Yeni Üyelik
84.
Bölüm

36. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

Polatı ailesine bırakıp acile inmemin üstünden beş saat falan geçmişti ve şu an saat akşam dokuz gibi bir şeydi. Asansörün kata gelmesiyle sakince indim ve adımlarımı Polatın odasına doğru ilerlettim. Polatın uyanmasıyla beraber daha çok kendime geldiğimi hissediyordum. Şu son bir kaç gün kafam koca bir balon gibiydi. Biraz daha olaya maruz kalırsa patlayabilirdi.


Hem Polatın durumu, hem benim yaşadığım bu duygu cümbüşü, bir de bunlar yetmezmiş gibi komite üyeleri hepsi kafamda tepişiyordu. Aptallar, Polatın ameliyatına girdim diye bana tutanak tutmuşlardı ama unuttukları şey Polatın ailemden biri olmamasıydı. Prosedür gereği aile üyelerinin ameliyatına giremezdim ve Polat ailemden biri değildi. Somut olarak tabi. O yüzden o tutanağı da bir taraflarına sokabilirlerdi, şu an onlarla bile uğraşamazdım.


214 numaralı odaya gelince kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Karşıma ilk çıkanlar Yakuplar olunca gözlerimle odayı tekrar turladım. Asiye hanımlar görünürde yoktu, saati de düşünürsem her halde eve gitmişlerdi. Faruk yaslandığı duvardan şevkle doğrulup "Yengem! Canım yengem! Bi dane yengem!" diye bana yaklaşmaya başlayınca ona kaşlarımı çattım. Ne oluyordu be?


Faruk kolunu omzuma atıp beni minik koridordan çıkarttığında görmediğim kısımdaki farklı bir askerle şaşırmıştım. Ben ona şaşkınca bakarken o bana merakla bakıyordu. "Yenge mi?" diye konuştuğunda, ona daha dikkatli baktım. Onun bakışları beni rahatsız edici bir şekilde süzerken Polatın "O gözünü siktirme lan bana!" diye bağırması bir olmuştu. Tamam tekrar soruyorum, kim bu?


Faruk beni yavaşça arkasına alırken başka bir kol omzuma gelmişti. Kafamı kim diye çevirdiğimde Akını gördüm. Ona 'ne oluyor' diye göz kırptığımda 'yok bir şey' anlamında dudak büzdü. Allah allah. Elimdeki serum ve iğne aklıma gelince Akının kolunun altından çıktım ve Polata doğru yaklaştım. Arkamdan Emirin "Vallahi kan çıkacak" diye konuştuğunu duymuştum. Polatın bakışları bu sefer bana değilde şu askerden ayrılmıyordu. Garip.


Polatın yanına ulaştığımda önümde dikilen askere baktım. O da bana doğru döndüğünde ilk işim isimliğine bakmak olmuştu. Boz. O ne biçim soyadıydı? "Hilal Karay?" diye konuştuğunda onunda benim adıma baktığını anladım. Polat "Boz siktir git şuradan!" diye tekrar bağırdığında "İzin verirseniz?" diyerek elimdeki serumu gösterdim. Yolumu kapatıyordu. Adam kafasını eğip gülümserken bana geçmem için yer açmıştı.


Yanından geçip serumu askıya takarken Polat oldukça sinirli görünüyordu. Kesin bu adamla kavgalı falandı, kesin yani. "Ah Karadere. Biraz kibarlık öğrensen iyi olur. Sonra mazallah elindekiler uçup gider" diye konuşmasıysa Polat kalkmak için hareketleniyordu ki hızla omuzlarından yatağa bastırdım. Safalarda yanımıza geldiğinde Emir "Komutanım isterseniz siz artık çıkın" diyerek adama baktı. Komutan mı? Rütbesi ne ki? Safa da "Evet komutanım. Ziyaretiniz için teşekkürler" dediğinde adamın yüzbaşı olduğunu anladım.


Safa üstteğmendi, Polat yüzbaşıydı, Safa saygılı konuşurken Polatın küfür kıyamet kaymasına bakarsak yüzbaşı olması gerekiyordu. Adam Polata kafa selamı verip bana gülümsedikten sonra dışarı çıkmasıyla "Siktiğimin puştu, o gözünün kayma açısını sikicem senin. A-" diye saydıran Polatı, Safanın eli susturmuştu. Ben duyduğum küfürle şaşkınca Polata bakarken Safa "Komutanım!" Diyerek beni işaret ederek uyarmıştı.


Tamam. Gerçekten de adamdan nefret ediyor olmalıydı. "Polat napıyorsun?" Diye çıkışıp ellerimi belime koydum. Polatın bakışları sonunda kapıdan bana döndüğünde "Asıl sen napıyorsun?!" Diye çıkıştı. Yakubun "Komutanım çok yanlış yoldasınız dönün geri" diye fısıldamasını duymuştum ama şu an nasıl oluyor da suçlu olduğumu anlamaya çalışıyordum, o yüzden onu boşverdim.


"Ne yapmışım ben?" Diye sakince sorduğumda Polat "Niye izin istiyorsun o sikikten?!" Diye sinirle konuştu. İzin? Şu serum takmak için yol vermesinden mi bahsediyordu? Artık bana da gelen sinirle "O izin istemek değildi. Sadece çekilmesi için söylediğim bir şeydi!" Dedim. "O zaman çekil de! Ne diye izin verirsen diyorsun!" Diye karşılık verdi. Tamam bana geliyorlar ama!


"Komutanım gerçektende öyleydi" diye yanıma gelen Emire döndüm ve "Uyumadı da öğlenden beri, ilaçlar kafa yaptı büyük ihtimalle!" Dedim. Emirin bakışları bana döndüğünde bir bana bir Polata bakıp ne yapacağını düşünüyor gibi duruyordu. En sonunda "Hayır yani iki ucu boklu değnek" diyerek geri çekildiğinde "Oğlum karışma arada kalacaksın" diyen Akına baktım. Bana masumca gülümseyip kafasını cama çevirdiğinde Polata geri döndüm. Kısmış bakışlarını bana dik dik bakıyordu.


Şeytan diyor yapıştır bir tane ama yaralıydı, iyileşmesini bekleyeceğim! "Oldu o zaman biz çıkıyoruz" diyen Yakuba bakmayı es geçmiştik. Tıpkı Faruğun "Ortam çok gergin", Safanın "Hadi hadi dışarı" demesini es geçtiğimiz gibi. Bakışlarımı Polattan çekip astığım serumun ucunu buldum ve damar yolu olan eline uzandım. Serumu değiştirince iğneyi de serumun içine yolladım ve hala bana bakan Polata geri döndüm.


"Anlat bakalım, ne bu sinir?" Diye sorarken yatağın diğer tarafındaki tek kişilik koltuğa ilerledim. Aslında en azından çift kişilik bir koltuk iyi olurdu. Özgüre bir ara söylesem belki bir şeyler yapabilirdi. Polat "Nereye?" Diye sorduğunda "Önce soruma cevap ver bakayım sen. Ne bu sinir?" Diye sorumu tekrarladım. Yoktu öyle sorulardan kaçmak.


Nefes verişini duyduğumda koltuğa da oturmuştum ki "Önemsiz bir konu" demişti ve "Ayrıca niye oraya gittin? Yanıma gelsene gitmeden bir sarılayım" diye ekledi. Mesaim bittiği için eve gideceğimi düşünüyor olabilirdi ama bu gece yanında kalacaktım. Bakışlarımı ondan çekmeden "Önemsiz bir konu olduğu için mi adamın gözünün açısına fanteziler ürettin Polat?" Diye sordum. Sonra da dizlerimi kendime doğru çekip "Ayrıca bu gece burada kalacağım" diye ekledim.


Önce bir beni süzdü sonra da kaşlarını çatıp "Hayır Hilal, eve gidip güzelce dinlen yavrum. Kaç gündür koşturup durmuşsun" diye konuştu. Bu sefer ben onu boş vermeyi seçip "Fantezi sebebin?" Diye sorumu yineledim. Kafasını geriye atıp derin bir nefes aldığında "Çünkü o it heriften hoşlanmıyorum" dedi. Tatmin olmadım. Kafasını bu sefer bana çevirdiğinde cevabını beğenmediğimi anlamış olmalı ki "Üniversiteden beri anlaşamıyoruz" diye devam ettiğinde gülümsedim. Bunu anlayabilirdim. Hırs güzel bir kavga sebebiydi.


"Şimdi oldu işte" diye sırıttığımda "Senden bir şey isteyeceğim" diye konuştu. Acaba çişi mi gelmişti? Yavaşta olsa yürüyebilecek durumda olduğu için yoğun bakımdan çıkartırken sondasını çıkartmışlardı, çişi gelmiş olabilirdi. Ayağa kalkıp "Çişin mi geldi Polatım?" Diye sordum. Sorduğum soruyla bana şaşkınca bakıp "Ne?" Diye mırıldandı. Sonra da kafasını iki yana sallayıp "Hayır Hilal çişim falan gelmedi" diye cevap verdi.


Bu sefer daha yakın olan sandalyeye oturup "Bir an o yüzden yardım isteyeceksin sandım" diyince "Hayır yavrum, kendim halledebiliyorum" diye güldü. Eline uzanıp tuttuğumda "Ne istiyorsun o zaman?" Diye sordum. Elimi sıkıca tutup "Onunla diyaloğa bile girmesen?" Dedi ve "Onu da sormadan söyleyeyim, gevşeğin tekidir ve sana asılabilir ki bende onu asabilirim" diye ekledi. Dediğine gülüp "Tamam, dediğin gibi olsun. En azından iyileşene kadar bu durumu alttan alabilirim" dedim.


Gözlerini yavaşça yumup açtığında "Sen bana ne verdin?" Diyerek serumuna baktı. Diğer elimi yanağına uzatıp "Seni bayıltıp üstünde deneyler yapacağım Polatım" diye gülümsedim. Dediğimle beraber bana yorgun bir gülümseme sunup "Ben ayıkken de yapabilirdin yavrum. Seni izlerdim" diye mırıldanınca gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Verdiğim ilacın onu rahatça uyutacağını biliyordum.


Ona uzanıp yanağından öperken çekebildiğim kadar kokusunu içime çektim. O losyonu olmayınca da aynı kokuyor olması garip gelmişti. Acaba zaten böyle kokuyordu da ben mi anlamamıştım? Birazcık uzaklaşıp kısık bakan kahvelerine baktım. Beni ne kadar çok korkutmuştu. "İyi geceler Polatım" diye mırıldanıp dudaklarından öptüm. Onun derin nefes alışını duyunca ayrılacaktım ki elimdeki eli çeneme gelip buna engel olmuştu.


Dudaklarımdaki baskı gevşediğinde "İyi geceler yavrum. Bir daha bana bu ila.." diye mırıldanırken gözleri kapanmış konuşması yarım kalmıştı. Çenemdeki elini yanına koyup sandalyeye geri oturdum. Eline uzanıp tuttuğumda yüzünü izlemeye başladım. Kafamı omzuma yaslayıp ayaklarımı da yatağın korkuluklarına koydum. Biraz sonra koltuğa geçerdim nasıl olsa. Doyasıya yüzünü izleyebilirdim.


....................................................................................


Polat duyduğu tıkırtıyla gözlerini araladığında karşısında kardeşini görmüştü. Oğuz "Abi günaydın" diye kısık sesle konuşunca Polat kafasını sallayıp "Günaydın" diye karşılık verdi. Oğuz aynı ses tonuyla "Yengem burada kalmış" diye koltuğu işaret ettiğinde Polat kafasını diğer tarafa çevirip koltukta uyuyan Hilali gördü.


Yüzünde anlamsız bir gülümseme oluşurken Hilalin üstündeki askeri ceketi gördü. Her halde tim üyeleri yine sabahın köründe buraya damlamıştı. Asiye hanım, oğlunun yanına yaklaşıp kısık sesle "Oğlum bugün nasılsın? Ağrın falan var mı?" Diye ilgiyle sordu. Polat "Yok annem iyiyim ben" diye cevap verdi ve "Babamlar da geldi mi?" Diye sordu. Asiye hanım kafasını salladığında kapıdan Songül hanım ve Davut bey girmişti.


Koltukta uyuyan Hilali gördüklerinde, Songül hanım Polata bakıp "Seni şanslu uşak" diye gülümsedi. Polat, Oğuza dönüp "Oğuz gelmeseydiniz ya sabahtan, ben gayet iyiyim demiştim size" dediğinde Oğuz "Sence böyle bir şey olabilir miydi abi? Dün bile zor ikna olmuşlardı" Diye omuz silkti. Polat, babasıyla da kısa bir sohbet ettiğinde kapı tekrar açılmış ve Faruk "Komutanım sabah şerifleriniz hayırlı olsun!" Diye bağırarak içeri girmişti.


Hilal koltukta sıçrayarak uyandığında Polat sinirle Faruğa dönüp "Hay ben senin ses tellerini!" Diye yükselmişti. Faruğun bakışları koltuktaki Hilali bulduğunda "Hay ben böyle işin" Diye mırıldandı. Diğer tim üyeleri de odaya girdiğinde Hilal koltukta doğrulmuş ve etrafa bakmıştı. Gördüğü kalabalıkla da hızla ayağa kalkıp dağılmış olduğunu düşündüğü saçını toplamak istemişti ama zaten dağılmamış olduğunu farketti.


Asiye hanım "Günaydın kızım" diye gülümseyince Hilal "Şey günaydın. Kusura bakmayın ben uyanamadım, yani geldiğinizi duymamışım" dedi. Asiye hanım "Olur mu kızım öyle şey. Kaç gündür doğru düzgün dinlemedin" diye Hilalin kolunu sıvazladı. Hilal, Asiye hanıma gülümsediğinde Songül hanım "Eyi ha tamam. Eyilikten kırılacaksunuz" diye konuşup Hilalin kalktığı koltuğa oturdu.


Ceketi de kol kısmına koyduğunda Polat bir süre cekete baktı. Hilalde cekete bakıp sinirle Polata döndüğünde "Polat bana sakın beni oraya taşıdığını söyleme! Bu sefer yaralısın demem yapıştırırım bir tane!" Diye konuştu. Polat, ceketteki bakışlarını hızla Hilale çevirip "Ne dedin sen?" Diye sordu. Hilal, Polatın sinirli bakışlarını farkedince biraz durup düşünmüştü. Tehditine tepki göstermediğine emindi. Koltuğa kendi geçmediğine de emindi ve odada da Polatla beraberdi.


Yan taraftan gelen "Hassiktir" lafıyla o tarafa baktığında Emir açtığı koca gözleriyle cekete bakıyordu. Davut bey "Ne oluyor?" Diye merakla oğlunun dostlarına baktı. Polat gözlerini yumup sinirle bir kaç nefes verdikten sonra gözlerini açtı ve timinin üstündeki ceketlere baktı. Emir olayı anladığı gibi Faruğun kolunu dürterken Polat "Verin bana şu ceketi!" Diye bağırmıştı.


Aile fertleri şaşkınca Polata bakarken Hilalde bu ekipteydi, diğerleri ise bir hayli gergindi. Faruk "Komutanım o ben-" derken "Verin lan şu siktiğimin ceketini!" Diye tekrar bağırdı. Hilal "Polat sakin olur musun!" Diye çıkışınca Polat "Koltuğa kendin gitmedin mi?" Diye sakince sordu. Hilal bir koltuğa bir diğerilerine baktığında Faruğun kaşlarını kaldırdığını gördü. Hoş olmayan bir şeyler olduğunu anlayınca Polatın sinirden renk atmaya başlayan yüzüne bakıp "Geçmişte olabilirim" diye mırıldandı.


Polat tekrar gözlerini kapattığında bu sefer yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Safa "Gazamız mübarek olsun o zaman" diye mırıldanınca tim üyeleri "Amin" diye eşlik etmişti. Hilal tekrar söze girecekken Polat yataktan fırlamış ve koltuktaki cekete yönelmişti. Asiye hanım "Hiii!" Diye paniklerken Hilal "Polat!" Diye bağırmıştı. Askıda sallanan serum Polatın kolundan çoktan çıktığının habercisiydi.


Polat ceketi aldığı gibi isimliğe bakarken Songül hanım "Uşağum ne edeysun?" Diye panikle sordu. Polat okuduğu isimle ceketi sıktığında kapıdan gelen "Bende emanetimi almaya gelmiştim" lafıyla arkasını döndü. Çağlar, bakışlarını Hilale çevirip "Günaydın, iyi dinlenebildin mi?" Diye sorduğunda Hilal olayları anca kavrayabilmişti. Yanından rüzgar gibi geçen sevgilisini farkedince de iş işten çoktan geçmiş oldu.


Polatın, Çağların üstüne atlaması, Asiye hanım ve Songül hanımın telaşlı sözleri, diğerlerinin de Polatı tutmaya çalışması. Tam bir kaos ortamı oluşmuştu. Koridora kadar taşan kavgada Polatı bir türlü durduramayan ekibe Aydın bey ve Yavuz beyde eklenmişti. Çağlarda karşı atakta bulunduğu için bir kısmı da onu tutmaya çalışıyordu. Davut bey "Lan oğlum bi dur!" Diyerek tuttuğu eli indirmeye çalışıyordu.


Polat ise "Sana uzak dur demedim mi lan ben!" Diyerek bir yumruk daha attığında Çağlar "Hiç uzak durulası değil!" Diye karşılık vermişti. Polat "Siktiğimin puştu!" Diyerek bir yumruk daha attığında sonunda iki tarafıda ayrı taraflara savurmayı başarmışlardı. Polat "Bir daha ona yaklaştığını görür ya da duyarsan gebertirim lan seni!" Diye bağırdığında Çağlar "Daha yeni başlıyorum Karadere!" Demişti. Polat tekrar Çağlara atıldığında Hilal, Polatın önüne geçip ellerini çıplak göğsüne koydu ve "Polat yeter, dur artık!" diye bağırdı.


Hilal endişeli bir halde kanayan dikişlere baktığında karşılıklı edilen küfürleri umursamıyordu. Polatın bir hamle yapmamasından yüz bulup elleri göğsündeyken onu odaya geri sokmuştu. Polatın odaya girmesiyle Yavuz bey sinirle Çağlara dönüp "Ne yapıyorsunuz lan siz! Hastanede olduğunuzun farkında mısınız?!" Diye bağırdı ve "Götürün şunu buradan!" Diye ekledi. Demir ve Safa, Çağları oradan uzaklaştırırken Aydın bey, Davut beye dönüp "Davut bey ne oldu böyle?" Diye sordu.


Davut bey "Hiç bir şey anlamadık ki Aydın bey" diye cevap verdi ve yerdeki kan damlalarına baktı. Gece timi olayı bilmesine rağmen sessiz kaldığında Aydın bey "Lan bu çocuk yaralı değil miydi? Bu güç nerden geldi buna?" Diye sordu. Yavuz bey abisine dönüp "Konu Hilal galiba abi. O yüzden deli gücü gelmiştir" dediğinde Aydın bey "Şimdi de ben seni döveceğim ama he!" Diye yükselmişti.


Olayı köşeden izleyen Songül hanım "Kaç adam tutamaysinuz bir uşağu! Bacağunuz kadar kız tutti göturdi!" Diye cıkcıkladığında Asiye hanım "Anne şimdi sırası mı!" Diye çıkışmıştı. Songül hanım omuz silkip "Sanki dedum bişey" diye burun kıvırmıştı.


....................................................................................


"Hilal debriyaj diyorum bak güzel kardeşim! Deb-ri-yaj!" Diye arabayı sesiyle inleten abime baktım. Sol elinin parmaklarını birleştirmiş sinirle bana bakıyordu. Karşılık olarak "Bana bağırma!" Diye bağırdığımda elini çözüp alnına şap diye yapıştırdı ve kendi kendine bir şeyler mırıldandı. Sanki ne diye bunu istediysem, şimdi ne güzel Polatla evde keyif yapıyor olabilirdim!


Kendisi bir haftalık hastane yatışından sonra üçüncü günündeydi ve iyileşene kadar evde olacaktı. Bu da iki haftayı daha kapsıyordu. Şu anda da ailesi onun yanında olduğu için bende onları yalnız bırakmak isteyip abime araba kullanmak için vakti olup olmadığını sormuştum ve buradaydık işte.


Arka koltuktan gelen öğürme sesiyle arkamı dönüp Alpaya baktım. Koltuğa uzanmış ve kapıyı açmış hoş olmayan şeyler yapıyordu. Sanırım kusuyordu. Kaan abi ise burun kemerini tutmuş kafasını geriye yaslamıştı. "Alpay kapıyı kapat! Araba sürüyorum burada!" Diye ona bağırdığımda abim "Lan bir şey değişmiyor zaten! Yarım saattir aynı yerdeyiz!" Diye yükselince "Senin yüzünden! Hani güzelce öğretecektin? Tek dediğin şey şu koparıp atmak istediğim debriyaj!" Diye karşılık verdim.


Koltukta hızlıca bana doğru dönüp "Bak güzel kardeşim. Sinirlerimi tek tek siktin attın abicim. Debriyajdan başka ne diyeceğim ben sana? He? Tek fark o siktiğimin pedalıyken ben sana başka ne diyebilirim?!" Diye tane tane konuştu. Sanki bir yanlış daha yaparsam beni arabadan atacak gibi duruyordu. Açıkcası bu konuda ondan korkuyordum. Çünkü yapardı.


Şu lanet düz vitesi öğrenmek istediğim için sakin kalmaya özen gösterip "Tamam" diye mırıldandım. Bu sefer diğerlerine göre baya bir ilerleme kaydetmiştim. Tam beş dakika boyunca stop ettirmemiştim. Onun sebebi de vites değiştirmekti. Tekrar ediyorum, allah şu debriyajı bela olarak vermiş.


Abim de sakince nefes verip eski konumuna göndüğünde Kaan abi "Hilal, sen daha önce kullandım demiştin abicim. Bundan emin misin?" Diyerek kafasını koltukların arasından uzattı. Köydeki olaydan bahsediyordu. O an ani adrenalinle başarmıştım, ki orada da vites değiştirmemiştim. Arabayı kaldırmakta sorun yaşamıyordum ama değiştirmek beni delirtiyordu. Koca bir aptala dönüyordum ve bu çok gurur kırıcıydı.


"Bende geleyim diyen aklımı sikmek istiyorum" diye konuşan Alpayla kapının kapanma sesi gelmişti. Kaan abiye dönüp "Kaan abi, o sırada vücudumun ürettiği adrenalinden dolayı öyle olmuştu. Ama merak etme yapacağım" diyerek önüme döndüm ve ellerimin altındaki direksiyonu sıktım. Abim "Tamam hadi" dedi ve yolu işaret edip "Başla" dedi. Önce derin bir nefes alıp kendimi hazırladım.


Anahtarı çevirip arabayı çalıştırdığımda yerimde kıpırdadım ve ayağımı debriyaja koydum. Abim "Şimdi ayağını yavaşça debriyajdan çek ve yavaşça gaza baz Hilal. Bunu defalarca yaptık abicim hadi" dediğinde, dediğini yaptım ve ilerlemeye başladık. Derin bir nefes verdiğimde diğerleri de bana eşlik etmişti. Hızımız yirmide ilerlerken "Şimdi az önce dediğimi tekrar yap. Ayağını gazdan kaldır ve debriyaja basıp vites değiştir abicim" diyen abime kafamı salladım.


Şu ilerledeki köşede değiştirirdim, biraz daha böyle gidebilirim. Yanımda bir kafa hissettiğimde Alpay "Şampanya mı patlatalım gerizekalı! Ne bekliyorsun değiştirsene şunu!" Diyerek vitese uzandığında yanağına bir tokat yapıştırdım ve "Köşede değiştireceğim aptal! Karışma işime!" Diye bağırdım. Kaan abi "Alpay bir dur allah aşkına!" Diye bağırdığında Alpay "Abi dur kalk dur kalk midemin anası sikildi ya. Poşet bitti poşet! Yine dışarı mı kusayım?!" Diye bağırdı.


Yanımdaki abim "Aç donuna kus Alpay! Kes o sesini de otur orada!" Diye bağırdığında köşeyi geçmiş olduk. Dikkatimi dağıttıkları için vites işini diğer köşeye bırakmaya karar verdim. Abim kafasını bana çevirdiğinde bana biraz yaklaştı ve önümdeki hız ibresine baktı. Sonra da "Ee güzel kardeşim? Niye hala yirmide gidiyoruz?" Diye sordu. Biraz ona bakıp tekrar yola döndüğümde "Dikkatimi dağıttınız abi, bir sonraki köşede değiştireceğim" diye mırıldandım.


Arkadan Kaan abinin gülüşünü duydum ve abim de camı açıp dışarıya bakmıştı. Derin nefesler alıyordu, iyi yapıyordu. Açık alandayız ciğerleri açılırdı. Kapı açılma sesi geldiğinde abimin tarafından yürüyen Alpayı görmemle şaşkınca ona baktım. Kafasını eğip abime baktı ve "Beni köşeden alırsınız!" Diyerek bizden uzaklaştı. O kadar yavaş değildim! 17 de falan gidiyordum alt tarafı!


Sinirle kornaya bastığımda bana orta parmak çıkartıp yoluna devam etti ve bende "Yolda bırakılan eskortlara benziyorsun!" Diye bağırdım. Karşılık olarak küfür ettiğinde tekrar kornaya bastım. Biz yavaşça yolda ilerlerken köşeye yaklaştığımızda abim Alpaya doğru "Eğer Hilalin dikkatini dağıtırsan ağzına sıçarım!" Diye bağırdı. Köşeye yaklaşıp Alpayın yanından sakince geçerken gergince abime baktım.


Kafası yavaşça bana döndüğünde yüzünde bir gülümsemeyle "Şimdi de ben dikkatini dağıttım dimi?" Diye sordu. "Hıhı" diyerek kafa salladığımda o da kafasını sallayıp önüne döndü. Bir şey yapacaktı. Öyle hissediyordum. Ki öyle de oldu. Arabadan inip Alpayı arka koltuğa fırlattı ve tekrar eski yerine oturdu. "Huh. Şimdi hiç bir sorun kalmadı. Dikkatini toplayabilirsin" diye konuşunca "Evet kesinlikle" diyerek onu onayladım. Alpay arkada bir şeyler diyordu ama dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla Kaan abi eliyle Alpayın ağzını kapatıyordu. Neyse olabilirdi böyle şeyler.


Ben tekrar yoluma baktığımda gördüğüm uzun bir yol oldu. Çok uzun bir yol. Köşesi olmayan bir yol. Virajı bile olmayan bir yol. Kaan abinin "Lan köşe yok" diye mırıldandığını duyunca Alpay "Yeter lan, ben eve yürüyerek gidicem!" Diye hareketlendi. Abime baktığımda bana dönüp "Sorun yok. Ben iyiyim abicim, sen iyisin. Elbet bir köşe çıkar" diye gülümsedi. Bugün abime cennetin kapılarını açtırmış olabilirdim.


&&&


Devamı Part 4 de...


Loading...
0%