine baktığında onu kırdığını fark etti ve kafasını ona yaklaştırıp "Hatun, özür dilerim. İstemeden yükseldim öyle" diye fısıldadı. Aysun hanım kafasını eşine çevirip "Kır kır sonra gel özür dile. Yok öyle iş Aydın" diye tavırlı bir şekilde konuştu. Aydın bey ne yapsam da gönlünü alsam diye düşünüyordu ki "Dans edelim mi hatun?" Diye sordu. Aysun hanım eşine şaşkınca bakıp "Sen? Dans? Ayağımı çiğnemezsin dimi?" Diye konuşunca Aydın bey bozulan moraliyle "La havle. İyi, demedim ben bir şey" diye arkasına yaklaştı.


Aysun hanım eşinin omzuna vurup "Tamam tamam edelim kalk hadi" diye yerinden kalktı ve eşini de kaldırdı. Aydın bey ve Aysun hanım, Yavuz bey ve Belgin hanımın yanında danslarına başladığında Aydın bey hala kızına bakıyordu. Aysun hanım "Aydın, aramız iyiyken bok edeceksin her şeyi. İnsan gibi bak şu çocuğa" diyerek elinin altındaki omzu sıktı. Aydın bey eşine bakıp "Yapamıyorum ki Aysun. En fazla bu kadar iyi bakabiliyorum" diye mırıldandı.


Aysun hanım eşine göz devirip "Nasıl güzel olmuş Aydın gördün mü? Maşallah kızıma benim" diye hayranlıkla kızına baktı. Aydın bey de "İçim gitti be Aysun. Kolumun altından çıkarasım gelmiyor ama hemen pençelerini çıkartır biliyorum" diye gülümsedi. Aysun hanım da eşinin dediğine güldükten sonra "Öyle dimi. Hemen parlıyor, saman alevi gibi siniri var" diye konuştu. Aydın bey kafasını sallayıp "Bana çekmiş. Kurban olurum ben ona" dedi.


"Dıştan Alpayın aynısı ama içi aynı sen. O inadı illallah getirtir" diye yakınan Aysun hanım "Bunu görmezden ve duymazdan geliyorum" diyen eşine daha çok güldü. Aysun hanım "Aydınn" diye mırıldandığında Aydın bey "Hı" diye merakla eşine baktı. Aysun hanım "Evlenirler mi ki?" Diye sorduğunda eşinin yüzündeki her bir kasın gerildiğine şahit oldu. Aydın bey "Deme şöyle şeyler Aysun! Bunu da düşünmekten kaçıyorum!" Diye çıkıştı.


Dans faslı bitince masaya geldiklerinde Hilal, Cananla sohbet eden Meleği gördü. Tabii Meleğin arada sırada abisine baktığını da fark etmişti. Yerlerine geçip oturduklarında kısa bir sohbetin ardından "Melek, rica etsem sana söyleyeceğim numarayı arar mısın? Yarın akşam için müsait mi diye öğrenir misin?" Diye sordu. Melek, "Tabi ararım. Söyle sen?" Diye gülümseyerek Hilale baktı. Hilal, abisinin numarasını söylerken yanındaki sevgilisi ve masanın ucundaki tim üyeleri sırıtıyordu.


Faruk "Bu kadın, tam bir Güzin hanım. Bayılıyorum" diye güldüğünde Demir çalan telefonunu açıp "Alo?" Demişti. Babasıyla sohbet ettiği için konunun dışında kalmıştı. Melek "İyi akşamlar. Yarın akşam müsait misiniz acaba?" Diye sordu saf saf. Demir, yakından gelen sesle masada öne doğru eğilip Meleği gördü. Meleğin bakışları da Demirle kesişince şaşkınca gözlerini kırpıştırdı.


Demir, gülümseyerek "Evet müsaitim. Sende müsaitsindir umarım" dediğinde Melek panikle telefonu kapattı. Hilale baktığında Hilalin gülen yüzünü gördü ve "Bu da ne demek oluyor?" Diye sordu. Hilal gülümseyerek ona eğildi ve "Ee bir yerden başlamak lazım dimi Melek. Öyle uzaktan uzaktan bakmakla nereye kadar sürecekti?" Diye konuştu. Melek kızaran yanaklarıyla "Of ya!" Diye çıkışıp masadan kalktı ve hava almak için dışarıya çıktı.


Hilal bu sefer Demire baktığında "Hadi abicim, hadi. Ben ortayı yaptım, gol sende" diyerek dışarı çıkan Meleği işaret ettiğinde Demir, ayaklanıp Hilale doğru adımladı. Önce Hilalin saçlarını öpüp "Sağol birtanem" dedi ve sonrada Meleğin arkasından ilerledi. Emir küçük bir alkış yapıp "Ayakta da alkışlayacağım ama daha sonra Hilal" dedi. Hilal, Emire gülüp "Bekliyor olacağım" dedi ve göz kırptı.


Düğünün ilerleyen saatlerinde pistin boş kalması üzerine Hilal "Bu ne böyle herkes oturuyor?Herkesi geçtim Seda da oturuyor" Diye laf yaptığında Songül hanım "Ya ne edecekti? Evleneyi diye tepinecek mi görmemiş gibi?" Demişti. Hilal, Songül hanıma dönüp "Sevdiğiyle evleniyor sonuçta kalkıp oynayacak tabi" diye konuşup piste çıkmıştı. Onu gören Halilde "Hilal bacımm" diye bağırarak açtığı kollarla karşısına geçmiş ve bir güzel oynamışlardı. Onlara özenenlerde piste çıktığında sonunda gerçek bir düğün gibi eğlenebilmişlerdi.


Düğün dönüşü ise Hilal, Sedanın ailesiyle konuşmuştu. Onlardan aldığı teşekkürleri kabul etmiş ve uğurlamıştı. Eylülü ise hiç görmemişti. Sonrada kendi ailesiyle vedalaşmış abisiyle eve dönüyordu. Barış, yoldaki bakışlarını Hilale çevirip "Songül hanım seni baya sevmiş gibi, baya laf atıyor" diye gülmüştü. Hilal, abisine göz devirerek bakıp "Dimi ama, en son 'ha bu kız çok oynayi uşağum!' diye Polatı fişekliyordu" dedi.


Barış, Hilalin dediğine gülerken "Kadının konuşma tarzı bu ama anlamışsındır. Sevdiklerine laf yapan bir tip" dediğinde Hilal "Evet evet onu anladım zaten. Sanırım Asiye hanımdan değil de Songül hanımdan çekeceğim var" diyerek abisini onayladı. Barış arabayı park ettiğinde birlikte arabadan indiler. "Hilal, şu tanışma işi ciddi bir durumun habercisi mi abicim?" Diye soran Barış, merakla kardeşine bakıyordu.


Hilal, kaşlarını çatıp abisine bakarken "Abi saçmalama. Daha dün bir bugün iki" diyerek onu reddetti. Bu tarz bir düşünceye bile girmemişti hatta abisi demese aklına bile gelmeyebilirdi. Hilal evlilik konusuna pek sıcak bakmıyordu. Polat bazlı değildi bu görüş, genel olarak sıcak bakmıyordu. Barış, kapıyı açıp apartmana girdiği sırada "O zaman niye bu kadar erken tanıştın abicim?" Diye sordu.


Hilal "Abi alt tarafı bir tanışma, bu kadar büyütülecek bir şey değil bence. Zaten sana dedim ya, kadın beni görmeden rahat etmeyecekti" dedi ve merdivenleri çıkmaya başladı. Eve ulaştıklarında "İyi bakalım güzelim öyle olsun" diyerek içeri adımladılar. Hilal ayakkabılarını ayakkabılığa bırakırken "Uşağum senin başun bağli midur? Bulayım sana şöyle tahsilli yanuna yaraşır birini?" Diyerek babaannesinin taklidini yaptı.


Barış, Hilalin taklidi üzerine kahkaha attıktan sonra "Allah korusun. Bir an peşimi bırakmayacak zannettim" diye korkuyla konuştu. Hanife hanımla tanıştıktan sonra ona birisini ayarlamaya çalışmıştı ve Barış kendini onun elinden zar zor kurtarmıştı. Hilalle bir süre karşılıklı gülüştükten sonra ikiside odalarına geçip dinlenmişlerdi.


....................................................................................


Nefes alamıyordum. Sanki akciğerlerime giden bütün yerler tıkanmış gibiydi. Vücudumunda titrediğini başımın dönmesinden anlayabiliyordum. Dün gece ilacımı içmeden uyumak istemiştim, sürekli onlara bağımlı olmak istememiştim ama artık buna geç kaldığımı anladım. Yine bir kabusun ardından gelen bu panik atak bunun kanıtıydı.


Yataktan kalkmaya çalışırken titreyen ayaklarımı zemine bastırıp kendimi sakin tutmaya çalıştım ama bu da işe yaramamıştı. Bedenimin ve zihnimin kontrolünü kaybetmiş gibiydim. "A-abi!" Diye bağırmak istedim ama kendi sesimi ben bile zor duymuştum, aramızda koca bir duvar varken abim nasıl duyacaktı?


Sesimi çıkaramayacağımı farkedince bir şeyler fırlatıp ses yapabilirim diye düşündüm. Komodinin üstündeki saate uzanırken titreyen bedenimi kontrol edemeyip yere kapaklandım ama allahtan elim saate çarpmış ve yanıma düşmüştü. Artık kalbimin atışları kulaklarımda, beynimde yankılanmaya başlamıştı. Bu anın sürekli devam edeceğini düşünürken kapanan gözlerimi de kontrol edemedim.


Akciğerlerim sonunda oksijenle dolmaya başlarken gözlerimi açmaya çalıştım. Abim beni bulmuş muydu? Yoksa öldüm de bu onun rahat nefesi miydi? Gerçi ölsem her yerim ağrıyor gibi hisseder miydim ki? "Hilal? Hilal beni duyuyor musun?" Diye konuşan sese bakmak istedim. Gözlerime tutulan yoğun ışık süzmesine küfür savurmak istedim ama sadece homurdanabilmiştim. "Alpay, niye ayılmadı hala?" Diyen başka birini duydum.


Ona "Oğlum bir şey desene" ve "Hastaneye gidelim" sesleri eşlik etmişti. Sonunda gözlerimi açtığımda önce bir kırpıştırdım sonra da yanıma doğru baktım. Annemler, son derece endişeli bir halde bana bakıyorlardı. Kollarımdan tutulup kaldırıldım ve karşıma geçen Alpayı gördüm. "Hilal, beni duyuyor musun?" Diye sorduğunda "Evet Alpay" diye cevap verdim. Sanırım biraz daha kendime gelmiştim.


Abimin "Abim iyi misin?" Diye sorduğunu duyunca korku dolu bakışları beni tarıyordu. "İyiyim abi, beni bulmuşsun" diye gülümsemeye çalıştım. Abim kafasını sallayıp "Sese uyandım Hilal. Seslenemedin mi güzelim? Hem ilaç içmemiş miydin sen?" Diye sordu. Önce bana bakan endişeli gözlere "İyiyim şu an. Bakıp durmayın öyle. Bilerek içmemiştim" dedim.


Babam "Niye içmedin kızım ilacını!? Ya Barış uyanamasaydı!" Diye kızınca bu sefer ona hak verdim. Ama böyle olacağını tahmin edememiştim. Abim "Bulduğumda zaten nefessizlikten kıpkırmızı olmuştun Hilal. Niye içmedin abim ilacı?" Diye sordu. Alpay da ellerini dizime koyup "Hilal, neden içmedin?" Diye sorduğunda "Denemek istedim" diye cevap verdim. "Artık o lanet ilaçlara bağımlı olmuşum" dediğimde Alpay "Bunu bilemeyiz. Belki uyumadan önce düşündüğün şeyler yüzünden panik atak geçirmişsindir" diye beni reddetti.


Ona burukça gülümseyip "Kabus yüzünden oldu Alpay. Uyku ilacımı almamıştım, o yüzden kabus gördüm. Sonrası da malum.." dedim. Yanımdaki çökmeyle anneme döndüm ve elimi tutmasını izledim. "Deneyeceksen yanımızda deneseydin kızım. Habersiz yapmasaydın keşke. Abini de çok korkuttun bizi de" dediğinde ona da hak verdim. "Evet, haber versem iyi olurmuş aslında. Ama daha önce içmediğim zamanlarda oldu" dedim. Polatla uyurken bir kaç kere ilacımı almamıştım ve kabus görmemiştim. Panik atakta geçirmemiştim. Tek başımayken de işe yarıyor mu diye denedim ama olmadı tabi.


Alpay "O zaman bağımlı falan değilsindir Hilal" dediğinde ona baktım. "Değil miyimdir gerçekten Alpay?" Diye sordum. Kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır değilsindir Hilal" dedi. Buna sevinebilirdim işte. "Saat kaç oldu?" Diye sorduğumda Demir abim "Sabah beş falan" diye cevap verdi. Ona gülümsedikten sonra üstündeki pijamasına ve kolundaki sargıya baktım. Görevden üç gün önce gelmişti ve kolunda bir kesik vardı.


Polat ise hala görevdeydi. Düğünden sonra geçen üçüncü haftadaydık ve iki haftadır görevdeydiler. Yakupta sadece bir hafta balayı yapabilmişti ama el mahkumdu ne yapsın. Polatı iki hafta önce yolcu etmiştim ve o gün bugündür haber yoktu. Kendisi görevdeyken telefonunu asla açmadığı için nasıl olduğuna dair hiç bir haberim yoktu. Sadece iyi olduğunu umarak dua ediyordum o kadar.


"O zaman bir şeyler yiyelim de işlerimize gidelim" diye ayağa kalktığımda gerçekten de kendime gelmiştim. Her şey daha netti. "Hilal otur sen abicim" diye beni oturtmaya çalışan Barış abime "Abi iyiyim, cidden" diye gülümsedim ve ona yaklaşıp yanağından öptüm. Kim bilir nasıl korkmuştu.


Babam "Tamam o zaman biz gidelim artık kızım. Hastaneye uğrarım tamam mı?" Diye yanıma geldiğinde abim "Sorun değil Aydın bey kalabilirsiniz" dedi. Araları pek iyi olmadığı için babam gitmek istemişti büyük ihtimalle ama abim öyle bir insan değildi. En azından benim için endişelendiklerine emin olduğu sürece onlara karşı kötü davranmazdı. Babam, anneme dönüp baktığında abim tekrar "Ben ciddiyim ama yine de gitmek istiyorsanız bir şey diyemem" demişti.


Annem, babama ve abime bakıp "Şey tamam o zaman. Ben bir şeyler hazırlarım hemen" diye ayaklandığında abim "Zahmet etmeyin ben ayarlarım bir şeyler" diye kibarlığını konuşturdu. Annem "Yok oğlum ne zahmeti, iki dakikada hazırlarım ben. Siz üstünüzü değiştirip hazırlanın" diyerek mutfağa doğru ilerledi. Abime ilerleyip "Hadi abi hazırlan sen, bende hazırlanıp geliyorum" dedim ve odama geçtim.


Hazırlanıp mutfağa geçtiğimde biraz anneme yardım ettim ve kahvaltıya oturduk. Biraz gergin olan masa benim ve Alpayın atışmalarıyla normale dönmüştü ama yine de bariz bir gerginlik olduğu gerçeği değişmiyordu. Kahvaltıdan sonra ben ve Alpay hastaneye, Barış abim adliyeye, annemler ise askeriyeye geçmişti. Alpay artık hastanede benimle birlikte acilde çalışıyordu. Travma merkezi işini tamamen düzene koymuştuk ve Alpayı hastaneye aldırmıştım. Askeriyede ise artık başka bir doktor çalışıyordu.


Artık bende acilde çalışmaya başladığım için Meleği, triyaj kısmına aldırmıştım. Orada hasta kayıtlarıyla uğraşıyordu ve o da halinden memnundu. Abimle ne yaptıklarını hala bilmiyordum çünkü düğünden beri deli gibi çalışıyordum. Kıçımı kaşıyacak vaktim bile yoktu. Polatlada zaten göreve gitmeden sadece bir kaç kere görüşebilmiştik. Özlemiştim.


Hastanedeki düzenimiz iyice oturduğu için mola saatlerimiz bile fazlalaşmıştı. O yüzden şimdi dışarıda keyifle çayımı yudumluyordum. Soğuk havada içilen çay gibisi var mıydı? Yoktu. Yaklaşan siren sesleriyle kafamı acil tarafına çevirdim ve elinde eldivenlerle bekleyen Alpayı gördüm. O da hastanede çalışmayı baya sevmişti. Galiba deli dana gibi çalışmak bizim genlerde vardı. Çocuk burada çalışırken bir kere bile yoruldum dememişti ama askeriyedeyken saatte bir yorgun olduğunu belirten mesajlarını atıyordu.


Biten çayımı yanımdaki çöpe atıp ambulansa yaklaştığımda ambulanstan inen asker üniformalı birini gördüm. Yaralı olan askerdi o zaman. Adımlarım daha da hızlandığında ambulanstan inen askerin Safa olduğunu farkettim. "Safa?" Diye mırıldandığımda Safa tozlanmış yüzüyle bana döndü. Ellerindeki kan dirseklerine kadar ulaşmıştı, bakışlarımı yüzüne çıkarttım ve titreyen gözlerini gördüm.


Paramedikte ambulanstan inip "29 yaşında asker. Üç kurşun yarası var. Kurşunlardan biri koluna diğer ikisi karnına isabet etmiş, kanaması ciddi boyutta. Şu an üçüncü kan torbasındayız" diye hızlı hızlı konuştu ve ambulanstaki sedyeyi indirdiler. İnen sedyeyle beraber sedyede yatan kişinin bedeni sarsılırken kanlar içindeki üniformasına bakıp yüzüne baktım. Yüzünde tozlar ve küçük küçük kan izleri vardı. Onun üstüne de koydukları maske yüzünü tanımamı engelliyordu.


Sedyeye biraz daha yaklaşırken yaralının acı bir iniltiden sonra kapalı olan gözleri yavaşça açılmıştı ve ardından hemen kapanmıştı. O bir kaç saniyelik açılan gözler beni yerime kitlemeye yetmişti. Olamazdı değil mi? Sonuçta Alpayın dediği gibi insanlar çift yaratılırdı! O yüzden kesin o değildi! O yatan Polat değildi? Kanlar içinde olan o değildi!Dimi?


&&&


Görüşlerinizi bekliyorumm 🥲💁🏻‍♀️


Diğer bölümde görüşmek üzere canlarım😘😘🫶🏻


Loading...
0%