Yeni Üyelik
83.
Bölüm

36. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Hilal, Demire sinirle bakmayı sürdürürken "Beni sinir ediyorsun. Git işte!" Diye tekrar bağırınca Demir "Ol, umurumda değil Hilal. Seni yalnız bırakmıyorum" diye cevap verdi. Hilalin sinirle bakan gözleri yaşlarla doldu ve "Git işte" diye çatallaşan sesiyle mırıldandı. Demir yine kendinden taviz vermeyip kafasını olumsuz anlamda salladı.


Hilal sinirle gözlerini kapatıp banka oturduğunda bir süre sessizce durduktan sonra "Hiç bir şey olmamış gibi davranıyorum ama bazen çok ağrıma gidiyor" diye mırıldandı. Demirde sessizce Hilalin yanına oturduğunda Hilal abisine dönüp "Bazı şeyler hakkında konuşmam biliyorsun, ama bu sefer gerçekten yoruldum abi, canım acıyor artık" dedi.


Demir, Hilale döndüğünde onun yaşlar süzülen gözlerine bakmaya başladı. Hilal bu sefer önüne dönüp "Artık kaldıramıyorum abi. İyi olan hiç bir şeye hakkım olmamasını kaldıramıyorum. Neye heveslensem kursağımda kalmaya and içmiş gibi" dedi ve akan gözyaşını sildi. Demir, Hilalin ıslanmış yüzüne bakıp iç çekerken Hilal tekrar ona doğru dönüp "İyi şeyleri haketmeyecek kadar kötü biri miyim ben abi?" Diye sordu.


Demir, akıp giden gözyaşlarıyla birlikte içinden bir şeylerin de akıp gittiği hissetti. Yutkundu, yetmedi bir daha yutkundu ama içindeki hissin geçmesini sağlayamadı. Hilal, kafasını omzuna eğip "Buna verecek bir cevabın yok mu? Kötü biri olduğum için beni kırmak istemiyor musun?" Diye sorunca Demir "Hayır. Emin ol başına onca şey gelmesine rağmen kalbin bir meleği kalbi kadar saf ve temiz Hilal" diye cevap verdi.


Hilal abisine buruk bir gülümseme sunup "Melek kalbi mi? Garipmiş, ama hoşuma gitti" diyerek ayağa kalktı. Hilal elinin tersiyle yüzünü silerken Demir "Hilal, ben bu işlerde bok gibiyimdir. Sana ne demem gerektiğini bırak nasıl yaklaşmam gerektiğini bile bilmiyorum. Bunu yanlış anlama lütfen, seninle alakalı değil" dedi ve onun sessizliğini anlamasını istedi. Hilal burnunu çekip abisine döndü ve "Biliyorum ama laf yapmak hoşuma gidiyor" diye gülümsedi.


Demirde yüzünde buruk bir gülümsemeyle kendini güçlü tutmaya çalışan kardeşine bakıp ayağa kalktı ve kollarını hafifçe açıp "Akıl verme ya da nasihat vari şeylerde berbat olabilirim ama sana saklanacak yer verebilirim" dedi. Hilal önce açılmış kollara sonra da abisine bakıp yavaşça ona yaklaştı. Kendini o koca gövdeye bırakırken "İyi sakla ama beni, görmesinler" diye fısıldadı. Demir kollarıyla kardeşini sıkı sıkı sardığında, kuş gibi titreyen bedenle tekrar yutkundu ve göğsünde ona sığınan kardeşinin saçlarını okşayıp destek olmaya çalıştı.


Aydın bey elinde eşinin yaptığı yemeklerle hastaneye girerken uzak sayılabilecek yerde sarılan çocuklarını gördü. Sıkıntılı bir nefes çekerken "Aydın bey?" diye arkasından gelen sese döndü. Gördüğü Barışla "Barış?" dedi. Barışta az önce Aydın beyin baktığı yere bakıp ona dönerken "Durum ne kadar kötü olsa da güzel bir tablo değil mi?" diye sordu. Aydın bey kafasıyla Barışı onaylayıp "Öyle" diye mırıldandı ve birlikte içeriye adımladılar.


*


Aradan geçen iki günün ardından Polat normal odaya alınmıştı. Hala uyutulduğu için bir kaç saate uyanmasını bekliyorlardı. Asiye hanımlar olay gününün gecesinde hastaneye gelmişlerdi ve bir kaç bayılma durumu yaşamışlardı. Songül hanım ise dün sabah gelebilmişti. Davut bey, ondan gizlemek istesede en sonunda söylemeye karar vermişti ve Songül hanım hemen bilet alıp gelmişti. Şimdi ise hepsi odada Polatın uyanmasını bekliyordu. Kapıda bekleyenler ise Gece ve Hilal timiydi.


Hilal önlüğünün yakasını düzeltirken yaklaştığı odanın önündeki meraklı duran kişileri gördü. Yanlarına ulaştığında yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle "Ne o, almadılar mı sizi içeriye?" Diye sordu. Faruk, Hilale olumsuz anlamda kafa sallayıp "Yok be Hilal. Çok kalabalık olur diye Songül hanım tarafından dışarı kovalandık" dedi. Hilal omuz silkip "Ee haklı sanki be Faruk" diye konuşup kapıyı açtı ve içeriye adımladı.


İçeriye girdiği gibi merakla ayakta dikilen Oğuz ve diğerlerini gördü. Oğuz "Yenge, uyanmıyor bu kaç saattir ya!" Diye çıkışınca Hilal "Uyanır Oğuz. İlaçlar ağır olduğu için bu kadar uyuması normal" diye cevap verip yatakta uzanan sevgilisine doğru adımladı. Önce elleriyle damar yolu olan kolunu yoklayıp sıcaklığına baktı, bir sorun olmadığını anlayınca da serumun hızını yavaşlatıp Polatın alnına düşen saçları geriye yatırdı.


"Kızım bir sorun yok dimi?" Diye soran Asiye hanıma "Yok Asiye hanım. Her şey normal gibi" dedi ve pikeyi yaralarının altına indirip sargıları kaldırıp dikişleri kontrol etti. Her hangi bir sorun görmeyince de "Her şey yolunda şu an, beyefendinin artık uyanması lazım" diyerek pikeyi tekrar Polatın üstüne örttü. Songül hanım "Kış uykusina yatmiştur" diye homurdanınca Hilal kıkırdamıştı. Songül hanımı bu yönden kendisine benzetmişti. Üzgün olduğunda bile dışarıya iyi bir imaj çizmeye çalışıyordu.


Hilal elinin altında ki elin kıpırdamasıyla bakışlarını Polata çevirirken, Polatın sakince açılan gözlerini gördü. Polat derin bir nefes alırken biraz zorlanarak "Günaydın yavrum" diye fısıldadı. Hilal yüzünde oluşan gülümsemeyle Polata yaklaşıp "Sanada günaydın Polatım" diye karşılık verdi. Polat bakışlarını Hilalden çekmezken kuruyan dudaklarını yalayıp "Saat kaç? Yine mi uyuttun beni?" Diye sordu. Hilal, Polata daha da gülerken "Hıhı tabi. Hatta bak babaannen bizi yine bastı" diye fısıldadı.


Hilalin dediği Polatı güldürmüştü ama güldüğü gibi de eli yarasına uzanmıştı. Hilal, Polatın elini son anda yakalayıp "Aklından bile geçirme" diye uyardığında Polat, elindeki eli kavrayıp bakışlarını indirdiğinde sıraya dizilmiş ailesini gördü. Sonra bakışlarını bulundukları yerde gezdirince hastane olduğunu anladı ve "Ne oldu?" Diye sordu. Asiye hanım, sakin durmasının yettiğini düşünüp "Oğlum, allahıma şükür uyandın" diyerek hemen Polatın yanına ilerledi.


Hilal kendini geri çekip Davut beylere yer açmak istese de Polat elini bırakmamıştı. Hilal elini Polattan kurtaramadığı için bari yer açayım diye düşünerek yatağın başlığına doğru geriledi. Ailesi, Polatı yeterince sık boğaz etmeye başladığında Polatın sıklaşan nefesini farkeden Hilal "Evet biraz sakin mi olsak?" Dedi ve biraz uzaklaştırmaya çalıştı. Polat bezgince göz devirip "Şükür. Sağol yavrum" diyerek Hilali onayladı.


Kapı tıklatıldığında kafaların hepsi oraya dönerken içeri giren Aydın bey ve Yavuz bey görünmüştü. Gayet resmi bir giriş yaptıkları için Polat yerinde kıpırdandığında Hilal "Bir de ayağa kalk istersen!" Diye çıkıştı. Aydın bey boğazını temizleyip "Geçmiş olsun asker" diye duygu barındırmayan sesiyle konuştuğunda Polat "Sağolun komutanım" diye cevap verdi. Yavuz bey, Hilale dönüp "Doktor hanım emanetimizi ne zaman alabiliriz?" diye sordu.


Hilal, amcasının sorusuna "Bir süre daha bize emanet olacak albay" diye cevap verdiğinde Aydın bey "Ne kadar bir süre? Revire de sevk edebiliriz" dedi. Hilal bu sefer babasına bakıp "Hepimiz işimizi yapalım albay. Bir süre daha burada kalması gerektiğini söylüyorsam öyledir. En az bir hafta yatması gerekiyor" diye sertçe konuştu. Sanki keyiften hastanede tutmak istiyordu.


Aydın bey ve Yavuz bey kafa sallayıp Hilali onaylarken, Polat "Komutanım ben gayet iyiyim" diye konuşunca Hilal hızla Polata döndü. Hilal sinirli bir nefes verip "Demek iyisiniz? Ne zamandır?" Diye sordu. Polat, bakışlarını Hilale çevirdiğinde Hilal "Çünkü siz uyanalı daha yarım saat olmadı" dedi. Yavuz bey hafif bir tebessümle "Sen onu ikna et kızım. Boş bırakırsan soluğu askeriyede alır" dedi.


Hilal, samimi şekilde konuşan amcasına dönüp "Hele bir denesin." Dedi. Aydın beyde, Polata yaklaşıp sargılı omzunun üstünü hafifçe sıkıp "Geçmiş olsun evlat. İyileşmeden askeriyeye adım atarsan seni tekrar buraya yollarım ama bu halini çok ararsın" diye konuştu. Hilal de kafasını babasının omzuna yaklaştırıp Polata baktı ve "Ararsın!" Diyerek kafa salladı.


Polat dudaklarını birleştirip kafa salladığında Aydın bey geri çekilip Davut beylere baktı ve "Sizlere de tekrar geçmiş olsun" dedi. Hepsinden teşekkür aldığında da "Bir şey olduğunda habersiz bırakmayın" dedi ve kardeşiyle beraber odadan çıktılar.


Hilal hala Polata kötü kötü bakarken kafasını Asiye hanımlara çevirip "Kusura bakmayın lütfen" dedi ve tekrar Polata dönüp "Demek iyisin! Nasıl iyisin acaba sen? Kaç gün yoğum bakımda yattın haberin var mı? Şimdi ne bu böyle daha gözünü açar açmaz dağlarda sekme hevesi?! Yat dinlen şurada, adam akıllı iyileş, sonra da ne yapıyorsan yap!" Diye bağırdı.


Hilalin bağırmasını zevkle dinleyen ve bağırırken önünde sallanan perçemleri büyük bir özlemle izleyen Polat gülümseyerek "Senin saçların mı uzadı yavrum?" Diye sordu. Hilal beklemediği soruyla teklerken sinirli hali uçmuş yerini şaşkınlık bırakmıştı ve gözlerini kırpıştırmıştı. Polat, karşısındaki yüzle daha da gülümserken Hilal "Bilmem uzamış olabilir" dedi ve masumca perçemlerini kulağının arkasına yerleştirdi.


Sonrada yaptığı şeyi farkedip eski sinirli haline geçerken "Sen benimle dalga mı geçiyorsun Polat! Ayrıca uzarsa uzar sanane!" Dedi ve sinirli adımlarla kapıya adımladı. Kapıyı açmadan tekrar arkasına dönüp "Eğer o yataktan kalkmaya çalışırsan, seni yaraların iyileşene kadar ilaçlarla uyuturum ve bütün kaslarını yok ederim Polat!" Diye bağırıp odadan çıktı.


Karşısında dikilen tim üyeleri de merakla Hilale bakıyorlardı. Hilal "Ne oldu?!" Diye çıkışınca tim üyeleri aynı anda "Hiç" diye cevap vermişti. Hilal kapının önünden çekildiğinde yavaş adımlarla içeriye girenlerden "Aa komutanım gülüyorsunuz maşallahh" diye sevinçle konuşan Faruğu ve Oğuzun "Yengem ağzına sıçtı ya ondandır" diyerek güldüklerini duydu.


Ardından da Songül hanımın "Ohhh içimun yağlari eridi. Ağzuna sağluk" demesini ve Ülker hanımın "Ee anne, Hilal geri gelince söylersin o zaman" dediğini duydu. Kapıyı kapatırken de Songül hanımın "Yook. Bana sıçrar mıçrar, eyi ha boyle" dediğini duymuştu. Kapıyı kapattıktan sonra da saçını geriye attı ve "Birde saçın mu uzadı diye soruyor! Sinir ya! Ama çok özlemişim" diye mırıldandı. Kapının önünde biraz vakit geçirdikten sonra da dayanamayıp tekrar odaya girdi.


Ona dönen yüzleri umursamayıp onu izleyen Polata adımladı. Az önceki haline göre gayet iyi duruyordu. Polat "Az bir çıksanıza siz baba" diye konuşunca Songül hanım "Ula daha toplasan yarum saat olmadi! Hemen mi kudurdin!" Diye bağırdı. Davut bey "Hadi biz biraz çıkalım ana, sonra edersin sen lafını" diye kapıya adımlarken Songül hanım cıkcıklayıp "Oğlum ha bu uşağun yolu yol değildur.  Everelum gitsun." Diye ayaklandı. Asiye hanım "He ana he" diyerek kaynanasının koluna girip ona yardım ettiğinde Faruk "Bende mi çıkıyorum komutanım?" Diye sordu.


Polat bakışlarını Faruğa yöneltip "Senin farkın ne lan?" Diye sordu. Faruk, duvar bidinden doğrulup yatağa doğru yaklaştı ve "Beni onlarla bir tutmuyorsunuz sonuçta komutanım" diye fısıldadı. Hilal merakla, Polat sinirle kaşlarını çatarken Akın "Kime göre?" Diye sordu. Faruk, tim arkadaşlarına bezgince bakıp "Arkadaşlar, bu tablo" diyerek Hilal ve Polatı işaret ettikten sonra "Benim eserim. O yüzden sizden farklıyım. Bu aşkın şahidi de beni- Aa komutanım hayırlısıyla inşallah sizin nikah şahidi benim dimi? Hani aklı başında olan insan öyle yapar sonuçta" dedi.


Hilal, Faruğun konuşması biter bitmez gülerken Faruk "Yengelerin bi danesi, niye güldün ki şimdi?" Diye sordu. Polat, Hilalin gülüşüyle ona dönen bakışlarını Faruğa çevirip "Faruk" diye mırıldandı. Faruk ilgiyle Polata bakıp "Buyur komutanım?" Diye gülümsedi. Polat gözlerini yumup "Yaklaş" dedi ve Faruğun az yaklaştığını görünce "Biraz daha yaklaş Faruk" dedi. Faruk gülüp "Komutanım acaba kişileri mi karıştırdınız?" Diye imayla sırıtınca Hilal de "O zaman ben çıkayım mı?" Diye güldü.


Safa "Yok abi bu adamın temiz bir dayak yemesi lazım" diye mırıldandı ve Yakubun "Üç beş gün var ona, komutanım şurdan bir kalksın ilk işi Faruk" demesiyle onu onayladı. Faruk sanki saçı uzunmuş gibi kulağının arkasına atıyor gibi yaptı ve Polata yaklaştı. Hilal, Faruğun tavrıyla kahkaha atarken Polat "Lan siktir git!" Diye bağırdı ve tekme atmaya çalıştı. Tabii bu hareketiyle gerilen dikişleri yüzünden yüzü buruşunca Hilal "Rahat dur!" Diye Polata bağırdı ve pikeyi biraz indirip sargılara baktı.


Faruk, sanki az önce bir şey olmamış gibi "Hey maşallah komutanım. Hilal, şanslı kızsın he" diye sırıtınca Hilal bakışlarını Faruğa çıkarttı ve onun gözleriyle Polatın kaslarını işaret ettiğini gördü. Hilal, Faruğa gülümseyip "Dimi ama. Biraz kesip biçtim ama olsun. Bu da aşkın tuzu biberi" diye omuz silktiğinde bu sefer Polat hariç hepsi gülmüştü. Faruk "Ben bu kadına bayılıyorum ya, sizde çok şanslısınız komutanım" diye Polata döndüğünde gördüğü bakışlarla yüzündeki gülümseme yavaşça soldu.


Emir "Komutanım, acaba çok zorlamasanız mı?" Diye mırıldandığında Faruk "Evet ya neyse. Oldu o zaman komutanım, sizi yengeme bırakıp çıkıyorum" dedi ve kapıya adımladı. Polat kapıdan çıkan Faruğa "Hıhı bencede" diye sinirle konuştu. Diğerleri de odadan çıktığında sonunda odada yalnız kalabilmişlerdi.


Polat sargılı olmayan koluyla yatağa vurup "Sen gel bakayım şöyle" dediğinde Hilal "Bak sen, kim demiş?" Diye gülümsedi. Polat kolunu tekrar gösterip "Ben diyorum yavrum. Gel ve şu yüzündeki maskeyi indir" dediğinde Hilalin yüzündeki gülümseme yavaşça solmuştu. Polat "Anlamam mı sandın? O yorgun bakan gözler beni kesip biçmenden daha çok acıttı. Gel hadi" diye konuştu.


Hilal, Polatın dediklerine bir şey diyemezken yavaşça yatağın diğer tarafına geçti ve Polata baktı. Polatın inat bakışlarına yenilip dikkatli bir şekilde kolunun yanına uzandı. Polat kafasını Hilale doğru çevirdiğinde, Hilal alnını Polatın omzuna dayayıp onun bakışlarından kaçtı. Polatın koluna dikkatli bir şekilde sarılırken gözleri rahatlamayla kapandı. Polat, sargılı kolunu zorlayacak olduğunun bilincinde olarak elini Hilalin yanağına koydu.


Hilali gördüğü gibi farkettiği gözleri içini yakmıştı. Yüzü gülsede, etrafına iyiyim imajı çizmeye çalışsada Polattan kaçamamıştı. Hilal yanağında hissettiği elle "Sargın var Polat" diye uyardı. Polat "O zaman bana bak Hilal" dedi. Hilal, Polatın vazgeçmeyeceğini bildiği için kafasını biraz kaldırıp Polatın gözlerine baktı. Polat ilk önce gördüğü durgun gözlerle bir şey diyemezken sonra "Özür dilerim" diye mırıldandı.


Hilal kafasını tekrar Polatın omzuna koyup "Dileme. Bilerek yapmadın" diye mırıldandı. Sonra da "Hilal" diye duyduğu sesle de "Polat bunları konuşmak istemiyorum ama aklında kalmasın, seni gördüğüm ilk anda ne halde olduğunu umursamayıp seni dövmek istedim" diye konuştu ve "Neden dikkatsizsin diye evire çevire dövmek istedim ama yapamadım." Diye ekledi.


Polat derin bir iç çektikten sonra konuşacaktı ki Hilal elini Polatın dudaklarına koydu ve "Hayır bunu konuşmak istemiyorum. Bunun acısını senden daha sonra çıkartacağım. Şimdi biraz korkularımı yok etmem lazım" diyerek biraz daha Polata sokuldu. Polat dudağındaki parmakları öptükten sonra "İstediğin gibi yok edebilirsin" dedi.


Hilal yaşadığı korku dolu anları Polatı öperek yok etmek istediğinde öncelikle yaslandığı omzu öptü. Sonrasında kalbinin olduğu kısmı öpüp "Bunun sesini kesseydin seni daha çok döverdim" diye mırıldanıp Polatın yüzüne uzanıp yanağına küçük küçük öpücükler bıraktı. Polat buruk bir keyifle Hilalin onu öpmesine izin verirken kendi özlemini düşündü. Zaten iki hafta görevde olduğu için Hilali görememişti ve bu durum eskisinden zor bir hal almaya başlamıştı. İlk zamanlarda bundan o kadar etkilenmesede son görevlerinde bu özlemi fazlasıyla hissettiriyordu. Artık Hilale alışmıştı, en çokta kalbi  üstündeki etkisine.


Polat, Hilali öpmek için uzanacakken Hilal hemen yataktan kalkıp "Sen öpemezsin Polat. Sana kızgınım" diye konuştu. Polat, Hilale şaşkınca bakarken "Ne? Ee ama hani kızgın değildin?" Diye sorunca, Hilal pikeyi Polatın üstüne güzelce örtüp  "Onu demiyorum Polat. Babama iyiyim diyip durmandan bahsediyorum" diye cevap verdi. Polat, Hilale uzanmaya çalışıp "İyi olduğum için iyiyim diyorum güzelim. Hem gerçekten bir öpeyim, burnumda tütüyorsun yavrum" diye ikna çabalarına girişti.


Hilal ise son derece net bir ifade takınmaya çalışıp Polata bakmamaya çalışıyordu ama bir anda kolundan yakalanmasıyla "Hiii!" Diye yükselip uzandığı göğüse baktı. Polat karnının sızısını boşverip Hilalin perçemlerini sevip kulağının arkasına sıkıştırdı. Açılan tene de dudaklarını değdirdiğinde dudaklarını çekmeden derin bir nefes aldı. Ciğerlerini dolduran koku gözlerini kapatırken "İşte şimdi uyandığımı hissediyorum" diye mırıldandı.


Hilal, Polatın öpüşüyle artık iyice rahatlarken sargılar tekrar aklına geldi ve "Polat!" Diye kızacaktı ki Polat "Biri geliyor" demişti. Hilal şu anki tabloyu düşünüp hemen kalkmaya çalıştığında Polat, Hilal çekilmeden bir de boynundan öpmüştü. Yataktan kalkmış olan Hilal, Polata kötü kötü bakarken "Seni seviyorum" diyen sevgilisiyle hemen gülümseyip "Bende seni seviyorum" dedi ve hızlıca Polatın dudağına bir öpücük bıraktı.


Tam o an da açılan kapıyla "Aaağğ!" Diye bağıran Alpay içeriye dalmıştı. Sonrada arkasına dönüp "Kusura bakma eniştemin kardeşi ama ben kız tarafıyım. Onları böyle yalnız bırakmam" diyerek Polata yaklaştı. Gözleri Polat ve ikizi arasında gidip gelirken "İyisin iyi. Geçmiş olsun" dedi. Alpayın odaya dalmasından sonra diğerleri de tekrar odaya girmişlerdi. Oğuz "Abi beni dinlemedi ya" diye Alpayı işaret etmişti. Polat "Poğaça yok ya ondandır" diye mırıldanırken Hilalin gülüşünü duymuştu.


&&&&


Devamı Part 3 de....


Loading...
0%