Yeni Üyelik
86.
Bölüm

37. Bölüm

@merida_xx

Elimdeki patlamış mısırı ağzıma attığımda önümdeki bilgisayara dikkatlice baktım. Kadın çok aptaldı. Elimi mısır kabına uzattığımda hissettiğim elle kafamı Polatın göğsüne yasladım. Şu an Polatla birlikte oturmuş film izliyorduk. Bir kolu omzumdan beni sararken diğer eliyle mısır kemiriyordu. Sağlık izninin bitmesine beş gün kalmıştı ve artık yavaştan koşularına, çalışmalarına başlamıştı.


Aslında şu an bile göreve gidebilirdi ama ona el koymuştum. Bir hafta önceden 'iyiyim döneceğim' gibisinden konuşunca ufak bir tartışma sonucu hala evdeydi. Yaralarının durumu da gayet iyiydi, artık kafasına göre yıkanıp hareket edebiliyordu. Dikişleri de alınmıştı yani. Ve evet, kısacası ben dedim diye evdeydi.


Parmağıyla ekrandaki adamı işaret edip "Nah atlarsın oradan öyle" diye homurdandı. Aksiyon filmi izliyorduk ve oldukça atlamalı zıplamalı bir film olduğu için Polat, bütün mantık hatalarını dile getirmekten çekinmiyordu. Mısırımı yuttuktan sonra "Çok yüksek değil ki Polatım. Atlayabilir" diyerek adamın atladığı yangın merdivenlerine baktım.


Polat olumsuz bir mırıltı çıkartıp "Atlayamaz yavrum. Atlasa bileği falan kırılırdı, bu it gibi koşuyor baksana" dedi. "Çok biliyorsun sen" diyerek kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne baktığımda biraz uzamış olan sakallarına baktım. Her gün tıraş olduğu için sakallı halini bilmiyordum ama evde geçirdiği süreçte bu halini de görmüştüm. Temiz elimi çenesine uzatıp yanağından öptüğümde gülümsedi ama bana dönmedi.


Tekrar filme döndüğümde o da temiz eliyle çenemi kavrayıp "Ayarlarımı bozma benim" dedi ve beni koluyla göğsü arasına sıkıştırdı. Temiz elimi beline koyup güldüğümde beni serbest bırakmıştı. Ona kısık kısık bakıp öpücük attım. Koltuğun kenarına koyduğum ıslak mendille elimi sildiğimde Polatta bitirdiğimiz kaseyi yere bırakmıştı. Ona da bir ıslak mendil verdiğimde alıp elini sildi ve boş kasenin içine bıraktı. Ben de mendilimi kaseye attığımda kollarını açtığı gibi hemen arasına girdim.


Bu sefer iki kolu beni sardığında bacaklarımı da bacaklarının üstüne attım. Artık tamamen üstünde yatıyordum. Sanırım şu an benden rahatı ve huzurlusu yoktu. Bu sırada kaçırdığımız filmde bir şey olmuştu ama anlayamamıştım. Tartışa tartışa bitirdiğimiz filmden sonra Polatın çalan telefonuyla ona baktım. Telefonuna göz devirip "Efendim Oğuz" diyerek cevap verdi.


Şu sıra onu bir güzel sınayan şey benim dışımda ailesiydi. Asiye hanımın inadıyla beraber ailecek kışı burada geçireceklerdi. Ülker hanımda kalacaklarmış, yazın da köye döneceklermiş. Aynı babaannem gibi. Polat için hoş olmayan durum ise ailesinin burada kalması değil, neredeyse sabah öğle akşam aranmasıydı.  Benim rahatsız olduğum kısım ise biz ne zaman yakınlaşsak rahatsız ediliyor olmamızdı. 


"Bir sorun var mı kontrol ettin mi?" Diyen Polatı izlemeye devam ederken çenemi göğsüne dayadım ve ellerimi yüzüne uzatıp çenesindeki sakalları sevmeye başladım. Gözleri kısa süreli bana kaysada tekrar telefonuna odaklanmıştı diyeceğim ama eli sırtımda gezinmeye başlamıştı. Polat "Tamam fotoğrafları yolla" dedi ve telefonu kapatıp bir süre bekledi. Gelen mesaj sesleriyle göğsündeki beni tek koluyla yukarıya doğru çekip yüzlerimizi hizaladı.


Sırtımdaki eli de telefonuyla buluşunca yine kolları ve göğsü arasında kalmıştım. Rahatsız mıydım? Asla. "Polatım kalkayım mı rahatça bak?" Diye sorduğumda "Cık olmaz, iyi böyle" dedi ve telefonunu gösterip "Bir baksana yavrum" dedi. Yanağımı yanağına yapıştırıp telefonuna baktığımda dağ evi gibi bir şey olduğunu gördüm.


Rahatça bakamadığımı farketmiş olmalı ki uzandığımız yerden oturur konuma geldi ve mantıken beni de aynı konuma getirmiş oldu. Kucağında otururken hala telefonuna bakıyordum "Polat ne için bu?" Diye sorduğumda "Bizim için" demişti. Bizim için derken? Merakla Polata döndüğümde "Hazır sen beni bir yere bırakmıyorken bir tatil yaparız dedim yavrum, sana iyi gelir, bana iyi gelir, bize iyi gelir. Tabii sende işlerini ayarlayabilirsen" diye açıklama yaptı.


İçimde istemsiz bir heyecan oluşmuştu. Polatla ilk defa tatile gidecektik. Bakışlarımı telefondan sevgilime çevirdiğimde "Otel falan mı Polatım?" Diye sordum. Pek öyle durmuyordu ama olabilirdi de. "Yok yavrum, bizim yayla evi. Oğuz eşya getirmek için orada ya dedim bir baksın eksik falan var mı, halletsin" diye konuşunca "Yayla evi mi?" Diye sordum. Kafasını sallayıp beni onayladığında "Kışın çok güzel olur" diye cevap verdi.


Hayali bile güzel gelirken sevgilime gülümseyip "O zaman ben hemen Özgüre haber vereyim" dedim ve diğer koltuktaki telefonumu almak için ayaklandım. Alıp rehberime girerken belimden çekildim ve kalktığım kucağa oturtuldum. Telefonumu kulağıma koyarken diğer elimi de Polatın yanağına koymuştum. Bana meraklı gözlerle bakarken Özgür telefonu açmıştı. "Alo Özgür müsait misin?" Diye sordum ve aldığım cevap "Hilal ablaa" diye gülen Cemreden gelmişti.


Onun neşeli sesi beni güldürürken bana merakla bakan Polatında bu neşeyi duyması için telefonu hoparlöre aldım. "Nasılsın Cemrecim?" Diye sorduğumda "İyiii. Sen nasılsın? Niye ziyarete gelmiyorsun? Annemle seni çok özledik!" Diye konuştu. Polat sırıtarak bana baktığında sorulan hesaplarla dudağımı kemirip "Bende iyiyim ablacım ve ziyarete gelemediğim için üzgünüm. Çok işim vardı, ama söz en yakın zamanda geleceğim tamam mı?" Diyerek Cemrenin gönlünü almaya çalıştım.


Bir süre hııı sesi geldikten sonra "Olur tamam!" Diye sevinçle bağırdı. Artık konuya girmek istedim ve "Cemrecim baban nerede acaba? Telefonu ona verebilir misin?" Diye sordum. Bir kaç ufak mırıltıdan sonra "O annemle odada Hilal abla. Dur götüreyim" dediğinde sabırla beklemeye başladım ki Polat belimi dürttü. Ona döndüğümde gözleriyle telefonu işaret etti ve kısık sesle "Yavrum kızı babaanneme benzetme" dedi.


Dediği şeyi ilk başta anlamadığımda "Basmasın?" Diye fısıldadı. Anladığım şeyle gözlerimin kocaman açıldığına eminim! "Hayır Cemre dur!" Diye bağırdım. Çocuğu bir travmaya sürüklemeye gerek yoktu. Cemre "He?" Diye konuştuğunda "Boşver babanı Cemrecim, seninle konuşalım biz" diye panikle konuştum. "Kızım, kim o babacım?" Diyen Özgürü duyduğumda "Ay allahım çok şükür" diyerek rahat bir nefes verdim ve Polata yaslandım.


Özgür "Hilal? Bir sorun mu var?" Diye konuştuğunda "Ay yok Özgür ya. Off şey, heh, ben bir beş gün kadar yokum da onu haber vereyim dedim" diye konuştum. Yaslandığım beden titremeye başlayınca yavaşça Polata döndüm ve gülen yüzüne sinirle baktım. Hepsi onun suçuydu! Minik tokatlarımı omzuna indirdiğimde sessizce gülmeye devam ediyordu.


Özgürle konuşmamız bittiğinde telefonumu diğer koltuğa atıp "Ya sen manyak mısın be adam! Ya panikle Özgüre 'az kalsın kızınıza sizi bastıracaktım' deseydim! Fesat!" Diye çıkıştım. Polat sessiz gülüşlerini artık sesliye çevirirken bileklerimi tutmuştu. "Yavrum ben ne bileyim. Kız, annemle babam odada dedi, benimde aklıma direkt o geldi yani" diye omuz silktiğinde "Sapık seni! Fesat seni!" Diye cıkcıkladım.


Beni bileklerimden kendine doğru çektiğinde bileklerim omzuna, onun elleri de belime yerleşmişti. "Sanki senin aklına gelmedi?" Diye sorduğunda bakışlarımı kaçırdım. Sadece sesli dile getirmemiştim ama bunu Polatın bilmesine gerek yoktu. "Geldiğini biliyorum" diye güldüğünde "Yani evet gelmiş olabilir" diye bende güldüm.


Burnunu yanağımda hissettiğimde dibimdeki yanağına öpücük bıraktım. Birbirimizden biraz uzaklaştığımızda burunlarımız birbirine değmişti. "O zaman gidiyoruz?" Diye sorduğunda "Hıhı gidiyoruz" diye cevap verdim. Dudaklarımız yaklaştığında çalan zille sinirle bir nefes verdim ki bunu yapan tek ben değildim.


Polattan sakince uzaklaştığımda yumduğu gözlerini açtı ve "Hilal bir saat içinde hazır olabilir misin yavrum? Yoksa bu duruma daha fazla sakin kalamayacağım" Diye sordu. Koltuktan kalktım ve omuz silkip "İmkanı yok Polatım. Abimden eşya falan almam gerekiyor" diye cevap verdim. Zil tekrar çaldığında Polatta koltuktan kalkmış ve homurdana homurdana kapıya gitmişti.


Yerdeki kaseyi alıp mutfağa geçtiğimde salondan söylenme sesleri duyuyordum. Kaseyi makineye koyup salona geçtim ve Safayı gördüm. Ona gülümseyip "Safa naber?" Dedim. Safa bana bakıp "Bende tam çıkıyordum" diye telaşla konuştuğunda "Cananın bu akşam nöbeti vardı sanırım" diyerek ona baktım. Koridora giden adımları durup melül melül bana döndüğünde "He ya. Ceylan gözlüm bu akşam hastanede olacak. Bende yanına gidiyorum" diye konuştu.


Adam aşıktı ya. "Aşıksınn" diye şarkılı bir nidayla gülümsedim. Safa kafasını sallayıp "Aşığım tabi" diye güldü. Bir de hiç çekinmiyor ya bayılıyorum. Gülen yüzümü ciddileştirip "E evlenin o zaman Safa" dedim. Bende iyice milleti evlendirme meraklısı olmuştum ya hadi hayırlısı. Safa bana gülümseyip cebinden kırmızı bir kutu çıkarttı. Oha. "Edeceğim zaten. Bak" dedi ve kutuyu açıp yüzüğü gösterdi.


Bir yüzüğe bir Safaya baktım ve "Helal be" diyerek ona sarıldım. Gülümseyerek ayrıldığımızda "Kabul eder dimi Hilal? İster benimle evlenmeyi?" Diye masumca sordu. Dağlara taş çıkartacak adam karşımda mırın kırın yapınca bir garip hissetmiştim. Ne de güzel seviyordu o öyle. "Bir şey söylemem lazım Safa" diye konuştuğumda gülümseyen yüzü hemen solmuştu. Sanırım olumsuz bir şey söyleyeceğimi sanmıştı.


"Ne?" Diye endişeli gözlerle bana baktığında ona yaklaşıp "Çocuğunuz göbek adını benim koymam gerekiyor" dedim ve uzaklaştım. Adını annesi babası koysundu, göbek adına okeydim. Safanın rahatlayan yüzü eskisine göre daha da güldüğünde "Abi manyak mısın? Eder tabi" diyerek bende güldüm. Yüzüğünü cebine koyarken "Ödüm koptu be Hilal" diye mırıldandı. Safayı tebriklerle evden gönderdikten sonra bende çanta hazırlamak için çıkmaya karar verdim.


Polat duvara yaslanmış beni izlerken ona baktım ve "O zaman yakında yine düğün var?" Diyerek saçlarımı paltomdan çıkarttım. Omuz silkip "Olabilir. Çok uzatmazlar onlarda" dediğinde "Bence erken ama hayırlısı olsun" dedim. Öyleydi. Daha bismillahtı. Polatın kaşları çatılırken bende kaşlarımı çatıp ona baktım. "Ne oldu?" Diye sorduğumda "Erken değil bence" diye mırıldandı. Şaka mı yapıyordu? Daha altı ay bile olmamıştır.


Dediğine gülüp "Polatım nasıl erken değil? Daha altı ay bile olmamıştır" diye kapıyı açtım ve botlarımı giydim. Polat kapıya yaklaşıp beni izlemeyi sürdürürken "Yani yavrum? Süre bir şey ifade etmez" dedi. Yanaklarına uzanıp öptüm ve "Çok şey ifade eder" dedim. Geri çekilmeden beni belimden tuttuğunda ondan uzaklaşamamıştım. "Ne ifade edermiş?" Diye sorduğunda ellerimi göğsüne koydum ve biraz düşünüp "En başında, birbirlerini tam tanıyamamışlardır bile. O kısa sürede biriyle evlenmeye karar vermek çok zor" dedim.


Öyle değil miydi ama? Yoksa sevgililiğin ne anlamı kalırdı? Polat bir elini belimden yüzüme getirdiğinde yüzünde gülümsemeyle yanağımı okşadı. "Farklı düşünüyoruz desene" dediğinde merakla "Sen nasıl düşünüyorsun?" Diye sordum. "Benim için zamanın önemi yok yavrum. Eğer birini seviyorsam ve birlikteysem, onunla bir gelecek düşündüğüm içindir. Geleceğimde yanımda olmasını istemesem niye beraber olayım ki" dedi ve okşamadığı yanağıma öpücük bırakıp "Bir iki saate abinden alırım seni yavrum. Uygun mudur?" Diye sordu.


Konudan konuya geçişimize şaşırmayı es geçip "Evet uygun hayatım. O zaman ben gidip hazırlanayım" dedim ve kollarından çıkıp merdivenlere ilerledim. Sonra aklıma gelenle "Polatım bilet?" Diye sordum. Köye gidiyorduk ama saati belli değildi. "Ben halledicem yavrum sen sadece hazırlan" diye cevap verince onu onayladım ve "Dönüş biletlerini ben alıcam haberin olsun" diyerek merdivenleri indim.


Apartmandan çıkınca aklımda hala Polatın söylediği şey vardı. Aslında haklı gibi de değil gibi de. Sonuçta istemediğin biriyle beraber olmazdın, onunla bir gelecek düşünürdün. Bu kısım mantıklıydı. Ama işte ya sonra vazgeçersen? Ya bir şey olursa ve artık onunla olmak istemezsen? Kendimi yine karamsar duygulara geçmeden durdurdum ve haberleri olsun diye annemlere gidip haber vermeye karar verdim. Zaten çok takılmazdım.


&&&&


Devamı Part 2 de...


Loading...
0%