Yeni Üyelik
88.
Bölüm

37. Bölüm (Part 3)

@merida_xx

Polat kapanan bacaklarımı aralayıp hemen arasına yerleşti ve yüzüme yaklaşıp "Hiç söz dinlemiyorsun" diyerek dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. Kollarımı boynuna sarıp "Senin de sınavın bu Polatım" dedim. Kafası boynuma yönelirken "Emin ol bundan hiç şikayetçi değilim" dedi ve cümlesini bitirir bitirmez dişlerini tenimde hissettirdi.


Kendimi Polata doğru ittirdiğimde kadımlığımda boydan boya hissettiğim sertlikle ilk defa birbirimize çırılçıplak temas etmiş olduk ve inlememizi tutamadık. Üstümde doğrulduğunda ellerini önce göğsüme uğrayıp sıktı ve bir elini bacağıma atıp diğerini kadınlığıma ilerletti. Parmakları girişimde ufak bir baskı yapınca "Ahh! İstediğim parmakların değil Polat" diye söylendim.


Elini kadınlığımdan çekip penisini tuttuğunda biraz daha bana yaklaştı. Penisini kadınlığımda boydan boya sürttüğünde "Hazır olup olmadığına baktım yavrum" dedi ve üstümde konumlandı. Kollarımı boynuna sarıp dudaklarını öpüp "Hazır mıymışım?" Diye sordum. Kafasını sallayıp "Beni istiyor" diyerek tekrar kendini bana sürttü. Kısa süreli kapanan gözlerimi açıp siyaha çalan gözlerine baktım ve "Seni istiyorum Polat" diye fısıldadım.


Aramızdaki eli de başımın yanına geldiğinde girişimde oluşan baskıyı hissettim. Derin bir nefes verdiğimde Polat alnını alnıma dayadı ve gözlerime baktı. İzin istiyor gibi baktığını farkedince gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Kendini yavaşça ittirmeye başladığında kadınlığımdaki baskı kendini iyice arttırmıştı. Polatın "Özür dilerim yavrum" dediğini anda bedenimi saran acı ve aniden oluşan doluluk hissi çığlık atmamı sağladı.


Polatın söylediklerini bir süre algılayamasam da yüzüme konan öpücüklerle derin bir nefes aldım. "Üzgünüm yavrum, diğer türlü canını daha çok yakardım" diye fısıldadığında az önce neyden bahsettiğini anladım. Boynunu saran kollarımı gevşettim ve elimi saçlarına koydum. Kafasını kaldırıp bana baktığında alnında atan damar şu an kendisini tuttuğunun kanıtıydı. Diğer elimi yanağına getirip "Sorun yok. Devam et hayatım" dedim ve dudaklarımızı birleştirdim.


İçimde yavaş yavaş hareketlendiğinde inlemelerimiz dudaklarımızın arasında kayboluyordu. Dudakları çeneme oradan da boynuma indiğinde yanağındaki elimi omzuna koydum ve sıktım. Hareketleri belli bir hıza ulaştığında odada inlemelerimiz dışında bedenlerimizin çıkardığı seslerinde yayıldığını yeni farkettim. Üstümdeki ağırlığı çekildiğinde gözlerimi araladım ve karşımdaki görüntüsünü izledim.


Kararan bakışları bedenimi izlerken hareketleri sertleşti ve hız kazandı. Bu hissettiğim şey her ne ise az önce hissettiklerimde alakası bile yoktu. Çok, çok başka bir şeydi. "Ah! Sikeyim çok güzelsin!" Diye inleyen Polata "Daha hızlı Polat!" Diye bağırdım. Şu an kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Belimdeki eli sıkılaşıp beni kendine hızla çektiğinde varlığını daha derinlerimde hissettim.


Kafam inlemeyle geriye düşerken Polat göğüslerimi sıktı. Aldığım zevk bedenimi kontrol etmeye başlamıştı ve belim yay gibi gerilmişti. Üstüme bir ağırlık çöktüğünde Polatın çeneme ulaşan eli kafamı yana çevirdi ve burnunu yanağıma yasladı. Kulağımın dibindeki inlemeler ve yüzüme vuran sıcak nefese içimdeki sert hareketleri de eklenince sanırım aklımı kaybetmiştim çünkü inlemelerimi kontrol edemiyordum.


Kısa süre sonra bacaklarımda oluşan titremeyle bütün vücudum rahatlığa ulaşırken, alnıma konan öpücük ve kulaklarımın duyduğu "Seni seviyorum" cümlesiyle içimdeki ılıklığın ardından büyük bir boşluk hissettim. Polat kendini yanıma attığında ikimizinde göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Kafamı çevirip bana bakan gözlere baktım ve bende "Seni seviyorum" dedim. Çevik bir hareketle beni kendine çektiğinde kafam göğsünü buldu ve ona sıkıca sarıldım.


(Devam edebilirsiniz...)


Kıkırdayarak elimi kaldırdığımda önce bana sorgulayan ifadeyle baktı sonra bana eşlik edip güldü ve elime beşlik çaktı. Bedenimde gezen rahatlık uykumu getirmeye başlarken "Önce yıkanalım yavrum, sonra uyuruz olur mu?" Diye sordu. Kafamı göğsünden kaldırıp "Olur Polatım" dediğimde ben yataktan kalkmadan önce yataktan kalktı ve beni kucaklayıp banyoya ilerledi. Şu an yürümeye bile halim olmadığı için gayet memnun bir şekilde kollarımı boynuna sardım ve yanağından öptüm.


*


Yanağımda hissettiğim dudaklar gözlerimi açmamı sağladığında karşımda bana bakan sevgilimi gördüm. Yüzümde oluşan gülümsemeyle "Günaydın" diye mırıldandım. Polat tekrar yanağımı öperken "Günaydın yavrum. Nasılsın?" Diye sordu ve önüme düşen perçemlerimi yüzümden çekti. Bende elimi yanağına çıkarıp sevdikten sonra uzun bir öpücük bırakıp "İyiyim Polatım" dedim.


Geri çekilmeme izin vermeden bana sıkıca sarıldığında kıkırdadım. "Ne o niye güldün?" Diye keyifli sesiyle sorunca "Kim derdi ki koskoca yüzbaşının böyle tatlı bir sevgili olacak" diyerek çenesinden öptüm ve kafamı yastığa koyup gülen yüzüne baktım. "O farklı Polat, bu farklı Polat yavrum. Dışarıda emrimde askerler varken bu kadar yakın olmam ama yanındayken sevgimi saklamam" diyerek yanağımı sevdi.


Omuz silktim ve "Benim için hiç farketmiyor. Senin bu hallerine ise hoşuma gitmiyor diyemem" dedim. Yani yalan değildi ve bir bakıma haklıydı. Askeriyede bu tatlı halleriyle gezinse ciddiye alınmasına alınırdı ama korkarlar mıydı? Şüpheli. "Sen biraz daha dinlen yavrum, bende kahvaltı hazırlayayım seni çağırım" dedi ve dudaklarımı uzun bir öpücük bıraktı. Yataktan altında baksırıyla kalkınca bir ara onun yaptığı gibi elimi kafama dayadım ve onu izlemeye başladım.


Dün akşam baya bir şey olmuştu ve iyi de olmuştu. İkimizde oldukça keyifli ve mutluyduk. Gözlerim bacaklarından sırtına tırmandığında rahatça uzandığım yerden " Hii Polat sırtına ne oldu!" Diye telaşla ayaklandım. Sırtındaki çiziklere dokunduğumda kafasını çevirdi ve "Ne olmuş yavrum?" Diye sordu. Sonra aklına gelmiş olmalı ki "He onları mı diyorsun" diye gülümsedi. Ayy ben yapmıştım kesin.


Panikle çantama ilerlemeye başladım. Çok kötü durumda değildi ama yine de canını yakmış olma ihtimalim kendimi kötü hissettirmişti. Bulduğum nemlendiriciyle odaya geri girdiğimde Polat tişört giyiyordu ki hemen tişörtü elinden aldım. Bir şey demesine izin vermeden "Sırtına krem sürmem lazım Polat, yatar mısın?" Diye yatağa doğru ilerletmeye çalıştım.


Ufak tartışmalar eşliğinde krem sürme işini tamamlayınca kahvaltı hazırlamaya geçmiştik. Çırptığı yumurtayı oturduğum tezgahtan izlerken kafamın üstündeki rafa elimi atıp bir bardak aldım ve çeşmeden su doldurdum. Su şelaleden geliyordu ve oldukça soğuktu. Polatın bakışları bana döndüğünde "Çok içme güzelim soğuktur" diyerek çırptığı yumurtayı sobanın üstünde ısınan tavaya döktü. Ocak vardı aslında ama yemekleri hep sobada yapmıştık. Nedeni ise yoktu.


Kremin kuruması için tişört giydirmemiştim ve yine yaptığım çizikleri görmüştüm. Allahtan kötü değildi ve bir iki güne iyileşirdi. Bana yaklaşıp elindeki kaseyi yanıma bıraktı ve alnımdan öptü. Üstümdeki tişörtüne bakıp "Kalsın sende" dedi. Zaten kalacaktı ama haberi yoktu. "O benim zaten" diye güldüm. Kahvaltımızı yaptıktan sonra evi son bir kez kontrol ettik ve havaalanına doğru gittik.


....................................................................................


Emre bir teröristi daha etkisiz hale getirirken "Bitti" diye telsizine konuştu. Telsizinden gelen "Yaralı var mı?" Sorusuyla "Yok Demir, herkes sağlam" dedi ve önündeki leşin ceplerine baktı. Gelen ayak seslerinden timin geri kalanının yanına geldiğini anlayınca "Diğerlerine de baksanıza. Bu boş" diyerek doğruldu.


Demir, karargahla iletişim kurduktan sonra "Helikopter yarım saate gelecek. Bulalım şu resimleri hadi" dedi ve o da leşlerin üstlerini aramaya başladı. Özalp karıştırdığı cepte eline gelen küçük resimleri çıkarttı. "Şuraya ışık tutsanıza birader" diyerek elini arkadaşlarına uzattı. Halil silahının ışığını açıp resimlere tuttuğunda "Aha. Şerefsizler bunlar her halde" diyerek nefretle konuştu.


Özalp elindeki bir sürü resmi sırayla geçerken gördüğü resimle, resmi ışığa biraz daha yaklaştırdı ve dikkatlice tekrar baktı. Kenardaki kanları formasına silip tekrar tekrar baktığında Demir "Lan!" Diye bağırarak resme baktı. Serhat "Hasiktir! Bu gerçek mi?" Diye sorduğunda Emre "Belki kafa karıştırmak için koymuşlardır" diyerek resme şaşkınca baktı.


Arkalarından tekrar ses duyulduğunda hepsi hızlıca konumlanıp ateş etmeye hazır hale geldiler. Ağaçların arasından duydukları "Elma derseniz de çıkarım armut derseniz de çıkarım" diye gülen Faruğun sesiyle silahlarını indirip rahat bir konuma geçtiler. Halil "Ben senin aklını sikeyim. Uçursaydım o sikik kafanı ne bok yiyecektin?" Diye sorduğunda, Faruk silahını sallaya sallaya yanlarına gelip "Sen o kadar yetenekli misin gevşek!" Diye güldü.


Halil "Gel ebeni tersten göstereyim sana da sonra yeteneklerimi bir daha konuşuruz!" Diye Faruğa yaklaştığında Faruk, Halile öpücük atıp kolunu Serhatın omzuna attı. Timin geri kalanı da yanlarına yaklaştığında Safa "Silahlarına kurban olduklarım naptınızz?" Diye sordu. Emre "İyi be aynı işler. Avcılık modu" diyerek önündeki leşi gösterdi. Yakup "Oh oh en sevdiğim" diye güldüğünde Demir "Siz ne zaman çıktınız?" diye sordu.


Emir silahını yere dayayıp "Komutanım aramıza katılınca hemen çıktık komutanım. Bir hafta oluyor her halde" diye cevap verdi. Demirin bakışları Polatı bulurken gayet sağlıklı görünmesiyle "İyileştin mi lan sen?" diye sordu. Onu en son karargahta video izlerken görmüştü. Polat kafasını sallayıp "Eskisinden de iyiyim" diye cevap verdi.


Akın matarasını çantasına koyarken "Sizin görev bitti mi komutanım?" diye sordu. Özalp en son baktıkları resmi de diğerleriyle Emre komutanına uzattığında Emre "Bitti bitti. Helikopteri bekliyoruz. Sizin daha var her halde?" diyerek Polata baktı.


Polat "Var daha bizim" diye cevap verdiğinde Demir "Polat, hani şu hastanede kavga ettiğin eleman. Ne işti?" diye merakla sordu. Polat gelen soruyla kaşlarını çatarken "O nereden çıktı lan şimdi?" dedi ve "Yoksa Hilale mi yaklaşmış!" diye sinirle sordu. Demir "Hilale mi yaklaşması gerekiyordu?" diye sorduğunda Polat, Demire yaklaşıp "Ne sik oluyor anlat hemen!" dedi.


Demir olumsuz anlamda kafa sallayıp "Sana bundan bahsedemem ama konunun Hilal olmadığını bil." diye net bir şekilde konuştuğunda Polat "O zaman niye sordun?" diye merakla sordu. Emre "Merakta mı etmeyelim lan? En son dövüyordun adamı" dediğinde Faruk "Kendileri yengeme asıldığı için komutanım döktü onu komutanım" diye cevap verdi. Halil hıı diyerek çenesini kaşıdığında Serhat "Komutanım onu daha önce burada görmemiştik. Nerede görev yapıyor kendileri?" diye sordu.


Polat, Hilal timine kısa bir göz gezdirip "Üniversitede Karsa gitmişti. Şimdi ne bok yiyor bilmiyorum. Bende ondan sonra ilk defa hastanede gördüm zaten" dedi. Demir kaşlarını çatıp "İlk defa mı?" diye sorduğunda Polat "Evet ilk defa" dedi. Halil "Eee sizin hastanede olduğunuzu nereden biliyordu?" diye merakla sordu. Akın elini kaldırıp "Ben dedim. Komutanım hastanedeyken telefonu bendeydi, yani uyanana kadar. Mücahit diye bir arkadaşı aradığında söylemiştim. O da arkadaşlarına söylemiş öyle öğrenip gelmiş" diye konuştu.


Polat bir şeyler döndüğünün farkındaydı ama henüz çözmüş değildi. O yüzden sadece arkadaşlarının yüzlerine baktı. Demir, Polata bakıp "Bir şey soracağım. Bu herif, kahpelik yapar mı?" diye sordu. Emre derin bir nefes alıp "Bak Polat, daha bir şey kesin değil ama aklınızda kalmasın. Bu itlerin birinin cebinden adamın resmi çıktı. O yüzden soruyoruz. Bu herif şerefsizlerle bağlantılı falan mı?" diye sordu.


Polat bunu beklemediği için ilk önce şaşırsa da sonrasında bu durumu düşündü. Omuz silkip "Ne bileyim amına koyayım. Sadece üniversitede bazen beraber eşleşirdik, onu yenerdim. Onunla tek anım bu, zaten hastaneye geldiğinde de şaşırmıştım. Bu yüzden bu konu için bir şey diyemem" diye cevap verdi. Çağlar oldukça hırslı bir adamdı, tek bildiği buydu. Polatın aklına akın eden düşüncelere Hilalde eklenince buna ihtimal vermek istemedi.


Helikopter sesi kulakları doldurduğunda Demir, Polatın omzunu sıkıp kulağına yaklaştı ve "Sorun yok. Hilale dikkat ederim" diye fısıldadı. Polat omzundaki eli sıkıp kafa salladığında zihninde dönen Hilali def etti. Görevine odaklanması gerekiyordu ve Hilali düşünerek bunu yapamayabilirdi. İki timde ayrıldığında Gece timi kalan görevini yapmaya, Hilal timi ise karargaha doğru gidiyordu.


*


Demir alnını ovalarken Emre bitirdiği telefon görüşmesi sayesinde güler yüzle yerine oturdu. Demir karşısında sırıtan arkadaşına bakıp "Ne oldu? Pek bir mutlusun?" diyerek göz kırptı. Emre kafasını sallayıp "Mügeyle konuştum. Artık temelli yanıma geliyor" diye gülümsedi. Demir de arkadaşının mutluluğunu paylaşıp "Harbi mi lan?" diye sordu. Emre "Valla. Yarına bilet almış, geliyor" diye özlemle konuştu.


Demir de gülümseyerek "Çok sevindim. Hayırlı olsun şimdiden" dediğinde Emre "Sağol kardeşim" dedi ve sonra da "Benim ev bakmam lazım ya. Bugün bir araştırsam iyi olur" diye ekledi. Demir kaşlarını çatıp "Biz çıkarız oğlum evden. Koşturma kızı hemen, dinlensin" diye çıkıştı. Emre "Yok lan ne koşturması. Yeni bitti tedavisi zaten, koşturur muyum hiç" dedikten sonra "Ama bize ev lazım Demir. Sizlik bir durum yok biliyorsun sadece ben ev işini halledene kadar burada kalırsınız" dedi.


Demir "Bizlik sorun yok kardeşim, sıkıştırma kendini. Yatakhanenin evimiz olduğunu ne ara unuttun?" diye güldü. Lojmana geçmeden önce orada kalıyorlardı ve bu uzunca bir yılı kapsıyordu. Emre de gülüp eyvallah der gibi kafa salladıktan sonra "Hilal geldi mi? Görmedim bir kaç gündür, özledim yaramaz kız kardeşimi" dedi.


Demir, Emrenin bunu bilerek yaptığını bilmesine rağmen yine de sinirlenip "Siktir lan pezevenk. Nereden senin kardeşin oluyor, benim kardeşim. Ayrıca daha dönmüyor, Antalya da şimdi. Şu travma merkezlerinin başkanları toplantıyı orada yapacaklarmış. Dönüşte buraya gelecek" diye çıkıştı.


Emre, Demirin çocuksu kıskançlığıyla gülüp "Kes lan. Bana abi diyor, bu demektir ki abisiyim" diye daha da üstüne gitti. Demir masasındaki kalemi Emreye fırlatıp küfür ettikten sonra homurdanarak önündeki kağıtlara döndü. Emre cebinden telefonunu çıkartıp Hilali aramaya başladı ve sesini hoparlöre verdi. Telefon açılınca kıstığı sesi açtı ve "Alo? Abicim müsait miydin?" diye sordu. Demirin kafası hemen masadan kalkıp Emreye dönünce telefondan "Müsaitim Emre abi, yemek yiyorum." diyen Hilalin sesi duyuldu.


Emre, Demire bakarken "Hilal bir daha söyle" diyerek güldü. Hilal önündeki makarnayı çatallarken Emrenin ne yaptığını sesindeki eğlenen tondan anlayınca büyük bir şevkle "Abimmm. Canım abimm" diye konuştu. Demir yerinden kalkıp Emreye atılınca Emre kahkaları arasında "Kardeşim benim" diye Hilale katılıyordu. Telefondan Hilalin kahkahaları da onlara eşlik edince bir süre sonra duruldular.


Emre "Eee, Antalyadan dönünce buraya geliyormuşsun?" dediğinde Hilal "Evet dönüyorum ya. Aslında abimin yanında keyfim çok yerindeydi ama ev hastaneye uzak olduğu için benzin fiyatı bir taraflarıma giriyor"  diye üzgünce konuştu. Demir ve Emre, Hilalin dediğine güldükten bir süre sonra vedalaşıp telefonu kapattılar. Emre "Mügeyle iyi anlaşırlar" dediğinde Demir "Hilalin anlaşamadığı kişi yok zaten" diye cevap verdi.


Emre "Aaa bak onu demedim ya. Akşam tekrar ararım bari" diyerek o da çekmecesinden kağıtları çıkarttı. "Olmaz. Yemek yiyeceklermiş, ona hazırlanır." diyen Demirle, Emre "Hee, yoksa şu senin aldığın elbiseyi mi giyecek?" diye güldü. Demir kafasını sinirle sallayıp "Aynen o" diye cevap verdi. Emre "Limit belirtseydin lan sen de! Kızın ne suçu var" diye gülmeye devam ettiğinde Demir "Lan ben ne bileyim beş binlik elbise alacağını!" diye çıkıştı.


Demir, Hilalin geçen doğum günü için hediye seçememişti ve Hilale ne istiyorsan onu alalım demişti. Tabii Hilalde hemen son zamanlarda gözüne takılan elbiseyi aldırmıştı ve Demirin bu fiyattan haberi olmadığı için alışveriş sonrasında yaşadığı şoku hala atlatamamıştı. Kardeşinden asla para sakınmıyordu, onun şaşkınlığı ve siniri sadece bir elbisenin o kadar para olmasındaydı.


Emre tekrar konuşacakken çalan kapıyla "Gel" dedi. İçeriye giren asker, selamını verip Demirin masasına bir kaç kağıt bırakınca "Yavuz albayım gönderdi komutanım" dedi. Demir, askeri odadan gönderip merakla kağıtlara bakmaya başladığında Emre de merakla Demire baktı. Yerinden kalkıp Demire yaklaştı ve o da kağıdı okumaya başladı.


Emre kağıtta yazanları okurken "Lan nasıl olur bu?" Diye sinirle konuştu. Demir yerinden sinirle kalkıp babasının odasına adımlarken koridordaki asker "Komutanım, albaylar Hilal timini toplantıda odasında bekliyor" demesiyle "Ben oraya geçiyorum, git timi çağır sen" dedi ve odaya adımlamaya devam etti. Odaya girince düşünceli bir şekilde oturan babası ve amcasını gördü. Elindeki kağıdı masaya bırakıp "Bu adamı almamız lazım!" Diye yükseldi.


Aydın bey kaşlarını çatıp oğluna baktı ve "Kendine gel asker!" Diye bağırdı. Demir gözlerini kapatıp açtığında hızlıca hazırola geçti ve "Komutanım bu adamın alınmasını gerektiğini düşünüyorum" dedi. Yavuz bey "Öyle olacak zaten, bunu Hilal timi olarak siz yapacaksınız" dedi ve oturması için sandalyeyi gösterdi. Timin geri kalanıda dakikalar içinde odaya geldiğinde Aydın bey "Bu seferki göreviniz bu adamı yakalayıp canlı bir şekilde buraya getirmek" dedi ve kumandaya basıp ekrana bir resim yansıttı.


Hilal timi ekrandaki yüze bakarken Özalp "Komutanım bu adam Polat komutanımın kavga ettiği adam değil mi?" Diye sordu. Aydın bey "Evet o. Tanıyorsunuz zaten. Adamı gidip alıyorsunuz ve canlı bir şekilde buraya getiriyorsunuz!" Dedi. Hilal timi kafasını sallayıp onayladığında "Peki adamı en son nerede görmüşler komutanım? Bu bilgiler elimizde mi?" Diye soran Emreyle kapı çalmıştı.


İçeriye giren Bülent, Yavuz beyin önüne kağıdı bırakıp dışarıya çıktı. Yavuz bey kağıdı okuyup masaya bıraktı ve "Antalyada. En son görüldüğü yer burada yazıyor, hazırlanıp hemen çıkın" dedi. Halil kağıdı alıp okurken Demir ve Emrenin bakışları buluştu. Demir hemen "Komutanım rütbeden çıkmam gerekiyor!" Dediğinde Aydın bey oğluna baktı. Eli çenesindeyken "Çık" dediği gibi Demir "Hilal şu an Antalyada baba!" Dedi.


Aydın beyin yüzü anbean gerilirken "Toplantısı Ispartada değil miydi?" Diye sordu. Demir kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır, otelle anlaşamadıkları için toplantıyı Antalya da yapmaya karar vermişler" dedi ve telefonunu çıkartıp Hilali aramaya başladı. Açılan telefonla "Abi az önce konuştuk ya, ne çabuk özledin" diye gülen Hilalin sesi odada duyuldu.


Demir "Hilal hangi otelde kalıyorsun?!" Diye direkt sorduğunda Hilal duyduğu sert sesle biraz durmuştu. Sonra da "**** ****. Neden?" Diye sordu. Halil hemen telefonunu çıkartıp "Yakın mı diye bakıyorum" dedi ve Çağların en son göründüğü yerin konumu yazıp bakmaya başladı. Demir, Halil adrese bakana kadar "İşin ne zaman bitiyor orada senin abicim?" Diye sordu. Hilal "Daha iki günüm var abi. Ne olduğunu söyleyecek misin artık!" Diye sinirle konuştu.


Halil telefonunu masaya bırakıp "En fazla bir saat uzakta" dediğinde Demir, Hilale oradan çıkmasını söyleyecekti ki telefondan "Ayy bir bu eksikti! Sen niye buradasın!" Diye sinirle konuşan Hilali duydular. Aydın bey "Kızım siktir et toplantıyı falan hemen çık oradan!" Diye çıkıştığında karşıdan hiç bir ses gelmedi. Demir "Alo! Hilal cevap versene!" Diye sinirle yükseldiğinde bir süre sonra "Ee şey merhaba" diyen başka birinin sesi duyuldu.


Demir, babasından önce davranıp "Sen kimsin?!" Diye sordu. Odada kol gezmeye başlayan endişe, telefondan "Ben temizlik personeliyim efendim. Az önce konuşan kadın telefonunu burada bırakıp bir beyefendiyle gidiyor" diyen sesin yükselmesiyle netlik kazandı ve yerini panik ve sinir aldı.


&&&


Sizi merakta bırakarak diğer bölümde görüşmek üzere diyorum...😂🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%