Yeni Üyelik
101.
Bölüm

43. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Odanın kapısı çaldığında kızlar hep bir ağızdan "Gelme!" Diye bağırdılar ama kapı açılıp içeriye giren annem "Öylesine çalmıştım" dedi. Gözleri beni bulduğunda hemen dolmaya başlamıştı ki elini sallayıp "Ay yok! Bugün ağlamayacağım" demişti. Babaannem "En azundan bugün ağlamayasun!" Diye cıkladı. Dün kına gecesinde neredeyse bir saat boyunca ağlamıştı ve en sonunda bende ağlamaya başlamıştım.


Tabi etrafımda dönülürken ağlamayınca, ağlamam işine gelen Canan hemen Asiye hanıma kınamı yaktırmıştı. Tabii altınlarımı da almıştım. Şimdiden zengin sayılırdım. Kapı tekrar açılıp içeri giren kişiye döndüğümüzde Asiye hanım, ay Asiye annem geldi. Gözleri ışıl ışıl bana bakarken "Polat kudurdu kızım, artık girmek istiyor" dedi. Dediği şey hepimizi güldürürken Melek hızlıca yanıma geldi ve yere çöküp ayağıma vurdu. Bu, ayakkabını giy demekti.


Sırtımda babaannem, ayağımda Melek ve duvağımdaki Handeyle hala çıldırmamış olmam taktire şayandı. Bu arada hepsi çok güzel olmuştu, sadece odanın köşesinde hormonları yüzünden gözleri sürekli dolan Seda hariç. Çünkü makyajı akıp akıp duruyordu.


Babaannem "Az daha dursun oriya!" Diye kızınca "Babaanne!" Diye çıkıştım. Bugüne bugün kocamdı, öyle herkes laf yapamazdı. Ben hariç. Asiye anneye dönüp "Asiye anne, hazırım ben zaten. Abimlerle görüşeyim sonra gelir Polat" dediğimde yüzü aydınlandı. Büyük adımlarla gelip bana sarıldı ve "Oyy kızım benim" diyerek yanaklarımdan öptü. Kadın tam bir sevgi şelalesiydi ve bu çok hoşuma gidiyordu. Ki bu hallerine bakarsam ona anne dememi bekliyormuş gibiydi.


"Müsait misiniz?" Diye duyulan abimin sesiyle uzaklaştık ve babaannem de arkamdan "Heh tamamdur" diye gülerek çekildi. Bende gülüp eteklerimi biraz kaldırdım ve kendimi toparladım. Annem "Hadi çıkalım biz artık, misafirler de gelmiştir" dedi ve herkesi toparlayıp odadan çıktı.


Herkesin çıkmasıyla içeriye giren abilerime baktım. Demir abim, Barış abimi ittirip "Ben konuşacağım çekil git" dediğinde Barış abim "Demir bak sınırlarımı zorluyorsun" diye karşılık verdi. Tartışa tartışa yanıma gelirlerken onlara gülerek baktım. İkiside sonunda kafasını kaldırıp bana baktığında bir süre boş boş baktılar.


İlk kendine gelen kişi Barış abim olduğunda Demir abimi bana doğru iteleyip "Hadi geç konuş" dedi ve bakışlarını benden kaçırdı. Kıyamazdım. Gözleri dolu doluydu galiba ve az önce ne kadar girmek istiyorsa şu an o kadar çok çıkmak istiyor gibiydi. Onu anlayışla karşılayıp Demir abime döndüğümde o da Barış abimi kolundan tutup "Çok meraklıydın! Sen geç!" Diye yükseldi ve benden uzaklaştı. Anlaşılan o da aynı durumdaydı.


Abilerim arasında bir itiş kakış başladığında yine gülümsedim. Onlarda böyle böyle anlaşabiliyordu. Kapı hızla açıldığında içeriye giren Alpay yakalarını düzelterek bana yaklaştı ve "Vay anam babam" diyerek ıslık çaldı. Ona ayak uydurup etrafımda döndüğümde "İşte bir yer eksik olunca diğeri tamamlanıyor" dedi. Anlamadığım için ona baktığımda eliyle kafasını işaret etti ve dudak büzdü.


Bana gerizekalı diyordu! Burnumdan soluyup hızlıca eğildim ve az önce Meleğin giymeme yardım ettiği ayakkabımı çıkartıp Alpaya fırlattım. "Salak insan!" Diye yükseldiğimde attığım ayakkabıyı gülerek yakaladı ve bana öpücük attı. Yanındaki abimler birbirlerinin yakalarına yapıştığında onları tamamen boşverdim ve Alpaya bakmaya devam ettim.


Elinde ayakkabımla bana yaklaşıp önüme çöktüğünde "Öyle duygusal konuşmaları hiç sevmem. Zaten hiçte beceremem" dedi ve kafasını kaldırıp bana baktı. Sonra da ayakkabımı yere bırakıp bileğimi tutup giydirmeye başladı. Bir şey demeden ona baktığımda "İnternete de yazdım ne söylenir falan diye ama çıkan şey 'bir yastıkta kocayın' olarak çıktı. O yüzden onu da es geçiyorum" dedi. Bu sırada ayakkabımı da giydirmiş oldu.


Ayağa kalkıp karşımda dikildiğinde bir süre yüzümü inceledi ve gülümseyip alnımdan öptü. Geri çekildiğinde de boğazını temizleyip "Ee takı kesesi nerde? Ben gezdireceğim onu" demesiyle gülümsedim. Duygusallık pek bizlik bir duygu değildi. Elimi hevesle kaldırıp el hareketi çektiğimde "Takı kesesi yok. Songül babaanne ve babaannem beni dinlemeyip normal takacaklarını söyledi hatta gerekirse gelinliğe takarız dediler ve bende keseden vazgeçtim" dedim.


Babaannem kese muhabbetine çok laf yaptığı işin vazgeçmiştim. Laflarıyla hiiç uğraşamazdım. En azından düğünümde uğraşamazdım. Alpay elime göz devirip "Tüh. Altın çalacaktım halbuki" diye dert yandı ve "Hadi ben halaya iniyorum çok bekletmeyin" dedi. Ona gülümseyip kafa salladığımda gelen gümbürtüyle Alpayın arkasına baktım abimlerin artık boğuşmaya başladığını gördüm. Seste Demir abimin masada bir kaç şeye çarpıp düşürmesiyle çıkmıştı.


Kapı tekrar açılıp içeriye Melek ve Handenin girmesiyle rahat bir nefes verdim. Çünkü abimleri kollarından tuttukları gibi dışarıya sürüklemişlerdi. Bunu başarmalarının sebebi ise abimlerin onlara zarar gelir diye tepkisiz kalmasıydı. Alpayda bana el sallayıp kapıya ilerledi ve ardından bana dönüp "Babam geliyor" dedi. Babam içeri girip Alpay dışarı çıktığında babam kapıyı kapattı ve kapının kolundaki bakışlarını bana çevirdi.


Göğsü aldığı nefesle şiştiğinde bir şeyler homurdandı ama duyamadım. Bakışları üstümde turlarken konuşmam gerek gibi hissettim ve "Nasıl olmuşum baba?" Diye sordum. Dudaklarını kemirip bakışlarını kaçırınca "Makyajım akarsa annemi üstüne salarım baba" dedim. Babam dediğime gülüp "Sabahtan beri beynimi yedi zaten, sakın yapma" dedi. Gerçekten duygusal bir şey istemiyordum. Artık mümkünse sadece eğlenmek ve gülmek istiyordum.


"Öncelikle, babalık ve kızlık derslerimiz devam edecek" diye gülümsedi. Kafamla onu onayladığımda "Bir ders eklesem şu an için geç mi olur?" Diye sordu. Merakla ona baktığımda elini buklelerime uzatıp oynadı ve "Ders 110, kızlar babalarından başka bir adamı sevmesin, kimseyle evlenmesin" dedi. Dediği şeye gülüp "Ders 111, babaları kızlarının her kararında yanında durur ve kızı mutluysa o da mutlu olur" dedim.


Derin bir nefes alıp "Mutlusun dimi?" Diye sorduğunda gözlerimi yumup cevap verdim. Burnunu çekti ve ellerini birbirine vurup "O zaman gideyim de Polata sald- yani damadıma bakayım" diyerek kapıya adımladı. Çocuksu hallerine kıkırdadığım sırada kapıyı açmıştı ve eli havada yumruk olmuş Polatla karşılaşmıştı.


Polat şaşkınca babama bakarken babam "Lan sen bana el mi kaldırıyorsun!" Diye bağırdı. Polat "Ne?" Dedikten sonra hızlıca elini indirdi ve "Yok baba o-" derken babam "Baba dem-" diyordu ki ben "Baba!" Diye seslendiğim an durdu. Polata biraz yaklaşıp "Gözüm üzerinde olacak" dedi ve gözden kayboldu.


Kapıda son derece yakışıklı bir halde kapıda dikilen kocama baktım. "Kocacım?" Dediğimde Polat, babamın arkasından bakmayı bırakıp hızla bana döndüğünde gözleri her saniye büyüdü ve bir süre sonra gözlerini bile kırpmadan bana baktı. "Abi! Annem ve Aysun hanım neredeler diye çıldırmaya başladılar" diye bağıran Oğuza baktım ve gözlerimiz buluştu. Oğuz eliyle ağzını kapatıp "Ooovv. Tabii adama kal geldi dimi" dedi ve kocama yaklaşıp "Bismillah!" Diyerek koluna vurdu.


Polat öne savrulan koluna baktı, sonrada Oğuza döndüğünde Oğuz "Yenge!" Diye bağırıp arkasına bakmadan uzaklaştı. Ona gülüp tekrar "Kocacımm?" Dediğimde Polat "Kocan yer seni" diyerek bana döndü. Yanıma yaklaştı ve ellerini yanaklarıma koyup "Hilal, diyecek kelime bulamıyorum yavrum. Ne desem boş kalır, çok..çok..çok güzelsin" dediğinde gülümsedim. Çiçek tutmadığım elimi yanağına koyup "Çok yakışıklısın desem, diğer kelimelere yazık olur. Ama sende çoksun kocacım" dedim ve yanağından öptüm.


"Bundan sonra Polatım demeni değilde kocacım demeni istiyorum" dedi ve derin derin gözlerime baktı. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp "O olmaz Polatım. Onu sadece özel anlarda söyleyeceğim" diyerek gülümsedim. "Sabırsızlıkla bekliyor olacağım karıcım" dedi ve ben biraz eridim. Gerçekten de garip hissettiriyordu.


Biraz daha burada kalırsak annem ayılıp bayılabilirdi o yüzden kocamdan biraz uzaklaştım ve "Artık insek iyi olur" dedim. Polatta yakasını düzeltip elini uzattığında "Gidelim o zaman Hilal Karadere" dedi. Gülümseyerek elini tuttum ve "Gidelim bakalım Polat Karadere" dedim. Karay soyismini kaldırmıştım çünkü kendi ailemin soyismini taşımak istemiştim. Hayatımın yeni bir bölümüne adım attım. Artık kendi ailem vardı. Başrolünü Polatla paylaştığım bir aile.


....................................................................................


Halil, elini yumruk yapıp Alpaya doğrulttu ve "O mendili hemen bana ver! Yoksa sakin kalamam" diye tısladı. Alpayda inatla mendili hızlı hızlı Halilin yüzünün önünde sallayıp "Bana mı dedin Halill" diye güldü. Halil mendile hamle yaptığında mendili Oğuz aldı ve "Yok mu oradan bir horon çalmanız" diye bağırdı. Sonrada Alpaya bakıp "Lan horon mendille oynanmaz" diye cıkladı.


Alpay alnına bağladığı kravatı savurup "Yazık oldu sana be Halill" diye güldü. Halil dilini ısırıp Alpaya yaklaştı ve "Bugünü unutma Alpay. Çok pis intikam alacağım" diyerek su içmek için masaya doğru adımladı. Faruğu halletmişti ama Alpayı ve Oğuzu unutmuştu. Onlar yüzümden sadece iki kere halay başı olabilmişti ve bu onun için çok üzücü bir durumdu.


Alpay ve Oğuz ise sanki anlaşmış gibi her oyun havasında en başı çekiyorlardı. Bir süre sonra Ferdide bu ekibe dahil olmuştu. İlk başlarda üzerlerinde olan ceketler sandalyeye atılmış, sonrasında da kravatları alınlarına bağlanmıştı. Halil tatlı bir sinirle suyunu içerken Faruk oynaya oynaya yanına gidiyordu. Faruk omzunu Halilin sırtına yavaşça vurup "Ne oldu?" Diyerek tekrar vurdu "He ne oldu?" Tekrar vurdu "Olamadın mı halay başı" diye tekrar vurdu ve güldü.


Halil sinirle Faruğa dönüp "Şimdi ben seni yarr-" diyordu ki Faruk onun ağzını kapatıp "Ayıp Halilim. Ayıp" dedi ve oynaya oynaya piste doğru geri gitti. Halil masaya bakış attığında Yakubun Sedaya bir şeyler anlattığını gördü. Seda elindeki suyu içip "Yakup çocuğumuza kötü mü bakıyorum ben? Alt tarafı oynayacaktım ne var yani? Çocuğumuz da oynardı içerde" dedi. Yakup, içinden çocuklarının bir an önce doğmasını istedikten sonra Sedaya dönüp "Kurban olduğum, miden bulanıyor ama sonra" diye ılımlı bir şekilde konuştu.


Seda kafasını çevirip Yakuba baktı ve "Ne yani kusmam senin için sorun mu!" Diye çıkıştı. Yakup yine sakin kalıp "Gülüm bana niye sorun olsun, çocuğumuza ve sana sorun" diye cevap verdiğinde Seda "Ne yani ben çocuğumuza sorun mu oluyorum?!" Diye sinirle sordu. Halil yüzünü buruşturup "Allah kurtarsın" diye mırıldandı ve masanın başındaki albayına baktı.


Aysun hanım, eşine sırtını dönmüş piste bakıyordu. Aydın bey ise eşinin kolunu dürtüp "Aysun" diyerek ona bakmasını istiyordu. Ne yapmış olsada oynamaya kalkmayan eşine son derece sinirli ve tripli olan Aysun hanım hiç ona yüz vermeyip önüne bakmaya devam ediyordu. Aysun hanım pistte oynayan kişilerin arasında gördüğü kızı ve Recep beyle hemen eşine dönüp sırıttı.


Aysun hanım pisti işaret edip "Kızın babasıyla horon tepiyor" dedi ve eşinin tepkisini bekledi. Aydın bey önce kaşlarını çattı sonra da piste bakıp "Ben buradayım" diye mırıldandı. Sonrada el ele horon tepen ikiliyi görünce gözleri büyüdü. Oturduğu yerden hızlıca kalktı ve üstündeki ceketi çıkartıp "Oğlu ayrı, kendi ayrı sinirimi bozmaya başladı" diye homurdana homurdana piste ilerledi.


Aysun hanım ise masadaki sudan büyük bir yudum alıp "Dediğim zaman oynamazsan, şimdi böyle horunun başında olursun" diyerek gülümsedi ve kendi de ayaklanıp gülerek horona, damadının yanına geçti.


Düğün sorunsuz bir biçimde bittiğinde salonda sadece iki aile kalmışlardı. Çantalarını alan aile fertleri salonun çıkışına doğru ilerlerken Hilal, Polatın koluna girmiş, eteğini peşinden çekiştiriyordu. "İlk zamanlarda iyiydi hoştu ama sanki biraz ağırlaştı bu" diye yakınınca Polat "Yavrum çıkartıp gitseydik" dedi. Hilal bakışlarını Polata çevirip "O senin işin kocacım" diyerek gülümsedi. O düğümleri boşuna attırmamıştı.


Polat, Hilalin gülümsemesine ve söylediği kelimeye mest olmuş şekilde bakarken "Evett, artık ayrılık vakti" diyen Asiye hanıma döndüler. Oğuz kapıya getirdiği arabanın anahtarını abisine fırlattı ve "O zaman size yallah" dedi. Polat anahtarı yakalayıp Hilale baktığında Hilal "O zaman hepinize iyi akşamlar" diyerek gülümsedi. Polatta ailesine bakıp "Bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkürler" diye ekledi.


"Hadi o zaman" diyerek kollarını açan Oğuz ilk olarak yengesine sarıldı ve sonra abisine geçti. Hilal ve Polat herkesle kısa bir sarılma yaşadıktan sonra Aysun hanım bir türlü kızını bırakmayan eşinin kolunu tutup "Aydın tamam" diye uyardı. Aydın bey eşini duymazlıktan gelip kızının kulağına "Kızım hala vaktin var" diye fısıldadı. Hilal gülen sesiyle "Baba" dediğinde Aysun hanım "Aydın bırak artık Hilali!" Diye tekrar kısık sesle uyardı.


En sonunda "Aydın!" Diye cırlayıp kolunu cimcikleyince kızını serbest bırakan eşine sinirle baktı. Polat, Hilalin elini tutup arabaya ilerleyip bindiğinde önce birbirlerine baktılar ve sonrasında mutlulukla gülümsediler. Polat "Önce eve" dedikten sonra Hilal "Sonra da balayına" diyerek güldü.


Bloğun önüne geldiklerinde arabadan önce inen Polat, hızlıca Hilalin tarafına geldi ve Hilal kollarını uzattığı gibi onu kucağına aldı. Hilal bir kolunu Polatın omzuna dolayıp diğeriyle arabanın kapısını kapattı. Eve doğru çıkarlarken Hilal ayakkabıları ayağından çıkartıp altındaki isimleri kontrol ediyordu. Altında hiç isim yazmadığını görünce "Aaa hepsi silinmiş" dedi. Polat, ayakkabının altına bakıp "Toplu nikah o zaman" diyerek güldü.


Kapının önüne geldiklerinde Hilal kapıyı açtı ve içeriye girdiler. Hilal tam inmek için hareketlendiğinde Polat "İnme yavrum" dedi ve odalarına doğru ilerledi. Hilal itiraz etmeden bulunduğu kucağın keyfini sürerken odaya girmeleriyle Polat Hilali yavaşça yere indirdi. Hilal, Polata sırıtıp "Bu gece senin için yeni başlıyor kocacım" dedi ve arkasını dönüp beklemeye başladı.


&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere arkadaşlar çok öpüldünüzz 😘😘😘


Yorum yapan ve oy veren herkese şimdiden çok teşekkürlerr 🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%