Yeni Üyelik
102.
Bölüm

44. Bölüm

@merida_xx

"Anlıyorum ama dediğim gibi bugüne randevu yok maalesef" diyen Meleğe baktım. Moladaydım ve kendime su arkadaşı olarak Meleği seçmiştim ama o da hastalarla ilgileniyordu. Ona daha fazla baskı oluşturmamak için dışarıya adımlarken sırtımı esnettim. Yine kütür kütürdüm maşallah.


Havada güneş vardı. Şaşırtıcı bir şekilde de cehennem gibi sıcaktı. Elimdeki soğuk suyu keyifle içmek şu sıra en büyük hobim olmuştu. İşe geri döneli üç hafta oluyordu ve evleneli de bir ay olmuştu. Bir haftalık balayımızdan sonra mecburen iş başı yapınca çalışmayı unuttuğumu anlamıştım. Tabii bir hafta yan gel yat modumuz açıktı, o yüzden yeni yeni adapte olmuştum diyebilirim.


Balayında farklı bir yere gitmek yerine köye gitmiştik çünkü ben öyle istemiştim. Polat havalar sıcak istersen İzmir falan yapalım desede ben garip bir şekilde bayıldığım yayla evine gitmek istemiştim. Sonuçta ilk tatilimizi orada yapmıştık, bazı ilklerimizle beraber. Hem yayla yaza doğru daha da güzel oluyormuş, onu öğrenmiş oldum. Evet yağmuru çoktu ama genelde gece yağdığı için bize sorun olmamıştı.


Yani güzel bir balayından sonra tekrar eve dönmüştük. Ben hemen iş başı yaparken Polat bir kaç gün daha görevsiz kalmıştı ama sonrasında iki haftadan fazla süren bir göreve gitmişti. Geleli daha iki gün olmuştu ve şu an burada Yakubun yanındaydı. Maalesefki Yakup omzundan vurulmuştu, şu anda da çıkış yapmak için hazırlanıyordu. Panik yapacak kadar büyük bir yara değildi ama Sedanın bunu farklı gördüğünü kendimden biliyordum.


Kendini ne kadar 'bir şeyi yok' diye inandırsanda hisler pek o yönde olmuyordu. Yakup ne kadar Sedaya söylemememizi istesede elbet öğreneceği için Sedaya dudumu anlatmıştık. Seda da o anki korkuyla bayılınca ufak bir merdivenden yuvarlanma yaşadı. Bu sefer de çocuğa bir şey olacak diye panikledik ama allahtan çocuğa bir şey olmamıştı. Yuvarlandığı mesafe kısa olduğu için ucuz kurtulmuştuk.


Bitirdiğim şişeyi çöpe atıp içeriye girdiğimde kucağında bebeğiyle çıkan hastama gülümsedim. Sabah gelen hastamdı ve bebeği ağır bir ishal döneminden geçiyordu. "Bitti mi tedavisi?" Diye sorduğumda "He dohtor hanım bitmiştır. Allah razı olsun senden" diye cevap verdi. Kafamı sallayıp "Hepimizden razı olsun. Dediğim gibi ilaçların saatlerine dikkat ederek kullanın" dedim ve iyi günler dileyip kendi alanıma adımladım.


Ferdi elinde tuttuğu kağıtla bana yaklaştı ve "Hocam, bu hastanın tedavisine şimdi mi başlıyoruz?" Diye sordu. Elindeki kağıdı alıp inceledim ve "Evet şimdi Ferdi. Tahliller çıkınca daha da ekleme yapabilirim, bir uğrarsın" dedim. Beni onaylayıp vakit kaybetmeden hastasına doğru ilerledi.


Masama oturacakken "Hilal?" Diyen kocama döndüm. Askeri üniformasıyla tülün yanından bana gülümsüyordu. "Müsait misin?" Diye sorunca "Müsaitim Polatım ama birazdan hastalar gelebilir" dedim. Sorun yok anlamından kafasını sallayıp alanıma girdi ve tülü kapattı. "Gidiyor musun?" Diyerek yanına yaklaştım ve masaya yaslanmış bedenine kendimi yasladım. Kolu hemen belimi sararken "Evet yavrum. Yakup ve Seda arabada onları bırakır karargaha geçerim" dedi ve sevdiği çeneme öpücük bıraktı.


Yakup beyi hastanede tutamadığımız için eve yolluyorduk. "Akşam nöbetin yok?" dediğinde bende onu dudaklarından öpüp "Hayır kocacım yok. Bu gece beraberiz" dedim. Yüzündeki gülümseme büyüdü ve "O zaman güzel" diyerek dudaklarıma yaklaştı. Polatın kulakları ne kadar iyi duyuyor olsada tülün açılma ihtimali yüzünden geri çekildiğimde "Alınma Polatım, ortamdan dolayı" diyerek parmağımla bulunduğumuz yeri gösterip gülümsedim.


"Bak senn" diyerek o da doğruldu ve bana yaklaşmaya başladığında sıkıntılı bir nefes verip kafasını tüle çevirip baktı. Anlamsız bakışlarımı ona ve tüle yollarken tül bir anda açılıp "Ne kapıyorsunuz bu tülü! Hasta muayene olmadığı zaman bu tül hep açık kalmak zorunda" diye homurdanan Alpayla gözlerimi devirdim.


Polat "Alpay, sencede artık yetmedi mi be?" Diye sorduğunda Alpay keyifle sırıtıp "Oğlum artık babam bir şey demiyor ki. Ben sizi sinir etmek için fırsat kolluyorum sadece" dedi. Aaaa? Babam sonunda duruldu yani? Polatta benim gibi şaşırmış olmalı ki "Yalan söyleme" diye çıkışmıştı. Alpay ellerini önlüğünün cebine koyup bize yaklaştı ve "Yok lan valla. Annem artık ne gibi güçler kullandı bilmiyorum ama sizi saldı artık" dedi.


Alpaya yaklaşıp baktığımda doğru söylediğini gördüm. Yalan söylese yüzünde böyle sinsi bir gülüş olmazdı. Polat "Ee ama hala aynı bakıyor" dediğinde Alpay "O kadar da değil be Polat. Sadece uğraşmayı bıraktı, nefret dolu bakışlar ve küfürler hala tam gaz devam ediyor" diyerek kafasını salladı. Dediği şeye gülerken Polatım "Buna da şükür" demişti. Ona gülerek baktığımda Alpay "Neyse, sizi sinir ettiğime göre ben hastalarıma gidiyorum" dedi ve önlüğünü pelerin gibi savurup gırç gırç yapan terlikleriyle uzaklaştı.


Kocama dönüp "Neyseki uğraşmayı bırakmış" dediğimde o zaten bana bakıyordu. Hani birisine bakarken onunda size baktığını farkettiğinizde olan his varya, şu an ondan yaşıyordum. Polatım yanağımı sevip "Ben gideyim artık yavrum. Arabada beni bekliyorlar" dedi ve alnımdan öptü. Onu onayladım ve "Akşam görüşürüz Polatım" diyerek bende yanağından öptüm. Geri çekilirken kulağıma "Görüşeceğiz zaten karıcım" diye fısıldadı.


Benim sinirli bakışlarıma kıyasla hin bir gülüşle benden uzaklaştı. Kocamdı diye demiyorum ama çok fenaydı. Aynı bendi. En olmadık yerde aklımı karıştırmayı benden öğrenmişti. En son bunu Asiye annemlerde aile yemeğinde yapmıştım ve o gecenin sonu olmamıştı. Keyifliydi, hoştu. O anlar aklıma geldiğinde karnımdaki kıpırdanmalar sinirimi bozdu. Şimdi hastaneyi bırakıp eve de gidemezdim. Ben yaparken iyiydi ama o yapmasındı.


*


Eve gitmeme son bir saat kala bana yaklaşan Özgürle sıkıntılı bir nefes aldım. Kesin bir şey oluyordu. Özgür hastama bakıp "Bitince konuşalım mı?" Dediğinde onu onayladım ve mide sorunları yaşayan hastama gerekli tedaviyi yazıp karşıdaki alana geçmesini söyledim. Özgür hemen yanıma gelip "Hilal biraz sonra savunma bakanının torununu getirecekler. Yol esnasında fenalaşmış ve bizi arayıp getireceklerini söylediler" dedi. Yani?


"Bundan ne anlamam gerekiyor Özgür? Ben mi bakayım kıza?" Diye sordum. Asla insan ayırmıyorduk o yüzden bunu söylemesi garip gelmişti. Beni reddedip "Yok be niye sen bakasın. Ben sadece dikkatli olun demek için söyledim. Kavga bağırış çağırış falan, aman dikkat" diye güldüğünde ona kötü kötü baktım. "Ben ne zaman kav-" diyordum ki kendi sözümü kendim kestim. Çünkü daha dün bir hasta yakınıyla tartışmış olabilirdim.


Özgür bana gülüp "Öyle yani. Hadi benim işim var kolay gelsin" dedi ve yanımdan uzaklaştı. Sanki zevkine kavga ediyordum yani. Laf dinlemeyip bağırınca karşılık veriyordum o kadar. Sankim ne.


Bir kaç hastamdan sonra çalan telefonuma baktım. Gelinlikçim arıyordu. Numarayı gördüğüm an o gece yaşananlar aklıma akın etmeye başladı. Sinirle yerimde tepinip aramayı cevapladığımda "Hilal hanım birazdan gelinliğinizi yollacağız" diyen kadına "Yok yok evde değiliz göndermeyin. Kocam gelip alır" diye içimdeki siniri bastırmaya çalıştım. Aslında annemi arayıp eve geçmesini söyleyebilirdim ama Polat alacaktı. Gelinliğimin arkasını koparırken bana sormamıştı.


Canım gelinliğim. Kadın "Peki o zaman, iyi günler" dedi ve telefonu kapattı. Telefonumu kapattığımda kulağımda Polatın 'bu saçma şeyi hangi akla hizmet yaptınız acaba, ben bununla uğraşır mıyım' diyerek atarlanması ve o anki kalkmış bir taraflarından dolayı istediğini alamadığı için çekmecedeki bıçağıyla bütün ipleri kesmesi gözümde canlandı. Yine kanım kaynamıştı ama bu sefer sinirden! Bir de bana 'ipleri çöpe atmıyorum bak hadi iyisin' demişti! Sonrasında sinirlenip ufak bir saldırmış olabilirim ama işin en sonunda nefes nefese kalmış sırıtıyorduk.


Hemen Polatı aramaya başladım ki ikinci çalışta açmıştı. "Efendim yavrum?" Dediği an "Gelinliğimi almaya gidiyorsun!" Diye çıkıştım. Biraz sessizlikten sonra gülüşü kulağıma geldiğinde "Gülme Polat! Kadın aradı az önce yine aklıma geldi! O iplerle seni boğmadığım için çok pişmanım!" Diye yükseldim. Polat gülmelerine devam edip "Ama o ipleri daha farklı şeylerde kullandık ya yavrum, beni boğsaydın yapamazdık" dediğinde o anlarda aklıma gelince "Polat!" Diye bağırdım. Bir kaç kafa bana dönünce sesimi kısıp "Akşam görürsün sen!" Diye kısıkça bağırdım.


Polat "Görürüm yavrum, gösterirsin karıcım" diye güldüğünde "Geldiğimde gelinliğim evde olsun Polat!" Diyerek telefonu kapattım. "Hocam?" Diye gelen sese hızla döndüğümde, hemşire benden bir adım uzaklaşmıştı. Eliyle arka tarafı gösterip "Şey" dediğinde kendimi toparlayıp "Aa pardon Tülay. Aklımda başka bir şey vardı" diyerek ufak bir özür dilerim.


Gösterdiği yere baktığımda beş altı tane askerin acile girdiğini gördüm. Yüzlerinde maske vardı ve sadece gözleri görünüyordu. Kimlerdi ki? Polatım değildi az önce konuştum. Kafamı çevirip Meleğe baktığımda kıkır kıkır saçıyla oynadığına göre o da abimle konuşuyordu. Peki bunlar kimdi?


Birisi silahıyla etrafa bakındığında yanına ilerledim ve "Bir sorun mu var?" Diye sordum. Bakışları bana döndüğünde olabilecek en sert şekilde bana baktı. "Bir yaralımız var ona bakıyorum" dediğinde bende etrafa bakındım. Bildiğim kadarıyla asker getirilmemişti. "Ne oluyor?" Diyerek yanımıza gelen Özgüre döndüm ve "Asker getirmişler" dediğimde Özgür kaşlarını çatıp "Bize bilgi verilmedi" dedi.


"Oğlum seni bekliyorum" diye bağıran adama döndüğümüzde Özgürün babası olduğunu gördük. Özgür babasının yanına gittiğinde bir şeyler konuştular ama duyamadım. Tekrar askere baktığımda o da bana bakıyordu. Telefonumun çalmasıyla cebimden çıkarttım ve ekrandaki Özgür yazısıyla kaşlarımı çattım. Askerin bakışları hala bendeyken Özgüre bakmadan telefonu açtım.


"İşim var önemli mi?" Diye sorduğumda "Yanındaki adam asker değil" demesi bir oldu. Tepkilerimi kontrol etmeye çalışarak gülümsedim. "Aaa. Şansa baksana akşama da işim vardı" diyerek asker kılıklı şahısın yanından uzaklaştım. Özgür "Adamın kolunda türk bayrağı yok Hilal, babam farketti. Ben polisi arıyorum sende normal davran" dediğinde "Yaa demesene öyle. Kalbim kırıldı bak şimdi" dedim ve telefonu kapatan Özgüre rağmen "Tamam canım öyle yaparız....oldu...oldu tamam hadi baybay" diye uzattım ve telefonu kapattım.


Güzel. Şimdi ne bok yiyeceğim? Polatı mı arasam? O bu değilde bunlar niye buradaydı? Adamları mı buradaydı acaba? Ama hiç görmedim? Çaktırmadan asker kılıklı adamlara baktığımda gerçekten de kollarında bayrak olmadığı gördüm. Bir taraflarına batıyordu her halde!


Ne olur ne olmaz diye bizimkilerle olan grubumuza girdim.


Ben: Acile inmeyin ve herkes yatan hastasını odasına kitlesin!!


Ferdiğ: Niye


Canan: Şu askerler mi?


Canan: Safaya sordum haberi yok, kimmiş?


Ben: Safaya söyledin mi?!


Canan: Evett


Salak(Alpay): Bunların asker olduğuna emin miyiz?


Alpayın benden daha dikkatli olmasıyla içimden kendime kızarken kafamı kaldırıp gözlerimle Alpayı aradım. Gözlerimiz buluştuğunda elini rastgele kağıtlara atıp bir kaç tane aldı ve "Hilal hocam" diyerek yanıma gelmeye başladı. Yanıma geldiğinde "Ne oluyor?" Diye sordu ve kağıtları önümüze doğru tuttu. Elimi kaldırıp ters tuttuğu sonuç kağıdında gezdirdim ve "Asker değillermiş. Özgürün babası emekli albaydı. O fark etmiş" diyerek gülümsedim.


Kağıdı indirip gülümsediğinde "Desene olay var. Dikkatli ol" dedi ve acil arabasına gidip bir kaç ampul çıkardı. İlaçları enjektöre çekip "Ne olur ne olmaz, kendini güvenceye al ve bir şey olursa hemen yanıma gel" dedi. Kafamı sallayıp onu onayladım ve "Sende aynı şekilde. Benden bir dakika yirmi saniye önce doğmuş olman bir şey ifade etmiyor" dedim. Gülümseyerek yanıma yaklaştı ve bana kısa bir süre sarıldı. Uzaklaşırken cebimdeki ağırlıkla aklına hayran kaldım ama ona belli etmedim.


Alpay yanımdan uzaklaştığında hastalarıyla ilgilenen Atakan ve Cananı fark ettim. Atakanın hiç bir şeyden haberi yoktu, Canan ise normal bir şey sanıyordu. Asker kılıklı olanlar ise acile saçılmış bir şekilde etrafa bakınıyordu. Hastalar ise gergince onlara bakıyordu. Şu an için durumu bilmiyorduk ve tehlikede olabilirlerdi.


Acil arabasına ilerleyip bende bir kaç ilaç hazırlamaya karar verdim. Atakan ve Canana da versem iyi olurdu. Ampulü kırıp enjektöre çekerken burnuma dolan ilaç kokusu midemi tepe taklak etmeye yetti. Bu ilaç bu kadar keskin kokuyor muydu ya? Gözlerimi yumup midemi kontrol altına almayı başardığımda işime devam ettim. İşim bitince de asker kılıklıların önünden ceplerim ilaç dolu bir şekilde geçip bizimkilerin yanına ilerledim.


Yanından geçtiğim asker kılıklının arkasındaki asker kılıklı mahluktan "Odadaymış" kelimesini duyunca kolumu Atakanın omzuna attım. Odada olan kimdi? Atakan bana merakla dönüp "Hayırdır? Boşsun bakıyorumda" diye göz kırptı. Masum çocuk, neler dönüyor bir bilse. Ona gülümseyip cebimdeki enjektörlerden dört tanesini onun cebine koyup "Çaktırma ama bunlar asker falan değil. Özgür polisi aradı gelirler birazdan, cebine koyduklarım ise ihtiyaç anında kullanman için" dedim. Yüzü şekilden şekile girerken "İpek?" Diye sordu. Manitasını düşünmesi çok tatlıydı.


"En son ameliyattaydı sorun yok. Orada güvendedir" diyerek ona güven vermeye çalıştım. Kafasını sallayıp beni onayladı ve "Hastaları güvenli bir yere götürelim çaktırmadan" dedi. "Atakan parfümün midemi alt üst etti. Ne bu allah aşkına!" Diyip burun kemerimi sıktım. Atakan kolumu tutup "Parfüm sıkmadım ki. İlaç mı kokuyor acaba al şunu kokla" dedi ve eline dezenfektan sıkıp burnuma dayadı.


Yok. Hala kaynıyordu. Elini itekleyip "Ben bir Canana da uğrayayım" dedim. Gözlerimi kırpıştırıp Canana doğru ilerledim. Ona da aynı tarifeyi uyguladım ve asker kılıklılara döndüm. Telefonumun titremesi midemi tekrar titretirken kim olduğuna bakmadan açtım. "Hilal bir şey mi oluyor yavrum?" Diyen kocamın meraklı sesini duyduğumda "Safa mı söyledi?" Diye sordum.


Acile giren polis memurunu gördüğümde merakla ona bakmıştım ki asker kılıklıların silahlarını kaldırıp ateş açması bir olmuştu. Aynı anda da havada uçuşan çığlıklar hastaneyi inletmişti. Kurşunlardan kaçmak için eğildiğim yerden tekmeler yiyen telefonuma baktım. Koşan insanlar sağolsun Polatımın sesi benden uzaklaşıyordu. Telefonuma uzanmaya çalıştığımda önüme lap diye düşen Cananla geriye çekildim.


Şokla ona bakarken "Galiba vuruldum!" Diye bağırdı. Korkuyla bedenine baktığımda bacağından sızan kanı gördüm. Cananı kolundan tutup bulunduğum bankonun arkasına doğru çektim. Kana bulanan pantolonuna bakıp bankonun üstündeki turnikelerden aldım ve bacağına sardım. Canan acıyla bağırıp ağlamaya başlarken "Ölmem dimi Hilal?" Diye sordu.


Yarası ciddi değildi ama şu an bana inanması biraz zor gibiydi. O yüzden "Canan saçmala yavrucum. Benim ağzıma sıçmadıkları kaldı ama bak buradayım" diye gülümsedim. Canan dudak büzüp bacağına baktı ve "Bu bile çok acıyor" diyerek ağlak ağlak bana baktı. "Seni düşünmek bile istemiyorum" diye devam ettiğinde bende "Emin ol bende düşünmek istemiyorum" dedim. Arkasında saklandığımız banko sarsılmaya devam ederken diğer yanıma düşen asker kılıklıya baktım.


Toparlanmaya çalıştığı anda cebimdeki iğneyi açıp hemen boynuna sapladım ve kapanmaya başlayan gözüyle rahatladım. Bankonun üstünden bize bakan Atakan "İyi misiniz?!" Diye sordu. "Sorun yok" dediğim gibi de uzaklaştı. Sürekli burada beklemeyeceğim için sakince bankonun arkasından çıktığımda yerde yatan bazı hemşireleri gördüm.


"Hilal titriyorsun" diyen Cananı duymamayı tercih edip emekleyerek yerdeki hemşirelere ilerledim. "Beni duyuyor musun Tülay?" Diyerek onu çevirdiğimde burnunda sızan kanla küfür ettim. Monitörden gelen bazı tiz sesleri duyup baktığımda bir kaçının boş yatakların olduğunu ama birinde de yaşlı bir adamın olduğunu gördüm. Ve monitöre bakılınca durumu kötüydü.


Kolumu sıkan ele döndüğümde Tülay "Hocam sadece kafamı çarptım, gidin siz" dedi. Onu onaylayıp hastaya ilerledim de yaşlı adamın boğazını tuttuğunu farkettim. Hemen başının üstündeki havayı açmak istedim ama kırılan kabı gördüm. Kurşun gelmiş olmalıydı çünkü silah sesleri hala devam ediyordu. Diğer yatak başına gidip sağlam olan havayı aldım ve kırık olanla değiştirip hastaya bağladım. Adam hemen maskeyi eliyle kavradı ve hızlanan nefesini kontrol altına almaya çalıştı.


Monitördeki sesler normale dönünce bu sefer patlayan monitörle hastanın üstüne kapandım. Ne bitmez mermiymiş arkadaş! "Hilal!" Diye bağıran Alpayı duyduğumda kafamı kaldırıp sese doğru baktım. O da başka bir hastanın üstüne kapaklanmıştı ve dudağı patlamıştı. Sesler kesilince bakışlarımı Alpaydan alıp etrafa baktım. Gelen polis memuru yerde yatıyordu. Onun yanında yerde başka kişiler de vardı.


Hastanın üstünden kalkıp polis memuruna doğru ilerlerken koridorda koşuşan insanlar yok olmuş gibiydi. Koşma sesi duyduğumda hemen arkama döndüm ve Görkemle İpeği gördüm. Korkuyla etrafa bakıyorlardı. "Yaralılara bakın!" Diye bağırdığımda onlar ve arkasından gelenler hemen etrafa dağılmıştı.


Yere çöküp polis memuruna baktığımda temas ettiğim sertlik çelik yeleğin habercisiydi. Rahat bir nefes verip oturduğum yerden hızlıca kalkınca bu sefer dönen başım yüzünden biraz yalpaladım. Demir eksikliğim bana el sallıyordu ama şu an hiç sırası değildi. Tabi vücudum bana yardım etmeyi seçmemiş kendini kapatmıştı.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%