Yeni Üyelik
85.
Bölüm

36. Bölüm (Part 4)

@merida_xx

Ona gülümseyip "Dimi" dediğimde "Mardine ulaşmak için 5 kilometre" diyen navigasyon sesi arabada yayılmıştı. Dediğim gibi her şey üstüme üstüme geliyordu. Yanımda hızlı bir şey geçip gittiğinde cızırtı sesleri duyulmuştu. Abim elini navigasyondan çekip "Devam et sen abicim" diye mırıldandı. Galiba cihazı kırmıştı ama olsundu, zaten bunların hep yenileri çıkmıştı. Telefonda da vardı zaten.


Tam kendimi toplayıp elimi vitese attığımda Alpay "Allahım eve gittiğimde şükür namazı kılacağım!" Diye rahatça nefes vermişti ki yanımızdan kornaya basarak sıfır bir şekilde geçen arabayla panikle arabayı durdurdum. Araba önümüzde durduğunda abim camdan dışarıya çıkıp "Ne yapıyorsun lan sen!" Diye bağırdı. Öndeki aracın yan tarafından biri de elinde bira şişesiyle camdan kolunu uzatıp "Siktir git lan şerefsiz!" Diye bağırdı.


Abim hemen kapıyı açtığında öndeki araba gaza yüklenip gözden kaybolmuştu. Abim oluşan siniriyle bana dönüp "Bas Hilal! Takip et şu arabayı" diye bağırdı.


Hani böyle filmlerde falan takip sahneleri olurdu ya, birbirlerine makas atıp havalı havalı takip ederlerdi. Heh işte abimde benden şu an tam da onu bekliyordu. Bu arabayla. Bu düz vites arabayla! Bunu benim arabamda deseydi şu an adamları dövüyor bile olabilirdik. Böyle birbirimize avel avel bakıyor olmazdık.


Abim, dediği şeyi farketmiş olmalı dudaklarını birleştirdi, gözlerini yumdu ve yutkundu. Arka taraftan ise Alpay "Aa aa Hilal! Ne bakıyorsun öyle. Basıp yakalasana adamları! Hadi benim küçük Dominic Torettom! Hadi benim küçük Lettyim!" Diye benimle yine dalga geçti.


Abim "Kaan" diye mırıldandığı gibi yaslandığım koltuk geriye yatmış ve kollarımdan geriye çekilmiştim. Ben Kaan abinin kucağına ulaştığımda abim oturduğu yerden kalkıp şoför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırıp gaza kökledi. Kaan abi de beni yana bırakıp koltukların arasındaki boşluktan öne geçtiğinde ben de kendimi Alpayla arkada oturuyor buldum. Alpay kafasını bana çevirip masumca sırıttığında direkt üstüne atladım ve "Şimdi o Toretto nasıl sevicek seni!" Diye bağırdım. Önden de abimlerin öndeki araca küfürlerini duyuyordum ve onları değiştirip değiştirip Alpaya söylüyordum.


Arabanın sağa sola savrulmasıyla Alpayın üstünden koltukların arasındaki boşluğa düştüğümde Alpay köpeği kahkaha atmıştı. Düştüğüm aradan Alpayın yardımıyla kurtulabildiğimde abim camdan yandaki araca bağırıyordu. Anaa yakalamışız ya! Bende yanımdaki camı açtığımda hala elinde bira şişesiyle kolunu sallayan adama baktım. Adam bana döndüğünde "Oo güzelim, versene bir tur?" Dedi ve öpücük attı.


Kulağıma ulaşan cümleden sonraki küfürleri es geçip camdan adama doğru uzandım ve elindeki şişeyi aldığım gibi köpek gibi sallanan kafasına geçirdim. Allahtan arabalar yakındı da düşmemiştim. "Git kendini becer şerefsiz!" Diye bağırdığımda pantolonumdan içeriye çekildiğimde "Lan ne yapıyorsun salak!" Diye bağıran Alpaya "Bana bir tur ver dedi, ben de verdim!" Diye karşılık verdim.


Abimin "Şimdi siktim belasını!", Kaan abimin "Siktiğimin puştu!" ve Alpayın da "Kime verdin?" Demesiyle Alpaya sinirle bakıp "Olmayan aklına!" Diye bağırdım. Araba bir manevra daha yaptığında biz Alpayla arkada savrulduk ve ani firenle de önümüzdeki koltuklara yapıştık. Abim ve Kaan abi hemen arabadan inerken biz Alpayla kendimizi toparlayınca arabadan indik.


Abim birini camdan dışarıya çekerken Kaan abi öyle bir şeye ihtiyaç duymayıp direkt camdan yumruk indiriyordu. Ben de az önce kafasında şişe kırdığım adama baktığımda kafasını ön koltuğa yaslamış olduğunu gördüm. Hasiktir! Öldü mü lan yoksa! Elim panikle adamın boynuna gittiğinde elimin altında atan nabız beni gülümsetti ve Alpaya dönüp "Yaşıyor" dedim. Alpay rahatça nefes verdiğinde "İyi bari. Bir de bu saatte mezar mı kazacaktık" diye mırıldandı.


Arabada zaten üç kişi olduğu için biz Alpayla öylece abim ve Kaan abiyi izliyorduk. Hevesle abimin yanına yaklaştığımda adamın dağılan çenesiyle "Abii! Adamın çenesi çıkmış!" Diye bağırdım. Eli havada bana döndüğünde omuz silkti ve "Yani?" Diye sordu. Ona kınayıcı bakışlar atıp cıkcıkladım ve "Bana da öğretsene" dedim. Abim bana gülümseyip yerden kalktı ve dövdüğü adamı da kaldırıp arabaya yasladı.


"Tak şu itin çenesini" dediğinde adama yaklaştım ve bir iki hamlede gelen kemik sesleriyle abime dönüp "Taktım" dedim. Kafasını sallayıp beni tek eliyle önüne aldı ve diğer eliyle tuttuğu adamın kafasını çevirip "Bak şu kulağın alt kısmını görüyor musun? Çıkıntı olan?" Dediğinde elimle bahsettiği yeri gösterdim ve "Evet. Angulus mandibula" diyerek abime baktım. Kaşları çatıldığında "Tıbbi adı o abi. Sen devam et" dedim.


Kafasını sallayıp "Tamam bak şimdi önce ben göstereyim" dedi ve beni yana kaydırıp adama yumruk attığında adamın çenesi tekrar çıkmıştı. Bana bakıp "Anladın mı?" Dediğinde kafamı salladım ve elimi yumruk yaptım. Abim adamı tekrar aynı konuma getirdiğinde "Tak tekrar" dedi ve bende vakit kaybetmeden adamın çenesini geri yerine taktım.


Sonra az önce abimin yaptığı gibi yumruk atınca elimin sızlamasını es geçtim ve adamın çenesine baktım. Çıkmıştıı! Yerimde sevinçle zıpladığımda abim "Aferin abicim" diyerek alnımı öpmüştü ve tuttuğu adamı bıraktığı için adam yere kapaklanmıştı. Abimin yanağından öptükten sonra Alpaya baktığımda bize şaşkınca bakıyordu. Yanındaki Kaan abi ise gülerek sigarasını tüttürüyordu. Şöyle bir baktım da oldukça garip bir tablo olabilirdik.


*


Şu an Bülentin telefonumu açmasını bekliyordum. Abimin ısrarı üzerine dövdüğümüz adamları polise şikayet etmiştik ve şu an bizi gelip almalarını bekliyorduk. Tenha bir yerde olduğumuz için açıkcası nerede olduğumuzu bile bilmiyordum. En son tarla kısımlarından Mardine doğru gidiyorduk işte. Alpay, abime bakıp "Madem dövdük ne diye kendimizi ihbar ettik zeki abim?" Diye sorduğunda Kaan abi "Sonrasında bizi gelip almasınlar diye Alpay. Elbet biz olduğumuzu öğrenirler" diye cevap verdiğinde Alpay omuz silkmişti.


Açılan telefonla "Bülent?" Dedim. Bülentten de "Hilal hanım?" Sesini duyunca "Nasılsın Bülent?" Diye sordum. Derin bir nefes veriş kulağımı doldurduğunda Bülent "İyiydim aslında ama sanırım kısa sürecek?" Diye cevap verdi. Burnumu kırıştırıp "Belki birazcık" dediğimde "Durum ne kadar ciddi?" Diye sordu ve "1- Azcık, 2- Birazcık, 3- Çok?" Diye ekledi. Seviyordum bu adamı ya. Çok kafa adamdı, geçen gün konuştuğumuzda baya bir eğlenmiştik.


Yerdeki adamlara bakıp "Şimdi bu skalayı biraz açsan Bülent?" Diye mırıldandım ve "Mesela, diyelim ki, tamamen atıyoru ama bak. Biz arabayla birinin önünü kesip güzelce, nizami bir şekilde kavga ettiysek hatta ve hatta kendimizi de ihbar etmişsek hangi seçeneği seçmem gerekirdi?" Diye ekledim. Sonra tekrar "Bak ama tamamen örnek. Hayal ürünü gibi düşün" dedim.


Bülentin gülüşü kulağıma geldiğinde "Böyle bir hayalin sonu kodesle sonuçlanabilir. Ama neyseki sadece bir hayal" dediğinde uzunca bir "Hııı" çekip abimlere baktım. "Bize kodes yolu gözükmüş" dediğimde "Hani hayaldi ama Hilal hanım ya?!" Diye tepki veren Bülente "Bülent, en azından ben arayana kadar iyi olman beni mutlu etti. Gerçekten bak. Ama babama bir haber versen olur mu?" Diye sordum.


Bülent "Başka şansım yok zaten Hilal hanım. Neyse, siz neredesiniz şimdi?" Dediğinde "Mardin olabilir" diye cevap verdim ve kısa bir süre ses kesildi. "Bülent?" Diye seslendiğimde Bülent "Hilal hanım kusura bakmayın ama adam dövmeye Mardine mi gittiniz?" Diye konuştu. Beni çok yanlış anlıyordu. "Ben değil Bülent, abim sürdü. Ben masumum" diye kendimden emin bir şekilde konuştum ve telefonu kapatıp abimin yanına adımladım.


Alpay "Ee şimdi polisleri mi bekliyoruz?" Diye sordu. Abim kafasını sallayıp onayladığında Alpay "Çok sıkıcı" diyerek etrafa bakındı. Ne olsun istiyordu acaba! Kaan abi tüttürdüğü sigarasının dumanını kararan havaya üflerken "O değilde, Hilalin arabayı kullanmayı değil de çene çıkartmayı tekte öğrenmesi?" Diye gülümsedi. Söylediği şey abimi ve Alpayı güldürürken ona kaşlarımı çattım ve "Alakası bile yok. Ben arabayı kullanmayı biliyorum, sadece düz vites kullanmayı bilmiyorum" diye tripli bir halde konuştum.


Kaan abi omuz silkip gülmeye devam ederken abim "Garip ama konu Hilal olduğu için çokta bir şey diyemiyorum" dedi ve o da güldü. Alpay, şoför kısmından camdan içeriye doğru uzandığı için merakla ona baktım. Abim "Ne yapıyor bu salak?" Diye Alpaya yaklaşırken, Alpay ayaklarını çırpıp doğruldu ve bize sırıtarak baktı. Ellerini iki yana açtığında arabadan bir ritim sesi yayıldı. Kaan abi hemen kahkaha attığında abim burnundan nefes verip sırıtmıştı. Bende hala aynı merakla Alpaya bakıyordum.


Alpay yanıma gelip elimi tuttu ve beni arabanın önüne doğru çekiştirdi. "Alpay ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda da "Horon tepeceğiz!" Diye bağırdı ve "Abi açın sesi gelin!" diye bağırdı. Horon mu tepeceğiz? Abim gülerek Alpay gibi camdan içeriye uzandı ve şarkının sesini açtı. Bu sırada Kaan abi ise "Demir, kaportan sağlam he" diye gülmüştü. Ben ona gülerken abim bir şeyler homurdandı ama müzikten duyamadım. Neydi bu şarkı be?


Sonra o tanıdık ritmi duyduğumda bende kahkaha atmıştım. Ciddi olmazdı! Alpaya döndüğümde hemen şarkıya başlayıp oynamaya başladı. O oynarken salladığı kolumla bende gülerek ona eşlik etmeye başladım.


"Kuçucuk piçağumla açtum penceresini


Elladum yanağini tuttumda sinesini


İki koyun bi kuzi o da yayilur dizi


Dedi bana git burdan anam duyacak bizi


Bi mektup yazacağum trabzon'da kaleme


Teti ola kit purdan rezil olduk aleme"


Diyen Alpaydan sonra abimler de yanımıza gelmişti ve bu sefer bende Alpaya katılıp şarkıya eşlik ettim.


"Kuş foli koma foli toli yağayi toli


Sevdaluğun yuzinden hepten şaşurdum yoli


Kuş foli koma foli toli yağayi toli


Sevdaluğun yuzinden hepten şaşurdum yoli


Ha ha ha ha"


Ha ha kısımlarında omuzlarımızı öne eğip kaldırmıştık ve ilginç bir şekilde senkronizeydik. Ben elbette horonu biliyordum ama abimlerin bu denli bilmesi beni şaşırtmıştı. Gerçi karadenizli olduklarını düşününce saçma bir şey düşünmüştüm. Hem gülüp hem söylerken hem de horon oynuyorduk. Bir de yerde yatan adamları unutmayalım tabi.


Şarkının sonlarına geldiğimizde sanırım arabanın önünde iki tur falan dönmüştük. Alpay uluma benzeri bir ses çıkarttıktan daha doğrusu çıkartamadıktan sonra şarkının son kısmını hep beraber söylemiştik.


"Kuş foli koma foli toli yağayi toli


Sevdaluğun yuzinden hepten şaşurduk yoli


Kuş foli koma foli toli yağayi toli


Sevdaluğun yuzinden hepten şaşurdum yoli


Kuş foli koma foli toli yağayi toli"


Şarkı bittiğinde derin bir nefes verip hohladığımda Alpayda aynı şeyi yapmıştı ki sonrasında da siren seslerini duymuştum. O zaman şimdi kodes yolunda devamdı.


....................................................................................


Bülent gergin bir nefes alırken toplantı odasının kapısı tıklattı ve içeriden 'gel' komutuyla içeriye girdi. Aydın bey ve Yavuz bey, Bülente dönüp rahat dedikten sonra "Hayırdır asker?" Diye sordular. Bülent "Albayım söylemem gereken bir şey vardı da?" Diye söze girdiğinde Yavuz bey abisine bakıp "Bu çocuk böyle gerginse kesin konu Hilal" diyerek Bülenti işaret etti. Bülent fırsat ayağına gelmişken  "Evet" diye atıldı.


Yavuz bey 'bak işte' der gibi güldükten sonra Aydın bey "Anlat Bülent anlat" diye kafasını salladı. Bülent boğazını temizleyip "Albayım şi-" diye söze girmişti ki Aydın bey "Oğlum gevelemeden direkt anlat" diyerek onu rahatça anlatması için bölmüştü. Bülent kafasını sallayıp "Demir komutanım, Kaan bey, Hilal ve Alpay Mardin yolunda bir aracı sıkıştırıp kavgaya karışmışlar. Ama merak etmeyin işlerini halletmişler ve şu an dönüyorlar" diye hızlı hızlı konuştu.


Aydın bey şaşkınlıktan açılan ağzını kapatırken Yavuz bey abisine sevinçle dönüp "Sonunda kullanabildi o zaman" demişti ki Bülent konuya hakim olduğu için "Yok albayım. Aracı Demir komutanım kullanmış" dedi. Yavuz bey "Yine olmadı desene" diyerek arkasına yaslandığında Aydın bey burun kemerini sıktı.


Sonra da kardeşine dönüp "Şu an bunu mu düşünüyorsun sen?" Diye sordu. Yavuz bey omuz silktikten sonra "Bülent çık aslanım sen" dediği gibi odadan çıkan Bülentten sonra abisine dönüp "Sen ne düşünüyorsun ki?" Diye sordu. Aydın bey "Kavgayı! Ayrıca Mardin nereden çıktı anasını satayım!" Diye çıkıştığında Yavuz bey parmağını abisine uzatıp "O Mardin kısmını bende çok merak ediyorum abi. Neyse gelince anlatırlar zaten" dedi ve önündeki dosyayı tekrar açtı.


*


Halilin kahkahası bütün askeriyede yankılanırken Emre "Lan sus! Milleti başımıza toplayacaksın!" Diye uyarıyordu ama o da gülmekten zor konuşuyordu. Özalp karnını tutarak sandalyeden düştüğünde "Allahın adını verdim durdurun şunu!" Diye zorla konuştu. Serhat gözyaşlarını silerken bilgisayara yaklaştı ama ekrandaki yüzlerle tekrar kahkaha atıp geri çekildi.


Yavuz "Hayatımda izlediğim en komik şey bu olabilir" diye kendini sakinleştirdiğinde, gülmekten kuruyan ağzını ıslatmak için su şişesini açıp içerken bilgisayardan Alpayın "Kime verdin?" Cümlesi yayıldığında içtiği su boğazına kaçmıştı. Öksürüklerini kontrol altına alınca ekrana döndü ve Alpayla Hilalin bir oraya bir buraya savrulmasını gördü.


Halil "Ay ay çok fenayım! Bu videoyu çoğaltın!" Diyerek tekrar güldüğünde onların sesini duyan Gece timi merakla odaya girdi. Yakup gördüğü tabloyla "Lan ne oluyor?" Diye sordu. Emre oturduğu sandalyede kolunu geriye atıp "Bülenti de çağırın da kapatın kapıyı, başımız yanacak" diye güldü. Özalp karnındaki elini kaldırıp "Kaldırın beni" diye yardım istedi. Akın, Özalpin elinden tutup kaldırırken "Anlatsanıza lan" diye merakla arkadaşlarına bakındı.


Emre "Ya bugün Demir, Hilale araba kullanmayı öğretecekti ya, işte bunların başına gelmeyen kalmamış. Bizde izin alıp Demirin arabasından kamerayı aldık, onları izliyorduk" dedi ve önlerindeki bilgisayarı gösterdi. Faruk hemen moda girip "Sar başa sar!" Diyerek aralarına girmişti. Safa "Komutanımda geliyordu az önce. Hep beraber izleyelim bari" diye yerleştiğinde Halil "Hilal bacımı da aradım o da geliyor, birlikte gelirler her halde" diye güldü ve kaydı en başa sardı.


Askeriyede artan gülüş sesleri Aydın beyin odasına kadar ulaştığında Yavuz bey "Ne oluyor bunlara yine!" Diye yerinden kalktığında Aydın beyde kardeşine eşlik etmişti. Dinlenme odasına yaklaşırken artan seslerle hızlıca içeriye girdiler. İki tim de kapıda dikilen albaylarınını farkedince bütün gülüşmeler zorlanarak da olsa kesilmişti. Tabii Kaan, Alpay ve Hilal dışında. Onlar hala gülüyorlardı.


Yavuz bey "Ne oluyor lan burada!" Diye bağırdığında Hilal oturduğu yerden kalkıp, az önce beraber güldüğü ama şu an hazırolda bekleyenlerin arasından sıyrılıp amcasına yaklaştı. Aydın bey "Sonunda döndünüz demek" diye kızına mırıldanınca Hilal, hem babasının hem amcasının koluna girip "Şimdi size bir şey izleteceğim!" Diyerek onları artık boş olan sandalyelere oturttu.


Aydın bey ve Yavuz bey birbirlerine şaşkınca bakıp bilgisayara döndüklerinde, Hilal "Ama ufak bir bilgilendirme, izleyeceğiniz videodada şiddet ve argo kelimeler mevcuttur" diyerek güldü. Sonra da önüne dönüp videoyu başa sardı. Özalp "Komutanım ben çıkayım mı? Gülmeden duramam çünkü" diye kızarmış suratıyla konuşunca Hilal "Hayır hep beraber izleyelim" diye çıkıştı ve babasına baktı. Aydın bey kafa sallayıp onaylayınca "Hadi başlat bakalım şunu her neyse" diyerek bilgisayarı gösterdi.


*


Aydın bey yüzündeki gülümsemeyle eve doğru adımlarken Yavuz bey "Ulan orada olacaktır varya" diye tekrar gülmüştü. Aydın bey kafasını sallayıp gülerken "Güzel olurdu ama böyle de iyi olmuş. Çok eğlenmişler" dedi. Yavuz bey "Karakolluk olsalarda evet" dediğinde Aydın bey "Olur o kadar. Hem adamlar haketmiş" diye konuştu.


Apartmana girerken Yavuz bey "Şikayetçi olmamışlar en azından. O yönden iyi" diye sırıtınca Aydın bey "Bu sefer ben kırardım o çeneyi" diye çıkıştı. Yavuz bey abisinin dediğine gülüp "Lan adamı maket gibi kullanmışlar. Tak çıkar tak çıkar" diyerek gelen asansöre bindiler. Aydın bey "Hilal nasıl hevesliydi gördün mü?" Diye güldüğünde aralarında kısa bir gülüşme olmuş ve Aydın bey, katına gelince asansörden inmişti.


Asansörün kapısı kapanmadan önce Yavuz bey "Abi?" Diyerek abisini durdurdu. Aydın bey kardeşine döndüğünde Yavuz bey "Aldın dimi?" Diye sordu. Aydın bey yüzüne bir gülümseme koyup elini cebine attı ve cdyi gösterip "Aysuna da izleteceğim. Görsün bakalım sakin dediği çocuklarımızın nasıl manyak olduğunu" diye güldü. Yavuz bey "Çay koyun o zaman, Belgin ve annemle beraber gelir izleriz" dediğinde Aydın bey onu onaylayıp eve girdi.


Akşamın ilerleyen saatlerinde Akabey ailesi videoyu izlemiş ve yine aynı sevinçle gülmüşlerdi. Hanife hanım soluklanmak için bir ara balkona hava almaya bile çıkmıştı. Herkes evine dağıldığında Aysun hanım aynada saçını tararken odaya giren eşine baktı. Aydın bey elindeki cd ile dolaba ilerlerken Aysun hanım "Diğerlerinin yanına mı koyacaksın?" Diye sordu.


Aydın bey buruk bir tebessümle "Evet" diye cevap verdi ve küçüklük videolarının bulunduğu cd kutusunu çıkarttı. Önce eski cdlerin üstlerindeki tarihleri ve yazıları gülümseyerek okudu. Her geçtiği cd de o anılar canlanırken gülümsemesi büyümüştü. Aysun hanım da eşinin yanına geçtiğinde bugün izledikleri cdyi alıp üstüne bugünün tarihini attı ve altına da Büyüdüler ama değişmediler yazıp eşine uzattı.


Aydın bey eşinin yazdığı yazıyı okuyup "Değişmediler mi?" Diye sordu. Aysun hanım kafasını olumsuz anlamda sallayıp "İzlemedin mi Aydın? Sence küçüklüklerinden farklı mıydılar?" Diye sorduğunda Aydın bey gülümseyip "Hayır, dediğin gibi sadece büyümüşlerdi" diye mırıldandı ve kutuyu yerine koyup dolabı kapattı.


&&&


Oldukça uzun bir bölümle geldim 😘😘


Hilalin yaşadığı duygu karmaşıklığı hakkında ne düşünüyorsunuz?


Ya da Demirin yardım istemek için Barışı araması hakkında?


Peki Çağlar?


Sonunda beklediğiniz araba kullanma sahnesini de okumuş oldunuz. Umarım sizde benim kadar eğlenip gülmüşsünüzdür 😂


Yorumlarınızı bekliyorum olacağım 😘.


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%