Yeni Üyelik
108.
Bölüm

47. Bölüm

@merida_xx

Helikopterin yere iniş yapmasıyla ilk inen kişi Faruk olmuştu. İndiği gibi bedenini sağa sola esnetip "Komutanım bizde gelelim mi?" Diye masum masum sorunca Polat, olumsuz bakışlarla çantasını çıkartıp Faruğa uzattı. Faruk çantayı tutup "Ama niye?" Diye sorunca Emir "Çünkü kızıyla irtibata geçilsin istenmiyor" diye cevap verdi.


Faruk, Polata sırıtıp "Komutanım? Bir görseniz ama nasıl güzel. Böyle elimi yengemin karnına koyup soru soruyorum, evetse ayağını uzatıyor hayırsa biç bir şey yapmıyor. Yiyeceğim" dediğinde Polat kaskınıda çıkartıp Faruğa fırlattı. Kızı daha doğmamasına rağmen kıskançlıklarına başlamıştı. Öyleki kendisi hariç kim kızıyla konuşsa, susturana kadar bakarak psikolojik baskı yapıyordu. Kızlarının yeni huyu ise ayağını Hilalin karnına dayayıp durmasıydı.


Bunu soru cevap olarak düşünenler onunla konuştuklarını sanıyordu. Polat, timine bakıp "Hadi geçin dinlenin artık" dedi ve evine doğru adımladı. Artık Hilalle daha çok vakit geçirmek için üstünü bile evde değiştiriyordu. Yakup, komutanının arkasından bakıp "Bende oğlumu özledim valla, hadi size iyi dinlenmeler" diyerek o da evine doğru ilerledi.


Faruk elindeki kaskı Akına fırlatıp "Doğum ne zaman olacaktı lan?" Diye sordu. Bir an önce bebek sevmek istiyordu. Yakubun oğlu Sinanı zaten seviyorlardı ama bir de kız bebek sevmek istiyorlardı. Akın gülümseyip "Valla komutanımın daha da gergin olduğunu düşünürsek, yakındır" dediğinde arkadaşlarıyla kısa bir gülüşme yaşadılar. Polat, doğuma yaklaştıkları her gün daha da geriliyordu. En büyük korkusu o anlarda Hilalin yanında olamamaktı.


Polat sessizce eve girdiğinde evdeki sıcak hava ve temizlik kokusuyla karşılandı. Yüzünde gülümseme oluşurken "Anlaşılan yine temizlik yapılmış" diye mırıldandı ve yatak odasına doğru ilerledi. Kapıyı açacakken "Ay!" Diye duyduğu sesle hemen arkasını döndü ve yeni fark ettiği mutfağın ışığına baktı. Adımları hızla oraya yöneldiğinde eşini limon kemirirken görmüş oldu.


Hilal limonun ekşiliğiyle yüzünü buruşturduğu için henüz Polatı fark etmemişti. Öyleki yeni sardığı sarmaların üstüne başka limon dilimlerini koymaya başladı. "Kızım ama sende çok ayarsız oldun. Sarmayı bu saatte niye istiyorsun ki? Sabah ya da öğlen isteseydin anneannen ve babaannenen yapardı. Hatta dedelerin bile yapardı. Ama yok olmazz. Sen yine beni çalıştırıyorsun" diye yakınınca Polat, Hilalin bu hallerini gülerek izledi.


Gözleri saate ulaştığında gece ikiye geldiğini gördü ve kafasını olumsuz anlamda sallayıp eşine yavaşça yaklaştı. Polat, Hilali korkutmamak için "Yavrum?" Diye seslenince Hilal ürküp hemen arkasını döndü. Polat, Hilalin kollarını tutup "Benim yavrum sakin ol" dedi ve hamilelikten dolayı hafif şişmiş yanakları uzun uzun öptü. Hilal de kollarını özlemle eşinin boynuna sardığında Polat hemen kafasını Hilalin boynuna koyup özlemden sızlayan burnunu rahatlattı.


Hilal "Hoşgeldin Polatım" dedi ve Polata yaklaşmaya çalıştı ama şişmiş karnı yüzünden yapamadı. O yüzden kollarını indirip "Kızına aradan çekilmesini sen mi söylersin yoksa ben mi söyliyeyim?" Dediğinde Polat, Hilalin dudaklarından öpüp elini ortalarındaki karna koyup "Hoşgeldin demek yok mu miniğim?" Dedi ve Hilalin karnının iki tarafına da öpücük bıraktı.


Hilal yüzünde gülümsemeyle eşine bakıp "Dedi dedi ben hissettim" dediğinde Polat tekrar Hilale öpücük vermişti. Sonrada daha fazla öyle dolaşmamak için "Ben bir yıkanayım yavrum, sonra sizinle seve seve ilgileneceğim" dedi ve bu sefer banyoya doğru adımladı. Giderkende "Demek bu saatte canın sarma çekti" diye gülümsüyordu.


Polat üniformasını çıkartmaya başlarken Hilal hareketlenen kızıyla elini karnına yasladı. "Annecim tamam baban geldi ve senden mutlusu yok anlıyorum ama az yavaş mı olsan?" Diye konuşurken karnına giren sancıyla biraz eğildi. Bir kaç gündür zaten ufak sancıları oluyordu ama bugünkiler bir hayli sıktı.


Eğilmiş halde bir sancı daha girdiğinde artık dayanamamış ve acıyla inlemişti. Polat duyduğu sesle hemen banyonun kapısı açıp "Hilal?" Diye seslendiğinde bir yanıt alamadığı için telaşla banyodan çıktı ve hala aynı yerde dikilen Hilali gördü. "Yavrum niye cevap vermiyorsun?" Diye sorduğunda Hilal bacaklarındaki bakışları Polata çıkartıp "Polat" diye mırıldandı.


Polat, Hilalin az önce baktığı yere yani eşinin bacaklarına bakıp iç tarafındaki ıslaklığı görünce panikle kafasını kaldırdı. Hilal gözlerini kapatıp açtığında "Polatım üstünü giysen iyi olabilir" dediğinde Polat tekrar Hilalin bacaklarına baktı. Polatın nefesleri tahmin ettiği şeyle hızlanırken Hilal hala ona şaşkın ördek gibi bakan eşine "Polat giyinsene!" Diye bağırdı ve gücü kesilmeye başlayan bacaklarıyla tezgaha tutundu.


Polat kafasını sallayıp kendine geldiğinde koşarak Hilale ulaştı ve "Tamam bir şey yok. Okuduk bunları. Bunlar olması gereken şeyler. Evet suyunda geldi. Şimdi hastaneye gidiyoruz" diye konuşmaya başladı ama daha çok sakin kalmak adına söylediği şeyler gibiydi. Polat elini Hilalin karnına koyup "Sakin ol kızım yok bir şey. Annenin canını yakıyorsun bak böyle yaptıkça" dediğinde Hilal, Polatın kolunu tutup "Polat git üstüne bir şey giy" dedi.


Polat, Hilali koltuğa oturttuğu gibi koşarak odaya girdi ve eline ne geçerse giymeye başladı. Hilalde bir yandan acil bir durum olursa diye kurdukları gruptan arama yapıyordu. Grupta Karadere ailesi, Akabey ailesi ve Barış abisi vardı. Telefonun açılması beklerken karşısındaki camdan parıldayan aya bakıp derin nefesler alıp veriyordu. "Gecenin köründe mi gelesin tuttu kızım senin de" diye yakındığında tekrar giren sancıyla "Ahhhh!" Diye bağırmıştı ki telefondan "Kızım ne oluyor!" Diye bağıran babasını duydu.


Karnına giren sancıyla tekrar acıyla bağırdıktan sonra "Doğruyorum baba ne olacak!" Diye sinirle bağırdı. Telefondan bir sürü "Ne!" Diye tepki gelirken evin içinden gelen patırtıyla kafasını çevirdi ve kolunda hazırladıkları bebek çantasıyla bir oraya bir buraya çarpan eşini gördü. "Annem sakin ol kızım, derin derin nefes al" diyen annesinin sesi kulağına gelince "Alamıyorum ki anne!" Diye bağırdı ve tekrar acıyla bağırdı.


Yüzünde komik bir ifade ve kolundan düşüp duran çantayı savura savura gelen Polatla, Hilal karnına giren sancılara rağmen gülmüştü. Kocası gözüne şu an çok çok tatlı gözüküyordu. Polat aradığı Safaya "Araba Sefa araba!" Diye bağırdı ve telefonu cebine koyup Hilale yaklaştı. Telefondan gelen yoğun gürültü onu daha da gererken telefonu aldığı gibi bir yere fırlattı.


Polat, Hilali kollarından tutup kaldırırken "Kucağıma alayım mı Hilal? Bir şey olur mu?" Diye sordu ama aldığı yanıt olumsuz bir kafa sallama olunca yavaş adımlarla kapıya doğru yürümeye başladılar. Polatın verdiği nefesler Hilalin yüzüne vurmaya başladığında Hilal yükselen siniriyle "Yüzüme yüzüme üflemesene Polatım!" Diye bağırdı. Polat ise Hilali duymayıp "Derin derin evet karıcım. Ciğerlerin açılır bağırsanda olur" diye konuşuyordu.


Hilal derin derin nefesler alırken "Polat beni delirtme!" Diye çıkıştı ve giren sancıyla iki büklüm oldu. "Kızım sende bir dur! Tamam gidiyoruz işte!" Diye kızına çıkıştı. Polat ise "Burnundan al ağzından ver yavrum" diyip duruyordu. Hilal kapıdan çıkmalarıyla asansöre gidiyordu ki Polat "Hayır olmaz! Ya elektrik giderse!" Dedi ve Hilali merdivenlere yöneltti. Hilalin tekrar çığlık atmasıyla Hilali kucağına aldığı gibi merdivenleri inmeye başladı ama bu seferki çığlığı ağrıdan değil sinirdendi.


Kapıya ulaştığında karşısında pijamalarıyla dikilen Akabey ailesiyle "Baba Safa arabayı hazırladı!" Dedi ve dışarı çıktı. Aydın bey acıdan yüzü buruşmuş kızına içi gider gibi baktı ve karnını saran elini tutup "Bir şey yok birtanem. Kızımız gelmek istiyor artık" dedi ve elini öptü. Aysun hanım ise çocukların panik halde çıkacaklarını tahmin ettiği için arabanın yanında beklemeyi tercih etmişti.


Safa da dağılmış saçlarıyla endişeli gözlerle komutanına bakıyordu. "Durun geliyoruz!" Diye bahçede yükselen sese döndüklerinde koşa koşa gelen diğer tim üyelerini gördüler. Polat, hızlıca Hilali arka koltuğa koyup kendini yanına attı ve Hilalin saçlarını sevip "Tamam yavrum az kaldı" dedi. Aydın beyde diğer tarafa geçtiğinde kızının diğer elini tutup "Şşş tamam birtanem. Az kaldı güzel kızım" diyerek destek olmaya çalıştı.


Demirde ön koltuğa geçtiğinde Safa hemen arabayı çalıştırdı ve hastaneye doğru sürmeye başladı. Demir, Hilalin attığı çığlıkla arkaya dönüp "Abim tamam sakin ol. Derin derin nefes al" dediğinde Hilal abisine öfkeyle baktı ve "Bana sakin ol diyip durmayın!" Diye bağırdı. Demir panikle kafasını sallayıp "Tamam bağır o zaman abicim ama derin derin nefesler de al" dedi ve örnek olarak gösterdi.


Aydın bey ve Polatta, Demire ayak uydurup nefes alıp verdiğinde Hilal de onlara uymuştu. Bir kaç nefes sonra Hilal babasına dönüp "Baba! Kızım tam bir babacı çıktı!" Dedi ve artık ağrıdan ağlamaya başlamış oldu. Aydın bey kızının yanaklarını silip "Olur tabi birtanem. Sende beni çok severdin" dediğinde Hilal gülümsemişti. O kadarını hatırlamıyordu ama öyle olma ihtimali çok fazlaydı.


Hilal, Polata dönüp "Sen dedin babaya hoşgeldin demek yok mu diye!" Dedi ve çığlık atıp "Bak işte! Kızımızda hemen gelmeye karar verdi!" Diye ekledi. Polat, Hilalin alnından öpüp "Kurban olurum ben size, sağlıkla gelecek inşallah kızımızda" dedi. Hilalde ağlak gözlerle kafasını sallayıp tuttuğu elleri sıktı. Polat, endişeyle yola bakıp "Safa bassana şu gaza!" Diye bağırdı.


Safa zaten oldukça hızlı gidiyordu ve bundan fazlası tehlikeli olurdu. "Komutanım zaten hızlı gidiyoruz. Önden de Faruklar yolu açıyor onların peşinden gidiyoruz" dediğinde Hilal "Alpayda geliyor mu?" Diye sordu. Aydın bey "O zaten hastanedeydi birtanem. Sen kimseyi düşünem şimdi" dediğinde Hilal kafasını Polatın deli gibi atan kalbinin üstüne koydu. Polatın kulağına söylediği güzel söyleri ise şu anlık duymamayı tercih ediyordu.


Hastaneye önce ulaşan Karadere ailesi ve tim üyeleri panikle hastane girişinde bekliyorlardı. Alpay getirdiği sedyenin etrafında telaşla dönerken Aysun hanım "Oğlum sen dur bari! Kalbimiz ağzımızda atıyor, daha da germe Hilali" dedi. Alpay annesini onaylayıp "Sakinim ben sakin. Alt tarafı ikizim doğuruyor sanki ne! Yeğenim falan da doğuyor! Evet sakin olmalıyım!" Dedi ve kollarını sedyeye dayayıp çöktü.


Kornayla yaklaşan arabayla ise panikle ayaklandı ve hemen arabaya koştu. Arabadan ilk inen Polat olmuş ve hemen diğer tarafa geçmişti. Aydın beyde arabadan inip Hilalin arabadan çıkmasına yardım etti. Aysun hanımda endişeyle kızına yaklaştı ama kızının etrafında çevrili kalabalık yüzünden ona ulaşamadı.


Sedyeye yatırılan Hilal hızlıca odaya alındığında Alpay hariç herkes dışarıda kalmıştı. Kapının önü ise tam bir curcunaydı. Safa elindeki çantayı Aysun hanıma uzatıp "Aysun annem var mı bir durum?" Dediğinde Barış "Böyle bekleyecek miyiz biz şimdi?" Diye sordu. Asiye hanım, Barışa dönüp "Bekleyeceğiz oğlum. İnşallah bir kaç saate güzel haberler alacağız" dediğinde Polat annesine dehşetle bakıp "Ne bir kaç saati anne! Hilal saatlerce böyle kıvranacak mı?!" Diye yükseldi.


Asiye hanım "Oğlum doğum kolay bir şey mi?" Dediğinde Aysun hanım "Oğlum benim doğumlarım hızlı olmuştu, inşallah kızımında öyle olur. Sakin ol" dedi. Alpay odadan çıktığında herkese panik halde bakıp "Doğuma henüz alamıyoruz maalesef. Zaman gerekiyor" dediğinde Polat sıkıntılı bir nefes verdi ve "Ben içeri girebilir miyim?" Diye sordu ama cevap beklemeden odaya girdi.


Gülen ifadeyle kalabalığa yaklaşan Ferdi ve Melek, Aysun hanımın elindeki çantaya yöneldi. Melek, Demire gülümseyip "Biz odayı hazırlayalım" dedi ve hızlıca Hilalin doğumdan sonra alınacağı odaya doğru ilerlediler. Aysun hanım onlara gülümseyip panikle bir oraya bir buraya gezen eşine adımladı ve "Aydın, sen sakin ol bari hayatım" dediğinde Aydın bey "Olamıyorum Aysun. Yapmasalardı torun ne olurdu sanki?" Diyerek kapalı kapıya baktı. Bir şey olacak diye aklı çıkıyordu.


Aysun hanım eşinin kolunu sevip "Onu bir de torununu kucağına alınca de bakayım" dedi ve panik haldeki kalabalığa dönüp "Hepiniz bir sakin olun. Zaten Polat oğlum panik halde. Hadi o neyse ama siz bari sakin olun" dedi. Asiye hanım, dünürünü onaylayıp "Evet çocuklar yapmayın böyle. Siz rahat olun ki onlarda rahatlasın" diyerek destek çıktı. Biri üç çocuk annesi diğeri iki çocuk annesi olunca bu duruma daha sakin yaklaşabiliyorlardı.


Polat kapıyı açıp "Alpay, bir şey yapamaz mıyız? Canı yanıyor" dediğinde Alpay "Gerçekten yapamayız Polat" dedi. Polat sıkkınca saçlarını geriye tarayıp içeri dönüyordu ki Hilal "Hepiniz bir gelin!" Diye bağırdı. Hepsi telaşla odaya doluştuğunda hastane önlüğü giydirilmiş ve saçı toplanmış Hilali gördüler. Hilal tuttuğu yatak destekleri sıkmaya devam ederken "Beni bölmeyin ama!" Dedi ve dişlerini sıkıp çığlığını tuttu.


Polat, Hilalin elini tuttuğunda Hilal dolu gözlerini odadaki kalabalıkta gezdirip "Bana bir şey ol-" diyordu ki Polat "Hilal sus!" Diye bağırdı ve "Sen kendine ve kızımıza odaklan. Saçma şeyler düşünme" diye ekledi. Hilal tekrar söze girecekken Barış "Derin derin nefes alsana sen! Yeğenime oksijen gitsin!" Diye bağırdı. Şu an da konuşulmaması gereken tek konu birine zarar gelme ihtimaliydi.


Kapı açılıp içeriye doktor girdiğinde "Ooo bu ne! Dışarı çıkın hemen!" Diye kızdığında kalabalık hızlıca boşalmıştı. Doktor, Hilale bakıp "Nasılız bakalım?" Diye sorduğunda Hilal ateş saçan gözlerle doktoruna bakıp "Mükemmel!" Diye bağırdı ve ardından çığlık attı. Doktor, Hilalin haline gülüp gerekli kontrolleri yaptı "Birazdan alıcaz Hilal merak etme, kızına kavuşacaksın. Biraz daha zaman lazım sadece" dedi ve odadan çıktı.


Hilal, elini sıkıca tutan ve gözlerindeki endişeyi saklamayan eşine bakıp "Sen niye böylesin?" Diye sordu. Polat, Hilalin karnındaki bakışları anında eşinin gözlerine çıkarttığında "Bir daha çocuk mocuk yok" dedi. Şu an hissettiği gerginliği hayatı boyunca hissetmediğine o kadar emindi ki elinde olsa çocuklu hayallerini bile zihninden silerdi. Hilal eşine gülüp "Saçmalama istersen kocacım. Sen ve ben rahat duramayız" dediğinde Polat "Bak nasıl duruyorum" diye hırsla konuştu.


Hilal daha da gülerken "Hıhı tabi Polatım" dedi ve aklına gelen şeyle "Polat!" Diye bağırdı. Polat zaten panik halde olmasına rağmen daha da panikleyip "Ne oldu? Çağırayım mı doktoru? Ya da Alpayı çağırayım?" Diye sordu. Hilal "Sarma!" Dediğinde Polat anlamsız şekilde Hilale baktı. Hilal ufak çığlığının ardından "Sarma diyorum Polatım! Kızımız doğmak istemeden hemen önce onu istemişti" dedi ve "Ya yemedim diye iz olursa!" Diye bağırdı.


Polat şaşkınca eşine bakıp "Hilal saçmalama yavrum!" Dediğinde Hilal kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır olmaz! Sarmayı yemeden kızımızı doğurmayacağım Polat!" Diye bağırdı. Polat ne yapacağını bilemez halde dururken eşinin inadını bildiği için kapıya yöneldi. Kapıyı açtığı gibi ona dönen kafalara "Allah aşkına biriniz gidip evdeki sarmayı getirebilir mi?" Dediğinde hepsinden şaşkın nidalar duydular.


Hilal acıyla kıvrandığı yerden "Sarmayı yemeden doğurmayacağım!" Diye bağırdığında Barış "Bu kız böyle değildi, sizin yüzünüzden böyle oldu" diye homurdandı ve "Ben gider alırım" dedi. Demir "O bulamaz şimdi ben giderim" dedi ve ikisi de hızla eve doğru gittiler.


Dakikalar hızla geçtiğinde Demir ve Barış elinde tencereyle geldi ve Hilal sarmadan yemiş oldu. Doktorun tekrar kontrolünden sonra Hilali artık doğuma almışlardı ve bu sefer içeriye hiç kimse girememişti. Polat, doğumhane kapısında bir oraya bir buraya gidip gelirken ona Alpay, Demir, Barış ve Aydın bey de eşlik ediyordu. Alpay "Lan acaba ebesi mi olsaydım?" Diye kendi kendine konuştu. En azından şu an kardeşiyle olabilirdi diye düşündü.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%