Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4. Bölüm

@merida_xx

Tahlilleri verip işime döndükten sonra Aydın beyler de gitmişti. Bende son saatimdeydim. Saat dörde geliyordu. Gerçekten dedikleri kadar vardı, çeşit çeşit vakalar geliyordu. Bazıları baya eğlenceliydi, mesela bir hastam fitil yutmuştu. Bence komikti en azından. Diğer vakalarım ise ateş, kusma, ağrı ve silahla yaralanma falandı.


Son hastam olduğunu düşündüğüm hastama reçetesini uzattım ve ayaklandım. Dinlenme ve aynı zamanda her şeyi yaptığımız odaya girdiğimde hazırlanan doktorları gördüm. Atakan beni görünce gülümsedi ve "Eee ilk günün nasıldı?" diye sordu. Bugün acilde onunla birlikteydik. Yeni tanışmıştık anlayacağınız.


"Sanırım iyi denilebilir" diye stetoskobumu dolabıma koydum. "Seni sormam mantıklı mı bilmiyorum ama senin nasıldı?" diye sordum. Sonuçta burada ikinci yılıydı. Her günü aynıdır. Hafifçe gülümseyip "Yanii, aynı diyebilirim." dedi. Demiştim. Önlüğümü de dolaba koyduktan sonra çantamı aldım ve kapıya ilerledim. Atakan kapıda beni bekliyordu. Kibar adam. Ben beklemezdim.


Dışarı çıktığımızda hala güneş vardı ama yine de soğuk ben buradayım diyordu. "Araban burada mı?" diye sorunca aklıma dün hastaneye ambulansla geldiğim geldi. "Hayır evde kaldı" diye mırıldandım. Atakan tedirgince bana bakıp "Şimdi, ben bırakayım desem çok mu hızlı olur?" diye sordu. Dediği komik geldiği için gülmüştüm. Ve evet daha ilk günden kendimi bıraktıramazdım.


"Hızlılık demeyelim de burayı tanıma aşamasındayım. Sanırım yürüyeceğim" dedim. Hem onu kırmamış oldum hem de doğru söylemiş oldum. Kafasını sallayıp "Tamamdır o zaman. Sonra görüşürüz, aklına takılan bir şey olursa ulaşabilirsin. Yenisin ya buralarda o yüzden" dedi. Çok mu tedirgindi sanki?


"Sen iyi misin Atakan?" diye sordum. Atakan gözlerini kırpıştırıp "Sanırım halüsinasyon görüyorum, buna iyi diyemem" diye konuştu. Ona şaşkınca bakıp, bakışlarımı baktığı yere çevirdim. Alpay? Benim baktığımı görünce çatık kaşları düzleşmiş el sallamıştı. Niye gelmişti ki?


Bize doğru adımlayıp yanımızda durdu. "Selam" diye elini Atakana uzattı. Atakan şokla bir Alpaya bir bana bakıyordu. "Selam" diye mırıldandı ama zar zor duyulmuştu. "Tanıştırayım sizi, Atakan iş arkadaşım, Alpay ise benim.." diye cümlem sessizleştiğimde Alpay "İkiziyim" dedi. Tahlil sonuçlarını bekliyorduk ama şey, sanki görünen köy kılavuz istemezdi.


"Bu çok belli, kusura bakma bir an şaşırdım" diye Alpayın elini sıktı. Alpay bana dönüp "Gidelim mi?" diye sordu. Atakanın yanında bir şey dememek için kafamı salladım ve Atakanla vedalaşıp Alpayın arabasına ilerledim. Atakandan yeterince uzaklaşınca "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Alpay ise sanki saçma bir şey sormuşum gibi baktı ve "Eve" deyip arabaya bindi. O gidebilirdi o zaman.


Ben arabanın yanından geçip giderken gözlerim taksi durağı arıyordu. Lojmana gitmeyi düşünmüyordum. Hastanede boş kaldığım zamanda eski evimin emlakçısıyla sıkı bir tartışmadan sonra paramı geri istemiştim. Zorla ikna olup bana yeni bir yer bulmuştu. Bu sefer tek yaşayacaktım, ohh misss.


Telefonum çalınca abimin aramasını "Alo abi?" diye yanıtladım. "İşin bitti mi abicim? Boşum ben şu an ev bakmaya gidebiliriz" demesiyle "Olur abi. Hastanede bekliyorum o zaman?" diye cevap bekledim. "Tamam geliyorum yirmi dakikaya abicim" dedi ve kapattı. Boş ve kuru olan banka oturduğumda önümde duran arabaya baktım.


"Hilal ne yapıyorsun?" diye sordu. "Oturuyorum Alpay sen ne yapıyorsun?" diye sordum. "İyi bende ne yapayım, araba falan kullanıyorum" diye normal olmayan sohbetimizi normalleştirdi. "İyi iyi maşallah" diye kafa salladım. "Hilal binsene arabaya!" diye sertçe konuşmasıyla kaşlarım çatılmıştı bile. "İşim var Alpay, ayrıca bana sormadan kafana göre planlar uydurma" dedim ve üstümdeki hırkaya sarıldım.


"Ne planı? Eve geçiyoruz işte" diye söylendi. Tamam iyi hoştu ama orası benim evim değildi. "Sen gidebilirsin Alpay. Ben gelmiyorum" dedim ve abimin ne zaman geleceğini düşünmeye başladım. "Sebep?" diye sordu bu seferde. Çünkü kovulduğum eve dönmek istemiyorum desem çok mu abartı olurdu?


Aydın beyin dün gece beni evde istememesi dünkü bok olmama rağmen beni birazcık kırmıştı. O yüzden oraya gitmeyecektim. Abimde de kalamazdım çünkü hastaneye karşı teee şehrin çıkışına yakın oturuyordu. Benzin fiyatları artışta olduğu için hiç o topa giremezdim. "Çünkü istemiyorum" diye sorusunu yanıtladım.


"Peki o zaman" dedi ve basıp gitti. Üstelememesi hoşuma gitmişti. Yoksa yok, hayırsa hayır. Bir süre sonra abim geldiğinde onunla birlikte yeni evime doğru yol aldık. Hastaneye on beş dakika kadar uzaklıktaydı. Klasik bir apartmanda üçüncü kattı ve bir katta sadece iki daire vardı. İyi iyi iş görür.


Emlakçıyla anlaştıktan sonra evi temizlemek için alışverişe çıksam iyi olurdu. Dolap içinde bir şeyler almam gerekliydi. Ben boş eve boş boş bakarken abim "Hadi gel bu gece bende kal, giderken eşya alıp yarın getirtiriz" diye fikir sununca el mahkum kabul ettim. Zaten dün gece yaşanan olaydan habersiz kaldığı için tiripliydi.


Bir kaç mağazaya girip kol gibi borca girdikten sonra lojmanlara doğru yol aldık. Eşyalarım orada o yüzden. Yoksa ne diye gideceğim. Abimin savcı olmasından dolayı beklemeden içeri alınmıştık ve ben eve çıkmak istemediğim için Demire mesaj attım.


Demir, eşyalarımı bahçeye getirebilir misin acaba?


Mesajı görmesini beklerken etrafı inceledim. Düne kıyasla baya bir boştu. "Sen niye çıkıp almıyorsun?" diye soran abimle ona bakmadım çünkü mimiklerim kendini ele verebilirdi. "Çıkasım gelmedi abi" diye kısaca cevapladım. Telefonumun mesaj sesi duyulurken Demirin attığı mesajı okudum.


Yukarı gel yazmıştı. Off niye ki!


Yorgunum. İndiremez misin? diye yazıp yolladım. "O da yorgundur" diye kulağımın dibindeki sesle sıçrayıp abime baktım. "Abi kalbim tekledi farkında mısın!" diye yükseldim. O ise sadece gülüp kolunu omzuma atmıştı. Bende gülümseyip kolumu ona sardım.


Kafamı dün bulunduğum eve doğru çıkardığımda Aydın beyle bakıştık. Camdan bize bakıyordu. Mimikleri belli olmasa da bariz bir şekilde bize baktığı belliydi. Bir süre tepkisizce bakışınca kafasını iki yana sallayıp camı kapattı. "Üzülme" diye beni iyice saran abime döndüm. "Üzülmedim ki" diye kendimi ifşalarken abim burukça gülmüştü.


"Hiç kolay şeyler yaşamadı Hilal. Bu konuda büyük bir travması var" dedi düşünceli şekilde. Nasıl yani? "O ne demek?" diye merakla sordum. "Tam bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla o baskın gününden sonra günlerce seni aramışlar. Bakılmadık delik bırakmamışlar. Aylar sonra bir teröristi yakalamışlar ve o da sorgu sırasında bir adres vermiş, kızın burada falan diye" dedi ve derin bir nefes aldı.


"İşte Aydın beyde adrese gittiğinde o zamanlar seninle yaşıt küçük bir kız cesedi bulmuş. Aynı senin kıyafetlerin falan varmış, kolyende varmış galiba o kısmı hatırlamıyorum. Neyse işte kız tanınmayacak haldeymiş, yakmışlar galiba küçük kızı. Aydın beyde kızın cesedini kucaklayıp günlerce yürüyüp buraya gelmiş" dedi ve yutkundu.


"Yani kızı olduğunu düşündüğü cesetle günlerce yollardaymış abicim. Nereden bakarsan bak düşmanının da yaşamasını istemeyeceğin bir durum. O yüzden kabullenmez tavırları seni üzmesin. Onu anlamaya çalış" diye konuşmasını sonlandırdı.


Anlattıkları içimi yakarken kendimi suçlamaktan kaçındım. "Bu benimle alakalı değil abi. Eğer gerçekten kızları bensem ki şu anlık öyle görülüyor, bunda benim suçum yok" dedim. "Seni suçlamadım Hilal. Sadece anlayışlı ol diyorum" diye kızgınca konuştu.


"Abi, bu konuda herkes yaralı. Benim o zamanlarım tamamen koca bir karanlık. O zamanlarda bana ne yaptıklarını bile hatırlamıyorum. Kim bilir neler yaptılar. Bunları hatırlamamak emin ol beni mutlu ediyor. Sadece hatırlamaktan kaçamadığım izle mecburen anımsıyorum" diye bende ona kızdım.


O zamanlar ne yaşadığımı asla hatırlamıyordum. Abimler beni bulduğunda beş yaşındaymışım. Kaçırıldığım zamanla karşılaştırırsak iki yılım meçhuldü. O zamanda iyi şeyler yaşamadığımın habercisi olarak vücudumda kesik izleri taşıyordum. Bir tanesi en belirgin olan ameliyat iziydi. Bir böbreğimi almışlardı. Büyük ihtimalle satmışlardır.


Kafamı sallayıp bu düşünceleri sildim. "Biliyorum abicim. Hatırlattığım için özür dilerim" diye bu sefer iki koluyla beni sarmalamıştı. Bende ona sarıldıktan sonra "Getirmeyecek her halde. Hadi gidelim abi, senden giyinirim" diye arabaya yöneldim. Abimde bindiğinde onun evine doğru gitmeye başladık.


Arabadan müzik açıp ona eşlik etmeye başladım. Bu hayatı ancak böyle yaşanabilir kılardık. Takmayacaktık. Ben bağıra bağıra şarkımı söylerken abim gülerek yoluna bakıyordu.


"Gelip bu şehri bozan


Bu şehre gelip bozulanlar


Hepsi aynı kazanda kaynıyor İstanbul'da


Dinle beni biraz, şşt


Sen, sen, İstanbul sever seni sen beni seversen


Dinle beni biraz, şşt


Sen, sen, İstanbul döver seni sen beni üzersen


Dinle beni biraz, şşt


Sen, sen, İstanbul sever seni sen beni seversen


Dinle beni biraz, şşt


Sen, sen, İstanbul döver seni sen beni üzersen"


Sertap ablam kadar olmasa da bende iyi söylüyordum. Şarkımız bittiğinde eve gelmiştik. Eve geldiğimiz gibi ben kendimi duşa atmıştım. Duş aldıktan sonra abimin kıyafetlerinden giyip koltuğa uzanmıştım. Demir bir kaç mesaj atmıştı ama bakma gereği duymamıştım. Yakın arkadaşım olan Yaseminle konuştuktan sonra uykum gelmeye başlamıştı. Yasemin aynı zamanda benim doktorumdu.


Aynı yaştaydık ve aynı üniversitede tanışmıştık. Yasemin dahiliye doktoru olmuştu. Bense kontrollerimi ona yaptırıyordum. Hatta kendisini abime ayarlamaya çalışıyordum ama buraya henüz gelmediği için havada kalan bir girişimdi. Gelince halledeceğim bu işi de. Yorgunlukla gözlerim kapandığında bende gözlerime uyup uykuya geçiş yaptım.


Sabah gözlerimi tıkırtılara açtığımda abimin yatağında uyanmıştım. Beni buraya taşımış olmalıydı çünkü bildiğim kadarıyla uyur gezer değilim. Yataktan kalkıp mutfağa girdiğimde abim son derece günü kurtaracak kahvaltı hazırlamıştı. Biz gayet eğlenceli bir şekilde kahvaltımızı yaptıktan sonra bugün gececi olmamdan dolayı evimi hazırlayacaktım.


Abim beni eve bıraktıktan sonra gelirken aldığım temizlik malzemelerimi kullanmaya başladım. Evi köşe bucak temizlerken kapının çalmasıyla açtım. Karşıma çıkan kuryeye boş boş baktım. "Hilal hanım?" diye poşetleri uzatınca dalgınlığı bırakıp poşetleri aldım. Boş salonuma geçinde yere çöktüm ve poşeti açtım. Lahmacun!!


Gülümseyerek hemen abimi aradım. Hoparlörde olan telefonu bırakıp lahmacunumu sardım. "Alo?" diye duyduğum sesle "Ya sen nasıl bir kralsın abilerin abisi" diye dolu ağzımla konuştum. Abimin gülme sesini duyduktan sonra "Afiyet olsun abicim. Ne yaptın bitti mi işin?" diye sordu. "Temizlik bitti abi. Mobilyaları bekliyorum." dedim. Bir de mobilyalar gelince öyle üstten silecektim o kadar.


Abimle konuştuktan sonra mobilyalarda gelmişti ve servet harcadığım mobilyalarımı özenle yerleştirdim. Son kez üstten sildiğimde karşımdaki manzara beni gülümsetmişti. Yeni banyomda kısa duşumdan sonra hazırlanacak kıyafetimin olmaması bütün mutluluğuma çomak sokmuştu. Buraya gelirken giydiğim abimin üstünü tekrar üstüme geçirdim.


Gelirken borcuma borç eklemem ve dolap düzmem şart olmuştu. Arabama atlayıp hastaneye doğru sürdüm. Arabayı park edip dinlenme odasına adımladım. İçerisi şaşırtıcı derecede boştu. Dolaptan önlüğümü ve stetoskobumu alıp acile girdim. Devir teslim yaptıktan sonra yoğun saatlerim başlamış oldu.


Gecenin bilmem kaçında hava almak için dışarıya çıkmıştım. Elimdeki kahvenin buharı yüzümü ısıtırken kafamı kaldırıp ayın güzelliğine baktım. Etrafında ki yıldızlarla sanat eseri gibi duruyordu. Cebimdeki telefon titrerken ona baktım. Bu saatte mağaza mesajı mı atılırdı allah aşkına!


Mağaza mesajının altında altta Demirin mesajlarına gözüm kaydı. Ona tıklayıp mesajlarını okudum.


Bende yorgunum (18.55)


En azından annem için gelseydin (19.13)


Neyse gitmişsin bile (19.15)


Sabah göreve gideceğim seni görmek isterdim (23.49)


Kendine iyi bak (04.01)


Demek göreve gitmişti. Acaba kaç gün sürerdi ki? Ona cevap yazmadığım için biraz üzülsem de beni görmek istemişse gayette görebileceğini biliyordu. Zahmet edip aşağıya inebilirdi. Bana vicdan yaptırmasına gerek yoktu. Yine de ona Hayırlısıyla git gel yazıp gönderdim. Ne zaman görürdü şüpheli ama olsundu.


Yazarın anlatımından...


Demir ve timi taşlı yollarda ilerlerken ortamın sessizliğini bozmak adına Emre can dostunun kolunu dürttü. "Harbiden sizin şu tahliller ne zaman çıkacak şimdi?" diye sordu. Timin en küçüğü olan Serhat merakla onlara kulak kabarttı. Demir komutanının kardeşi şu sıra bütün askeriyenin gündemindeydi.


Özellikle Yakup teğmeninin kadının adı her geçtiğinde dua etmesi bu karışıklığı komikleştiriyordu. "Bir hafta sürecekmiş. Şurada dinlenelim biraz" dedi ve ilerideki taşları gösterdi. Hilal timi taşın kenarına dinlenmek için geçtiğinde onları bekleyen kişi Özalpti.


"Ee komutanım sohbet edebildiniz mi?" Diye sordu Yavuz. Demir kafasını sallayıp askerini onayladı. "Dün akşam savcıyla bahçede gördüm onları. Kaderin böylesi varya, sen git öldü sandığın kardeşini savcının kardeşi olduğunu öğr-Ahh komutanım ne yapıyorsunuz?" Diye bacağını ovaladı Serhat.


Emre komutanı bacağına tekmeyi geçirmişti. İçinden de ayarsız olduğuyla ilgili çeşitli kelimeler üretiyordu. Serhat söylediklerini tartınca bu sefer Emre komutanına o da katılmıştı. "Ağzımı tutamadım komutanım, kusura bakmayın" diye mahcupça mırıldandı.


Demir derin bir nefes alıp kafasını sadece ayın aydınlattığı gökyüzüne çevirdi. Hilal şeklindeki ay ona güzelce parlarken aklına yine o kara gece gelmişti. En değerlisinin ondan koparılışı. Her gece aya baktığında o çığlıklar kulağında yeniden canlanıyordu.


"Sorun yok Serhat. Yanlış bir şey söylemedin sonuçta" diyerek kafasını askerlerine çevirdi. "Komutanım görünen köy kılavuz istemez, Hilal hanımın kardeşiniz olduğu çok belli. Bizim Gece timi onu getirirken ikiye bölünmüşler. Yakup diyor aynı Alpay, Emir diyor yok aynı Demir komutanım. Adamlar Hilal hanımı görünce apışıp kalmışlar" diye kasvetli havayı dağıtmaya çalıştı Halil.


Halilin söyledikleri Demirin yüzünü güldürürken o da düşündü Hilali. Gerçekten tüm ailesinden bir parça taşıyordu. Dış görünüşü tamamen Alpaya benziyordu. Hal ve hareketleri ise babasıyla ona. Annesinin ise gözlerini ve zarifliğini almıştı.


"Dimi lan. Aynı ben" diye yüzündeki gülümseme büyüdü. "Valla lan. Hele bahçedeki halleri, hık demiş burnundan düşmüş" diye omzuna vurdu Emre. "He valla. Böyle zarif ince bir bayan gibi duruyor ama içinde tam bir aslan yatıyor gibi" diye konuşan Halile, Demir kaşlarını çatarak baktı. Halil hala gülerek arkadaşlarına bakıyordu ki dilinin söylediklerini beyni tartınca panikle komutanına bakıp "Öyle değil komutanım. Valla billa bakın! Dünya ahiret bacım olur kendileri! Direk Hilal bacım o benim!" Dedi.


"Yani sizi övmek maiyetinde şey ettim ben komutanım, kötü bir düşüncem yok tövbe haşa" diye susmak bilmeden konuşan Halili yerden taş alıp kaskına fırlatan Özalp susturdu. "Sus lan artık. Sıvadın iyice!" Diye kızdı.


"Kalkın hadi! Dinlenmek bazı arkadaşlarınıza iyi gelmiyor" diye timini harekete geçirdi Demir. Elbette kötü niyetli olmadığını biliyordu ama yine de tuhaf hissetmişti. Hilal timi aldığı görevi gerçekleştirmek için dağları arşınlamaya devam etti.


*


"Aydın" diye yatakta dönüp duran Aysun hanım eşine seslendi. Biliyordu onunda uyuyamadığını. Aklının kızlarında olduğuna emindi, sadece bunu gizlemekte oldukça iyiydi. "Efendim Aysun" diye cevap alınca baş ucundaki lambasını açıp yatakta doğruldu.


Kocasına baktığında sırtı ona dönük bir şekilde yattığını farketti. Hilalin yaşadığını öğrendiklerinden beri Aydın yine eski günlerine dönmüştü. Kendini suçladığı o kötü günlere dönmüştü. "Konuşalım mı biraz?" Diye elini sırtına koyduğunda, Aydın beyde yatakta doğrulduğunda ikiside sırtlarını başlığa dayamış şekilde oturuyorlardı.


"Ne konuşalım?" Diye durgunca soran kocasına Aysunun içi gitmişti. Bu durgunluğunun bir sebebi de kendisiydi. O zamanlar bütün öfkesini kocasına vermişti. Ona "Kızımız senin yüzünden onların elinde" diye diye hem onu hem kendini tüketmişti. O da biliyordu kocasının suçsuz olduğunu ama içindeki ateşi böyle dindirmeye çalışmıştı.


Aydın beyde, karısının bu düşüncelerinin gerçek olmadığını biliyordu ama suçu üstlenmek işine gelmiş, kendini kızının ateşinde yakmıştı. "Kızımızı konuşalım Aydın" diye bakışlarını eşine çevirdi. "Ona bu kadar uzak davranmak zorunda değilsin" diye iki gündür gözlemlediği tavrını dillendirdi.


Aydın bey gözlerini kapatıp "Ben kızımı 17 yıl önce toprağa verdim Aysun. Şimdi karşımda onu görmek bana o günleri yaşatmaktan başka bir şey yapmıyor" diye gözlerini açtı. Dolu gözlerle karşılaşan Aysun hanımında gözleri dolmuştu. O günleri keşke hafızalardan silebilseydi.


"Ama onun bizim kızımız olduğunu biliyorsun Aydın. Bunu biliyorum." Diye kocasının elini sıkı sıkı tuttu. Aklına gelen şeyle "Gördün mü bak! Doktor olmuş bir de. Diyordu ya sana 'uflarını ben iyi yapçam babik' diye. Tutmuş sözünü kızımız." Diye eski anılara dalan Aysun hanım o günlerle gülümsemişti.   


Aydın bey derin bir nefes çekip gözyaşlarını tutmaya çalıştı ama yine başaramadı. O anları ne zaman düşünse tutamazdı kendini. "O öpünce zaten bir şeyim kalmazdı" diye çatallı sesiyle konuştu. Aysun hanım dizine vurup kocasına baktı. Aydın bey kafasını eşinin dizlerine yaslayıp gözyaşlarını yıllardır akıttığı dizlerle buluşturdu.


Aysun hanım burnunu çekip elini eşinin saçlarında gezdirdi. "Çok canı yanmamıştır di mi Aydın?" Diye sordu. Bu soruyla Aydın beyin gözyaşları hız kazanmıştı. Biliyordu o şerefsizlerin esirlere, kadınlara ve çocuklara neler yapabileceklerini, o yüzden "Yakmışlardır" diyebildi sadece.


"Hatırlamıyor ama" diye zorla çıkardı o cümleyi ağzından Aysun hanım. "Demek ki hatırlanılmayacak şeyler yaşatmışlar" diye acı gerçekleri gün yüzüne çıkarttı Aydın beyde. "Aydın en azından bu konuda yalan söylesen?" Diye medet umdu.


Aydın bey sessizliğe gömülürken, Aysun hanım da gözyaşlarını sildi. "Yarın görmeye gideceğim" diye konuştu. Aydın bey boğazını temizleyip "Yarın evde olacak, dinlenir belki, sonraki gün gidersin" diye eşini yanıtladı. Aysun hanım almak istediği cevabı almış ve yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.


"Biliyordum araştırdığını" diye eşinin omzuna vurdu. Sonra da kaşlarını çatıp "Ne evi?" Diye sordu. Aydın bey eşinin dizinde dönüp yüzünü karısına çevirdi. "Ev tutmuş. Hastaneye yakın bir yerde, bu sefer tek kalacakmış. Mobilyalarını bugün getirmişler" dedi. Elinde olmadan emrindeki askere onu araştırtıyordu.


"Tek başına mı yapmış o kadar işi?" Diye sordu. Aydın bey kafasını sallayıp "Evet. Gelen gideni olmamış, zaten sonrada hastaneye geçmiş" dedi. Saat şu an sabah beşti ve muhtemelen hala hastanedeydi. "Keşke daha önce deseydin Aydın! Yardım etmeye giderdim." Diye kocasını payladı.


"Uykum geldi benim, haydi iyi geceler" diye karısının alnını öpüp yerine tekrar yatmıştı. Aysun hanım tatlı siniriyle kocasının kıçına tekmeyi geçirmiş "İyi uykular!" Diye de kocasına sırtını dönüp yatmıştı. "Bana sırtını dönme hatun" diye karısını kendine döndürmeye çalışan Aydın beyi ufak ufak tekmeleyerek savuşturuyordu.


Aydın bey başarız olunca sırtı ona dönük olan karısına kollarını sarmış ve kendisini huzurla uyutan o kokuya teslim etmişti. Aysun hanımda tribini sabah devam ettirmeye karar verip ona sarılı kolların sefasını sürmüştü. Yarın ise kızına gitmeyi aklına koymuştu bile. Onu durdurabilene helal olsundu.


Diğer bölümle görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%