Yeni Üyelik
106.
Bölüm

46. Bölüm

@merida_xx

Hilal yatakta dönmeye çalışırken Polatın onu engellemesi yüzünden bunu başaramıyordu. Hilal hoşnutsuz bir şekilde homurdanıp tekrar dönmeye çalışınca yine başaramamıştı. Gözlerini hafifçe açıp ne olduğuna bakmak istediğinde gördüğü Polatla "Polatım?" Diye mırıldandı.


Polat, elini Hilalin karnından çekmeyip "Uyu yavrum sen" diye kısıkça konuştu. Hilal "Dönemiyorum ki uyuyayım" diye yakınınca Polat "Bebeğimiz ezilmesin diye karnını tutuyorum yavrum ben" diye cevap verdi. Hilal ilk başta, Polatın ne dediğini anlayamayıp bekledi. Sonradaki komodindeki ışığı açıp yarı yatar yarı uyur pozisyondaki Polata baktı.


Önüne düşen saçlarını geri atıp "Polat bebeğimiz daha dört aylık. Ne ezilmesi?" Diye sordu. Polat, Hilalin uykusu açılmasın diye ışığı geri kapatıp Hilali göğsüne çekip yatırdı ve "Olsun. Belki bir şey olur" diyerek Hilalin saçlarını sevdi. Hilalin gözleri tekrar kapanırken "Bunu sabah konuşacağız" diye mırıldandı ve yorgun olan vücudunu tekrar uykuya bıraktı. Ama o da bunu konuşmayacağından oldukça emindi.


Aradan geçen bir kaç saatin sonunda Hilal yükselen sıcaklıkla üstündeki pikeyi ayağıyla bir köşeye savurdu. Hala serinlemeyen vücuduyla gözlerini açıp yataktan kalktı ve yanındaki boşlukla önce saate bakıp sonrasında Polatın içtimada olduğunu anladı. Kafasını pencereye çevirip parıldayan güneşe baktı. "Sanki kışın daha iyiydi" diye kendi kendine konuştu ve yataktan kalktı.


Kuruyan boğazını hissetti ama önceliğini camlara verip evdeki bütün camları açtı. Sonrada ortada oluşan rüzgarla salonun ortasına geçip serinleyen vücuduyla gülümsedi. Geceliğinin ifilliği sayesinde kendini daha da güzel hissediyordu.


Serinledikten sonra bir kaç camı kapatıp adımlarını mutfağa yöneltti. Girdiğinde de gözüne çarpan ilk şey her sabah olduğu gibi masanın üstündeki hazır bekleyen kahvaltıydı. Sıkılmış meyve suyunun yanındaki Hepsi bitecek, vitaminlerini de almayı unutma yavrum yazan notu okuyup "Kocam da kocam" diye gülümsedi.


Taze sıkılmış meyve suyunu yudumlarken duyduğu bebek ağlamasıyla kafasını tavana kaldırıp "Sedanın mesai başladı" dedi ve elini karnına koyup "Sen uslu uslu takılacaksın dimi annecim? Beni ve babanı yormayacaksın" diyerek bugünün bebeğiyle konuşma bölümünü başlatmış oldu.


İlk aylarında böyle bir huyu olmamasına rağmen bebeğinin kalp atışlarını duyduktan sonra her gün bebeğiyle konuşuyordu. Kahvaltı tabağını sonraya erteleyip koltuklara ilerledi ve ayaklarını orta sehpaya uzatıp bir elinde meyve suyu diğer eli bebeğinin üzerinde konumlandı. "Bir kaç ay sonra sorularıma tekmelerine karşılık vereceğin anları iple çekiyorum" dedi ve meyve suyundan bir yudum içip "Mesela ben sana soracağım ki 'beni seviyor musun', sende evet anlamında tepik atacaksın annecim" diye ekledi.


Kafasını koltuğun sırt kısmına dayayıp "Sonra 'babanı seviyor musun' diye soracağım sen yine beni tepikleyeceksin. Bu arada baban konusunda çok şanslı olduğunu tekrar söylemem lazım annecim" dedi. Sonra biraz gülüp "Ama bak annecim, Aydın deden ve dayılarını sinir etmek için her şeyi yapman lazım. Ben sana her şeyi öğreteceğim, hayatta en zevk aldığın şey bu olacak" dedi. Hilal duyduğu anahtar sesiyle "Baba geldii" diye gülümsedi ve koridordan salonda geceliğiyle oturan eşini görebilen Polat "Yavrum?" diyerek içeriye girdi.


Hilal elindeki meyve suyunu orta sehpaya bırakıp ayaklandı ve onu yüzünde gülümsemeyle izleyen eşine yaklaştı. Polat ona yaklaşan eşini kolları arasına alıp boynundan öptükten sonra bir elini hemen Hilalin karnına koymuştu. Hilal belini saran kola yaslanıp elini karnındaki elin üzerine koydu ve "Günaydın Polatım" diye gülümsedi.


Polat, Hilalin yanağından sıkıca öpüp "Günaydın yavrum" dedi ve Hilalin geceliğinin eteklerini kaldırıp karnına da bir öpücük bırakarak "Günaydın miniğim" dedi. Hilal, Polatın hareketlerini gülümseyerek izleyip, doğrulan Polatın yanağını tutup sıkı bir öpücük bıraktı.


Polat, gözlerini masadaki bardakta ve mutfaktaki masada gezdirip Hilale döndü. Hilal, Polatın bakışlarını görüp "Yeni kalktım ama Polatım" diyerek ona melül melül baktı. Polat "Bu bir bahane değil yavrum. Bunu defalarca konuştuk, önce kahvaltını yapmalısın" dedi ve Hilali sıkıca kavrayıp mutfağa doğru adımladı. Hilal kolunu Polatın omzuna sarıp "Polatım gerçekten sabah sabah midem almıyor" dediğinde Polat tabaktaki salatalığı alıp Hilalin dudaklarına yaklaştırdı.


Hilal sessiz bir şekilde Polatın uzattıklarını çiğnerken fazla gelmiş olacakki bulanan midesiyle Polatın havadaki elini tuttu ve kafasını olumsuz anlamda salladı. Hilal, kendini tutabilmek için gözlerini kapatıp kafasını Polatın omzuna koydu ve "Hayır midem falan bulanmıyor" diyerek kendini inandırmaya çalıştı.


Bunu başaramayacağını anlayınca "Polatım çık" diyerek Polatı bıraktı ve koşarak banyoya gitti. Midesinde olan biteni boşaltırken Polat canı sıkılmış bir şekilde Hilalin saçlarını tutuyordu. "Bugün bunu sorup bir şeyler yapmamız lazım Hilal. Miden bulandığı için doğru düzgün bir şey yiyemiyorsun" dediğinde Hilal rahatlayan midesiyle derin nefesler aldı. Sifona bastıktan sonra lavaboya ilerledi ve elini yüzünü yıkadı.


Polat, raftan aldığı havluyla Hilalin yüzünü kurulurken Hilal "Söyleriz Polatım ama buna yapılacak bir şey yokki. Bir ay daha böyle olucak" dedi. Polat havluyu yerine koyup yüzü solmuş eşine baktı ve "Biz yine de soralım yavrum" dedi.


Salona doğru adımlamaya başladıklarında Hilal, Polata dönüp "Polatım sen bugün gelebilecek misin?" Diye sordu. Bebeği için kontrole giderken ona eşlik eden kişi genelde Alpay oluyordu. Polat sadece kalp atışlarını dinledikleri ilk an gelebilmişti çünkü ancak o gün müsait olabilmişti.


Polat bu duruma oldukça üzülsede bir şey yapamıyordu. Emir demiri kesiyordu ve ne kadar zaman yaratmaya çalışsada başaramıyordu. Ya görev çıkıyordu ya da başka bir şey oluyordu. Polat sıkkın bir nefes verip "Şu an için bir şey çıkmazsa geliyorum yavrum" dediğinde Hilal, Polatın durulan yüzüne bakıp ellerini yanağına koydu ve yüzünü kendine çevirdi.


"Polatım yapma böyle, elinde olan bir şey değil nede olsa" dedikten sonra dudaklarından öptü. Polat elini tekrar Hilalin karnına koyup "Ama miniğim bu sefer cinsiyetini gösterebilir. Ve ben bunu kaçırmak istemiyorum" dediğinde Hilal gözleri dolu dolu Polata baktı ve "Ama sen böyle konuşunca bebeğimiz beni ağlatıyor" diye mırıldandı. Polat gözleri dolu dolu parlayan ve dudağı titreyen eşine bakıp yanlış ne demiş olabileceğini düşündü. Düşündü ama bulamadı. Bulduğu tek sonuç 'hormonlar'dı.


O yüzden bir şey demeyip eşini sadece kolları arasına aldı. Hilalin burnunu çekmelerini duyuncada "Ağlıyor musun sen?" Diye sordu ve aldığı "Hayır!" Yanıtıyla sessizce Hilalin saçlarını sevdi. Yakuptan biliyordu ve o bu konuda sürekli kendisini uyarmıştı. Bir sürü şey anlatmıştı ama en sonunda hep 'hiç bir şey demeyin komutanım, bir süre sonra sakinleşiyorlar' diyip durmuştu. O yüzden Polatta sadece susuyordu.


Hilal, sessiz kalan eşiyle "Sen niye susuyorsun?" Dedi ve kafasını kaldırıp eşinin yüzüne baktı. Polat gözlerini Hilalin yüzünde gezdirip "Ağlamanın durmasını bekliyorum karıcım" dedi. Hilal burnunu çekip "Ben çok mu ağlıyorum?" Diye sorunca Polat dönülmez bir yola girdiğini anladı ve oturduğu yerde kıpırdandı.


"Hayır yavrum dozunda ağlıyorsun. Ne eksik ne fazla" dediğinde Hilal gözyaşlarını silip "Duyuyorsun dimi bebeğim baban annene ağlak bir kadın oldun, sulu göz oldun dedi" dedi ve ayaklanıp masadaki meyve suyunu içerek mutfağa yöneldi. Polatsa az önce ağlamıyormuş gibi bebeğiyle konuşa konuşa giden eşinin arkasından bakakaldı.


*


Hilal ve Polat, kontrole gitmek için evden çıkmış arabaya doğru ilerliyorlardı. Polat gözlerini askeriyede gezidirip bir sorun var mı diye baktı ve olmadığını görünce adımlarını hızlandırdı. Hilalle beraber arabaya bindiler. Polat tam arabayı çalıştırırken çalan telefonuyla gözlerini kapatıp sakin olmak adına derin bir nefes aldı.


Hilal dudaklarını büzüp Polata döndüğünde hala çalan telefona bakıp ekrandaki Bülent yazısını okudu. Polat koltuğa yaslanıp telefonu açtı ve "Acil mi Bülent?" Diye sorduğunda aldığı "Komutanım bakmanız ve yollamanız gereken bir kaç evrak geldi" yanıtıyla sinirle saçlarını karıştırdı. Bülente cevap bile vermeyip telefonu kapattı.


Bakışlarını Hilale çevirdiğinde, Hilalin ona sorun yok dercesine olan gülümsemesini izledi ve "Özür dilerim yavrum" dedi. Sonrada elini Hilalin karnına koyup "Özür dilerim miniğim" dediğinde Hilal, Polatın elini tutup "Sorun yok Polatım. Biz bebeğimle gidip sana haber veririz" dedi. Polat "Alpaya haber veririm" derken arabanın kapısını açmıştı. Hilalde arabadan inip "O zaten kapıda beni bekliyordur Polatım" diye güldü.


Polatın gelemediği zamanlarda Alpay Hilalle birlikte içeriye giriyordu. Polat geldiğinde ise kapıda bir oraya bir buraya gidip ultrason resmini almayı bekliyordu.


Hilal kendi arabasına doğru ilerlerken yanında onunla gelen Polata dönüp baktı ve parmak ucuna çıkıp kollarını boynuna sardı. Polatta kollarını eşinin beline sarıp sarılırken "Haber ver bana tamam mı" dedi. Hilal kollarını Polattan çözerken yanaklarına ve çenesine öpücük bırakıp "Tamam Polatım" diye gülümsedi. Polat, Hilalin uzamış perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırıp "Eğer -" diyordu ki Hilal onu "Eğer bebeğimiz bize kendini gösterirse hemen sana haber veriyorum" diye gülerek eşini böldü.


Geçen ay ki kontrollerinde doktorları bir ihtimal cinsiyeti öğrenebiliriz dediği için Polat biraz da bu yüzden üzülmüştü. O anlarda Hilalin ve bebeğinin yanında olmak istemişti. Polat karargaha, Hilal hastaneye doğru yola koyuldu.


Görevden yeni gelmiş olan Demir ve Emre evrakları doldurmaya başlamışken kapıdan yüzü asık giren Polatı görünce birbirlerine baktılar. Polat elindeki kağıtları masasına bırakıp üstündeki bakışlara döndüğünde "Geçmiş olsun. Var mı bir yaralı?" Diye sordu. Demir cevap vermeden kapı tekrar açılmış ve içeriye Yavuz bey girmişti. Yavuz bey ilk olarak Demir ve Emreye bakıp "Adaşımın durumu nasıl?" Diye sorduğunda Emre "Ufak bir sıyrık komutanım, revirde dinleniyor" diye cevap verdi.


Yavuz bey kafasını sallayıp "Bakarım şimdi" dedikten sonra bakışlarını Polata çevirdi ve abisinden bildiği kadarıyla "Polat bugün kontrol yok muydu?" Diye sordu. Polat kafasını sallayıp "Var komutanım, Hilal gitti" diye cevap verince Yavuz bey dudaklarını birbirine bastırıp "Cinsiyeti de belli olacaktı dimi?" Diye mırıldandı ve "Akşam haberlerini alırız dert etme" diyerek gülümsedi.


Polat buruk bir gülümseme sunup kağıtlara geri döndüğünde gözü telefonuna gitti. Hilal hala haber vermemişti. Aklına türlü türlü şeyler gelmeye başladığında telefonunun ekranında Alpay yazmasıyla hiç vakit kaybetmeden açtı ve "Bir şey mi oldu Alpay? Hilalde aramadı kaç saattir" diye endişeyle sordu.


Demirde merakla Polata döndüğünde onun yüzünü incelediler. Polatın yüzü bir sinirli bir gülümseyen hal alınca Emre "Evet. Sonunda Polatıda kaybettik" dedi ve güldü. Polat eveleyip geveleyen Alpaya en sonunda "Alpay söylesene işte!" Diye bağırdığında yüzüne kapanan telefonu sakince önüne getirdi ve biraz sıkıp "Kardeşin elimde kalacak Demir" diye yakındı.


Demir, Polata gülüp "Belli olmuş mu?" Diye sorduğunda Polat hızlıca kafasını salladı ve Hilali aramaya başladı. İki üç çalıştan sonra açılan telefonla "Yavrum niye aramıyorsun?" Dedikten sonra duyduğu iç çekişlerle "Hilal ağlıyor musun sen?" Diye sordu. Hilal burnunu Alpayın uzattığı peçeteye silip "Polaatt" diye mırıldanınca Polatın içi gitmişti.


"Söyle yavrum. Niye ağlıyorsun bir sorun mu var?" Diye sorduğunda Hilal "Hayır" dedi ve "Az önce fena şeyler oldu" diye ekledi. Polat kötü bir şey olmaması sayesinde biraz rahatlamıştı. "Ne oldu yavrum söyle" diye merakla sorunca Hilalin hıçkırığını duyup "Polatt, Alpay dediki bizim ikizimiz olabilirmiş ama olmamış. Benim genlerimde ikizlikte varmış ama olmamış. Yapamamışız" dediğini duydu. Duyduklarıyla beraber anlamsız bir şekilde yerdeki mermerleri incelemeye başladı.


Kulağına dolan hıçkırıklarla "Yavrum ikiz olmadığını zaten biliyorduk ki. Sen niye ağlıyorsun?" Diye tekrar sordu. Hilal onu anlamayan eşine sinirlenip "Yaa Polat!" Diye bağırdı. Polat bakışlarını bu sefer masaya çevirip "Yavrum ikizimiz olmadı diye mi ağlıyorsun sen?" Diye sorduğunda Hilal "Evet Polat! Başka niye ağlayayım!" Diye sinirle konuştu.


Polat istemsiz bir şekilde gülerken "Tamam yavrum ikiz de yaparız inşallah. Sen ağlama yeter ki" dediğinde Hilal "Yaparız dimi Polatım?" Diye hevesle konuştu. Polat "Tamam güzelim ama bunu evde konuşuruz" dediğinde Hilal "Tamam" dedi ve "Polatım?" Diye tekrar mırıldandı. Polat artık bebeğinin cinsiyetini öğrenecek olmanın heyecanına kapılırken "Efendim yavrum" dedi. Hilal tekrar "Kocacım" diye mırıldandı.


Polatın gülümsemesi büyürken Demir sinirle elindeki kalemi Polata fırlattı ve "Karşımda fingirdeşmeyin lan!" Diye bağırdı. Polat kalemi yakalayıp geri Demire atarken "Siktir git lan odadan o zaman!" Diye karşılık verdi. Demir de kalemi yakalayıp Polatı işaret etti ve Emreye bakıp "Hiç yalanlamıyorda it herif!" Dedi. Emre buldukları her fırsatta kavga eden ikiliye hep yaptığı gibi yine güldü.


Emre "Cinsiyeti ne oğlum, onu sorsana" dediğinde Polat hala kulağına kocacım diyen Hilali büyük keyifle dinliyordu. "Söyle yavrum" diye tekrar konuştuğunda Hilal "Hani yayla evinde balık yapmıştın ya, akşam ondan yapar mısınn?" Diye istekle konuşunca Polat daha da fazla gülüp "Yavrum? Sen aşerdin mi yoksa ben mi öyle anladım?" Dediğinde Emre, Demiri dürtüp sırıtmıştı.


Demir "Ne aşermiş?" Diye merakla sorunca Polat yüzünde gülümsemeyle "Balık" dedi. Hilal "Evet Polatım akşam yaparız dimi?" Dediğinde "Yaparız yavrum sen yeter ki iste" demiş ve cinsiyet mevzusunu unutmuştu. Polat sırıtarak sandalyesine oturduğunda Emre "Polat" diye seslendi. Polat sinirle baktığı kağıtlara artık gülerek bakıyorken kafasını kaldırdı ve "Hı?" Dedi.


Emre sandalyesinde geriye yaslanıp "Demek Hilal balık aşerdi" dedi ve "Ne güzel" diye ekledi. Polatta gülümseyerek kafasını salladı ve "Evet. İlk defa aşeriyor. Balık biraz garip ama olsun, sonuçta aşerdi" dediğinde Demir "Polat" diye seslendi. Polat bu seferde ona döndüğünde Demir, parmağıyla camı işaret etti. Polat cama dönüp baktı ve bir şey göremeyince tekrar Demire döndü.


Demir keyifli bir gülümsemeyle "Sen, bu havada, balığı nerden bulacaksın?" Diye sordu. Polatın yüzündeki gülümseme yavaşça yok olurken Polat "Evet" dedi ve telaşla "Ben balığı nerden bulacağım lan!" Diye ayağa kalktı. Eylül ayının sonlarındaydılar ama hala balık çıkmamıştı. Çıktıysada Polat denk gelmemişti. Emre "Senin bu telaşlı halin beni çok keyiflendiriyor ama merakım daha ağır. Yeğenime toka mı alacağım yoksa küçük boks eldivenleri mi?" Diye tekrar aynı merakla sordu.


Polat, Emreye boş boş bakıp "Balık?" Dedi ve telefonunu alıp Oğuzu aradı. Emre, Demire dönüp "Şu an ki önceliği balık demekki" dedi ve gülerek kağıtlarıyla ilgilenmeye devam etti.


&&&


Devamı Part 2….


Loading...
0%