Yeni Üyelik
109.
Bölüm

47. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Açılan doğumhane kapısıyla herkes ayaklanıp gülen yüzüyle çıkan Serapa baktılar. Serabın arkasından çıkan Ferdi de burnunu çekip "Geçmiş olsun, ikisinin de sağlığı gayet iyi durumda" demişti. Ferdinin söylediği herkesin rahatlatırken Polat hala gergindi. "Karım nerede? Kızım peki?" Diye sorularını sorduğunda Serap "Hilali birazdan odaya alacaklar, minik bebişi ise Haluk kontrollere götürdü" dedi. Üçü de Hilalin yanında olmak istemişti ve kapının arkasından onu izlemişlerdi.


"Hehh geldi" diyen Ferdiyle, kapıdan çıkarılan Hilali gördüler. Yorgunluktan gözleri kapalı olan Hilal, gözlerini usulca açıp Polata baktı ve "Gördün mü kızımızı Polatım?" Diye sordu. Polat, Hilalin saçlarını sevip alnından öptü ve "Görmedim daha yavrum. Sen nasılsın?" Diye sordu. Hilal akan gözyaşlarıyla "Sana kötü bir haberim var kocacım" dedi ve "Kızımız benim kopyam, çok üzülme tamam mı?" Dedi.


Polatın içindeki merak daha da artarken "Buna niye üzüleyim yavrum. Benden mutlusu olamaz bu habere" dedi ve Hilali odaya aldılar. Asiye hanım ve Aysun hanım Hilalin giyinmesine yardım ettikten sonra beklemeye koyulmuştu. Herkes sırasıyla geçmiş olsun dileklerini dileyip bir an önce bebeği görmek için duvara dizilmiş bekliyordu. "Biz geldikkk!" Diyerek içeriye kucağında beyaz bir battaniyeyle giren Ferdi göründü.


Hilal yatağında eşinin yardımıyla doğrulurken Polatta meraklı ve heyecanlı gözlerle battaniyenin gizlediği kızına bakıyordu. Ferdinin yanına giden ilk kişiler Aysun hanım ve Asiye hanım olmuştu. Aysun hanım bebeğin yüzünü görür görmez eşine baktı ve kızının bebekliğine tıpa tıp benzeyen bebekle dolan gözlerini yukarı çevirdi. Asiye hanım "Maşallah yavrum benim. Nasıl da güzel" diye hayranlıkla bebeğe bakınca Alpay "Tamam şimdi de ben bakayım" dedi ve kendini yeğeninin yanına attı.


Bembeyaz ten ve pembe burnuyla duran bebeği gördüğünde aşk dolu gözlerle baktı ve ikizine dönüp "Bu güzel mi güzel yeğenim, senin bet suratına rağmen kendinden taviz vermemiş. Aynı ben" dedi. Hilal, Alpayın söylediği sözleri gülerek karşılayıp "Kızımı artık babasıyla tanıştırsanız mı?" Diye gülümsedi. Polat "Olmaz Hilal. Çok küçük duruyor, bir şey yaparım canı acır" dediğinde Hilal elindeki eli sıkıca tuttu ve "Tamam işte, babasına ihtiyacı var" dedi.


Ferdi kucağındaki bebekle Polata adımlarken "Dayısının gülü bu gülü" dedi ve Alpayın öfke dolu bakışlarına maruz kaldı. Alpay yeğeni doğmadan sahiplenmişti ama gördüğü gibi işler daha da değişmişti. Artık başkasından 'dayı' lafına bile tahammül edemeyecek haldeydi.


Polat kendisine yaklaşan kızıyla derin bir nefes aldı ve hafif titreyen kollarını kızına uzattı. Ferdi, bebeği Polatın kollarına bırakır bırakmaz geri çekildi. Polat kolları arasındaki küçücük bedenle kalakaldı. Nefesi kesildi. Ufak ufak kıpırdayan kızına bakarken içinden bir şeylerin akıp gittiğini hissetti. Kafasını kızına yaklaştırıp burnunu kızının pürüzsüz yanağına koyduğu gibi burnuna dolan kokuyu içine çekti. Bütün bedenini ele geçiren bu mis kokuyla gözleri açıp kızına baktı. Bembeyaz teni ışıl ışıl, fındık kadar burnunun ucu pembeleşmiş, hafif sarımsı kaşlar ve büzüşük dudaklarıyla kızına hayran kaldı. Kızının ağzı açılıp kapanırken minik dilini de gördü ve bu görüntüye güldü.


Hilal, gözlerini ayırmadan kızına ve eşine bakarken gözleri doldu. Öyle güzel bir tabloya bakıyordu ki bunu her gün saatlerce izlerdi. Gözleri parıldayan ve hafif dolmuş eşine bakıp "Polatım?" Diye seslendiğinde Polat büyülenmiş gibi "Hilal, bu" demiş ve bakışlarını kızından çekip Hilale bakmıştı. Duygularına tercüme olaracak kelimeleri dillendirememişti ama bakışlarından Hilal bunu çok net hissetmişti.


Kucağında daha da hareketlenen kızıyla tekrar ona dönen Polatla "Emzirmen gerekiyor Hilalcim" diyen Ferdi duyuldu. Hilal kafasını sallayıp Ferdiyi onayladı ve eşine baktı. Polat yavaş ve dikkatli bir şekilde Hilale yaklaşırken "Bizde görseydik çitlenbiği. Eli kolu da olur, buradan sadece battaniye görünüyor" diye yakınan kişi Emreydi. Diğer tim üyeleri de ona katılmıştı.


Polat, dostlarını umursamadan kızını eşine uzatırken, kızı sanki her şeyin farkındaymış gibi battaniyenin arasından minik elini kaldırıp parmaklarını açıp gösterdi. Halil "Ayy eline kurban" diyerek yanındaki Faruğun omzuna sevgiyle vurdu. Hepsinin arasında sevgi sözcükleri dönerken Hilal kızını kucağına alıp "Sen şimdiden anlıyor musun annecim? Kıyamadın mı dayılarına" Diye gülümsedi.


Asiye hanım "Kurban olurum onu verene. Maşallah allahım. Hadi çocuklar biz çıkalımda Hilal miniğimi emzirsin" dedi ve onları yalnız bıraktılar. Ferdi "Hocam biliyorsunuzdur zaten" dediğinde Hilal "Biliyorum Ferdi" diye gülümsedi. Ferdide odadan çıkınca baş başa kalan taze anne baba bir kızlarına bir birbirlerine bakıyordu.


Hilal kızını eşine uzatıp "Polatım battaniyeyi alır mısın?" Dediğinde Polat dikkatli bir şekilde kızını battaniyeden ayırdı ve giydirildiği beyaz zıbın içindeki kollarını bacakları gördü. Kalbi yine heyecanla çarparken "Hilal, çok küçük " diye mırıldandı. Hilal, Polatın dediğine gülümseyip kollarını uzattı ve "Bir hafta erken geldi kızınız Polatım, öyle olur tabi. Minicik, küçücük" diye onay verdi. Hilal, kızını kolunda konumlandırıp göğsünü kızına yaklaştırdığı gibi göğsünün ucunu minik ağzıyla saran kızına güldü.


İçinden akıp giden hislerle gözyaşlarını tutamayıp usul usul ağlarken elinin tersiyle kızının hareket eden yanaklarını sevdi. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdığında ağlayan bir Polat görmeyi beklemediği için şaşkınca ona baktı. Polat gözyaşlarını silme gereği görmeden eşine ve kızına içi gider gibi bakıp "Hilal" diye mırıldandı. Hilal boştaki elini Polata uzattı ve eli saran eli çekti. Polat, Hilalin yanına oturduğunda Hilal kafasını eşinin omzuna yasladı. İkisi de hissettiği bu büyük duyguları dile getiremiyorlardı, o yüzden yine birbirlerine sığınmayı seçmişlerdi.


Polat, hayran hayran kızını izlerken "Adını düşündün mü yavrum?" diye sordu. Kızının adını Hilalin vermesini istemişti ve bunu en başında Hilale söylemişti. Aslında çok önceden kızının ismine karar veren Hilal, kafasını salladı. Polat kızının azcık olan saçlarındaki elini çekmeden Hilale döndü. Hilal ona bakan parlak kahvelere "Mira" dedi. Polat duyduğu isimle gülümseyip "Mira" dedi ve "Mira Karadere" diye ekledi. Hilal gözleri kapatıp açtı ve "Bir yıldızın adı. Biz yanında olmadığımız zaman gökyüzüne bakıp bizi görebilirsin Polatım" dedi.


Polat alnını Hilalin alnına dayayıp "İyi ki geldin Hilal. İyi ki geldin ve beni seçip kalbine aldın. Bu hayattaki tek iyikimsin. Seni çok seviyorum. Sizi çok seviyorum" dediğinde Hilal gülümsedi. Polat dudaklarını büyük bir aşkla eşininkilerle buluşturduğunda kızının mırıldanmasını duydu. Dudaklarını ayıran çift kızlarına baktığında Mira, annesini emmeyi bırakmış yeni açtığı kahve gözlerini babasına dikmiş bakıyordu. Hilal dolan gözlerini bakışan baba kız arasında gezdirip "Eee kocacım, kızımızın gazı seni bekler" diyerek güldü ve Mirayı eşine uzattı.


Polat bakışlarını kızından zor çekip eşine panikle baktı. "Hilal ben yapamam yavru-" diyordu ki Hilal "Polatım kızından da korkmazsın ama. Hadi al bakalım" dedi ve "Sen istemiyorsan kapının arkasında bunu seve seve yapacak dedeleri, amcaları, dayıları var" dedi. Polat, içindeki ufak kıskançlığın harekete geçtiğini hissedince yataktan kalktı ve boğazını temizledi. Ellerini kızına uzatıp okuduğu kitaplardaki bilgiye dayanarak küçük bedeni göğsüne yerleştirdi ve bir eliyle bezinin altından destekledi. Diğer eli de eli kadar olan sırta yerleşip ufak ufak okşamaya başladı.


Hilalse, eşinin göğsünde minicik kalmış kızına bakıp gülümsedi. Polat boynuna vuran hızlı nefeslerle endişeyle "Hilal bu kadar hızlı nefes alması normal mi?" diye sordu. Hilal kafasını sallayıp "Normal Polatım" dediğinde Polat kafasını hafif çevirip kızına bakmak istedi ama çenesinin yumuşacık yanağa değmesiyle derin bir iç çekti. Kızıyla her teması içini kavuruyordu.


Kapı sakince açıldığında görünen kafa Alpaya aitti. Alpay yeğenini Polatın göğsünde görünce "Emzirme işi bitti de niye çağırmıyorsunuz! Benciller!" diye kızdı ve hızlı adımlarla Polata adımladı. Polat kendisine yaklaşan Alpayla hafifçe yana doğru dönüp Alpayın kızına uzanan elini havada bıraktı. Alpay şokla Polata bakıp havada kalan elleriyle Hilale döndü. Hilal, Alpaya gülüp "Bana bakma" diye omuz silkti. Alpay tekrar hamle yaptığında aynı olay tekrarlandı ve Polat "Alpay, gitsene sen. Kızımın rahatı yerinde şu an" diye kızı rahatsız olmasın diye kısıkça konuştu.


Alpay ellerini beline koyup "Tamam babasısın anladık ama bende dayısıyım yani" dedi ve "Ben daha hiç kucağıma alamadım, ver yeğenimi" diyerek tekrar hamle yaptı. Polatın aynı hareketiyle yeğeninin açık gözlerini gördü ve "Gözlerini açmış!" diye heyecanla konuştu. Arkasında ondan sonra odayı dolduran kalabalığa dönüp "Aynı ben" diye gülümsedi. Asiye hanım gülen yüzüyle "Oğlum bizde sevelim azıcık torunumu. Ver hadi bize de" diye sevgiyle yaklaştığında Polat annesine dik dik baktı.


Asiye hanım "Tövbe yarabbi. Oğlum ne yapacağız torunuma da öyle bakıyorsun" diye güldü ve tekrar torununa uzandı. Polat göğsünde yatan kızının uzaklaşmaya başlamasıyla "Dikkat et anne" dedi ve annesinden "Ulan eşek! İlk defa mı bebek alıyorum" diye azar işitti. Polat "Ben ve Oğuzla kızım bir mi anne" diye karşılık verdi ve yakasını sıkı sıkı tutan kızının minik elini tutup "Bırakmıyor işte beni. Gel babacım" dedi ve kızını tekrar göğsüne yerleştirdi. Omzuna konan küçük kafayı sevip "Kızım benim" diye fısıldadı ve yanağını kızının kafasına yasladı.


Asiye hanımda Alpay gibi ellerini beline attı ve oğluna baktı. Büyük bir sabır çekip dünürlerine döndü. Aysun hanım gülen yüzüyle "Ee damatla kayınpeder aynı toprak olurmuş Asiyecim. Aydında böyleydi. Hilali asla ondan alamazdık" dedi ve torununu gördüğü andan beri gözünde canlanan görüntülerin tekrarlarını yaşamanın mutluluğuyla gülümsedi. Asiye hanım da gülerek eşine döndü ve "Davut şu oğluna bir şey de" dedi.


Davut bey, torunundaki bakışlarını Aydın beye çevirdiğinde dolu olan gözleri gördü. Torunlarını ilk gördüğü anda dolan gözler ve titreyen bedenle torununun, gelininin küçüklüğü olduğunu anlamıştı. Kendisinin bir kız evladı yoktu ama geliniyle edindiği duygular sayesinde az çok bunu tatmıştı. Dünürünün ve gelinin geçmişlerini de bildiği için torununa içli içli bakan adama üzülmeden edemiyordu. Bakışlarını oğluna çevirip "Annen haklı oğlum. Ver hadi torunumu Aydın beye, adını okusun kulağına" dediğinde Polat babasına döndü.


Sonrada Aydın beye yaklaşıp "Kızımın adını okur musun baba?" diye sordu. Aydın bey boğazını temizleyip eşine baktığında Aysun hanım "Okur tabi. Dimi Aydın?" dedi. Aydın bey "Elim kolum titriyor benim, düşürürüm allah korusun Aysun" diyince Polat göğsündeki kızını istemeden de olsa kendinden biraz uzaklaştırdı ve havada kalan kızını Aydın beye uzatıp "Bende öyle demiştim baba" dedi. Aydın bey hızlanan kalbiyle titreyen ellerini ovuşturdu. İçindeki çocuksu heyecanı saklamaya çalışıp torununa uzandı ve ellerinin arasına bırakılan bebekle nefesi kesildi.


Mirayı dikkatli bir şekilde kucağına aldı ve ona parıl parıl bakan torunuyla iç çekti. İçinden bir şeyler akıp gidiyordu ve o sadece bakıyordu. Torunundaki bakışları kızına kaydığında Hilal de duygu dolu gözlerle onlara bakıyordu. Mira onu tutan dedesinin eline dokunduğunda Aydın bey elinin üstündeki minik elle tekrar iç çekmişti. Aysun hanıma dönüp "Hilalden bile küçük Aysun" dedi ve eşinin akan gözyaşlarına baktı. Polat "Mira" dediğinde ona dönen bakışlara "Adı Mira" demişti. Aydın bey gülümseyerek torununun adını kulağına okudu.


İsim okuma işi bitince tıklatılan kapıyla bakışlar oraya dönmüştü. Seda kucağında oğluyla içeriye girdi ve "Biz geldik" diye gülümsedi. Huysuzlanan oğlu yüzünden içeri girmemişlerdi. Yakupta arkasından girince Mirayı gördü ve "Allah bağışlasın" dedi. Hilal, Sedanın kucağındaki Sinana gülümseyip "Hoşgeldin teyzecim" dedi ve babasına dönüp "Baba, ver Mirayı Sinanla tanıştıralım" dedi. Alpay sinirle abisinin omzuna vururken "Ben hariç herkes sevdi" diye çıkıştı. Aydın bey gülerek Mirayı Polata uzattı ve Polat hemen kızını sarmaladı.


Aydın bey Polattan geri çekilirken "Bak bakalım nasıl bir duyguymuş" diye fısıldadı ve Hilale "Polat tanıştırsın kızım" diye gülümsedi. Polat, Aydın beye bakarken göğsünde kıpırdanan kızıyla bakışlarını meraklı gözlerle kızına bakan Sinana çevirdi. Sinan, parlayan yeşil gözleriyle annesinin kucağından Miraya doğru atılınca Polat aralarında metreler olmasına rağmen kızını geri çekmişti.


Hilal, gözleri kıskançlıkla bulanmış Polata şaşkınca bakıp "Polatım?" diye seslendi. Polat, yatağın yanındaki küveze ilerleyip "Kızım uyuyor şu an Yakup. Bir ara tanıştırırız" dedi ama ayakları kıpır kıpır kıpırdayan kızı kendisine pek yardımcı olmamıştı.


Hilal, Polatın bu haline gülerken tek değildi. Duvar dibindeki dostları da kendi arasında fısıldaşıp gülüşüyordu. Aydın bey, Sedaya yaklaşıp "Gel bakalım aslan parçası" dedi ve Sinanı kucağına alıp Polata doğru adımladı. Polatın kaşları ona gülerek gelen Sinanla çatılırken "Baba" diye çıkıştı. Aydın bey, kucağında Sinanla "Sana olan tepkimi anlaman için yapıyorum oğlum" dedi ve torununa baktı. Polat "Tamam baba anladım ben, sen al git Sinanı" dediğinde Hilal "Polatım ne yapıyorsun?" diye sordu.


Polat kucağında kızıyla Hilale baktığında Hilal kızına uzandı ve "Gel annecim" diyerek kucağına aldı. Ayaklarını toplayıp kızını yatağa yatırdığında Aydın beyde Sinanı yatağa oturtmuştu. Seda gülerek oğlunun yanına geçip ellerini tuttu ve "Bak annecim, bu Mira. Hilal teyzenin kızı" dedi. Hilalde kızına "Bak annecim, sürekli çekiştirdiğimiz Seda teyzenin oğlu Sinan" dediğinde Aydın bey hemen "Kardeş" diye belirtmişti. Polata inat yapmıştı ama yanlış bir şey olsun da istemiyordu.


Sinan tuhaf mırıltılar çıkartıp Miraya gitmek istediğinde Polat hemen yatakta yatan kızını alıp "Tamam tanıştılar yeter" dedi ve kızına sarıldı. Alpay zaten Polatın arkasında beklediği için gözleri önüne gelen yanaklara hemen öpücük kondurdu. Polat, Sinandaki bakışlarını hızla Alpaya çevirdi ve şokla ona baktı. Daha kızını kendisi bile öpememişti. Alpay gözlerini kapatmış "Allahım o neydi öyle. Bir daha öpeceğim" diye tekrar atıldığında Polat, Alpayın omzunu tutmuş kızına yaklaştırmıyordu.


Aysun hanım ve Asiye hanım tüm bu yaşananlara gülerken en sonunda "Çocuklar tamam hadi yeter. İlk günden yormayın Mirayımı" dediler ve herkesi odadan çıkarttılar. Kendileri de odadan çıkınca birbirlerine hiçte hoş bakmayan kalabalığa baktılar. Halil, Alpayı omzundan dürtüp "Niye şerefsizlik yapıyorsun? Ben öpecektim ilk" dediğinde Alpay el hareketi çekip "Al bunu öp" dedi ve kendi aralarında ufak bir tartışmaya girdiler.


Aysun hanım, Sinanla konuşan eşine yaklaşırken "Tamam ben içeride bilerek öyle yaptım ama sen Miraya çok yaklaşma tamam mı aslanım?" diye sorduğu soruyu duydu. Şaşkınca "Aydın?" dediğinde Aydın bey elini bir dakika der gibi kaldırdı ve "Tamam mı Sinan? Bak ben çok kıskanç bir adamım sana çikolata almam" dedi ama annesinin kucağındaki Sinan, Aydın beyi bir tarafına takmayıp mutlu mutlu gülüyordu.


Asiye hanım ise Barışla itişen Demiri tutup "Ne oluyor acaba size yine?" diye sordu. Davut bey "Kendilerine göre Miranın kimliğini çıkartmak için kavga ediyorlar" diye cevap verince Asiye hanım "Eee onu Polat halledecek babası olarak" dedi. Davut bey ellerini iki yana açıp "Evet öyle olması gerekiyor ve bunlar bunu bilmesine rağmen kavga ediyor" dedi. Barış "Demir bak savuracağım oradan oraya seni ama Miram uyanır diye yapamıyorum!" dediğinde Demir "Sanane lan Miramdan! Ben düşünürüm yeğenimi!" diye karşılık verdi. Melek ve Hande yine birbirine atılacak olan ikiliyi birbirinden uzaklaştırdığında Asiye hanım ve Aysun hanım birbirlerine bakıp "Biz bittik" dediler.


&&&&


Evett merhaba arkadaşlar biz geldik 🎉


Küçük 'Mira'mız da sonunda aramıza katılmış oldu 👼🏼👼🏼


Bu arada hikayemizin bitmesine ise sadece bir iki bölüm kaldı 🥲


Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım. Diğer bölümde görüşmek üzere 😘♥️♥️


Loading...
0%